Bu kadar.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, Selin Hanım teşekkür ederiz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir cümle ekleyebilir miyim Sayın Başkan, cevap verirse.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Efendim, buyurun.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şimdi, sevgili Yavuz Atar, sana bir meslektaşım olarak çok saygı duyuyorum ama söylediğin formülün kesinlikle yola çıkış açından beni tatmin etmediğini, hiç kimseyi de tatmin etmediğini…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tatmin edinceye kadar da konuşacağız, Allah aşkına başkanlık taraftarısınız.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, hayır, tatmin etmediğini görüyorum. Beni tatmin etmeyi bırak, Mehmet Ali Şahin, çok tecrübeli, kaç senedir orada, onu bile tatmin ettiğini tahmin etmiyorum bak…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir dakika, sataşma nedeniyle kendimden söz istiyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, içinizdeki şeyi bir tarafa bırakalım da… Sadece, şimdi bak sevgili kardeşim, yola çıkışında temel aldığın ölçütün belki farklılığından kaynaklanıyor. Ben dedim, sana saygı duyuyorum bunu söylerken ama…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Süheyl Hocam, bu öneriyi biz getirdik, inanmadığım şeyi getirmem.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Biliyorum.
“ABD’dekinde eksiklik var.” diyorsun şimdi hepimize burada. Evet, doğru söylüyor Selin Hanım’da. “ABD’deki eksikliği gidermek için…” diyorsun, “Ben şimdi oraya şunu getirdim.” diyorsun. “Aynı gün seçilsin, birbirini de aynı anda feshedebilsin.” diyorsun. Tamam diyoruz. Peki ama dünyada tek uygulanan ülke Amerika Birleşik Devletleri diyoruz -hepimiz hemfikiriz- diğer hiçbir ülkede uygulanmamış.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ona çok katılmıyorum yani o kadar da mutlak değil.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ha, bir dakika… Çünkü kuvvetler tek elde toplanırsa diyoruz. Eğer bir partide, bir başkanda toplanırsa, ona da cevabım şu: “Burada, nerede?” diyoruz, “Sanmıyorum ki” diyorsun. Şimdi, “Sanmıyorum” dediğin şeye…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hayır bir dakika Hocam, “Sanmıyorum” dediğim gayet açık.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, öyle diyorsun, “Bir şey olacağını tahmin etmiyorum.” diyorsun.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bakın, Hocam, az önce Selin Hanım konuşmasında bizim sistemin bir üstünlüğünü zımnen itiraf etmiş oldu. Şöyle: “Amerika’da başkan yapmıyor.” diyor, ya bizde yaparsa ne olacak? O yüzden çözüm lazım. Amerika’da başkan veto edip de kararname çıkardığı zaman onun kararnamesi uygulanır.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – İşte, bak, ne güzel söylüyorsun.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – İşte, Türkiye’de bakın, Türkiye’de bu risk olmasın diye, Amerika’da yapılmıyor ama biz de yapılabilir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Anladım onu, zaten maddende var bu.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Biz de başkanlık kararnamesinin bertaraf edilmesi için yasamaya bir imkân getiriliyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam. Madden var zaten burada ama istikrarı sağlamaya yönelik madde deyince “Var.” diyorsun. “Neden?” diyorum, “Çünkü, Amerika Birleşik Devletleri’nde bazen istikrar bozulabiliyor.” diyorsun. Peki diyoruz, bize o zaman bir anayasacı olarak uygulandığı bir ülke göster diyoruz, gücün tek elde toplandığı durumlarda diktatörlüklere yol açıyor, “Ha onu sanmıyorum.” diyorsun. Hâlbuki benim başta beklediğim oydu. “Ha, acaba bunu önleyebilecek, gücün tek elde toplanmasını engelleyebilecek bir madde var mı?” Yok.