31 mart ayaklanmasi


Nisan 1909 tarihinde Volkan Gazetesinde



Yüklə 397,94 Kb.
səhifə2/6
tarix17.05.2018
ölçüsü397,94 Kb.
#50673
1   2   3   4   5   6

6 Nisan 1909 tarihinde Volkan Gazetesinde ‘Umum Askerler’ adına yayınlanan bir yazıda;

“… İslâm kadınlarımızın İstanbul’da Bedesten Çarşısında ve Beyoğlu’nda bazı kötü mahallerde dolaşmaları ve dükkânlar içerisinde görülmeleri şeriata aykırı olduğundan İslâm kadınlarının bu halden feragat etmeleri ihtar olunur.” denilmektedir. Ayrıca aynı gün aynı gazetede bu defa gazete sahibi Derviş Vahdeti ise “…Mesela 4 üncü Avcı Taburu, altıncı alay namına kadınlarımızın Beyoğlu’nda v.s. münasebetsiz mahallerde öyle açık saçık gitmemelerini talep ediyor. Evet, bizde sizinle beraberiz.” 29 Şeklinde ifade etmiştir.

Volkan Gazetesi sahibi Derviş Vahdetinin kaleme aldığı 8 Nisan 1909 / 26 Mart 1325 tarihli yazısında, bir subay’ın tehdit mahiyetindeki mektubuna verdiği cevap’ta Vahdeti şöyle demektedir.

“…Ey zabit! Sana ihtar edeyim ki siyah sakalımla elâ gözlerimle, münevver yüzümle ara sıra göksüne çökeceğim. İntikamımı kendi elimle alacağım. Seni mecnunlar gibi sokak ortasında bağırtacak, dağ başlarında süründüreceğim… Ey zabit! Cemiyetiniz birkaç kişiden ibaret diyorsun! O halde niçin bizden korkuyorsun. Fakat korkan sen değilsin. Ahmet Rıza Beydir, (Meclisi Mebusan Reisi) Baha Şakir Beydir, (Mebus, önde gelen ittihatçı) Dr. Nazım Rahmi ve Cavit beylerdir. Ve daha birkaç hâris anarşisttir…30

8 Nisan 1909 tarihli Serbesti Gazetesi (özet ve sadeleştirilmiş olarak); “Vatan bu hainlerin (İttihadı Terakkiyi kastettiği anlaşılmaktadır) zulmünden kurtarılmalıdır. İstibdat bir merkezden kalktı (II. Abdülhamit idaresi anlaşılmaktadır), diğer bir zulüm yapana geçti. Ey tercüman-ı efide-i millet olan matbuat, çalışınız. Vatanı harap eden istibdadın (İttihadı Terakki) pençesinden kurtarınız.” 31 Diye sanki İttihadı Terakkiye savaş ilan etmişti.

16 Nisan 1909 tarihli Serbesti Gazetesinde yayınlanan 1. Nişancı Taburundan dört çavuşun yolladığı mektupta;

“...Bu taburun başına yedi-sekiz ay önce Hamdi Bey adında bir binbaşı getirilmişti. Binbaşı ezan okunurken abdest al borusu çaldıracağı yerde başka bir boru, başka bir iş bulamayınca da karavana borusu çaldırmaktaydı. Bütün taburun tanık olduğu üzere bu işi ‘dinsizliği eseri olarak’ yapmaktaydı. 31 Mart günü ise aynı binbaşı makineli tüfeklerle askerin ayaklanmaya katılmasına engel olmuş ve bu yüzden Şeriat istemediği kanısını uyandırmıştı.” Şeklinde ifade edilmektedir. Bütün bu nedenlerden dolayı mektup sahipleri binbaşının başlarından alınmasını ve durumun başka birliklere duyurulmasını istiyorlardı...

16 Nisan 1909 tarihli Volkan Gazetesinde de ‘Sada-ı İttihat’ başlığını taşıyan yazıda İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti üyesi Selh Fazıl Paşa tarafından yazılan yazıda (özetle ve sadeleştirilmiş olarak);

“…Avrupalıları taklit ve İslam adetlerimize tamamen aykırı ve dünyaca gelişmemize asla yardım etmeyen Avrupa adetlerini beğenen ve savunan ahmakları gördükçe bir vicdan sahibi olarak teessüf etmemek kabil olmuyor.” 32 Denilmektedir.

