tileke, parça; tilke-tilke: parça parça edilmiş; tilke kagaz: kâğıt parçası.
tilme, 1. dilim şeklinde kesilmiş; tilme taş: birçok tabakalardan teşekkül eden kaya; 2. kasık nahiyesi bezlerinin iltihabı. lymphadenit.
tilmeç,dilmaç. Tercüman.
tilmer 1. gûya kuş dilinden anlayan adam; 2. belîğ. söz ustası.
tilöö, dilek.arzu.
tilsim, a. tılsım, büyü, sihirbazlık; tilsim kıl-: büyü yapmak.
tilsiz, dilsiz. dili olmayan; tilsiz coo
mec.: su.
tilsizdik, dilsizlik; tilsizlik kıl-: söylemek imkânından mahrum olmak.
tilüü, dilim- dilim kesme.
tilüülüü, kesik. yarık.
tim, 1. sükût. sükûnet; sözsüzlük; tim otur-rahat oturmak; tim cat-:rahat yatmak; tim koy-: rahat bırakmak, iltifatsız bırakmak, kendi haline terketmek; iş tim-tim bolot: iş örtbas edilecek; 2. sebepsiz. boşuna; tim ele keldim: hiç bir maksadım olmadan geldim.
tiriçilik. hayat, dirim. yaşama. yaşamak için lâzım olan şeyleri kazanma; üy tiriçiliği: ev işleri; balıktın tiriçiliği suu menen ats. balığın hayatı su iledir.
tiril. dirilmek. öldükten sonra te rar hayat bulmak.
tirilik. hayat, dirim; tiriliktin küçü birlikte ats.: hayatın kuvveti birliktedir.
tirilt-. et. tiril-‘den.
tirilüü dirilme; öldükten sonra yeniden hayat bulma.
tirke-, 1. takmak; 2. tescil etmek, kaydetmek; kinegene tirke- yahut depterge tirke-: kitaba. deftere. kayıt defterine kaydetmek.
tirkel-, pas. tirke-‘den.
tirket-, et. tirke-‘den.
tirkire- = dirkire.
tirköö, 1. takma; 2. tescil. kayıt.
tirmey-, dikkatla bakmak; tirmeyip ele uktaybay otura beret: gözünü dört açarak bakıyor ve uyumuyor.
tiröö1. dayama; 2. (arabada) arka çatal, kırlangıç ağaçları.
tirüülöy, diri-diriye. diri halde; tirüülöy kömülgön: diri-diriye gömülmüş.
tirüülük, hayat, dirim.
tis! geri baş! (ata bağırıştır).
tiser-, geriye basmak (at hakkında); ürkünçök attay tiserip: ürkek at gibi geri basarak.
tisirey- = tırsıy-
tiskiç= tizgiç.
tiş. diş; kaşka tiş yahut manğday tiş: ön dişler (incisivas); kan tiş: hunhar: tişin eti: diş etleri; tişi batbayt: dişi batmıyor ( gücü yetmiyor); tişi çıktı: dişleri çıktı; tişi çıkan balağa çaynap bergen aş bolboyt ats. dişi çıkmış çocuğa çiğ- neyip verilen yiyecek gıda olamaz; nat tiş: kesme kerpeteni.
tişe-. süt dişlerini dökmek; at tişedi: (genç) at dişlerini döktü
tişte-, 1. ısırmak, dişlemek; barma tişt:1) parmak ısırmak; 2) mec.: pışma olmak, nedamet göstermek; istegen tişteyt ats.: çalışan yer; iştebegen tiştebeyt: çalışmıyan yemez; 2. (dişlerle) ısırılmış tezyinat yapmak (başlıca, kumaştan yüzü olmayan kürke ve deri şalvara).
tişteek. ısırgan.
tiştegile-. ara-sıra ısırmak.
tiştem: bir tiştem et: bir lokma et (bir ısırımda koparılan parça).
tişten-: 1. dişleri sıkmak; 2. mec.hırslanmak, ateş püskürtmek.
tiştet-, ısırtmak, dişletmek.
tiştetüü. işs. tiştet-‘ten.
tiştik-. sıkılmış olmak (dişleler hakkında).
tiştöö. ısırma, ısırıp koparma.