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sistemin kendisi zaten…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ha, şimdi, söylediğim bir şeyde bunu özellikle vurgulamak istiyorum, saygıyla dinliyorum ama şimdi burada arkadaşlarım da var yani hukukçu, anayasacı, siyasetçi, çok deneyimli… Şimdi, sevgili kardeşim, diyorsunuz ki: “Kuvvetler ayrılığını İngiltere sağlamamıştır, zaten o yüzden de neden bilmiyorum, diğer bütün ülkelerde cumhurbaşkanını getirmiştir, hiçbir gerek yok.” diyorsun. Şimdi, parlamenter rejim, hepimiz biliyoruz, çocuklara anlatıyoruz, uygulamayla ortaya çıkmış bir sistem. Bir bakılmış ki bu sistem, uygulaması itibarıyla, gücün gücü dengelemesi ve frenlemesi yönünde o dönemde dünyadaki tek sistem. Bakılmış ki bir tarafta parlamento, bir tarafta kral, bir tarafta da parlamentonun içinden çıkan başbakan, bunlar, güç gücü durdurmuş, bir tarafta da yargı.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şimdi kral nerede Hocam?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Dikkat et, parlamenter sistemler bunun için dünyada uygulanmaya başlamış. Şimdi, bunu uygularken de gücün gücü durdurmasına engel olacak, kral olmayan ülkelerde de bakılmış ki bir karşı ağırlık, ne yapılmış?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Peki, bu durumda siz güçlü cumhurbaşkanını önermek durumundasınız bunu söylerseniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şimdi, şöyle olursa bunu tartışırız. Eğer sistem içerisinde -tartışırız diyorum ama- gücün gücü dengelemesi anlamında ben başkana yetki vermek istiyorum. Ben BDP’nin önerisini bu yönde karşılıyorum, değerlendiriyorum, gücün gücü durdurması.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hocam sizin önerdiğiniz şu: Cumhurbaşkanına yetki verelim yani kralın yetkilerinin bir kısmını cumhurbaşkanına verelim. Bu çıkar ortaya.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, hayır, bak şimdi dikkat et. Diyorum ki: Bu tartışılabilir. Amaç benim için şu: Hangi sistemi getiriyorsak amaç şu olmalı: Gücün tek elde toplanmasını engellemeli. İşte, sen “İstikrarsızlığa çözüm ürettim.” diyorsun, o yüzden sana diyorum ki: “Peki tek elde toplanırsa?” diyoruz “Tahmin etmiyorum.” diyorsun.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Nerede toplanıyor Hocam? Yasama ayrı seçiliyor, meclis başkanı ayrı seçiliyor. Temelde ayrı ellere veriliyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Aynı günde… Dikkat et, o bile bir hata.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, sevgili hocalarım…
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, güç kimde?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şu anda güç kimde değil. Bak, onlara, siyasi şeylere hiç girmiyorum. Mesela “Koalisyonlar çok kötüydü.” diye bir perspektiften yola çıkıyorsunuz. Ben eski bir anayasa hukukçusu olarak şuna inanmıyorum: On senedir istikrar var ama gücün tek bir başbakanda olduğu sistem bana göre iyi bir sistem değil demokratik özgürlükler açısından. Bunu, senle burada değil ama bir gün hapisteki gazetecilerle, işte, öğrencilerle filan konuşuruz, o zaman “Koalisyonlar kötü mü, istikrar çok mu iyi?” onu tartışırız ama bir şey söyleyeceğim. Cumhurbaşkanı bir karşı ağırlık oluşturuyor, karşı imza kuralı var, olmadığı yerde de parlamentoda iktidar, muhalefet dengesi var, iktidarın muhalefet tarafından denetlenmesi olgusu var. Hatta bazı ülkeler bunu geliştiriyorlar ki bu karşı ağırlıklar, dengeler güç kazansın sistemde diye.
