tımızın, yavaşça, sessizce ihtiyatla, sezdirmeden, gizlice, etekaltından tımızın bol- : susmak, ağızdan tek bir kelime bile kaçırmamak, nefesini kısmak; tımızın süyünüp kaldı: içinden sevindi; tımızın coldor menen: gizli yollardan.
tımızındık, sözsüzlük. sır; tımızındıkta kalıp kele catat: iş bir sır olarak kalıyor. ifşa edilmiyor.
tımpıy I , susma oyunu.
tımpıy- II, tam bir sükûtu muhafaza etmek. susmak, tek bir kelime bile ağızdan kaçırmamak; tımpıyıp, unçukpay kaldı: sustu, ağzını kapadı; tımpıyıp ooz açpay cüröt: susarak ağzını açmadan geziyor.
tımpıyuu, işs. tımpıy-’ dan.
tımtırakay, her biri bir yana dağılarak; tımtırakay çıktı: (panik içinde) her biri bir tarafa dağıldılar: kiyimdin tımtırakayın çığardı: bütün giyimi eskitip parça parça etti.
tımtırs, sükûnet (sessizlik) . ara. kısa fasıla; dülöy tımtırs: tam sessizlik. çıt yok.
tın I, 1. nefes; 2. dinlenme. fasıla. teneffüs.
tın-II, dinlenmek, tevakkuf etmek, rahat etmek; eki tınıp keldim: yolda iki defa dinlendim; tındım kıl- : yok etmek; cooçuluğu bar bolso. tındım kılıp salayın folk. : düşmanlığı varsa, ben onu yok ederim.
tınar, 1. kuş 1 (bk.) nevilerinden biri; 2. destek, dayanak, umut; ezilbey kantem, Bököy, men: elimdin ketti tınarı folk. : nasıl üzülmeyim, Bököy, halkım dayanağını kaybetti.
tınçı- , 1. rahat etmek, sükûnet bulmak, sütliman olmak; 2. (et hakkında) bir parça bozulmak.
tınçıt-, 1. teskin etmek, sütliman haline komak; 2. (et hakkında) bir parça bozmak; etti tınçıtıp ceyli: eti bir parça eskitip yiyelim.
tınçıtuu = tındıruu; özün özü tınçıtuu: kendi kendini teskin etme.
tınçıtal- . dinmek rahat etmek, sükûnet bulmak.
tınçtık, sükûnet, rahatlık, huzur; ötügünğ tar bolso. üydün tınçtığınan ne payda! ats. çizmen dar olursa, evin rahatından sana ne fayda!
tındım. bk. tın II.
tındır- , et. tın- II’ den işin tındır: işlerine bak da aralarını bul!
tındıruu, teskin.
tınğ 1. canlı. çevik. dinç. sağlam, dayanıklı, kudretli; tınğırak cür! : (kanburunu çıkarmadan, gevşemeden) bir parça canlıca yürü! ; öz canına tınğ: ihtiyaç hissetmeksizin yaşıyor; tınğ ookat kılıp turam: başkalarından daha fena, daha aşağı yaşamıyorum; atım tınğ, cürböy kala elek: atım daha canlıdır, yorulmamıştır; kiyim başı tınğ: üst başı fena değil (oldukça iyi giyinmiş).
tınğ- II, dinlenmek, hastalıktan iyileşmek, kendine gelmek, canlanmak.
tınık- , sükûn bulmak, dinlenmek hastalıktan iyileşmek; tığınıp kele atasınğbı? : artık iyileşiyorsun, değil mi? kendini daha rahat hissediyorsun, değil mi?
tınım, 1. soluma (bir nefes alma ve verme) ; tınım ubakıt ötkön sonğ: birkaç lahzadan sonra; 2. sükûnet bulma, istirahat, huzur; tınım tap- : rahatlanmak; kündüz tınım, tündö uyku bilbeyt: gündüz rahat, gece uyku görmüyor; 3. sükûn, fasıla, pause; 4. teneffüs.
tınımsız, duraksız, durmaksızın, fasılasız, arasız, nefes almaksızın; tınımsız iş cuması: fasılasız iş haftası.
tırs, çatırtı, kıtırtı, gıcırtı; tırs-tırs bas- : gıcırtı çıkararak yürümek: tırs ettirip çert- : ses çokarmak suretiyle fiske vurmak; tırs etken can cok: çıt yok; tım-tırs =tımtırs.
tırsılda- , çatırdamak, kıtırdamak.
tırsıldat- , et. tırsılda-’ dan; tırsıldatıp bastır- : hızlı gitmek (başlıca, tay üzerinde) .
tırsıy. kabarık ve gergin olmak (mes. çok yemiş çocuğun karnı yahut iyi dolmuş tane hakkında) : şişmek.
tırtanğda- . 1. hareketlerinde zayıfa benzemek; 2. mec. boşuna çabalamak; elinden gelmiyeceği belli olan iş için uğraşmak (başlıca, zayıf ve kurumuş adam hakkında) .
