şalbaa, bataklı çayır; otun yüksek ve sık bittiği rutubetli mahal.
şalbırt: ala şalbırt: yer yer karın erimesinden hasıl olan açıklık; ala şalbırt : yer yer karın erimesinden hasıl olan açıkların peydah olduğu mevsim, ilkbaharın başlangıcı.
şaldırak, çocuk kamçısı; şaldırak çöp: ıtır çiçeği (pelargonium).
şaldırçak, çıngırdayan, çıngırakları bulunan.
şalı I, f. kabuklu pirinç çeltik.
şalı II: kök şalı: çizme başlarındaki nakışlar.
şalı III, f. şalı cooluk: kadınların omuzlarına attıkları örtü: şal.
şalıla_: kök şalıla tüşüp terdedi: adamakıllı terledi: kan-ter içinde kaldı.
şalka: akla- şalıla-: çizme başına nakışlar yapmak.
şalkay-, gevşemek; gayreti sönmek.
şalkı, boş (gevşek), gevşek doldurulmuş; şalkı buuma bk. buuma; kök şalkı: küçük bir kuş adı; aklı _ şalkı: büsbütün, gevşemiş olan ; aklı- şalkı mas közü: bulanmış mest gözleri.
şakılda, gevşemek.
şakıldat-, et. şakılda_’dan.
şalp: ıslak yere, suya basmaktan hasıl olan sesi taklittir; şalp et-: suya basmaktan <şalp> sesi çıkarmak.
şanğsı_, 1. ötmek (ilkbaharda karakuş hakkında; karş. kilekte-); 2. mec şanğşıp süylö-: güzel ve mevzun konuşmak.
şankr, r. frengi yarası, şankr,:cumşak şankr: yumuşak frengi yarası.
şansı r. şans.
şsp I, f. piyade kasaturası.
şap II, kağıt oynarken nakdî ceza şlkillerinden biridir; şap ketti: 1) oyuna başlama işareti; 2) < ben pas> ( oyun adıdır); şap al - : parmaklarla ele vurmak (ceza işareti); elge şap şap bolup ketpesin: halka yayılmasın!
şardan I = şar II; eldin kur şardanında gana cürüp kalğan: halkın birden akın etmesi yüzünden ancak hareket etti; yalnız başlarına uyarak harekete geçti.
şardan – II, azim ve cesaretle hareket etmek.
şardana, f.: bu kılganın elge şardana bolup keliptir: senin bu yaptığın halk arasında faş olmuş.
şardanuu, işs. şardan – II’den.
şarıda _, 1. çağlamak, kaynayarak akmak; şarıldap suu turat: su şarıl şarıl akıyor; 2. mec. tanılmak, şöhreti her tarafta işitilmek.
şarıldat -, et. şarılda-‘dan.
şarlıdatuu, işs. şarıldat_’dan.
şarıldoo, şarıldama; hızlı akıntı.
şarıp, a. mukaddes, şerif; kelem şarıp bk. kalem.
şarıyat = şaraat.
şark, burk sözünün tekidir.
şarkan, burkan sözünün tekidir.
şarkılda - = şarılda-.
şakırama, 1. çağlayan; 2. kad. su.
şakırarak, çağlama (diyelim, bir şelâlenin yahut dalgalı nehrin çağlaması).
şarkıratma, şelâle.
şarp I, aphte denilen hayvan hastalığı.
şarp II, şiddetli ve keskin vuruşu taklittir,: şarp-şarp etip kelip, köl tolkunu carğa soğulat: gölün dalgaları siddetle sarp kıyıya çarpıyordu.
şarpılda _, şiddetle vıcık-vıcık etmek su hakkında); şiddetle hışırdamak sık bitmiş ot hakkında).
şarpıldak, 1. deriden cebe; 2.eyer tepindirikleri; 3. ağaçtan kocakarı pabucu; 4. dalgaların şiddetle çarptığı yer; şapıldak köl: dalgalı göl ( dür, ki orada dalgalar kıyılara şiddetle çarpıyor).
şarpıldat -, et. şarpıda_’dan.
şarpıldatuu, işs. şarpıldat-‘tan.
şarpıldoo, 1. suyun şiddetle ses çıkarması; 2.sık bitmiş otun şiddetle hışıltı yapması.
şart I, a. şart; şart belgiler: bir manayı ifade eden alâmetler,: şart bağınınğkı gram.: tabi şartı cümle.
şart II, keskin hareketli taklittir; şart-:tüy-: sıkı bağlamak, düğümlemek; şart ur:- şiddetle vurmak, çalmak,: şart tura kaldı:sur’atla ayağa kalktı; şart-şart çert_: kuvvetle fiske vurmak; tlllere kuvvetle vurmak.
şarta, f.: şarta-şurt çabucak, acelelikle.
şartılda-_, 1. çatırdamak; 2. bir kişi çabuk ve çevikliklikle yapmak; atka şartıldap min-: ata çabucak ve hızla binmek.
şatırat - , et. şatıra- II’dln; kün şatıratıp caap turat: yağmur oldukça şiddetli yağıyor.
şatman, f. sevinmiş, şadman, şen,: şatıra- şatman, bk. şatıra I.