Şimdi, sizin sistemde, özünde o yüzden söylediği de o, ben de aynı şekilde karşıyım. Ya oldu, bir başbakan, bir parti egemen oldu sisteme “E şimdi de var.” cevabımız bu ya da “e, inanmıyoruz böyle bir şey olacağına, sanmıyoruz.” Peki söylüyorum sana: Güney Amerika’da, Afrika’da, Ukrayna’da, Rusya’da Yeltsin nasıl parlamentosunu topa tuttu ya? Parlamentosunu yıktı. Şimdi, bana diyorsun ki…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Demokrasi sorunu var hocam.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ama bir dakika, demokrasi sorunu… İşte, başkanlık sisteminin özelliği demokratik karşı ağırlıklar olmaması, bu yüzden karşıyız biz sisteme. Sen sakın şöyle söyleme, onun için bu konuşmayı yaptım. Yani, bu tutanaklara geçecek. Yarın, biz başkanlık sistemine prensipte siz getirdiniz diye karşıyız, o yüzden ne olsa karşıyız. Hayır, sistemin işleyişine… Ama bekledim ki “Acaba bir karşı ağırlık var mı burada?” diye. Bulamadım, acaba anlatacak mı? Sen bize ABD’deki sıkıntıyı gidereceğin formülü söyledin, diğer ülkelerdekine “Sanmıyorum.” dedin.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Başkanlık sistemin kendisi zaten…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki efendim, nokta koyduk.
Buyurun, Özgür Hanım.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Aslında bir önceki toplantıda, biz, geçtiğimiz hafta, çok benzer bir toplantı yapmıştık ve her parti birazcık kendi maddelerinin bütünü üzerine konuşmuştu. Şimdi, burada, bunu biraz tekrar etmek zorunda kalıyoruz gibi geliyor bana. Çünkü, aslında, hani, AK PARTİ kendi maddelerinin bütünü üzerine konuştu yani biraz oradaki konuşmayı hatırladım ben. Keza, Selin Hanım birazcık onu tekrar… Dolayısıyla, biz de birazcık kendi önerimizi ifade etmek ve neye dayandırdığımızı anlatmamız gerekiyor. Siyasi olarak kısımlarını…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Gerekiyor mu?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bence gerekiyor çünkü aynı tartışmayı tekrar ettiğimizde sadece iki görüşün tartışması değil bu, yani sadece AK PARTİ’nin “Başkanlık olmalı.” ve CHP’nin karşılık olarak verdiği bir cevap değil bu, dört partinin kendi önerilerine bütün olarak nasıl baktıklarıyla ilgili bir tartışma. Sadece ona tıkanmamalı diye düşünüyorum ben. Şimdi, bizim…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Biz ama parlamenter rejimi savunuyorsunuz diye biliyoruz. Yani öyle gördüğümüz için biz de demokrasiyi savunuyoruz.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Süheyl Hocam, müsaade ederseniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Başkanlık sisteminin gelmesinin mümkün olmadığını söylüyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Buyurun devam edin, Özgür Hanım.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Süheyl Hocam, müsaade edin isterseniz.
Şimdi, ben daha çok birkaç noktada bahsedeceğim, bunları daha öncede konuşmuştuk ama hatırlatma gereği duyuyorum birazcık; onlar da şunlar: Şimdi, ne başkanlık rejimi ne parlamenter rejimi formel olarak kendi başına bir şey ifade eden şeyler değil, bizim baktığımız yerden. Bizim baktığımız yerden bunların bir şey ifade etmesi için iki tane temel şeyin olması gerekiyor -yeni anayasa- eğer bu gerçekten kopuş anayasası olacaksa, Meral Hanım’ın söylediği gibi, ezberler bozulacaksa iki tane şeyin olması gerekiyor:
Biri, devlet yapısının demokratikleşmesi ve hesap verilebilir bir hâle getirilmesi.
İkincisi de, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin genişlemesi.
Şimdi, bu ikisi olmadığı sürece ister başkanlık rejimiyle yönetilelim, ister parlamenter yapıyla yönetilelim otoriter bir devlet aygıtında yaşıyoruz demektir, yurttaşların hak ve özgürlükleri garanti altında değildir demektir. İki rejimin ikisi de formel olarak, bu iki temel şeyi yani devletin demokratikleşmesi ve hesap veren bir yapı hâline gelmesi ve temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması, her iki rejim, kendisi olarak bu iki noktayı garanti etmez ya da her ikisi de sağlayabilir. Yani bu ikisinin de nasıl tasarlandığıyla ilgili bir şey.
