MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, Rıza Bey buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok fazla uzatmayacağım, ben tabii anayasa hukukçusu da değilim onun için sokaktaki bir adamın endişeleri olarak görmek lazım.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Olur mu efendim, siz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’yi temsil etmişsiniz, bütün bu konular şöyle veya böyle sizin mutlaka aşina olduğunuz konulardır.
Buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, tabii ki her devletin yönetileceği sistem, bu devletin kendi tarihsel, toplumsal, özelliklerine göre tayin ediliyor, iyi bir sonuç veriyor. Başkanlık rejiminin, tek başarılı olduğu ülkenin Amerika Birleşik Devletleri olduğunu düşünürsek,. başkanlık rejiminin gelişmesi ve oradaki fren denge mekanizmaları Amerikan toplumunun kendi özelliklerinden, kendi kültüründen kaynaklanan bir şeydir. Nedir bunlar? Bir kere toplumda büyük kutuplaşmalar yok, sert kutuplaşmalar yok, bir uzlaşma kültürü var. İki tane parti var ama bu iki parti arasında çok derin ideolojik farklılıklar yok aslında. Böyle bir iklimde başkanlık rejimi işte fren denge mekanizmaları gelişiyor ve tabii başkanlık rejiminin riski şu: Kazanan her şeyi kazanıyor başkan seçilince, kaybeden de her şeyi kaybediyor. Tabii böyle bizdeki gibi kutuplaşmaların sert olduğu bir ülkede kaybeden her şeyi kaybedince o zaman bu gerginlikler toplumsal gerginlikler, büsbütün artacaktır, kutuplaşmalar büsbütün kökleşecektir, böyle bir endişe taşıyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani her şeyi nasıl kaybediyor Rıza Bey, onu anlayamadım?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çünkü başkan seçilen başkan seçiliyor, başkan seçilemeyen de başkan seçilemiyor, bitiyor.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Başkan seçiliyor da, tamam anladım da…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hiçbir hâldeki parlamenter sistemde…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ama kaybedenin de parlamentoda üyeleri yok mu?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hiç geçerli değil.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Parlamenter sistemde, tabii aldığınız oy oranında parlamentoda temsil yetkiniz var, bir yetkiniz var.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Başkanın yetkisi mi var parlamentoda?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – O başka bir şey ama buradaki yetkilerin başkanın elinde toplandığını düşünürseniz…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Mesela Amerika’da şimdi Demokratlar kazandı ama Cumhuriyetçiler sanıyorum meclisin birinde çoğunluktalar.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam.
Şimdi, oraya gelelim, yani bu gevşek parti disiplini tabii çok önemli. Şimdi, siz Türkiye’de düşünebiliyor musunuz, bu kadar kuvvetli bir parti disiplinin olduğu yani ya da başka türlü söylemek gerekirse parti içi demokrasinin bulunmadığı, böyle bir kültürün olmadığı bir ülkede başkanın partisi azınlıkta olacak, bir yasa önerisi getirtecek ve çoğunlukta olan parti buna oy verecek. Türkiye’de böyle bir şey düşünebilir misiniz? Amerika’da bu oluyor. Yani başkanın önerdiği, kendi partisine getirmek istediği birtakım yasalar karşı taraftan oy alarak pekâlâ geçebiliyor. Ama Türkiye’de böyle bir şey olması tabii biraz hayaldir.
Tabii, bir yatay ve dikey denge fren mekanizmaları var başkanlık sisteminde. Yatay denge fren mekanizması, işte çift meclislik, işte efendim bağımsız bir yargı, son derece bağımsız bir basın özgürlüğü ve meclis…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Federal Meclis.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – … ve yargı. Dikey denge mekanizma içerisinde de federalizm. Şimdi bunların hiçbiri yoktur Türkiye’de. Türkiye ne federalist ne federal bir ülke ne çift meclis var ne yargı bağımsız ne de basın özgür. Bu koşulların hiçbiri yok Türkiye’de. Yani başkanlık sisteminin efendim iki tane temel problemi var: Bir tanesi başkanın kişiselleşmeye çok elverişli olması yani Türk toplumu gibi böyle bir liderin peşinden gitmeyi seven toplumlarda bu başkanlığın kişiselleşmesi demokrasi bakımından büyük sakıncalar doğuruyor, Latin Amerika’da da olan bu zaten arkadaşlar. Orada da Türkiye’deki gibi böyle bir liderin peşinde gitmeyi seven bir toplum var ve o kişi işte ne deniyor?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Caudillo
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Caudillo işte, o Caudillo bir süre sonra diktatör oluyor. Yani bu sistem, başkanlık sistemi bunu yaratıyor. O toplum yapısıyla birlikte başkanlık sistemi içinde bu yaratılıyor.