titin-,tereddüt etmek, korkmak, şaşırmak; titinip. kiyimin çeçe albay folk.: şaşırıp giyimini çıkaramıyor; titinbey: 1) azimle. cesaret-le. atılganlıkla; titinbey barıp sayıştı folk.: cesaretle savaşa tutuştu; titinbey coop kaytardı: cesaretle cevap verdi; 2) tiksinmeden. iğrenmeden; titinbey ele bakanı karmap aldı: iğrenmeden kurbağayı eliyle aldı.
tirtire-, titremek.
titireş-, müş. titire-‘ den.
titiret-. titretmek. sarsmak.
tirtiretüü, işs. titiret-‘ten.
titirken-, iğrenmek, tikisnmek.
titirkenüü, işs. titirken-‘den.
titiröö, titreme, titreyiş; cer titiröö: zelzele.
tiy-. 1. değmek, dokunmak, düşmek(hissesine isabet etmek); kol tiy-bes mülk: el ilişmiyen mülk; tiybe!: ilişme! it (mışık) tiyip ketti: köpek (kedi) yaladı; it tiygen süt: köpeğin yaladığı süt; maa beş som tiydi: benim hisseme beş ruble düştü; ooz tiy-tadına bakmak, tatmak; gazete öz ubağın ola tiyet: gazete vaktı- zamanında alınıyor.ele geçiyor; kereği tiyer: lâzım olur; sağa biröö tiydibi? sana birisi ilişti mi; seni birisi incitti mi? kol tiybeyt: el değmiyor, vakit yok; kol tiygende: el değdiği zaman, müsait bir fırsatta; tiye ket- yahut tiye öt-: (mahsus gelmek suretiyle değil de, yol düşerken) uğramak; tiyip etme sınçı: üstün körü tenkitçi, erge tiy-: kocaya varmak; aldım. tiydimeden başkası bütkön: nbütün ön hazırlıklar tamam; canğa tiy-: canına okumak; kököygö tiy-: bk. kököy; cürökkö tiy- bk. cürök; 2. hucum etmek; çılkı tiy-: atlara hücum etmek; anan adırdan cılkı tiyemin: folk.: sonra dağ yamacında ben atlar sürmeye atılıyorum; uyğa sayğak tiydi: ineklere öküzsineği musallat oldu.tiyak, öteki taraf. öteki; tiyakısı: öetik tarafı, onlardan ötekisi; tiyakka: ona, oraya.
tiydir- = tiygiz; darı tiydir-, bk. darı.
tiyeşe,1. temas. ilişme. münasebet, mununğ sağa da ilişiği var; tiyeşesinçe: uygunça, uygun bir tarzda; 2. (birisine isabet etmesi gerekli olan) hisse.
tiygiz, 1. et. tiy-‘den; cardım tiygiz yahut kol kabış tiygiz-: yardım etmek; payda tiygiz-: fayda getirmek; yardımda bulunmak; kol tiygiz-: fırsat bulmak, münasip bir zaman seçmek; daam ooz tiygiz-:tadına bakmak; bayda tiygiz-: fayda dokundurmak. faydalı olmak;akımdı tiygiz!: hissemi. Hakkımı ver!; 2. sözle iğnelemek alay etmek; söz tiygiz- bk. söz.
tiygiziş-. müş. tiygiz-‘den.
tiygizüü. işs. tiygiz-‘den.
tiyimdüü, kârlı, kazançlı.
tiyir (Rad). = tiygiz-.
tiyiş I, lâzım; zarurî; berüü tiyiş: vermek lâzım; baruu tiyiş: gitmek lâzım; tiyişbiz : mecburuz. Bize lâzımdır.
tiyiş- II. müş. tiy-‘ den.
tiyiştüü. lüzumlu, zarurî; tiyiştüü daracada: lâzım olan derecede.
tiyüü, işs. tiy-‘den.
tiz, dizmek; katar tiz-: sıraya dizmek. Saf saf dizmek; sözdük tiz- sözlük düzmek.
tizdet-: töö tizdet-: devenin dizi bükülen ön ayağını boynuna bağlamak; uuk tizdet-: bir uuk’u (bk.uuk) öteki uuk’a “tizgiç cip” (bk. tizgiç) vasıtasiyle bağlamak.