Şimdi, geçen tartışmada da konuşmuştuk, bu istikrar meselesini hep konuşuyoruz ama istikrarla temel hak ve özgürlüklerin kullanımı arasındaki gerilimi hiç konuşmuyoruz. İstikrar meselesi, nasıl bir sorunsa halledilmesi gereken bu ülkede yaşayan yurttaşlar açısından temel hak ve özgürlüklerle istikrar arasındaki gerilim de eşit derecede önemli meseledir. Bunlar her zaman çok dengeli, birlikte giden kavramlar değiller. Bazen istikrarı, temel hak ve özgürlüklerin törpülenmesi lehine sağlayabiliriz ya da bazen temel hak ve özgürlüklerin daha yaygın kullanımı istikrarı zedeleyebilir. Geçen konuşmada da bundan bahsetmiştik, istikrar bile zaten tek bir şey değil “hükûmet istikrarı” diye bir şey var, “siyasi istikrar” diye bir şey var. Verdiğim aynı örnekleri tekrar vereceğim, İrlanda’da 1920’lerden 1970’lere kadar Birlikçiler vardı, iç savaşla sona erdi bu elli yıllık hükûmet istikrarı. Hükûmet istikrarı var mı? Var. Ama iç savaşla sona erdi. Son derece güçlü olmayan koalisyonları, tek parti hükümdarlığı olmayan yerlerle yönetilen İtalya’da çok uzun süre koalisyonlar vardı ama bir siyasi istikrar vardı. Bunlar bile birebir aynı şeyler değil yani istikrar ve temel hak ve özgürlükler arasındaki gerilimli mesele. Hükûmet istikrarı mı, siyasi istikrarı mı başka bir mesele. Bütün bunların politik bir tablodan nasıl uygun bir şekilde çıkarılacağı bir diğer mesele. Bence bu üç karmaşık meseleyi, bizce bu üç karmaşık meseleyi çözmek içinde formel bir çözüm değil, bunların hepsi siyasetin konuları.
Şimdi, parti disiplinini yumuşatma, disiplinli partiler eğilimini azaltma, öyle diyeyim -disiplinli partiler, ılımlı partiler- bu da Ergun Özbudun’un ve belirli anayasa hukukçularının yazdığı şeyler var, diyorlar ki mesela: “Disiplinli parti kendiliğinden otokratik ya da otoriter partiler anlamına gelmeyeceği gibi, ılımlı partiler kendiliğinden demokratik, iç işleyişi olan partiler anlamına gelmez.” Çok basit, anayasa hukukçusu buradaki herkes, bu işin abcesi ama müsaadenizle birkaç şey söyleyeceğim: Eğer bunlara müdahale edilmezse, istediğiniz kadar ılımlı partiler modeli getirin bu partiler demokratik partiler olmaz. Ne onlar? Aday belirlemenin demokratikleşmesi, parti patronajının ortadan kaldırılması, parti içi karar mekanizmaları, parti içi demokrasi yöntemlerinin kurulması, siyasi parti kapatmalarının ortadan kaldırılması, bütün bunlar olmadığı durumda formel olarak disiplinli parti ya da ılımlı partinin kendisi bizim talep ettiğimiz anlamda -en azından BDP olarak bizim talep ettiğimiz anlamda- gerçek demokrasinin kurumsallaşması otomatik olarak sonuç vermeyebilir.