şatmandık, sevinç, şenlik.
şatrak, sıvık pislik (gait), ishal.
şatrakta -, ishali olmak.
şattan-, sevinmek.
şattandır-, sevindirmek.
şattandıruu, işs. şattandır-‘dan.
şattık, sevinç.
şattuu, sevinçli.
şay 1. pekiyi, muhteşem,: 2.kuvvet; kudret,: şayı boşodu: pek kuvvetten düştü; ölüm halinde; kaçuuğa şayım kelbedi: kaçamadım, kaçmaay kuvvetim yetişmedi; şay mandar şayı: tesisat hazırdır, muntazındır; şayı çok cigit: gevşek, kuvvetsiz, hiçbir işe yaramaayan delikalı; şayma-şay: 1) kuvvetçe denk, kuvvete karşı kuvvet, 2) tam intizam içinde, herşey yerinde; şayı ketip, karğan çal folk.: kuvvetten düşmüş olan ihtiyar; şayımdı caman ketirdi folk..: o, bana büyük bir rahatsızlık getirdi.
şaybır: şaybır corğo = col corğo (bk. corğo).
şaydoot 1. (göç esnasında) sırtına hafif yükletilmiş olan ve başkalarının önünde giden yük hayvanı; şaydoot küç: tam bir intizam içinde yürüyen göç (kafile); 2. faal, aktif; şaydoot top es.faal zümre, hücum kolu.
şaydootton_: kendine çeki- düzen vermek, gayrete gemek.
şaydoottuk, faaliyt, aktiflik, gayret; şaydoottuk menen: büyük gayretle.
şayı, f. (rusça sözile anlatılan ve yapıln bir nevi kumaş; M.)
şayık, a. şeyh, ruhanî şahsiyet.
şayır, şen ve şatır, neşeli, canlı; şayir bolboy, er bolboyt ats.: şen olmayan yiğit olmaz.
şayırlan -,şen-şatır ve canlı olmak.
şayırlanuu, işs. şayıran-’dan.
şayırlık, şen ve şatırlık, canlılık.
şayke (r. <şayka>) güruh, şebek, çete.
şaykelenğ, muzip, muzur, rahat durmaz.
şaykelenğden -, muziplik etmek, çapkınlık etmek.
şaykeş, f. mütenasip, mütenazır, yoluna konmuş, iyi tsanzim ldilmiş, uygun.
şayla-, seçmek, intihap etmek.
şaylaluu, tam hazır ve muntazam durumda bulunan.
şaylan _ seçilmek, intihap edilmek; konferentsiyağa saylanğan delegattar: konferansa seçilmiş olan murahhassar; tört şaylanğan azamat: dört seçme yiğit.
şaylanma, seçme, slçilmiş.
şaylanmalık, seçmelik.
şaylanuu, işs. şayan-‘dan.
şaylaş _, hep beraber seçmek.
şaylat-, et. şayla-‘dan.
şayloo, seçimler.: şayloo komissiyası: seçim komisyonu; kayra şayloo: yeniden seçim; calpı, tenğ cana tike şayloo: genel, denk ve vasıtasız seçim.
şayluu, her şeyle temin edilmiş ve her şeyi muntazam olan kimse.
şer f. 1. tatlı bir içeçek, şerbet; şeker-şerbet: tatlılar; 2. alkollü içkiler.
şerden -, köpürmek (aşırı hiddetlenmek), korkunç, kudurmuş bir şekil almak.
şerdent-, et. şerden-den.
şerenğke = şirinğke.
şerik, a. ortak, şerik.
şerikteş I, bir şirkette hissedar.
şerikteş- II, şirket kurarak bireşmek, bir işi ortaklık temeli üzerine yapmak; şerikteşip işte-: şirket halinde iş görmek.
şeriktik, şirket; karız şeriktiği: kredi şirketi; öndürüş şeriktiği: üretim veya istihsal şirketi.
şerine = şerne.
şermende, f. mahcup edilmiş, rezil olunmuş, hayasız, utanmaz; şermende kıl-: terzil etmek.
şermendeçilik, rezalet kepazelik.
şerne, bir birliktir, ki üveylerindenher biri sıra ile ötekilerine ziyafet çeker (ziyafetin kendisi de şerne tesmiye olunur); üy şerne: bu da aynı şekilde olan bir birliktir, fakat buna iştirak edenlerden her biri eti evine götürür; şerne ce-:şernede yemek.
şert, a.1. = şart I; 2. ant.
şertte_, şart koşmak bir şeyi mecburî kılmak.
şertteş-, sözleşmek, bir şart üzerine mutabık kalmak.
şertteşüü, işs. şertteş-‘ten.
şerttöö, şart koşma.
şerttüü, şarıltı, şarta bağlı oan.
şeyit, a. dn. şehit.
şeyşembi.f. salı; kara şeyşmbi: betbaht meş’um gün. kara gün
şeyşep, f. yatak çarşafı; şeyşep can ğırt_: 1) yatak çarşafını yenilemek; 2) mec. tekrar evlenmek; şeyşebi bekidi: idrarı tutuldu.