31 Mart irtica Olayı ile ilgili İsmet İnönü’nün hatıralarında ise;

“…Edirne’de bir gün, İstanbul’da pek feci bir askeri ayaklanmanın başladığını işittik. Yeni rejimin (meşrutiyet) emniyet kuvveti olarak 3. Ordudan, yani Batı Rumeli’den (Selanik) İstanbul’a getirilmiş olan avcı taburlarının çavuşları, askerleri harekâta geçirmişler, padişah ve şeriat için ayaklanma tertip etmişlerdi. 31 Mart irticaı diye tarihe geçmiş olan bu olay, 13 Nisan 1909’da cereyan ediyordu. Avcı Taburları, daha evvel temasta bulunup, hazırladıkları İstanbul ordusuna mensup bazı kıtaları da zehirlemişler ve doğruca Ayasofya’daki Mebusan Meclisine giderek dinsizlerin cezalandırılmasını, İttihat ve Terakki mebuslarının ileri gelenlerinin teslim edilmesini istemişlerdi…

Ayaklanmanın donanmaya da sirayet ederek askerler, Kabulî Bey (Asar’ı Şevket Zırhlısı Kaptanı Deniz Binbaşı) kumandasındaki gemi süvarisini karaya çıkararak Yıldız Sarayı’na götürüyorlar ve orada hünkârın gözü önünde öldürüyorlardı. Ayaklananlar her tarafta ve her kıtada mektepli subay arıyorlar ve onları öldürmeye çalışıyorlardı. Hükümet ve idarenin aciz kaldığı anlaşılıyordu… Harekât, din ve padişah adına olduğu gibi mektepli subaylar aleyhine vahşi bir saldırma şeklini almış, İstanbul’daki devlet kuvvetlerin hiçbirinden ümit kalmamıştı. Meşrutiyet inkılâbının tahrip edilmesi, 31 Mart irticaının hedefi görünüyordu. İstanbul’da çıkan Volkan ismindeki gazete, şeriatın ve isyanın başlıca sözcüsü olarak Meşrutiyet, cemiyet, mektepli subay ve ordunun talim, terbiyesi aleyhine en zehirli propagandaları yapıyordu. 33


AYAKLANMANIN NEDENLERİ ile ALINAMAYAN ÖNLEMLER

Ayaklanma nedenleri

31 Mart 1325 / 13 Nisan 1909 sabahı meydana gelen ve İstanbul ve Anadolu’nun Bursa, Erzincan, Erzurum ve Adana, gibi bazı vilayetlerinde heyecan ve korku içerisinde bırakan 31 Mart Olayı’nın nedenleri hakkında şunlar ifade edilebilir;



A. Ordudan çıkarılan alaylı subayların menfaatleri zedelendiği için hiddete kapılmaları, İttihat ve Terakki Cemiyetine düşman kesilmeleri, kendilerine tercih edilen “mektepli” subayların “Kâfir” din düşmanı oldukları hakkında halk ve asker arasında yaygın bir propaganda yapmaları,34

Meşrutiyetin bir diplomalılar egemenliği, yani alaylıların sonu anlamına gelmesi, bu durumda erlerin önce onbaşı, sonra çavuş, arkadan da adım adım Paşalığa kadar yükselmelerine paydos denilmesi, alaylı subayların ordudan çıkarılmaya başlanması,35

B. Subayların; askerler üzerinde yaptığı din konusundaki baskı biçiminde algılanan telkinler ile onları (askerleri); din görevlileri ve medreselilerle temastan menetmeleri, din işlerinde Tanrı ile kul arasına girmeye kimsenin hakkı olmadığı, ülkede İttihat ve Terakki Cemiyetinin üzerinde bir kuvvetin bulunmadığı düşüncesini aşılamaları, 36

C. Medrese (ilmiye) öğrencilerinin askere alınmak istenmesi,37 Meşrutiyetten önce medrese öğrencileri askerlik görevinden istisna edilmişti. Hatta bu yüzden askerlik yapmak istemeyen birçok taşralı gençler medrese öğrencisi olmuşlardı. Hürriyet ilanından sonra Harbiye nezareti, bu imkânın kötüye kullanmasını önlemek üzere medrese öğrencilerini sınamaya ve belli bir başarı gösteremeyenleri askerlik ödevi ile yükümlü tutmaya karar verdi. 38