Şimdi, bizim bakımımızdan yani bu başkanlık, parlamenter rejim tartışmasına bire bir girmeden ama şunu söylemek istiyorum: Bu iki temel şeyin yerine gelmesi kritik bizim için, yani devletin demokratikleşmesi ve hesap verilebilir hâle gelmesi. Hesap verebilir durumda değil mi? Değil, şu anda değil. İkincisi de temel hak ve özgürlüklerin genişlemesi. Bunun da birkaç ayağı var aslında. Bir tanesi, yurttaş katılımı, biz bunu kendi taslağımıza çeşitli şekillerde soktuk. Örneğin “halk inisiyatifi” diye bir kavram soktuk, yurttaşlara yasa yapma yetkisi verdik, cumhurbaşkanını önerme yetkisi verdik. “Sivil tolumun katılımı” diye özel bir madde tasarladık. Sivil toplum örgütlerinin yasama ve yürütme faaliyetlerinde görüşünün sorulması ama öyle usulen görüşünün sorulması değil, sürecin organik bir parçası olması, yurttaş katılımı diye bir başlık bizim için önemli. Bir diğeri denge denetim mekanizmaları yani yargının güçlendirilmesi, diğer ayakların birbirinden bağımsız olması. Bir diğeri vesayetin kaldırılması, burada sadece askerî vesayetin değil, aynı zamanda da idari vesayetin kaldırılmasından da söz ediyoruz. Bu vesayetin kaldırılmasının iki ayağı askerî vesayet ve idari vesayetin kaldırılmasıyla en ilişkili olan bir diğer sonuç da ademimerkeziyetçilik, güçlü bir desantralizasyon. Yani ilerleyen bölümlerden zaten onun detaylarını ve hangi formüllerle önerdiğimizi de göreceksiniz. Ama biz, Türkiye’nin bugünkü geldiği durumunun, demokrasi mücadelesinin oluşturduğu birikimin, farklı toplumsa kesimlerinin taleplerini şu andaki mevcut Anayasa’daki merkeziyetçi, tekçi, otoriter, farklı toplumsal kesimlerin farklı ihtiyaçlarına cevap vermeyen, herkese tek bir şablon şeyi dayatanla çözülemeyeceğini inanıyoruz. Bunun iki tane ayağı var dediğim gibi biri askerî vesayetin kaldırılması, biri de ama en az onun kadar önemli olan idari vesayetin kaldırılması. Yani yerel yönetimler üzerindeki denetim mekanizmalarının, kontrol mekanizmalarının -bu idari olabilir, mali olabilir ya da başka karar verme süreçleriyle ilgili olabilir- kaldırılması ve esnetilmesi.
Şimdi, eğer bütün bunları yani başkanlık ya da parlamenter rejim, bütün bu iki tartışmalı formel rejimin… Çünkü bunlar formel tartışmalar yani rejim formel olarak başkanlık mı olacak, parlamenter bir rejim mi olacak? Bizim bakımımızdan önemli olan şey, bu iki kritere uygun olarak yani devletin demokratikleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin genişlemesi kriterlerine uygun olarak bize bugün ne önerdiğidir? Eğer birazcık onun üzerinde konuşursak belki o zaman Meral Hanım’ın söylediği gibi maddelerin yazımı, anlaşılabilecek olanlar ve anlaşılamayacak olanlar üzerinde daha fazla ilerleriz. Ben sadece bizim önerilerimizin bilimsel arka planını anlatmak istedim. Eğer başka bir katkısı olursa, zaten Meral Hanım yapacaktır.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Çok teşekkür ederim, Özgür Hanım.
Hocam buyurun.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Teşekkür ediyorum, Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, her şeyden önce yöntemden hata yapıyorsunuz gibi geliyor bana şöyle ki: Henüz sistem tartışması içerisinde tercih edilen bir sistem noktasında fikir birliğine varmamış olmamıza rağmen, karşılıklı olarak birtakım tekliflerle alakalı değerlendirmeler yapıyoruz ve bu tabii ki karşılıklı birtakım sorgulama ve savunma mekanizmalarını da beraberinde getiriyor. Ve bu süreçte başından beri aynı örnekleri, aynı şekliyle defalarca dinleme ve zaman kaybı gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Şu bir gerçek: Demokratik işlemesi kaydıyla, ne parlamenter sistemin ne başkanlık sisteminin bu anlamda böyle tümüyle reddedilmesi veya tümüyle çok mükemmel bir sistem diye ifade edilmesi takdir edersiniz ki hiçbir şekliyle mümkün değil. Bu daha çok o sistemin o ülke şartlarına uyarlanma kabiliyeti ve işleyişte ortaya çıkabilecek sakıncalı noktaları giderebilen bir anayasal düzenlemeyle alakalı. Hepimiz biliyoruz, anayasalar hem devletin kurumsal yapısını ve işleyişini ve hak ve hürriyetlerin tanımı ve korunmasını esas alan bir metinlerdir.