İkinci sakıncası, tabii sistemin tıkanması tehlikesi. Eğer başkan azınlık partisinden, meclis çoğunluk partisinden ise sistemin tıkanması tehlikesi, hele böyle parti içi disiplinin kuvvetli olduğu ülkelerde çok büyük bir tehlike ve Türkiye de bunu yaşayacaktır başkanlık sistemi gelince ya da ikisinden de yaşayacaktır. Sistem tıkanınca işte o zaman, o lider diyor ki: “Ben kararname de çıkarırım, ben başka şeyler de yaparım sistem tıkanmıştır, onun için ben bütün yetkilerimi kullanacağım.” ve işte sonunda örnekler ortadadır. Yani bütün bu nedenlerle… Bir de tabii, Türkiye’nin geleneği, baktığımız zaman demokrasi geleneği, hep parlamenter sistem içinde gelişmiş. Yani 1876 Anaysası’ndan bu yana hep daha parlamenter bir sistem, parlamenter sistem daha iyi nasıl çalışır hep bunun arayışı içinde olmuştur. Yani bir gelenek var böyle Türkiye’de, bir alışkanlık var.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Eksiklerini giderelim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, iyi çalışmıyor, bunları gidermeye çalışalım. Nasıl iyi çalışır o hâle getirelim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, teşekkür ederim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Başkanım küçük bir söz istiyorum
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Meral Hanım, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Özgür Hanım, bizim taslağın arka planını hani çok kısaca izah etti. Doğrusu biz sistemi tartışmayalım dedik başlangıçta ama şu anda sistemi tartıştık. Yani tartışılan başkanlık sistemi ve parlamenter sistem bir anlamda da bence taslaklar böyle kuş bakışı da olsa genel hatalarıyla da olsa bir tartışılıyor. Çünkü sistemin faydaları, yararları, o denge fren sistemi, diğer ülkelerdeki uygulanma şekli falan.
Şimdi, bizim görüşümüz çok merak ediliyor, demin Süheyl Bey de sordu, basında da çok tartışılıyor. Biz şunu söyleyeyim hani komisyonun başından itibaren söyleyeyim: Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu anayasa yapım sürecine yazım süreci de demiyoruz- katılmamamız için 1 milyon gerekçe var 100 falan değil dün Sayın Arınç’ın dediği gibi böyle…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bu komisyon çalışmalarına katılmama bakımından.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tabii tabii. Yani yol temizliğinden milletvekillerimizin tutukluluğuna, milletvekillerimizden her gün operasyonlarla yöneticilerimizin tekrar tekrar -şu anda Van’da 28 arkadaşımız gözaltında- tutuklanmasına, düşünce ve ifade özgürlüğünün yargı alanındaki yorumlanışına, mahkûmiyet kararlarına, dediğim gibi gerçekten çok sayıda gerekçe sunabilirim ama biz bütün bunlara rağmen, ilk konuşmamda da söyledim. Bir, yeni bir anayasa, demokratik bir anayasa, Türkiye’nin demokratikleşmesi temel problemlere çözüm bulma ihtiyacının kilitlerinden birinin anayasa olduğu inancıyla buradaki çalışmaları önemsiyoruz ve devam ediyoruz. Bizim bu bakışımız aynen sistem bakışında da devam ediyor. Biz güçlendirilmiş bir parlamenter rejime dair taslağımızı sunduk, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bizim tek başımıza hani ayrıksı gibi görünüyor aslında değil esas itibarıyla background’u parlamenter sistemdir, güçlü bir kuvvetler ayrılığı sistemidir vesaire onu tartışmalarda söyleyeceğiz. Bu yüzden taslağı anlatmıyorum, ben genele ilişkin görüşlerimi söylüyorum.
