şöököttö-, yahut şaan- şöököt1%: tezyin etmek; muhteşem bir kılık vermek.
şpion,r. casus.
şpionaj,r. casusluk.
şpiyan = şpion.
şpor, r. mahmuz.
ştab, r. kurmay, karargâh.
ştamp, r. ıstampa, damga.
ştarap = ştaraf.
ştat, r. memurlar kadrosu.
ştempel r. damga, mühür.
ştik,r. süngü.
ştrap r. para cezası; ştraf tart-: para cezasına çarpmak, para cezası ödemek.
şturma, r. hücum.
şturmaçı, hücum müfrezesi mensubu.
şu = şuu I
şudunğda. = şodonğdo-.
şudunğdat- = şodonğdot-.
şuk, (Rad.) koyu, sık.
şukşurul-, kanatlarını kısarak aşağıya doğru atılmak (nitekim avına şiddetle atılan yırtıcı kuş böyle yapıyor.)
şum, kurnaz, hilekâr.
şumbul,çin. (Destanda) çin idarî memurlarından biri.
şumduk, 1. kurnazlık, dolandırıcılık hayasızlık; 2. olmadık şeyler, masal; bir künü şumduk ukpasa, kulak dülöy bolot ats.: kulak bir gün yeni haber duymazsa, sağırlaşır.
taamay , düz, doğru, açık, vazıh; taamay col: doğru ve düz yol; taamay ayt-: dosdoğru, dürüst söylemek; taamay tiydi: tam hedefe değdi; taamay çeçilgen masele: vazıh surette halledilmiş mesele; taay.taamay: doğruca; taamay kırk cıl boldu ele folk. tam kırk yıl geçti.
taamp, ger. tam-III’ten.
taan I, yahut çökö taan: alaca karga Lâtince adı colaeus olan bir çeşit kargadır, m.); ak tumşuk taan: alp dağlan alaca kargası; ak mo-yun taan: bayağı alaca karga; kızıl tumşuk taan: Lâtince adı pyrroco-rax olan karga; sarı tumşuk çökö taan: ingiliz alaca kargası.
taan II: al maa taan: o bana aitir; adam taam takır çok, malğa katır can eken folk.: insan kılığı yok, hayvana benziyor.
taana, yahut uu taana bir zehirli otun ismidir.
taandık, aidiyet, mülkiyet; bul maa taandık at: bu, bana ait attır; ta-andrk kurandısı: gram. mülkiyet affiksi; taandık ayruuçu gram. mülkiyet attribut'si.
taam-, tanımak; itiraf etmek.
taanıgıs, tanımıyacak; tanımaz; taanığıs bolaıp özgörgön: tanınmıyamıyacak derecede değişmiş.
taanığsız = taanığıs.
taanıl, tanılmak, itiraf edilmek.
taanıldır-,et. taanıl-'dan.
taamınal, alâmetli işaretli, bildik, tanıdık; taanımal üygö keldi: tamdık eve geldi.
taanış I, tanıdık.
taanış- II, birisiyle tanışmak, birşey hakkında malûmat almak.
taanıştık, tanışiklık
taanıştır, aşinalandırmak. tanıştırmak.
taanıştırı I-, pas. taanıştır-'dan.
taanışuu, tanışma, aşina olma, muarefe.
taanıt-, tanıtmak; bul kişilerge seni taanıtkan men elem: bu adamlara seni ben tanıtmıştım; babanğdı ta. anıtamî: ben sana babanı tanıtırım.; eyerdin kaşın taanıttı bk. kaş 1,2.
taamtuu,işs. taanıt-'dan.
taanuu, tanıma, itiraf, ilân (ikrar).
taanuuluu tanıdık, tanınmış, bildik.
taap, ger. tap. VIIden.
taar, l. dağarcık, torba; 2. kajba yünlü kumaş.
taarat — daarat.
taarı-, biçmek, testere ile biçmek (amudı veya boyuna olarak): ok cürögün taarıp öttü: kurşun kalbi delip geçti.
taarıl-, pas. taarı.'dan.
taarın-, darılmak; çok sözgö taarınat ehemmiyetsiz sözden darılıyor.
taat, a. itiaat boyun iğme (Allaha itaat); taat-iybadat: (Allaha) itaat, ibadet.
taazım = taacım.
taba I, başkasının felâketine sevinme; duşmanğa taba, dosko külkü bolbo!: ats. düşmanı sevindirme, dostlar güldürme!; tabası kandı: birisinin belâ ve musibtini görerek svindi.
taba II, tava, küçük tava.
tabaağan,1. hazır cevap olan, çare bulan; 2. tedarik etmesini bilen (çok tedarik eden).
tabak I, tahta çanak; ak tabak: mineli, emayye çanak; tabak tart-: sofraya yemek vermek, sunmak; tabağın özünö tartaibız yahut öz tabağın özünö tarttırabız: mec. ay. nı şeyle mukabele deceğiz; ala tabak bk. ala 2.