Dolayısıyla, burada, henüz, bu anlamda bir tercih ortaya koymadan… Ben de tutarım şimdi bu örneklerle ilgili onlarca uygulama örneği veririm. Hepimiz anayasa hukukçusuyuz ve bunu derslerimizde de anlatıyoruz. Bu boş bir caba gibi geliyor. Özellikle bu anlamda, bir kere genel manada tercih edilen sistemle ilgili bir karar verip, ondan sonra ayrıntılara geçilecekse onun öncelikle şahsen karar alınmasının daha doğru olacağını… Eğer öyle olmayacaksa zaten maddelere geçiliyor, siz şunu teklif etmişsiniz, işte bunda şu sakınca var vesaire gibi, böyle karşılıklı bir suçlama ve savunma ortamından kurtulmak için de o zaman maddeleri yazalım karşıya, maddeler üzerinde bu tartışmalarımızı devam ettirelim. Yani yöntemi belirleyip, yönteme göre gitmenin zaman kaybını önleme açısından daha uygun olduğu kanaatindeyim.
Teşekkür ediyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Teşekkür ederiz.
Bir şey mi söyleyecektiniz Şevki Hocam? Rıza Bey’e söz vereceğim, söz istedi sizden sonra.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, normalde usulle ilgili konuşmak gerekiyor ama usulle ilgili konuşmadan da özellikle başkanlık sistemine ilişkin eleştiriler falan gündeme getirildi. Eleştiriler yapılabilir hem başkanlık sistemine hem de parlamenter sistemine. Türkiye’de de iyi ya da kötü değişik versiyonları bazen işte melez modeller vesaire ama parlamenter rejim işliyor, dünyada değişik yerlerde de işliyor. Yani, sanki, şöyle bir algı var gibi veya bende mi öyle bir algı oluştu bilmiyorum: Parlamenter rejimi her zaman daha sorunsuzdur. Yani bu kanaati savunabiliriz tabii ki ama Türkiye’deki parlamenter rejim olsun, dünyadaki -İngiltere dışındaki özellikle uygulamalarında- parlamenter rejim olsun çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. Yani Fransa’da niçin 1958’den sonra yarı başkanlığa geçildi?
Bir de tipik bir argüman şudur; Türkiye’deki parlamenter rejimi savunurken bunu biz de bazen kullanıyoruz: İşte iyi ya da kötü geçmişten beri iki başlı bir yürütme, neredeyse cumhuriyet tarihi boyunca bir parlamenter rejim geleneği var ama hiç iyi bir gelenek değil ki bu. Yani mesela eleştirdiğimiz pek çok nokta var ki, o pek çok noktayla ilgili de çok ciddi sorunlar var ama bunlar parlamenter rejimin işleyişiyle alakalı olabilir bir kısmı fakat bir kısmı -BDP’nin yetkili arkadaşlarının söylediği gibi- Türkiye’deki demokrasi sorunuyla, insan hakları sorunuyla, yargı sorunuyla alakalı. Fakat parlamenter rejiminin işleyişiyle ilgili de gerçekten çok ciddi sıkıntılar var Türkiye’de. Bunu cumhurbaşkanı seçimi noktasında da, sadece 2007’de değil, 61’de yaşadık, 73’te, 80’de vesaire yaşadık. Darbeler başlı başına sorundur ve bunların da hani istikrar falan diyoruz, işte istikrarın bozulduğu dönemlerde, işte 70 sonlarında koalisyon dönmelerinde olsun, hükûmetlerin zayıf olduğu dönemlerde olduğunu bilmemiz lazım. Yani şöyle diyoruz: “Krizleri önleme noktasında başkanlık rejimine göre parlamenter rejim çok daha esnektir.” Çok kitabi bir bilgi, hiç de öyle bir esneklik biz de görmedik, krizlerden de hiçbir şekilde öyle maalesef çoğu zaman başarılı çıkamadık. Onun için değerlendirmelerde bunları dikkate almak lazım.