Şimdi, bugün bizce ihtiyaç olan yani başkanlık sistemi, biz bu masada başkanlık sisteminin de tartışılabileceğini düşünüyoruz. Demin söyledim, dedim ki: Biz federal sistem gelirse güçlü bir bölge yönetimi ya da bölgesel özerklik, başkanlık sistemi, denge fren mekanizmaları, başkanın yetkileriyle işte Meclisin yetkilerini karşılıklı birbirlerini etkileşimi vesaire birçok husus gelirse neden olmasın. Çünkü amacımız hani o halk deyimiyle üzüm yemek bağcıyı dövmek değil. Yani buradan siyaseten hani böyle aman biz burada duruyoruz noktasından ziyade, Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesi, temel hak ve özgürlükler konusunda bir devinim yaratılması ve bu ülkenin ekonomisinden bütün sorunlarına kadar çözüm bulabilecek mekanizmalar yaratmak. Bu nedenle bu tartışmaya bu gözle bakıyoruz yani yoksa hani biz başkanlık sisteminin destekliyoruz diye bu tartışmayı yapalım demiyoruz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Anladım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ya da cepheden karşıyız diye de yapmıyoruz. Diyoruz ki: Bunu tartışalım.
Bir de konuşmalarda şu çok önemle altı çizildi –bu masanın sorunu da değil- Türkiye’nin en temel problemlerinden biri siyasetin de bizce istikrarın temel hak ve özgürlüklerin önüne konulması. İstikrar, hakları kaldırır, istikrar temsilde adaleti budar, istikrar ayrımcılık yapar, istikrar gereği tabii ki istikrar ihtiyacı. Bugüne bugün böyle geldik işte, 23’ten bugüne tek parti dönemi, sonra Menderes vesaire o tarihi anlatmayayım çünkü siz de haklı olarak diyorsunuz işte, yeterli tartışma.
İstikrar bizi buraya getirdi. Şu anda 82 Anayasası istikrar yok diye değiştirilme ihtiyacını dayatmış değil, değil. Ya bunu tartışalım yani şu anda biz başka sorunları konuşmalıydık bu sistem tartışmalarında. Gerçekten kuvvetler ayrılığı var mı Türkiye’de? Gerçekten yargı bağımsız mı? Gerçekten yürütme, yasama arasındaki ilişki. Sayın Kuzu’nun bu konuda çok açıklaması var, diyor: “Parlamenter sistem de olsa vallahi yürütme istediğini yapıyor, istediği kadar hani Meclis desin ki ben denetliyorum.” Ya bunların hepsini burada tartışmamız lazım, bu kuvvetler ayrılığını tartışmamız lazım. Hak ve özgürlükler sorununu gerçekten tartışmamız lazım ve hangi sistemde Türkiye daha ileri gider, demokratikleşme anlamında... Şüphesiz, istikrar onun ayaklarından biridir ama istikrar adı altında tek kişi başkanlığı ve tek sistem, tek kişinin karar verebileceği hiçbir denge denetim sisteminin olmadığı bir sistem de olamaz yani, onun adı da diktatörlük olur yani biz, böyle bir şeyi de kabul edemeyiz, burada önerilmedi anlamında söylemiyorum.