D. Derviş Vahdeti’nin kurmuş olduğu İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti ve bu cemiyetin yayın organı olan Volkan gazetesiyle, halkın dini duygularını istismar ederek yayın yolu ile yaptığı kışkırtmalar,39 Bu gazete ve cemiyetin, ayrıca din perdesi altında, erlerin de kutsal duygularını istismar ederek bu memleket çocuklarını baştan çıkarması,40

E. İstanbul’a Meşrutiyet’in bekçisi sıfatıyla getirilen Avcı Taburlarına mensup İttihat ve Terakki yanlısı subaylar ile bu taburda görevli erlerin başına buyruk hareketleri; bunlar arasında isyan kışkırtıcığının yapılmış olması, (Nitekim İttihat ve Terakki Cemiyeti, İstanbul’daki Hassa Ordusuna güvenmediği için Meşrutiyetin muhafızı olarak Selanik’teki Avcı Taburlarından üçünü İstanbul’a getirip Taşkışla’ya yerleştirmişti. Taburlar Taşkışla’ya yerleştirildikten sonra bunlarda görevli subayların kimi İstanbul’un zevk ve sefasına, kimisi de siyasete atılmış, erleri de çavuşların yönetimine terk edilmiş durumda idi.)

F. “Namaz kılmak bahanesi ile askerlerin talim ve terbiyeden geri kalmalarına meydan verilmemesi” konusunda Hassa Ordusu için verilen günlük emrin, bir kısım din adamlarınca istismar edilmesi, “Kâfirler, Ordudan namazı kaldıracaklar” şeklindeki propagandanın sadece askerler arasında değil İstanbul’un ücra köşelerine kadar yayılması, 41

G.Taleb-i Ulûm denen medreselilerin, softaların, İttihad-ı Muhammedi ye mensup bazı hocaların; subayların politika meşguliyetleri yüzünden kıtalarına pek uğramamalarından faydalanarak kıtalara girip Avcı Taburlarına el altından “Din, şeriat elden gidiyor” şeklinde propaganda yapmaları,42

H. Bu arada büyük devletlerin, özellikle İngiltere’nin Orta Doğu’daki çıkarlarını daha da sağlamlaştırmak amacıyla alttan alta yaptıkları menfi propagandaların devam etmesi, ayrıca İngiliz istihbarat servisi elamanı olan Fitz Maurice’nin, yerli iş birlikçilerle ortaklaşa hareket ederek Osmanlı ülkesinde kargaşa yaratmak istemesi,43 İngiliz basını ve İngiliz elçiliğinin ayaklanmayı ellerinden geldiği kadar desteklemesi,44

I. Bazı yazarlara göre, 31 Mart olayı İttihat ve Terakkinin merkeziyetçi ve Türkleştirici eğilimlerinden ürken Arnavutların bir ayaklanması olarak değerlendirmeleriÖldürülen Hasan Fehmi (Serbesti Gazetesi başyazarı) ile Müfit Bey, Hürriyetten sonra suikasta kurban giden İsmail Mahir Paşa’nın Arnavut olmaları dikkat çekmesi ve “Arnavut ve Osmanlı olarak” durumu Mebusan Meclisi önünde protesto etmeleri, Ayrıca bilhassa 1902’den sonra yani Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki geleceğinden ümitlerin kesildikçe Arnavut milliyetçiliğin artması, 45

İ. Bazı iddialara göre de, İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticilerinin, halk üzerinde büyük etkisi olan II. Abdülhamit’i düşürmek için kuvvetli bir nedene dayanmak gereği duymaları ve 31 Mart Olay’ını kendilerinin tertip etmiş olmaları,46

J. 1839’dan beri medreselerin yanında önce yüksek okulların, sonra da orta ve ilköğretim kurumlarının, Darülfünunun (Üniversite) açılması, Şeriat dışı kanunların kabulü ve daha önemlisi bunları uygulayacak layık mahkemelerin kurulması, medrese kültürünün yavaş yavaş gözden düşmesiSultan II. Abdülhamit’in; softaların, amcası Abdülaziz’in tahtan indirilişinde oynadıkları rol dolaysıyla ulemanın yetiştiği medreseleri ve diğer dini kurumları baskı altında tutması, softaların gittikçe yıkıklaşan medrese köşelerinde sürdürdükleri yoksul hayata aldırış etmemesi, 47