Bir de şu nokta çok önemli, çok uzatmak istemiyorum ama, parti disiplini. Parti disiplini ciddi bir sorundur. Parti disiplini, başkanlık sisteminin isabetli şekilde işlememesi noktasında bir argüman olarak kullanıyoruz ama parti disiplini aynı zamanda sizin başkanlık sistemine yönelik getirdiğiniz bir eleştiri noktasında da kullanabiliriz Türkiye’de. Parti disiplini sayesinde parlamenter rejimde yürütmedeki başbakan, istediği şekilde hem yürütmeye hem de yasamaya hâkim olabiliyor. Yani buna yönelik de epey şeyler düşünülmesi lazım. Biz burada başkanlık sistemini önerirken mesela -Amerika’dan da orada ayrılıyoruz- sorunu çözmek için mekanizmalar getirmeye çalışıyoruz. İşte eş zamanlı seçim ve ondan sonra birbirlerini feshedebilme yetkisi ama aynı zamanda karşısındakini değil bizim sistemden farklı olarak kendisinin de seçimlerini yenilenmesine karar verme, aslında orijinal, özgün bir öneridir. Bu boyutlarını da düşünmekte fayda var.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, teşekkür ederiz.
Şimdi artık bir sona…
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, ben izin verirseniz sona gelecek bir kifayeti müzakere öneririm ben.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sabırla arkadaşlarımızı dinledik çünkü yine bir sistem önerisi var. Daha önceki toplantıda bu tartışılmış, şimdi de tartışılmasında yarar görüyorum. Yani tartışılır, sonucunda bir karar veririz ve o karara göre adım atarız diye bu kadar toleranslı davrandım açıkçası yani yeni bir öneri olduğu için, farklı bir öneri olduğu için bu kadar tartışmanın gerekli olduğunu düşünerek müsamahakâr davrandım. Yalnız sizden önce Rıza Bey’in bir ışığı yandı.
FARUK BAL (Konya) – Belki Rıza Bey benim görüşüme iştirak edebilir.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Işık önceliğe önem veriyorum.
FARUK BAL (Konya) – Ben münakaşaya girmeyeceğim, başka bir şey diyeceğim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Faruk Bey diyor ki: “Belki Rıza Bey konuşma ihtiyacı duymayacak beni dinledikten sonra.”
FARUK BAL (Konya) – Yok ihtiyacı olur da bana iştirak edebilirsiniz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Rıza Bey’den sonra da ben söz istiyorum.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, değerli arkadaşlar, dün ve bugün tartıştık. Hepimiz hem başkanlık sistemini biliyoruz hem parlamenter sistemi biliyoruz. Bilmediğimiz bir konu değil, artısını da biliyoruz, eksiğini de biliyoruz. Burada parlamenter sistem şu kadar iyidir diyerek bizim buna karşı olan arkadaşlarımızı ikna etme şansımız yok. Bunun karşısında da başkanlık sistemi şu kadar iyidir denildiğinde de şahsen beni ve partimi ikna şansı yok. Niçin yok? Çünkü bu bir siyasi karar meselesi. Bu siyasi kararın alınacağı yerde alınması lazım. Burada ne söylersek söyleyelim işte kaşının üzerinde gözün var, bıyıklar terlememiş, çıkmış, favori uzun…Bunların hepsi söylenir.
Dolayısıyla, bence tartışmalar bu kadar yeter, bunun kalan kısmını partilerin siyasi karar organlarına bırakmak lazım diye düşünüyorum. Özellikle konuşmamın başında ifade ettiğim Sayın Başbakanın “Bizim önerilerimiz farklı tartışılsın diye ifade ettik.” şeklindeki düşüncesiyle ve Sayın Çelik’in bugün gazetelere yansıyan ya da basına yansıyan kısmı itibarıyla ben düğümün orada çözülebileceği düşüncesindeyim. Ondan sonra da eğer adım atacaksak ondan sonra atalım diye diyorum.
Teşekkür ederim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Rıza Bey, söz istemekte, hakkını kullanmaya devam ediyor.
Buyurun efendim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim.
Ben, bu başkanlıkla ilgili genel olarak ve Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisiyle ilgili özel olarak, bazı endişelerimi ifade etmek istiyorum. Ben bu konuda daha önce hiç konuşmadım, o yüzden hiç görüşlerimi belirtmedim, o nedenle kendi kendimi tekrarlama gibi bir riskim yok, olsa olsa başkalarının görüşlerini tekrarlama gibi bir risk var onları da dinlediğim için o da…
Dostları ilə paylaş: |