Özetle biz burada, sistemleri tartışalım, hangisi çözecek, Kürt sorununu ne çözecek, din ve vicdan özgürlüğü, laiklik problemini ne çözecek, düşünce ve ifade özgürlüğünü ne çözecek? Ya temsilde adalet diye bir derdimiz var, hâlâ bu ülkede yüzde 10 baraj var yani. Hâlâ yüzde 10 barajla istikrar adına milyonlarca insanın oyu Meclise yansımıyor. Yani uzatmamak adına kesiyorum. Bizim bakışımız budur ama şunu da not edeyim -size yanıt vermek anlamında- biz ezberi şu yönden bozalım diyoruz: Demokratikleşme yönünden bozalım, biz idamı geri getirelim ya da işte Türkiye’ye tek parti sistemine götürelim diye ezberi bozalım demiyoruz. Tam tersine, bugüne kadar kabulleri yerle bir edecek bir tartışmaya ihtiyacımız var. Yani hâlâ burada bu masada “Türklüğü” tartıştık, “vatandaşlık tanımını” günlerce tartıştık mesela. Demek ki hâlâ o noktada ilerlememiz lazım. Bu nedenle bu tartışmalar şüphesiz değerli ama kökten bir ret ve kabul üzerine kurulmasını da doğru bulmuyoruz. Bizim derdimiz bu, özetle.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, Meral Hanım, çok teşekkür ederiz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben teşekkür ediyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hocam buyur.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, tabii biz kifayeti müzakere…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Dedik, şimdi başlıyoruz.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şey yapıyoruz ama sadece bir temel bakışı vurgulamak bakımından söylüyorum. “Nitekim” biz bu anayasayı niçin yapıyoruz?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – “Nitekim” ile başladı zaten anayasa yapımı…
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani niçin yapıyoruz yani anayasa niçin var? Anayasalar yönetimde istikrarı sağlamak için falan yok. Anayasalar, temel hak ve özgürlükleri güvence altına almak için var. Kamu kudretine hâkim olanların, siyasal erk, siyasal iktidar sahibi olanların keyfî davranışlarına karşı temel hak ve özgürlükleri güvence altına almak için var. Anayasaların, bundan öteye bir temel bir anlamı yoktur. Diğer bütün anlamlar, bu temel anlama hizmet etmek için var ve dolayısıyla bir şeyi önerdiğimiz zaman, anayasada herhangi bir müesseseyi getireceğimiz zaman paradigmamız, hareket noktamız burası olacaktır. Bu açıdan baktığımızda kategorik olarak bir sistemin tercih edilip, bir sistemin reddedilmesi diye bir şey yok, olamaz. Temel hak ve özgürlükler açısından değerlendiririz, bakarız, doğrudur veya yanlıştır. Zaten tartışmalar da aşağı yukarı bunu söylüyor. Önemli olan, yüzyıllar boyunca, işte Fransız İhtilali, Fransız İhtilali’ne yol açan düşünsel hareketler vesaire bütün bunların şeyi… Çare aranmış denmiş ki: Bu güçlerin denetim ve denge altına alınması ve özellikle de güçler dediğimiz şey de aslında yürütmedir. Çünkü yürütmenin elinde idare gibi çok muhteşem bir mekanizma var. Bazı düşünürler der ki: “Eğer bir ülkede -yani temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı sisteme de hukuk devleti diyoruz işte, böyle bir nitelendirme- idare denetim altına alınabiliyorsa, idare hukuka uydurulabiliyorsa, idare üzerinde yargısal denetim gerçekten sağlanabiliyorsa orası hukuk devleti sayılabilmek için en önemli göstergeye sahiptir. Şimdi, güçleri birbirinden ayırmak, güçleri şöyle yapmak, böyle yapmak, hepsi bu temel amaca yönelik olmak durumunda. Onun için parlamenter rejimin temel mantığı şu: Egemenlik tek kaynaktan çıkar, tek kaynakta temsil edilir. Bunun adı parlamentodur, bütün meşruiyet buradan dağılır ama tabii ki, bunun içerisinde devletin mekanizması oluşturulurken de bir denge gözetilir. Özellikle yürütmeye çok dikkat eder parlamenter rejimin mantığı, onun için onu iki başlı yapar yani kral vardı, bilmem neydi, tamam, bu bir sosyolojik süreç. Zaten siyasal sistemler herhangi bir mühendislik ürünü değildir veya mağazadan alınan bir elbise falan da değildir yani süreç içerisinde oluşur. Süreç içerisinde bir mekanizma vardır, kral vardır. Kralı süreçten çektiğiniz zaman -ama kral bir fonksiyon ifa etmiştir çekildiği zamana kadar- o zaman içerisinde onun yürüttüğü fonksiyonları yerine getirmek üzere onun yerine bir şeyi ikame edersiniz ama bugünkü Cumhurbaşkanının elbette ki krallarla bir ilgisi yoktur ama o mekanizma bir süreç içerisinde o ihtiyacı karşılamıştır. Bugün apayrı bir şekil almıştır, bir denetim ve denge mekanizmasının önemli bir unsuru hâline gelmiştir. Cumhurbaşkanı, mesela parlamenter rejimde, ne kadar yetkisiz olursa olsun, yetkilerini elinden alırsak alalım, yine de o temel dengelemeyi sağlayacak bir yapıda olarak orada korunur, vesaire.