tizdir-, et. tiz-‘den :tizme tizdir-: liste düzdürmek.
fiyen: dizlerini kucaklayarak); tize cılıt mec.: genç kadınla evlenmek (yaşlı erkek hakkında).
tizele-. diz üstünde durmak; dizle basmak, ezmek; sınğar tizelep oltur-: bir tek diz üzerine oturmak; (yani dizi bükülmüş olan bir bacağını altına alarak, ötekisini dik tutarak oturmak).
tizelet-, diz çöktürmek. dizleri üzerine bastırmak.
tizgiç, yahut tizgiç cip: dizmek, sıraya dizmek için hizmet eden nesne; uuk tizgiç: uuk (bk.)’un büklümünün üstünden geçen ince şerit.
tizgin, 1. dizgin, terbiye (arabaya koşulan atın uzun dizgini); tizginin tartuu kerek: ipimi bir parça çekmek lâzım; curt tizginin ber: yurt idaresini vermek; 2. Kırgız dokuma tezgâhının bir kısmıdır (arıs pekiten ipliktir): 3. es. dümen.
tizginde-, dizginden tutmak, dizgini kapmak.
tizgindeş-, birinin atlarının dizginlerini tutmak (atlılar hakkında).
tizil-, dizilmek. sıralanmak.
tizilt-, et. tizil-‘den.
tizilüü, işs. tizil-’den.
tizim, 1. dizim, sıra; söz tizimi gram.: söz düzülüşü; 2. liste; içki tartip tizimi: iç intizam kaideleri.
tobokel, a. tevekkül; tobokel. barayın!: ne olur- ne olmaz gideyim!
tobokelçil, tevekkülle iş görmeyi seven adam.
toborsu-, kurumak.
toborsuğansı-, hafifçe kurumak; cer urğabay ele, toborsuğansıp kalıptır: yer büsbütün kurumamış da. birparça kurumuş.
toborsut-, et. toborsu-‘dan.
tobot- = toot-,
tobur, obur II sözünün tekidir.
toburçak, 1. iyi ve iri at, savaş atı; 2. karağaydın toburçağı: çam kozalağı.
tobuş = dobuş.
toçka. r. nokta; toçka koy-: nokta koymak; radio toçkası: radyo noktası.
toçke = toçka.
toğo-. 1.saymak. hesabına saymak, mahsup etmek; mıktı küyöö catkanın kalınğğa toğoyt ats. es.: zengon damat (kız yanında) gecelemesini kalına mahsup ediyor; 2. şu veya bu şeye güvenmek; 3. ay toğodu: av ürkör’e yaklaştı (bk.ürkör: ayın seyrindeki safhalardanbiri).
toğolo-, yuvarlamak.
toğolok, 1. yuvarlak. ala toğolok = ala toğonok (bk. togonok). 2. tar. bilye, kürecik (seçimler zamanında kullanılan): 3. isimsiz. anonim.
toğolon-. yuvarlanmak.
toğolot-. yuvarlanmaya zorlamak. yuvarlatmak.
toğolotmo = sekirtme.
toğolotuu, işs. toğolot-‘tan.
toğonçor, torun çocuğu. kız tarafından torunun kızı.
toğonok: ala toğonok: küçük saksagan kuşu Lanius.
toğoo 1. = tönğölük; 2. zincirin halkası.
toğool 1. yanlaşma. çarpışma; 2. ayla ürkör’ün (bk.) birbirinden uzakta ve birbirinin karşısında bulundukları çağ; beş toğool : ilbahar ayının adıdır: beş toğool bolboy, bel çeçpeyt ats. beş toğool olmadan kuşak çözülmez (hafif elbiseye geçilmez).
toğooluu, halkaları bulunan. halkalı; otuz toğooluu çınçır: otuz hakalı zincir.
toğot-, (karş. toot-) dikkat ettirmek. iltifata lâyık görmek; kün murun kültügöndör kıştı toğotkon cok: vaktı-zamanında hazırlık görenler için kış korkunç değildi.
toğuz, 1. dokuz; 2. tar. dokuzluk (dokuz baş hayvandan ibaret hediye yahut ceza ); töö baştağan toğuz: başında: bir deve bulunan dokuzluk; töö baştağan toğuzdan alınğ bergen: başında deve bulunan dokuzluktan mihir vermiş; at baştağan toğuz: başında bir at bulunan dokuzluk.