tırtanğdat- . boşuna, elinden gelmiyecek ve faydasız iş ile uğraşmaya zorlamak; arık atınğdı tırtanğdatıp çappa: arık atını boşuna sürme, koşturma!
tıyala.r. kon. ( «dyelo» ) iş; emine tıyalanğ bar yahut tıyalanğ emine? : sana ne?
tıyanak, fezleke, sonuç, netice; ayıptoo tıyanağı: ithamname; sözünün tıyanağı cok: sözünün rabıtası yok; şöyleki ondan bir netice çıkarmak kabil değil.
tıyanaktuu, tahkik edilmiş, sağlam (güvenilebilen) ; tıyanaktuu kabar: güvenilebilen, tahkik edilmiş olan haber; tıyanaktuu türdö: kat’ î şekilde.
tıydır- , et. tıy-’ dan.
tıyıl- , menedilmek; coopsuzduk tyılsın: mes’ uliyetsizliğe son vermeli; içi tıyıldı: iç sürmesi (ameli) durdu.
tıyılış, imtina (kendi kendine menetme) , kendini zaptetme; camandıktan tıyılış: fenalıktan, kötü hareketlerden imtina.
tıyılt- , et. tıyıl-’ dan.
tıyılıuu, işs. tıyıl-’ dan.
tıyın I, yahut tıyın çıçkan: sıncap.
tıyın II, kopik (para: rublenin yüzde biri) , cez tıyın (yahut düzce tıyın) : bakır para, bakır sikke; tıyın tıpır: para pul; sokur tyında da keregi cok: «kör paraya bile lüzumu yok» : on paraya bile almam; tıyın çöp: bot. çayır yoncası.
tıyındık, kapiklik; eki tıyındık: iki kapiklik.
tıykı, ıykı sözünün tekidir.
tıyl = tıl.
tıypıl: tıp tıypıl talap ketti: soyup soğana çevirdi.
tıytakta- , inat etmek, direnmek, müşkülât çıkarmak.
tıytanğda- = tırtanğda- .
tıytay- = tırtay- .
tıytık. kuvvet: tıytığım kurudu yahut tıytığım tügöndü: büsbütün kuvvetten düştüm; tıytığı kalğan cok: hiçbir şey (damlası, parçası bile) kalmadı.
tız, tız et- : yakmak sancımak (diyelim şiddetli ağrıdan, bir hamızî maddeden ve s. ) ; sol közüm tız ete tüştü: sol gözüm hafifçe sancı yaptı.
tızılda- , 1. ıslık çalmak, zırıldamak, yaygara etmek; 2. mec. hızlı hare ket etmek. atı şiddetle koşturmak; tızıldap cügür- : hızlı koşmak; 3. şiddetlice ağırmak; içim tızıldap, küyüp atat: 1) içim dayanılmaz derecede yanıyor; 2) mec. dayanılmaz derecede âr, keder ve pişmanlık duyuyorum.
tızıldat- , et. tızılda-’ dan; menin koluma tızıldatıp birdemsi çığıp kele catat: elime, yakıcı bir ağrı veren bir şey çıkıyor.
tızıldatuu, işs. tızıldat-’ tan.
tızıldoo, işs. tızılda-’ dan.
tibirtki, bir dil hastalığının adıdır.
tigi, öteki; tigi ce bul masele: şu veya bu mesele; tiginisi: onlardan ötekisi; tigindeyse: işte orada; tigi cay: mec. öteki dünya (ahret) ; tigi caylık dos bolup : folk. ahretlik dost olarak.
tigil I = tigi.
tigil- II, 1. dikilmek, nasbedilmek 2. dikilmek (iğne ve iplikle) ; 3. aşırı derecede dikkatle bakmak; tigilip kara- yahut tigile kara- : dikkatle bakmak: göz dikmek.
tiginçe, 1. filânça; mınçası mında, tiginçesi anda barat: onlardan filân mikdarı buraya, filân mikdarı da oraya yünelecektir; 2. öteki gibi.
tik II, dik, amûdî: tik tıldıy: aşağıya doğru dik; conu şorğolop tik ıldıy tüştü: coru kuşu kanatlarını kısarak, aşağıya doğru atıldı; közü tik: dik küstah gözlü; tik aykındooç gram. : mef’ ul (complement direct) .
tik- III, 1. dikmek (rekzetmek) ; köz tik- : göz dikmek (dimdik gözü ayırmadan bakmak) ; üy tik- : keçe evi kurmak; 2. dikmek (iğne, iplik ile) ; 3. (Cenubî Kırgızlık’ ta) kökü ile beraber dikmek.
tikçigit, patlak gözlü.
tikçinğde - = tikirenğde.
tikçiy- = tikirey- .