tabak II, yaprak (kâğıt); tabaka; basma tabak: tab. matbu kâğıt tabakası, forma.
tabakta-: tabaktap: tabak-tasbak (almak, dökmek; dağıtmak, sunmak); tabaktap tart-: tabaklarla vermek, sunmak; kazanasın eline bölüp bergen tabaktap folk.: haznesini halka cömertlikle (harfiyen.: tabaklarla) dağıttı.
tabılğa, 1. herhangi bir ele geçirilen şey (hediye kazanç, ganimet ve başkaları) 2. dostları yahut akrabaları ziyaret sırasında alman armağan; 3. bukunan şey. bulungu.
tabılği. Lâtince adı spiraea olan bir
ağaç.
tabıluu, işs. tabıl-'dan.
tabın., tapmak; tapınmak.
tabınuu, tapma, tapınma.
tabip, a. tabip,. mutatabbip.
tabış I = dabış; tabış-tubuş bk. tu-
buş; bir taibiştân: bir ağızdan.
tabış II, 1. buluş; tabış atooç grajn.
akkuzatif; 2. kazanç.
tabış-III. 1. hep beraber bulmak; 2.hep birlikte kazanmak; 3. anlaşmak, barışmak
tabışker k-f. iyi kazanan (tedarik etmesini, kazanmasını bilen)
tabışmak, bilmece.
tabışmaktuu, bilmecelik, muamma; tabışmaktuu sır: bir muamma olan sır.
tabışta-, seslenmek, batırmak.
tabıştan-., ses çıkarmak; tabıştağan çel: uluyan rüzgâr.
tabıştır-, 1. buluşturmak; 2. barıştırmak.
tabışuu, 1. buluşma; 2. barışma.
tabıt l, a. ölü taşımak için sedye; 2. tabut.
tabıt II, antreneman, temrin, talim; tabıtı katuu: talime gelmiyen, talim ve terbiyesi güç olan; tabıtına keltir-: talim ve terbiyesini yerine getirmek; atımdı, kaışumdu tabıtına keltir tim: atımın ve alıcı kuşumun antrenemanı tamdır.
tabıyğat, a. tabiat; tabıygat tanuu: tabiatı tetkik.
tabıyğı, a. tabiî; tabiyğı baylıktar: tabiî servetler.
taca-, (karş. cada-) nefret hissetmek; ay tıp oturup, tacadım: söylemekten bıktım.
tacaal. a. 1. deccâl; tacaal çığar mezgidi: 1) tacaal'ın çıktığı zaman; 2) mec. halkın başına gelen "felâket ve musibet günleri; 3. korkunç şey, gaddar..
tacaaldık, gaddarlık.
tacat-, et. taca-'dan.
tacı, f. 1. taç, çelenk; 2. ibik
tacıdar.f. taç giymiş; başına iklil komjuş olan.
tacırıyba, a-.-tatbikat, tecrübe.
tacırıybala., tecrübe etmek, tatbikatını yapmak
tacrıybaluu, tecrübeli.
tacırıypa =tacırıyba.
taciriyba = tacırıyba
tacoor (Rad), rakı saklamak için kullanılan deri tulum.
tağa. dayı.
tağdır,a. takdir, kader, kısmt alın yazısı; teskerl tağdır; ters takdir; tağdırı biruuç boldu: içinden çıkılmaz bir duruma düştü, helak yakasına geldi.
tağın., takınmak; bermet menen şurunu ayabay boyğo tağınıp: folk. birçok boncuklar ve gerdanlıklar takınarak; kılıçınğardı tağmıp, atınğarğa mingile: folk. kılıçlarınızı takınarak atlara bininiz!; orden tağın.: nişan takınmak.
tak ı, f. 1. dürüst, derli toplu, muayyen; tak künü bugün: tam bugün; tak tüştö keldim: tam öğle zamanında geldim; Talastınğ tak boyunda: tam talaş kıyısında tili tak; dürüst ve açık ifade etmesini bilen; tak ayt: dosdoğru, açıkça söylemek; tak esep yahut talana tak esep: tam hesap; alasa beresege tak: alacak-verecek hususunda dikkatlidir; tapa tak= tapatak; tak bölüüçü mat.: tam, eksiksiz bölücü (kasım) 2. tek (çift olmıyan), biricik; cuppu tak? tek mi, çift mi? (oyun); tak öt-: hayatı yalnız (evlenmeksizin) geçirmek; tak san mat.: tek sayı.
tak II, f. taht; altın tak: altın taht; tağınan tayğıldı, bk. tayğıl-.
tak IIIf.yara izi, benek, leke; ak tak: onulan yaranın yerinde beyaz leke; cürökkö (yahut könğülgö) tak sal.: incitmek, müteessir eylemek; köngülünö tak salba folk: onu incitme, gönlünü kırma.