toğuzda-, (karş. toğuz 2); toğuzdap: dokuzar-dokuzar, dokuzardan; toguzday ayıp bergen: dokuzar baş hayvanla ceza ödemiş.
toğuzduk. dokuzluk.
toğuzunçu. dokuzuncu.
tok, 1. tok (aç olmayan): 2. vaktı hali yerinde olan ; tok turmuş: mü reffeh hayat; özünö tok: orta halli olarak yaşıyor.
tokmok, tokmak. kaldırım tokmağı; kol tokmok: küçük tokmak; küçük kaldırım tokmağı.
tokmokto-, dayak atmak pataklamak.
tokmoktoo. işs. tokmokto-‘dan.
tokmoktoş, müş. tokmokto-‘dan.
tokmoktot-, t. tokmokto-‘dan.
toko: toko- naalat yahut tokonalat: ânet, şiddetli tevbin; biröönün toko-naalatına kalbasın!: herhangi bir kimsenin tevbih ve lânetine çarpmasın.
tokoç. ekmek; kömkörmö tokoç: mayalı hamurdan yapılan ve kazanda pişirilen kalın pide; cupka tokoç: ince bazlama; capkan tokoç:küçük, kalın bazlama (bunu kazanın iç tarafına yapıştırırlar ve korları kazanla örtmek suretiyle pişirirler); kattama tokoç: sütte. yumurta ile yoğurulan hamurdan yapılan ve üzeri nakışlı çörek; kuy-mak tokoç: kaygana; bölkö tokoç:kömöçtön’de (bk.)pişirilen ekmek, mayalı ekmek; çoymo tokoç: irnevi gevrek ve yağlı hamur işi; ay tokoç: yağda kızartılan yufka; tokoç bet mec. yuvarlak yüzlü; oğuz tokoç dn. Buharanın hâmisi lan Behaeddinin ruhuna tesadduk edilen dokuz tane küçük ek-mek.
tooçton-, kangallaşmak.
tokol, 1. boynuzsuz 2. es. ikinci karı;tokol eleçek. bk. eleçek.
tokolduk. es. ikinci karı vazyieti ; tokoldukka al-: ikinci karı olarak almak.
tokonalat, bk. too.
tokooru-. dinlemek, sükûnet kasbetmek (mes. ağrı hakkında).
tokoorut-. et.: tokooru-‘dan; tokoorutup süylö-: teskin edici ve kandırıcı tarzda söylemek; bu meseleni ömönkküdöy tokooruttu: bu meseleyi aşağıdaki gibi (teskin edici ir tarzda ) izah etti.
tokoorutuu,işs. tokooru-‘dan.
tokoy, orman. fondalık. çalılık.
tokoylo-. ormanda dolaşmak. ormanda kalmak.
tokoyluu, ormanla örtülmüş. ormanlı; tokoyluu cer anğsız bolbos ats.:ormanlı yer yabanî hayvansız olmaz.
tokson. doksan.
tokto-, durmak. kesilmek. dinmek.duraklamak;; toktoğon koy: büyük yaşını-başını almış) koyun; toktoğon bee: aygır kabul etmiş olan kısrak.
totkol-. 1. durma; emi madaniyat kuruluşu maselelerine toktoloyun: şimdi medenî kuruluş meseleleriüzerinde duracağım; 2. akıllanmak. ağır başlı olmak.
toktoluş-. hep beraber dinmek, durmak.
toktoluu, müsavi, kıymetçe denk olan; baları kalpaktın kaymal töögö toktoluu folk.: kalpağın değeri bir genç devenin kıymetine muadildir.
toktom, karar; toktom çığar- yahut toktom kıl-: karar çıkarmak. Karar vermek; toktom kılındı: karar verildi.
tokton-. durmak. duraklamak. kendini tutmak; toktono albay: kendini durduramıyarak.
toktonol- (toktono-al); kendini durdurabilmek.