Yani sözü uzatmak istemiyorum. Temel amacımızı gözden kaçırmamamız gerekiyor. Temel amacımız, temel hak ve özgürlükleri nasıl koruyabiliriz? Bunun için de, güç birikmesini yani güçlerin bir yerde toplanmasını ve denetim altına alınamayacak bir noktaya gelmesini önlemektir. Değerlendirmelerin bu açıdan yapılması gerektiğini düşünüyorum ve bugünkü şartlar altında parlamenter rejimin başkanlık rejimine ve versiyonlarına göre bu hususta elimize daha fazla imkân sunduğunu düşünüyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Peki, çok teşekkür ederim Hocam.
Son olarak çok kısa…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Çok kısa Ali Bey’in konuşmasıyla ilgili bir şey söyleyeceğim.
Ali Bey konuşmasının başında dedi ki: “Anayasalar hak ve hürriyetleri güvence altına almak için yapılır. Efendim, yönetim istikrarıyla ilgilenmez.” Peki, o zaman şunu soruyorum…
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – “İlgilenmez.” demedim, “Temel amacı o değil.” dedim.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Temel amacı odur.
Peki, Amerika’dakilerin hak ve hürriyetleri güvence altına almak için benimsedikleri en temel ilke nedir? Kuvvetler ayrılığı. Demek ki sizin bakış açınızdan baktığımızda bile kuvvetler ayrılığını en iyi şekilde hangi anayasal sistemde hayata geçirirsek temel hak ve hürriyetlerimiz o kadar güvenceli olur. O yüzden “Parlamenter sistemde bu daha iyi gerçekleşir.” teziniz başlangıçtaki amacınızla uyumlu değil.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – İngiltere’de de parlamenter rejim kurulmuş…
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Amerikalılar kuvvetler ayrılığını tam manasıyla gerçekleştirerek hak ve hürriyetleri güvence altına almak istediler. Derler ki: “Tek bir elde toplansaydı güçler, bu, hak ve hürriyetler için büyük bir tehlike olurdu.” Bu birinci sınıflara anlattığımız bir şeydir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Burhan Kuzu şöyle söyleyebilir haklı olarak, halka yönelik bir toplantıda biz de böyle söyleyebiliriz. Nitekim, geçen gün Bekir Bozdağ’a sormuşlar: “Başkanlık sistemi nedir?” diye, çok güzel, çok yerinde bir cevap vermiş: “Milletin önünü açan, milletin yolunu açan, milletle beraber yürüyen sistemdir.” demiş. Şimdi, bunu kahvehanede anlatırsan çok güzelliği var ama gelip burada söylerse bu doğru olmaz. Biz de o yüzden diyoruz: “Başkanlık sistemi hepimizin katıldığı…”
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hocam, lütfen... Sözleriniz argümanları çürütücü değil. Yani benim söylediğimle ne ilgisi var şimdi?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Şimdi, sevgili hocalarım, bir saniye izin verir misiniz?
Şimdi, arkadaşlar, buraya çizmiş olduğumuz yol haritası gereği, katalog gereği dokuz bölümden oluşacak olan anayasa yapım süreciyle ilgili öncelikle görüşelim diye tespit ettiğimiz ikinci bölüm olan yasama ve üçüncü bölüm olan yürütmeyle ilgili çalışma yapmak için bugün yazım komisyonu olarak bir araya geldik.