K. Bilhassa Derviş Vahdetinin Volkan gazetesinin kışkırtıcı neşriyatının da gayri memnunlar üzerinde özellikle Avcı Taburunun ve Hassa Ordusunun erbaş ve erleri üzerinde etkili olması gibi sebeplerin 31 Mart ayaklanmasının meydana gelmesine neden olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca;

31 Mart Olayının tahrikini yapan ve İslâmcılık akımını Cihat ilânı ile sokaklara döküp silahlı çatışmalara götüren İttihad-ı Muhammedicilerdir. Volkancılardır. Fakat Volkancıların arkasında dış ülkelerin gizli teşekküllerinin parmağı olduğundan şüphe yoktur. Nitekim bu şüphe duruşmalar sırasında kuvvetlenmiş, fakat İttihatçılar, Mahmut Şevket Paşa, Düveli Muazzama ile arayı bozmamak için soruşturmaya izin vermemiştir.48

II. Abdülhamit ve Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa yeterli önlem alamıyor

O günlerin atmosferinde İttihat ve Terakki karşıtı bir faaliyet şeklinde ortaya çıkan bu isyan; aslında tüm başkenti etkileyen büyük bir “Hadise-i İrtica” olayı idi… Başıbozukluğun korkunç bir tezahürü olan bu hareketi durdurmak için ne Sultan Hamit’in ne de o günlerde nüfuz sahibi olması gereken din ulularının müessir bir müdahalesi görülmemiştir



Bu hadise, muhalefetin ölçüsüz neşriyatından ziyade, dini siyasete alet etmek yüzünden zuhur etmiştir. Sultan Abdülhamit, bu harekete seyirci kaldı. Tasvipkar görünmedi, müessir bir mukavemet yapmaya da teşebbüs etmedi. Asker, silah elinde ortalığa uğradığı zaman ortada ne İttihatçı, ne muhalif kimseler kalmamıştı. O da başıboş, an’ânesine tabi olarak, evvela şeriat istedi, sonra da kelleOsmanlı Ordusunun zabitana (subaylara) karşı bir kini vardır. Bunun tezahürünü arada bir gösterir. Arada bir yapar, fakat bu kaynayışı onun sabrı kadar korkunç olur. Kansız durulmaz… Öyle de oldu…

Silahlı bir başıboşluk kadar korkunç bir şey tasavvur edilemez. O halim, selim Türk neferinin bilhassa subayları aleyhine beliren kin ve husumeti, şayanı nefret bir manzara göstermişti. O tarihte orduda, alaylı, mektepli davası henüz halledilmiş değildi. Orduda neferden, askeri mertebelerinin en yükseğine kadar alaydan gelme subay vardı. Bunlar, mektepli subaylara karşı bir nevi ayrılık hissi taşırlardı. Efrat bu menşeli subayları (alaylı) kendine daha yakın buluyor ve mektepli subay aleyhine gizli de olsa bir husumet duygusu taşıyordu. Şeriat diye başlayan isyan, mektepli subay öldürmekle karar kıldı. Ve tarihte büyük bir leke olarak kalacak hadiselere İstanbul birkaç gün feci bir sahne oldu. 49

Derviş Vahdetinin, Volkan gazetesi vasıtasıyla kamuoyu ve özellikle de askerler üzerinde etkili olan propaganda faaliyetlerine karşılık dönemin sadrazamı Hüseyin Hilmi Paşanın artan irtica tehdidine karşı yeterli önlem almayışı nedeni ile Müşir (Mareşal) Gazi Ethem Paşa ve Ahmet İzzet Paşa tarafından uyarılmıştır. Ayrıca Hassa Ordusu Komutanı Mahmut Muhtar Paşa, Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) aracılığıyla sadrazamdan alınması gerekli tedbirlere ait bir tezkere yazmıştır. Paşa yazdığı teskere de özetle şunları dile getirmiştir;

“İkinci Fırkaya (Tümen) mensup bazı erlerin İttihad-ı Muhammedi Cemiyetine girmek için müracaatta bulundukları Volkan gazetesinde okunmuştur. Gazetelerin, ordunun disiplinini bozacak kötü neşriyatta bulunmaları uygun değildir. Esasen İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti, İslam arasına ayrılık sokmakla meşguldür. Kutsal olan askeri terbiye ve ahlakın korunması lazımdır. Orduyu, hususi maksatlarına alet etmek isteyen basına karşı kanuni bir had (sınır) tayın olunmalıdır.” 50 Demiştir. Mahmut Muhtar Paşanın bu uyarılarını Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa umursamazlıkla karşılamıştır. Hüseyin Hilmi Paşa bu sırada yaveri Muzaffer Beye (Emekli Orgeneral Ergüder) tehlike çanları çalması üzerine, “Merak etmeyiniz yaver bey oğlum, devair-i müteallikası (ilgili daireler) tedbirleri elbette alırlar” demekle yetinmiştir.51

Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa; “Yapılacak bir şey kalmadığını anlayıp istifa ettim.” diye beyanat vermişse de, yapılacak çok şey olduğu, gün gibi aşikârdı. Tophane, Tersane, Birinci Fırka (Tümen), Selimiye, Çatalca topçuları, Rami Süvarileri padişaha bağlı idiler. Lakin bu hususta sadrazamın hiçbir teşebbüsü, hiçbir davranışı olmuyordu.52
AYAKLANMANIN BAŞLAMASI

Avcı Taburları ayaklanıyor

İsyan, Rumî tarihle 30 Martı 31’e bağlayan gece, yani 12/13 Nisan 1909 gecesi başlamıştır. Hürriyet rejimi için Rumeli’den İstanbul’a getirilen Avcı Taburlarına mensup asiler tarafından o gün ve gece Taksim’de bulunan Taşkışla’da subaylar bağlanmış ve hapsedilmiş, ertesi sabah yapılacak harekâtın planları yapılmıştır. Bu arada donanmadaki erlerinde asilere katılımı sağlanmıştır. Fikir cephesini İttihadı Muhammedi Cemiyeti ve Ahrar Fırkası ile Volkan Gazetesi’nin kurduğu gericiler, Hamdi Çavuş adında bir elebaşının çevresinde toplanarak, İstanbul’un dirlik ve düzeniyle görevli bulunan Avcı Taburlarını ayaklandırmışlardır. Bu olay, tarihimize “31 Mart Olayı” adıyla yer almıştır.53

Asilerin kumandasını Arnavut Hamdi Yaşar Çavuş, Tüfenkçi (tüfekçi) Ustası Raif Çavuş, İzmirli Ali, Yenipazarlı Ömer, Gevgilili Bölük Emini Mehmet, Gilanlı Hazım, Yenişehirli Ali, Kırcovalı Selim, Selanikli Eniz gibi çavuş ve onbaşılar üslenmişti. Avcı Taburlarına mensup askerler, kahverengi üniformalarıyla Hassa Ordusunun diğer askerlerinden ayrılmakta idi. Bunlar arasında Divan-ı Harbe göre Derviş Vahdeti de askerlerin arasındaydı.54 Ayrıca kadro dışında bırakılmış işsiz er kıyafetinde subaylarda bulunuyordu. Nitekim Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivinde bulunan Osmanlı Devri İç İsyanları katalogunda olayla ilgili olarak incelenen belgelerde, isyana karışan askerlerin sorgulamalarından anlaşıldığına göre, genelinin isyandan haberleri olmayıp çavuş ve onbaşıların elebaşılığı ile yani kitle psikolojisi ile hareket ettikleri tespit edilmiştir.55 Bu sorgulamalarda dikkati çeken en önemli nokta ise, askerin daima mektepli subaylar aleyhine bir tavır içerisinde bulunmuş olmasıdır. Burada şunu ilave etmek gerekir ki, isyanı yöneten asıl sorumlunun kim olduğunun tespit edilememiş olması manidardır. 56

İttihadı Muhammedî cemiyeti, ayaklanmadan önce 20.000 kişilik bir kalabalıkla birlikte yeşil bayraklarla Ayasofya Camii önünde toplanmış ve “...şeriat emirleri ve Tanrı hükümleri bir tarafa bırakıldı. Din ve diyanet hâlâ ayaklar altında kalacak mı?” gibi söylemlerle askerlerin dini duygularını ayaklandırmaya ve cahil halkı tahrik etmeye çalışmıştır. Nihayet, 31 Mart (Rumî tarihle1325, Milâdî tarihle 13 Nisan 1909) gününün sabahı İstanbul’da Taşkışla’daki 4ncü Avcı Taburu ayaklanmıştır. Ayaklanan asiler, subayları yakalayıp hapsettikten sonra çavuş ve onbaşıların komutasında önlerinde hocalar olduğu halde bir kısmı Sultanahmet’teki Millet Meclisine bir kısmı ise Ayasofya Camii’ne gelmişler ve yolda “şeriat isteriz, padişahım çok yaşa” diye bağırmışlardır.57