toktoo,1. durma;arağa toktoo kılbastan. çalğızınğ cetip kalıptır folk. yolda duraklamadan senin biricik oğlun gelmiştir: 2.mutedil tabiatlı, mütevazi. ciddi. makul aklı başında olan; akşan zeyrek. Toktoo bolo turğan bala : bu çocuk zeki ve ciddî adam olur; 3. rahat-rahat, acele etmeksizin.
toku-, 1.dokumak; 2. eyerlemek: at toku-: atı eğerlemek; conunğğa taş tokurmun! canına okurum!
tokul-, pas. toku-‘dan; karşı adlımda sar ala turğan eken tokulup folk.: önümde srı-benekli (at) eyerlenmiş halde duruyordu.
tokulda-, boğuk takırtı çıkarmak (mes. bir ağaç nesneyle diğer bir ağaç nesneye vururken).
tokuldat-, et. tokulda-‘dan.
tokulğa, eyer takımı.
tokum, 1. teğelti, eğre 2. süvari takımı; eer tokum: eğer bütün takımlariyle birlikte.
tokuma, dokuma.
tokumdu: eer tokumdu: eyerlenmiş.
tokun-, 1. kendi için eyerlemek; at tokun-: atı kendi için eğerlemek; teke sanğıl tulpardı emi Töştük tokundu folk.: işte Töştük al yürük atı eyerledi; 2. mandaş tokun-, bk. mandaş.
tokunt-, et. tokun-‘dan; at tokunttum: kendim için at eyerlettim.
tokuş-, 1. hep beraber dokumak 2. hep birlikte eyerlemek.
tokut-, 1.dokutmak; 2. eyerletmek; cerde kaşka corğonu asem menen tokutup folk.: akıtmalı al yorga batı mükellef bir surette eyereterek.
tokuttur-, et. tokut-‘tan.
tokutuu. işs. tokut-‘tan.
tokuu dokuma (işi) ; toku fabrikası: mensucat fabrikası.
tokuuçu, çulha. mensucatçı dokumacı.
tokuuçuluk, dokumacılık.
tokuur: at tokuurbu? mec. oğlan mı? (yeni doğan çocuğun cinsi hakkında sualdir); at tokuur emes kırk cılkı mec.: oğlan değil, kızdır (harfiyen: at eğerleyici değil.kırk attır).
tol-. dolmak. olgunlaşmak; suuğa toldu: su ile doldu: tolup tuğran kız: olgun, gelinlik kız; bıyıl on ekige tolot: bu sene oniki yaşını dolduruyor; beş butka toldu: beş pud çekti; çımcık semirip, bat- manğa tolbot ats.: serçe semirmekte batman çekmez (bk. batman 1); könğülgö tol-, bk. könğül; közüm tolo körbödüm, kuçağım tolo süybödüm folk.: kana-kana görmedim, geregi gibi kucağıma alarak sevmedim.
tolğoo, 1. kıvrılma, çevirme; ker tolğoo: bir melodinin adıdır;2. burmak için kullanılan aygıt; 3. = tolğok; tolğoosu cetken mec.: geciktirilemez, mübrem günlük mesele, aktüel.
tolğot-, 1. et. tolğo-‘dan; 2. doğum sancılarından ıstırap çekmek; tol-ğotup catkanda: doğum sancıları geçirirken.
tolku-, dalgalanmak; suu tolkuyt-: su dalgalanıyor.
toltoluu, toltu’su (bk.) bulunan: tol toluu cürök: kalbin sıfatıdır.
toltur-, 1. doldurmak; üydün içi toltura el:. obanın içi insan dolu; 2. yerine getirmek; tilek toltur-: arzuyu yerine getirmek.
tolturt-, et. toltur-‘dan.
tolturul-, 1. doldurulmak 2. yerine getirilmek.
tolturuş-, 1. hep birlikte doldurmak; 2. hep beraber yerine getirmek.
tolturuu-, 1. doldurma 2. yerine getirme.
tolu, dolu; tolu ay: dolun ay; tolubuz: hepimiz.
toluk, dolu, tamamile; plandı toluk onundattık: plânı yerine getirdik; bişke toluk aştı: tam oarak tatbik edildi; büt cana toluk boydon bütün ve tam olarak; toluk ukuktuu bökül: tam salahiyetli vekil; toluk emes orto mektep: tam öğretimli olmıyan orta mektep: toluksüylöm gram.: tam cümle.