Peki, bu tartışmalar iki toplantıdır niye devam ediyor? Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi olarak biz başkanlık sistemini öneren bir metin takdim ettik. Bu, yeni bir durumdur. Dolayısıyla, siyasi parti gruplarımızın ve onları burada temsil eden arkadaşlarımızın bu yeni durumla ilgili, tabii ki, düşüncelerini söylemeleri ve bu konunun aramızda tartışılması gayet tabiidir. Zamanın biraz uzamış olmasını da fazla yadırgamamak gerekir. Bu, yeni bir durum çünkü. Ancak ortaya çıkan durum şudur ki: Adalet ve Kalkınma Partisi ki ben de o parti adına burada bulunuyorum, üç siyasi partimiz parlamenter sistemin devamından yana olduklarını, başkanlık sisteminin kendileri açısından mahzurları olduğunu ifade eden açıklamalar yaptılar. Doğrusu, ben de öncelikle başkanlık sisteminin tartışılmasını, hatta tabii, bu tartışma sonucunda önerdiğimiz modelin önerilerle daha da mükemmel hâle getirilerek Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesini arzu edenlerden biriyim çünkü artık 2004 yılından itibaren Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecektir, Cumhurbaşkanının aday olarak gösterilmesini siyasi partiler, siyasi parti grupları yapacaklardır. Dolayısıyla, bu, yeni bir durumdur. Dolayısıyla, bu duruma uygun olarak yeni bir modelin gündeme gelmesi gerekir diye düşünenlerdenim, o nedenle önerdik ancak şimdi biz gerekçelerini, niçin böyle bir modele geçmemiz gerektiğini ifade ettik, zabıtlara geçti. Sizler niçin katılmadığınızı ifade ettiniz. Şimdi burada takılıp kalacak değiliz. Çeşitli defalar açıkladık. “Biz bu modeli önerdik. Bu modeli ya kabul edersiniz ya kabul edersiniz, kabul etmezseniz biz burada yokuz.” falan diye bir tavır içerisinde olmadık, olmayız, bunu doğru da bulmayız.
Şimdi, madem ki yasama bölümü bizim şu anda çalışmamız gereken bir bölümdür, bizim önerdiğimiz başkanlık sisteminde yasama bölümüyle ilgili ikinci bir parlamento da yoktur. Üç siyasi partimizin “Evet, biz sizin önerdiğiniz başkanlık sistemini değil, iki parlamentolu bir başkanlık sistemini öneriyoruz.” diye bir önerisi de yoktur. O nedenle benim teklifim şudur: Bizim ve hepimizin önerdiği, yasama bölümüyle ilgili çalışmaya başlayalım diye teklif ediyorum.
FARUK BAL (Konya) – Neye başlayalım efendim?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani yasama bölümüyle ilgili çalışmaya, maddelere. Yazmaya başlayalım. Eğer ileride başkanlık sistemine atıfta bulunulan bir madde geldiğinde biz AK PARTİ’yi temsilen burada bulunan arkadaşlar olarak mevcut durumu kendi aramızda değerlendireceğiz yani ben şimdi: “Üç siyasi parti başkanlık sistemine razı olmadılar, parlamenter sistemi öneriyorlar -dolayısıyla, ben bu öneriyi yapan AK PARTİ milletvekili olarak, Komisyon üyesi olarak- tamam, biz bu işten vazgeçtik. Arkadaşların dediği gibi hareket edeceğiz.” tek başıma diyemem, bunu arkadaşlarımızla değerlendiririz. Başkanlık sistemine atıfta bulunulan maddeye geldiğimizde, o zaman o açıklamamızı yaparız diye düşünüyorum. Mesafe alalım yani benim şu andaki…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bu kadar çabuk pes etme Başkan.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Efendim?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Biraz daha bastırın.” diyorum, bu kadar çabuk pes etmeyin.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yok, hayır yani şimdi bir şey yapalım, bir mesafe alalım, bu “Pes.” anlamına gelmez, değerlendireceğiz yani ama şimdi üç siyasi parti “Biz parlamenter sistemden yanayız, dolayısıyla başkanlık sistemini düşünmüyoruz.” dediğine göre yapmamız gereken şey, ne yapalım burada…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz “Tartışılabilir.” diyoruz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ama iki toplantıdır tartışılıyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ağabey, ama kolay değil. Memleketin düzenini değiştiriyor, sonra eyalete kadar gidecek. Biraz tartışmak da lazım.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Beş dakika ara veriyoruz.