Asilerin ve hocaların istekleri

Bu ayaklanmaya, İstanbul’da Tophane’deki İstihkâm Taburu, Kılıç Ali Paşa’daki askerler, Beyoğlu’ndaki Topçu Numune Alayı, Yıldızdaki 5, 6 ve 7 inci Alaylar ve Bahriye Nezaretindeki erler ile beraber sarıklı ve cübbeli hocalar ve bir kısım cahil halk da katılmıştır. Ayrıca kadro dışı kalmış, subayların sivil elbise ile isyanı yönettiği görülmüştür. İsyancıların istekleri ise şu konularda yoğunlaşıyordu. 58

  1. Şeriat hükümlerinin kesin olarak yürütülmesi,

  2. Bu hareketlerinden dolayı sorumlu tutulamayacakları üzerine kendilerine mühürlü senet verilmesi,

  3. Harbiye Nazırı Rıza Paşa ile Mebuslar Meclisi Başkanı Ahmet Rıza’nın değiştirilmesi,

  4. Subayların değiştirilmesi,

  5. Şeriat yolunda yapılan her ayaklanmanın toplar atılmak suretiyle kutlanması,

  6. Kıbrıslı Derviş Vahdeti ve sarıklı hocalarla danışıp hükümetin değişmesi ve yeni kurulacak kabineye kimlerin gireceği işinin de görüşülmesi idi.

Ayasofya Cami yakınındaki Millet Meclisi çevresindeki askerin miktarı sabahın erken saatlerinde 5–6 bini bulmuştu. Ayasofya meydanında yüzlerce hoca tekbir getiriyordu. Medrese öğrencileri de bu ayaklanmaya katılmaktaydı. Ayasofya meydanında hocalar ve askerler birer sandalye üzerinde nutuk atmaya başlamışlardı. Konuşmalar, genellikle “ dinin elden gittiği, şeriatın hâkim olması” gerektiği şeklindeydi. Bu arada, mektepli subayların orduyu Frenkleştirmeye çalıştıkları, bütün bunların İttihat ve Terakki Cemiyetinin başı altından çıktığı, din hükümlerinin ayaklar altına alındığı durmadan söyleniyordu. 59

Bu arada ayaklanmayı öğrenmiş olan Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’da Padişaha (II.Abdülhamit) başvurmuştu. Padişah isyancılara karşı kuvvet kullanılmamasını ve kendilerine nasihat edilerek ayaklanmanın önlenmesini tavsiye etmişti. Tarihte ve hele Osmanlı tarihinde nasihat ile yatıştırılmış bir tek ayaklanma bulunmamasına rağmen sorumlular “Allahın dediği olur” sözündeki fatalci felsefeye boyun eğerek olayların akışına kendilerini kaptırmışlardır.60 Geçmişte, Abdülhamit’in kuruntuları yüzünden bir zamanların güçlü Osmanlı donanması, Haliç’ten çıkamıyor ve bu yüzden işe yaramaz bir hale geliyordu.61

Mebusan Meclisi önünde toplanan 3000 kişi civarındaki asilere Şeyhülislâm Ziyaettin Efendi ile Ders Vekili 62 Halis Efendi ve Şerif Mehmet Sadık Paşa, nasihat etmekle görevlendirilmiş, asiler kendilerine nasihat için gelen heyette bulunan Şerif Sadık Paşayı da şehit etmişlerdir.63

Asiler, kabinenin çekilmesini, II. Tümen Komutanı Cevat Paşa ile Hassa Ordusu Komutanı Muhtar Paşanın da yerlerinden atılmalarını istiyorlardı. Bu esnada ilmiye sınıfından Hoca Rasim’de Meclis kürsüsünden asiler adına gerçekte ise kendi sınıfı adına yaptığı din ile ilgili görüşler ve istekleri kapsayan demecinde ise özetle;



  1. Osmanlı Hükümeti bir İslam Hükümeti olduğu için Müslümanlığın hükümlerini yürütmelidir. Kanunlar, din kitaplarından çıkarılmalıdır.