tike I. amuden, şakulî tarzda, doğruca; tike şayloo bir dereceli seçim; tike kara- : dik bakmak; bitine karay albayt: yüzüne doğruca bakamıyor; tikesinen turat: dim-dik duruyor; tikenğden turgun! : dik dur!
tike II, 1. (menfi ibarede) aslâ, katiyen, büsbütün; 2. (bu manayla daha ziyade bir tike yahut birtike) bir parça, azacık; bir tikesi: onlardan az bir kısmı (yahut bazıları) .
tike- III, dikmek, köz tike- : göz dikmek, gözü ayırmadan bakmak.
tikelen- , dim-dik, dikilip durmak.
tiken, diken (nebat; ak baş tiken: bir nevi dikenli bitki; töö tiken: deve dikeni, Circium, Carduus; mık tiken yahut temir tiken: Tribulus terrester otu.
tikendüü, dikeni mebzul veya dikenle örtülü olan; tikendüü cer: dikeni çok olan yer.
tikenek, diken; tikenekke bölöp saboo (yahut tayaktoo) tar. gayet ağır ve ıstıraplı cismanî cazaların bir çeşididir.
tikenetüü, dikenli.
tikiled-, canlıca hareket etmek; ti kildegen: tetik, atik .
tikirenğde-, gözlerin faltaşı gibi açarak, hiddetle saldırmak.
tikirey-, 1. dim-dik durmak, örper- mek; tikireygen uzun kaş: uzun örpermiş kaşlar 2. dik-dik bakmak, dikkatle bakmak.
tikireyiş-, müş. tikirey-‘ den.
tikireyt-, dim-dik koymak; kulak kabartmak.
tikiy- = tikirey-.
tikiyiş = tikireyiş-.
tikiyt = tikireyt-; kulağın karışkırday tikiytken ağrımak: kurt gibi dik kulaklı olan at.
tiktir, et. tik- III’ten; ötük tiktir-: çizme diktirmek, ısmarlamak; bak tiktir-: bahçe diktirmek; üy tiktir-: ev kurdurmak.
tiktiril-, pas. tiktir-‘den altımış üy tiktirilet:atmış tane oba kurulacak.
til I, 1. dil; unğku tilder: cezrî diler; calğanma tilder: iltisakî diller; Sam tilderi: samî diller; Yafas tilderi: Yafesî diller; ene til: ana dili: önör aldı- kızıl til ats.. en yüksek hüner belagattir (tildir) *) ; til al-: söz dinlemek; söze kulak asmak; aytkan tildi albayt: söylenen sözü dinlemiyor; til algıç yahut til alçak: söz dinleyen, anlaşmaya gelen; tilime könbödü: sözümü dinlemedi, sözlerime muvafakat etmedi;tili oozuna cukpayt: gayet çabuk, hızlı konuşuyor; til suut-: bir parça teskin etmek: tili çığıp kele catat: (çocuğun) dili açılmaya başladı; til azar: söz dinlemiyen: kuş tilindey: küçücük (diyelim, kumaş parçası); kuş tilindey kat: kuşun dili kadar küçücük mektup; tilin tartpay süylödü folk. cesaretle, çekinmeden söyledi 2. sövme hakaret; til uk-: sövmeyi dinlemek. (sözle) hakarete uğramak; mağa tili tiydi: bana sövüp-saydı; 3. haber, sağlık; 4. as. düşmanının halerini söyletmek için tutulan esir, haberci. istihbaratçı; til al- yahut til sura-: malûmat almak, soruşturmak; tildi karmap alalı. tilden tildi suraylı folk.: dil yakalayalım ve ondan gerekli malûmatı alalım; 5. matbu organ (fikir yayan); 6. dilim,parça; 7. ağız tanburasının dili. til- II. dilmek taktay til- tahtayı testere ile biçmek; apiyim til- (tarlada) haşhaş toplamak.
tilde I. sövmek, sövüp- saymak.
tilde-II: börü tildep (mızark hak kında): iyice sivrilterek. bileyerek (harfiyen: kurt dili şekli verecek) .
tildeş-, biri-birini sövmek sövüş mek.
tildeşüü, sövüşme.
tildir, et. til-‘ II’den.
tildüü, 1. dilli; bal dildüü: tatlı dilli catık tildü bk. catık I: 2. belîğ, söz ustası.
tile-, dilemek. istemek; duşmanlığa ölüm tilegençe. özünğö ömür tile ats.: düşmana ölüm dilemektense. kendine ömür dile! (düşmanın kendiliginden helâk olacağını umma da, onunla mücadeleye hazırlan!) kayır tile-: dinleme.
tilek, dilek. arzu, niyet,maksat; tilegim:arzum. benim emelim; aktilek: 1) temiz iyi niyet; 2)hayır-hah; tileginğe cet-: muradına er! tilegi koluna tiydi: istediği yerine geldi; tilekterin taşka tiydirdi: umutlarını dağıttı.