Kapanma Saati:16.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.30
BAŞKAN : Mehmet Ali ŞAHİN (Karabük)
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Değerli arkadaşlar, 2 no.lu Uzlaşma Alt Komisyonu toplantımıza devam ediyoruz; 28 Kasım 2012 Çarşamba, saat 16.30.
Arkadaşlar, ara vermeden önce şöyle bir öneride bulunmuştum: Yasama bölümüyle ilgili bizim önerimize sıra geldiğinde, orada başkanlık sistemiyle ilgili önerimizi arkadaşlarla görüşerek tekrar değerlendirebileceğimizi ifade etmiştim. En azından yasama bölümüyle ilgili çalışmalara başlayabiliriz çünkü gerek parlamenter sistem de gerekse başkanlık sisteminde yani yasama organının kuruluşunu düzenleyen milletvekili sayısı ve diğer düzenlemeler müşterek hükümlerdir diye düşünüyorum ve böylece mesafe almış oluruz ne diyorsunuz arkadaşlar? Ekranda görülüyor zaten.
Şimdi, sanıyorum birinci öneri AK PARTİ’nin önerisidir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşur.” Cumhuriyet Halk Partisi de “Türkiye Büyük Millet Meclisi genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşur.” demektedir. Milliyetçi Hareket Partisi de “Türkiye Büyük Millet Meclisi genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşur.” Dolayısıyla 3 siyasi partinin de milletvekili sayısıyla ilgili önerileri müşterektir. Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekili sayısıyla ilgili demin okuduğum bir rakam… İkinci fıkrada mı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – 600.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – 600 diyorsunuz siz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yalnız bizim ikinci paragrafımız vardı.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Oraya geleceğim şimdi.
Önce, birinci cümleyle ilgili yani milletvekili sayısıyla ilgili eğer bir mutabakat sağlayabilirsek en azından birinci cümleyi geçmiş olurduk. Siz 600’de ısrarlı mısınız efendim?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Belki bir iskonto yaparız. Ne sizin dediğiniz ne bizim dediğimiz, 575 olsun, hayırlı olsun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Kurtarmıyor mu aşağısı?
Yani “Tenzilat yapabiliriz.” dedi yani 550’ye inebilir Sırrı Bey.
Sırrı Bey burada takılmayalım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Peki, bakın sizin hatırınız için, demeyin uzlaşmacı değiller, haydi 550 olsun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Şimdi onu o şekilde düzeltiyoruz.
Şimdi, arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin bu maddeyle ilgili ikinci paragraf olarak düzenlendiği bir önerisi…
FARUK BAL (Konya) – Paragraftan önce “temsil” var Sayın Başkanım.
ÖZGÜR SEVGİ BORAL – Ama bizimde ilk fıkramız vardı.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Şimdi geleceğim oraya, sırayla geliyorum. Siz de başka var mı öneri? Bende yok önümde.
FARUK BAL (Konya) – Maddenin devamında, çıkmamış oraya.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Öyle mi, burada gelmedi.
FARUK BAL (Konya) – “Milletin tümünü temsil eder.”
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Belki birleştirebiliriz onu, ayrı bir madde olmasına gerek var mı? Yani Anayasa’nın mümkün olduğunca az maddeli olmasını arz ediyoruz ya, değil mi?
Şimdi, asıl burada Cumhuriyet Halk Partisi, pek isim vermemiş ama “Türkiye milletvekili” diye kamuoyunda bilinen bir öneride bulunuyor. Diyor ki: “450 milletvekili kanundaki esaslara göre belirlenen seçim çevrelerinden nispi temsil sistemine göre seçilir. 100 milletvekili ise ülke seçim çevresi esas alınarak ayrı oyla seçilir. Seçim barajı yüzde 5’i aşamaz.” diye bir önerisi var.
Dostları ilə paylaş: |