tak IV: ak etkende tak etet: büyük sabırsızlıkla bekliyor; tak kat: dona kalmak, büsbütün dinmek; tak kattım, tak kattım: guguk kuşunun sesini taklittir, ki güya yazın bu kuş otların kuruyacağından haber veriyormuş; tak kötör- 1) (bir ağırlğı) yakarıya kolay ve çabuk kaldırmak; 2) mec. ifratla ve mübalâğa ile övmek; tak sekir-: birden bire sıçramak; tak katır-: hiç bir şey vermemek, boş elle çevirmek; tak tuk: takırtı; tak teke. bk. teke 1.
takalat-, et. takalardan; men baldaığa takalatıp iydim: çocuklar beni kafese koydular, çocukların tuzağına düştüm.
takalatuu, işs. takalardan.
takaloo, nallama, nal vurma.
takaluu I, 1. naili; 2. mec. at; takaluudan tay kalbay keldi, tayluudan tay ak kalbay keldi: nallıdan tay geri kamadı, taylıdan da değnek geri kalmadı" (büyük küçük, derecesine, mevkiine bakmaksızın herkes geldi).
takaluu, işs. takal'dan
takana: kam takanasız yahut kam takanası çok: gamsız, kaygısız kedersiz.
takanasız, bk. takana.
takanç = takançik.
takançık, kendisine dayanılabilen nesne: dayanak.
takancıkta.. dayamak; takançıktap bas-: bir ayakla yere adamakıllı basarak, ötekisinin ucunu hafifçe yere dokundurarak, sekerek yürümek (topallamak); butun takançıktap basa albadı: acıyan ayağına hafifçe dayandı ve yürüyemedi.
takat, a. sabır, tahammül, takat ber -; baskıya karşı komak, dayanmak, mukavemet etmek.
takay-, sımsıkı, çok yakın, israrla takay işte-r özenle (sebatlılıkla) çalışmak; işençilikti foolşevikterçe takay iştöö menen aktoonu özünün milde ti dep esepteyt: özenle çalışmak suretiyle itimadı hakketmeyi kendisinin bir borcu sayıyor; planların takay turup turmuşka aşınp kelişken: kendi plânlarını onlar ısrarla tatbik ettiler; takay otur-: sıkışarak oturmak; munu takay oturğan kişi kılat: bunu yalnız üzerinde özenle duran adam yapabilir.
takay II yahut eşektin takayı, sıpa.
takdır = tağdır.
takı-, bıktırmak, takılmak, sırnaşmak; takıp ele surap kaldı: sualler ve soruşturmalarla canımı çıkardu
takıbaa, a. dn. perhizkârlık, takva muttaki.
Takıbaala-, Allahdan korku ve takva göstererek, .günahtan sakınarak bir iş yapmak.
takıbaalık, dn. takva, günahtan sakinlik, zühüt.
talakta-, I. acele ettirmek; 2. zorlamak ısrar etmek.
takıl-, sıkışık vaziyette, son derecede müşkülât içinde bulunmak; çöptön takıl-: kuruot ihtiyacı içinde bulunmak.
takılda-, takırtı yapmak; takıldap ele süylöyt: beyhude yere çene çalıyor.
takımda-, 1. yakından takip etmek, geri kalmadan kovalamak; 2. peşi. ni bırakmamak, takılmak, kusur aramak.
takımdaş-, muş. takımda’dan.
takır,1. çıplak, bitkisiz, otsuz; takır baş: matruş kafa, saçsız baş; 2. çıplak arazi, ot bitmiyen balçıklı toprak; 3. katiyen, büsbütün (menfi cümlede); takır kaltırbay cedi: hiç bir şey bırakmadan yedi; takır çok :katiyen yok; hiçbir şey yok; bizdinğ ölkabüzdö cumuşsuzduk takır çok: bizim memleketimizde işsizik katiyen yoktur.
takıray-, bitksiz kalmak, çıplak olmak.
takırayt-, bitkiden mahrum etmek, çıplak bir hale komak; baş takırayt-: matruş kafayı teşhir etmek.
takırçak, çıplak; tap takırçak: çır il çıplak, ter temiz olarak.
takıya, a. takke; kep takıya: kadınların eleçek (bk.) altından giydikleri beyaz takke; takıya saydı: kırgiz gençliğinin düğün oyunlarından biridir ( bu oyun sırasında gelinin takkesi değnekle düşürülürdü).
takmazala-, istihza karışık paylamak, azaralmak (çok iyi, âlâ, bunun nasıl ya unuttururum 'ben sana; bakalım bu nasıl oluyormuş ve s. gibi).
takool, 1. kuvvet, gayret, enerji; 2-takviye, istinat, destek; değenime köngün dep, takool bölüp bergin, dep folk: benim sözlerime uy diyerek, bana destek ol,.diyerek.
taksir, a. es. efendi (kendisiyle konu. sulan kimseye tevcih edilen hürmet sözüdür).