  2. Askere namaz için vakit bırakılmalıdır.

  3. Okul programlarına din dersleri konulmalı ve İslam adetlerine aykırı olan tiyatrolar kaldırılmalıdır.

  4. Müslüman kızlarla Hıristiyan kızlar arasında arkadaşlık olmaz. Bu küfürdür.

  5. Mebuslar ve kabine üyeleri dindar adamlardan oluşmalıdır.64 Demiştir. Ayrıca “Meclisi Mebusanda bile birçok dinsizler var. Çocuklarımız ta küçük yaşlarından itibaren dinsizleştirilmek isteniyor.” 65 Şeklinde nutuk atmıştır.

Hükümet istifa ediyor

Asilerin ayaklanışını o gece haber alan İstanbul Merkez Komutanı, durumu Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) Ali Rıza Paşa’ya bildirmişti. Ancak Ali Rıza Paşa, Harbiye Nezaretindeki birliği veya Mahmut Muhtar Paşa komutasındaki Hassa Ordusunu harekete geçirse idi, muhtemelen İsyancıların meydanları doldurmaları önlenecek, böylece 31 Mart ayaklanması bastırılabilecekti. Ancak Hassa Ordusunun harekete geçmesine Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa mani olmuş, çareyi isyanı bastırılışında değil istifa etmekte görmüştür.66

Padişah II. Abdülhamit, asilere Başkâtip Ali Cevat tarafından kaleme alınan bir tezkere ile “… Kabinenin çekilmesi Hazreti Zillüllah (Tanrının gölgesi olan II. Abdülhamit) tarafından kabul edilmiştir. Yeni kabine kurulmak üzeredir. Bugünkü ayaklanmada bulunan askerlerle diğer kimseler hakkında Padişahımız genel af kabul etmiştir. Devletimiz İslam devletidir. Kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Şeriat bundan böyle de daha büyük bir dikkatle yürütülecektir. Başkomutan olan büyük Halifemiz Padişahımız askerlere kışlalarına, ahaliye de iş ve güçlerine dönmelerini selamlar ile bildirir.” 67 Şeklinde ifade edilmiştir. Padişahın bu tezkeresi, Meclis’ten sonra Ayasofya’da bulunan isyancılara da “Şeriat isteriz” sesleri arasında okunmuştur.

Asiler, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa ile Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşanın çekilmelerini, Meclisi Mebusan Reisi Ahmet Rıza, Hüseyin Cahit, Meclisin ikinci Başkanı Talat (Talat Paşa) ve Dr. Bahaeddin Şakir Beyler gibi önde gelen İttihatçıların mebusluktan kovulmalarını istemişlerdi. Ayrıca başlarındaki mektepli subayların ordudan atılmalarını, açığa alınmış olan alaylı subayların eski görevlerine iade edilmesini ve isyanla beraber yaptıkları zarar ve ziyandan dolayı affedilmelerini istiyorlardı.68 Nitekim bu istekler üzerine hükümet derhal istifa etmiş, Padişah II. Abdülhamit de Hüseyin Hilmi Paşanın istifası ile boşalan Sadrazamlığa Tevfik Paşayı görevlendirmiş ve Harbiye Nazırlığına ise, meşhur Dömeke kahramanı Müşir Ethem Paşa getirilmişti.

Deniz Binbaşı Ali Kabûlî Bey ile bazı bakan ve mebusların şehit edilmesi

Başkentteki yukarıda belirtilen kabine değişikliğine rağmen, ayaklanma bastırılamamıştı. Çünkü asiler, daha önce isimlerini sıraladıkları kişileri yok etmeye kararlıydılar. Bu yüzden her tarafa saldırıya başladılar. Bu arada Lazkiye Mebusu Şekip Arslan Bey, Hüseyin Cahit’e benzediği için öldürülmüş, Mebusan Meclisi Reisi Ahmet Rıza Bey zannıyla Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Nazım Paşa da aynı şekilde katledilmişti. Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa ise yolda asiler tarafından çevrilmiş, ancak atları koşturup, münasip bir yerde kendini yere atmak suretiyle kurtulabilmiştir. Bunlardan başka üç mektepli subay ile bir kâtip de şehit edilmişti.69 Yıldız Kışlası subaylarından altısı kışlanın mutfağı önünde boğazlandı. Ayrıca, Donanmadan Asar-ı Şevket zırhlısı Kaptanı Deniz Binbaşısı Ali Kabûlî Bey ise gemisinin erleri tarafından Yıldız Sarayı’na götürülüp Padişah Abdülhamit’in gözleri önünde şehit edildi. (15 Nisan 1909) 70






Abdülhamid’in gözü önünde şehit edilen Ali Kabûlî Bey


Yüklə 397,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin