irkil-, küme halinde toplamak, irkilmek, toplanmak.
irkilt-, küme halinde yığmak; itelgi tiygen taanday irkiltip sayıp kirdi deyt folk. : Falco laniarus denilen doğanın, Colaeus denilen kargaları küme halinde toplar gibi, toplayıp, (insan kalabalığına) saldırdı ve kılıç çaldı.
irme-, 1. göz kıpmak; göz yummak; köz irmegenim cok: gözümü kapadığım yok, hiç uyumadım; közün irmebeyt: gözünü bile kıpmıyor; caş irme- : göz yaşını silmek; kanat irme- : kanat germek; silkmek; 2. çekmek (tüfeğin tetiğini) ; irmegenin cazbağan: (tüfek) kurşun (hedefe doğru vırıyordu) ; 3. nişan almak; irmegenin ciberbeyt: nişan aldığı hedefini kaçırmaz; irmegeni ilbirstey, kaysağanı kamanday folk. : pars gibi nişan alıyor (sıçramaya hazırlamıyor), yabani domuz gibi kapıyor.
irmem: bir irmem çöp:hayvanın birden koparabileceği mikdar ot.
irüü, 1. ekşime; 2. çürüme.
is, marsığın havaya dağıttığı zehirli koku; bışıma is tiydi: başıma marsık vurdu.
isirkekten-, çıkıvermek (küçük çıban hakkında).
isirkektenüü, işs. isirkekten-‘den.
iskek, yüzdeki yahut tenasül aletlerindeki kıllar yolmak için kullanılan cımbız.
iskekte-, 1. yüzdeki yahut tenasül aletlerindeki kılları cımbız ile yolmak; 2. ufak nesnelerin içinden daha irilerini üğürtlemek (diyelim yün içinden kılları).
iskektet-, et. iskekte-‘den.
iskektöö, işs. iskekte-‘den.
iskitke, r. tenzilât.
iskusstvo, r. sanat.
ismen, ismene, kon. = semena.
ismendel-, kon. değişmek, biri arkasından biri gelmek (nöbetler hakkında).
ismete, kon. = smeta.
ispirapke, kon. = spravka.
ispirt, kon. = spirt.
iş, iş; çalışma; işi kılıp: hulâsa,sözün kısası; ne olursa- olsun; işi kılıp işteyt; üstünkörü çalışıyor; eçteme menen işi cok: hiçbir işle alakası yok, hiçbir şeye karışmıyor; işinğ bolbosun; : senin işin değil, karışma! ; kılmış işi bk. kılmış; iş ordu. sınai müessese, iş yeri; iş cürgüzüü: iş yürütme, tesviyei umur; iş cürgüzüçü: mübeyyiz, kâtip; iş taştoo: iş bırakma, grev.
işarat, a. işaret; ima; adamğa- işarat, aybanka- kaltek ats. : insana- ima hayvana- kötek.
işçötkö, r. fırça.
işek= şişek.
işembi, f. cumartesi.
işembilik, cumartesi çalışmaları, hep beraber toplanarak görülen iş.
işenimdüülük, kendisine itimat edlen adamın hususiyetleri ve evsafı.
işeniştik, emniyet; işeniştik menen: emin olarak.
işent- = işendir-.
işenüü, itimat: inan.
işkana,k-f. imalâthane, atölye.
işkep, r. dolap.
işker, k- f. 1. faal; gayretli (enejik) ; 2. cemiyet işleriyle meşkul olan; bu gibi işlerde aktif olarakl çalışan.
işkerdüü= işker.
işkerlik, faaliyet, aktivite, gayret; azimkârlık.
işkiliktüü 1. faal; işkiliktüü katışka: faal bir surette iştirat etmiş; 2. müessir; işkiliktüü çara körülgön emes: müessir tedbirler alınmış değildi.
işköl r. mektup, okul.
işmer 1. becerikli, mahir; 2. iş adamı.
işmerdik, ustalık.
işte-, işlemek; iştesenğ, tiştersinğ ats. : «işlersen, dişlersin» : çalışırsan yersin; munu men sokur it bok calağıça iştep salamın: ben bunu bir çırpıda yaparım; iştepçığaruu: imâl; iştep çığaruu norması: istihsal miktarı (payi) ; iştep çığuu: işleyip bitirme.
iştel-, mut. işte-‘den.
iştermen= işker.
iştet-, 1. çalıştırmak; 2. işletmek.
iştetil, işletilmek.
iştettir-, et. eştet-‘ten.
iştiktüü, becerikli, makul; işbilir, pratik; iştiktüü sunuş: uygun işe yarayan teklif.
iştüü, çalışkan.
it 1. köpek, it; itçesinen; köpekçe, it gibi; üyü cakın ittin kuyruğu uzun ats. : evi yakın olan köpeğin kuyruğu uzundur; itin murdunan tüşköndöy: darağacından kurtulmuş gibi kaçıtorsun (harf. : köpeğin burnunda düşmüş gibi) ; itkemingender al. : «köpeğe binenler» ! baldırı çıplak serseriler; oozunan ak it kirip kara it çıktı: «ağzına beyaz köpek girerek, siyah köpek çıktı» : sövüp- saydı, söylemediğini bırakmadı; it- kuş: yırtıcı hayvanlar, kurtlar; it baldak: bir nevi yüzme tarzı; 2. on iki senelik hayvan devrî taviminde on birinci yılın adıdır.
itaalı, efsanî bir varlıktır, ki erkekleri köpek, dişleri kadındırlar.
itatay= itetay.
itçilik= ittik.
itelgi, bir nevi doğan, Falco laniarus.
iten-, bir ileri geri hareket etmek suretile tek durmamak.
itenğde-, 1. kanburunu çıkararak, sekerek yürümek (zayıf ve arkası çıkık adam hakkında);2. sallanmak, bir ileri geri hareket etmek (atlı hakkında).
itiy, raşitizm; itiy boğon baladay: raşitik çocuk gibi cılız kurumuş.
itkel, yağlı et suyu üzerindeki köpükler.
itkeldüü, köpükle ve yağla örtülü (et suyu hakkında) ; itkeldüü sorpo: yağlı çorba.
ittik, itlik, köpeğe has olan evsaf; ittik kıldı: kancılık etti.
iy I, memnuniyetsizlik, tevbih, taacup ifade eden nida: iy, atanğ körü! : ey, kahrolası!
iy II, debagat; sepi (deriyi işleme) ; iyi cetken: (deri) gereği gibi sepilenmiştir; iyge geldi yahut iyge köndü: uymuşadı, yola geldi; bir iştinğ sonğuna tüşkördö, iyin cığara tüşöbüs: eğer bir işin peşine düşersek, biz onu gereği gibi başarıyoruz.
iy III, iğmek; bükmek; baş iy- baş iğmek.
iy IV, 1. adamakıllı yumşamak (hayvan memesi hakkında) ;2. bırakmak, vermek (sütünü) ; beeiybedi: kısrak süt vermedi; emçegi sütkö tolup, iyip ketti folk. . memesine süt doldu ve aktı; 3. cömertlik göstermek; iyilik göstermek; kaygısına ortoktoş buluuğa könğülü iydi: kederine candan iştirak etti.
iygilik, 1. iyi iş; hayırlı iş; iygiliktin erte- keçi cok ats. : iyilik yapmak içi erken veya geç denmez: iyilik her zaman yapılabilir; 2. verimlik; muvaffakiyet; başarı.
iyegiliktüü-, et. iy- II’ten; baş iggiz: baş iğdirmek; itaat ettirmek.
iyi, evet; iyi, andan kiyin: evet, sonra?.
iyilik iğ; iyik iyiz- : ip iğirmek.
iyil-, iğilmek; bükülmek; caş çıbıktır, iyilgeni- sınğanı, caş cigittin uyalğanı- ölgönü ats. : taze çubuk büküldü mü, kırıldı demektir, genç delikanlı rüsva oldu mu, öldü demektir.
iyiliş-, müş. iyil- den.
iyilüüçülük, sis. sapkınlık.
iyin I, omuz; iyininğdi tozdurba: yırtık- pırtık giyimle dolaşma; iyin iç: gömleğin arkasına iç taraftan konulan kumaş parçası.
iyin II, in.
iyindüü, inleri olan, inli; iyindüü cer: inleri çok olan yer.
iyneçelik, hacimce iğne kadar; küçücük; iyneçelik iştegen işi körünböyt: (zerre kadar işlediği işi görünmüyor) iş başardığının bir nişanesi yoktur.
iynelik, yusufçuk böceği.
iyrek 1. yiv; zikzak; hattı münkesir, kırık çizgi,; yılankavi; yivli; 2. deri temizlemek için bir aygıt (iri- iri dişleri olan, demir yahut ağaç tahtacık).
iyrekte-, iyrek’le (bk.) kazımak.
iyrelenğde= iyrenğde; iyrelenğdep uzata ketken col: uzaklara giden yılankavi yol.
iyrenğde-, kıvrıl- kıvrıla gitmek.
iyrenğdet-, et. iyrenğde- den; iyrenğdetip tart- : yılankavi çizgi boyunca çekmek.
iyrey-, iğrilmek.
iyreyt-, iğriltmek.
iyri I, iğri; yılankavi; iyri oturup, tüz kenğeşeli: iğri oturup, doğru müşavere edelim; kol iyrisine tartat ats. : harf. : el kendi iğriliğine doğru çekiyor; iyri- miyri: iğri- büğrü.
iyri- II= iyir.
iyril-, mut. iyir- den.
iyriliş-, müs. iyril- den; koylor çoğulup iyrilişti: koyunlar yığın halinde bir araya toplandılar.
iyrilt-, yığın halinde bir araya toplamak; küme haline koymak.
iyrim, 1. yumak; bir iyrim cip: bir yumak iplik; bir iyrim cün: bir tane iğe sarılabilecek kadar yün; 2. dernek; sakmat iyrimi; satranççılar kulübü; asker iyrimi: askerî dernek; sayısı iyrim siyasî kulüp.
iyriy-, iğrilmek; çarpılmak.
iyse-, hiddetle baş sallamak. kol iyse- . hiddetle el sallamak.
iysenğde-, hareketlerinde zayıf ve çelimsiz adama benzemek.
iysin-, 1. sütünü tutmak, vermemek (kısrak hakkında); bee iyisinip kaldı. kısrak sütünü tuttu , vermedi; 2. umsanmak, gevşemek (cüsseli, iri- yarı erkek gören kadın hakkında).
iysiniş-, müs. iysin- den.
iysint-, et. iysin- den; kulundu salabağa kişi iysintip koyot. tayı (kısrağa) yanaştırmasını bimiyen kimse, kısrağın sütünün kesilmesine sebeğ olur.
iyul, r. Temmûz.
iyun, r. Haziran.
iyüü, 1. iğme, bükme; 2.sis. sapma.
iyzat= izat.
iyzatuu= izatuu.
iz, iz, eser; iz caşırıp cüröt: izini kaybettiriyor; sırrını gizliyor; izine tüştü: onu takip ediyor; baskan izim artımda kalsın! : (yalan söyledimse) bastığım izim gerimde kalsın! ; sarı iz bk. çöp; izin suutpay; izini kaybetmeden.
kaalgı- , 1. uyuklamak; yarı uyumuş durumda bulunmak; mec. pineklemek; kaalğıp uktap oturat: oturuyor ve uyukluyor; 2. tenbelce ve gayet ağır hareket etmek; kaalğıp bastırıp keldi: ağır ve tenbel yürüyüşle yanaştı.
kaarı- , kızgın demirle yakmak; kızgın demirle damga basmak; yakmak; kavurmak; tili cön turbay, köründöngü kaariy beret: dili rahat durmuyor, rastgelen herkesi iğneliyor; suuk betti kaarıdı: soğuk hava yüzü çimdikledi; carğakşım köttü kaarıdı: deri don kıçı yara içinde bıraktı.
kaarıl- , mut. kaarı- ’ dan; çet elderdeği emgekçilerdin turmuşuna cürögüm kaarılıp çıdabayım: yabancı yurtlardaki emekçilerin hayatına kalbim acıyor ve sabrım tükeniyor.
kaarlan- = kaardan- .
kaarman, f. kahraman.
kaarmandık, kahramanlık; cesaret.
kaaruçu, elde beliren karhadır (ki onu sahte tabipler kızgın demirle yakma suretiyle tedavi ederler; bk. karı) ; koluna kaaruçu çığıptır: eline çıban çıkmış.
kaasıl, a. ele geçen; hasıl; muratı kaasıl boldu: muradına erdi; tamamiyle tatmin edildi.
kaat, a. kıtlık; kahtu galâ; kuraklık.
kaatçılık, 1. kuraklıktan, kahtu galâdan ileri gelen bütün şartların ve neticelerin topu; 2. es. buhran, kriz; ünom kaatçılığı: iktisadi buhran.
kabaağan, saldırgan (köpek) .
kabaanak= = kabaağan.
kabak I, 1. gözkapağı; kabağı carık yahut kabağı açık: şendir, keyiflidir; kabağım- kasım debeyt bk. kaş I; kabaktan kar caadır: «gözkapağından kar yağdırmak» somurtkan ve muzlim bir suratla bakmak; kabağına kar caap kalıptır: keyfi yerinde değildir; kabağı biyik yahut car kabak: kaşları çatıktır; kabak bürkö yahut kabak tüy- : kaşlarını çatmak; surat asmak; somurtmak; kabağı cabık: kaşları çatık; abûs; 2. oyuk; kazıntı; çukur; derin dere.