üf! (buradaki f yalnız iki dudağıniştirakiyle çıkan bir sestir) 1. of! (sıkıntıveya kederle bir iççekme nidası);2. dervişlerin âyin sırasında soyledikleri bir sözdür; kurulğan kündö alkanğız, tanğ atkança <<üf!>> degen folk.: sizde zikir merasimi her gün tertip ediliyordu ve sabaha kadar <> çekiliyordu.
ülpüldök,1. gayet tüylü, havlu olan nesne; 2.mec. yatak, sokulgan.
ülpüldöt-et. ülpüldö-’den; üstünön ültüldötüp öt-: bir konuya şöyle sathice temas ederek geçmek, bir şey hakkında ciddî olmayarak veya etraflıca düşünmeyerek fikrini söylemek.
ülpünçök = ülpüldök.
ülük,1. boyunuzun dibini teşkileden kemik; 2. kamçının pürüzlerini gidermek için kullanılan boynuz safha.
ülül, salyangoz.
ülünğdö-, gevşemek, sörpümek(bk.ülüy-).
ülüröy-, bulanmış ve hayat eseri kalmamış olan gözlerle bakmak, gözlerini yarı yapatmak; ülüröygön: dar gözlü, sönük gözlü: ülüröygön ılampa: çok zayıf ışık veren lamba.
ülüş,(karş. şerne, coro,denğgene) tar. zengin adamın civarındaki halka yahut bir kabilenen diğer bir kabileye yahut bir bölge ahalisinin diğer bir bölge ahalisine verdiği ziyafet.
ülüy- = ülünğdö-; ılanpa ülüyüp (yahut ülünğdöp) canat: lamba çok zayıf ışık veriyor.
ümtöt- = ümüt et – (bk. ümüt); munun baarın menden ümtötpönğüz, men aytpaym: bunun hepsini benden beklemeyin, ben söylemiyeceğim.
ümüt. f. umut; ümüt kıl- yahut ümüt et -; I) güvenmek (ablatifister) caman it cayloodoğu carmadan ümüt kılat ats.: kötü köpek yaylakta pişirilecek olan tiride güvenir; 2)(çocuk emziren kadın hakkında) hediye umut etmek (boşa çıkan umut, inanca göre, göğüs iltahabına sebep olurmuş); ümüt üz-: umudu kesmek.
ümütkörf. ümitli, ümit eden; ümütkör kıl-: umut vermek umutlandırmak.
ümüttün-, umutlanmak, umut etmek, kendini umutlarla avutmak.
ün, ses, sada, eda (ton); ünü basıldı: sesi kesildi; ünün bastı; sesini kesti (sustu); ünün bastırdı: sesini kestirdi (susturdu); ün kat- yahut ün koş-: bağırıp çağırmak; ün katpastan: ses çıkarmadan; ünbiğiktigi: sesin yüksekliği yahut tonu (edası); ün-tün cok: çıt yok, tam sükûnet; bulbul üngö saldı: bülbül ötmeye başladı.
ünğü-, bir şeyin içine saklanmak, bir şeyi delmek, delik açmak.
ünğül-, mut. ünğü-’den; ünğülüp kara yahut ünğülö kara-: var dikkatiyle aşağı bakmak; dikkatle aşağı bakmak (mes. kuyunun içine yahut yüksek bir kayadan); gözünü dikerek bakmak, aşırı dikkatle bakmak; ünğülö karay kaldı: dikkatle bakmaya başladı.
ünğüldö-, boğuk ve hazin bir ses vermek; Elemandan al ketti, ünğüldögön ün kaldı, üksöyüp sakal cün kaldı folk.: Eleman kuvvetten düştü, sesi kısıldı, seyrek sakalı sivrilip kaldı.
ünğülüş-. müş. ünğül-’den.
ünğürököy, ap açık duran; mağara görünüşünde olan.
ünğüröy-, ap-açık durmak, mağara görünüşünde bulunmak; mıltıktın ünğüröygön oozu: tüfeğin ap açık duran namlu ağzı.
ünöm,1. tasarruf; bu kançağa ünöm bolmok ele!: bundan ne tasarruf edersin! (bunda tasarruf edilecek birşey yoktur); may dalağa çeyin ünöm boldu: yağ epey zaman dayandı; 2.es. = ekonomika; çanğı ünöm sayasatı: yeni iktisadî politika.
ünömdö-, tasarruf etmek.
ünömdöö, tasarruf; ünömdöö üçün: tasarruf etmek için.
ünsüz, 1. sessiz, iyi ses çıkarmayan, sadasız; 2.db. sadasız (consonne).
üpI. ev eşyasının, elbisenin en kıymetli (eniyi) kısmı, mücevherat.
üpII, hava sıkıntısı; en küçük rüzgâr bulunmaksızın şiddetli sıcak; kün üp bolup turat: hava sıkıntılıdır.
üpçü, giyİme düğme yerine dikilen şerit.
üpçülö-, üpçü’leri bağlamak (bk. üpçü).
üpçün,1. karakuşun ayaklarına giydirilen kılıf-eldiven; 2. (Destanda) savaş giyimlerinin birinin adıdır.
üpsüy-, sivrilip durmak (kıllı veya saçları karmakarışık olan hakkında).
üpülmalik,a. bir bitkinin adıdır.
üpüp, yahut sasık üpüp hütüt (kuş).
ürI. = ur II.
ür- II. havlamak; it ürgön cerge coloboyt: <> (meskûn yerlerden sakınıyor); ürörgö iti cog ele: <<ürecek köpeği bile yok>> (yani, hiçbir şeyi yok).
ürgülö-, uyuklamak, pineklemek (yarı uyumuş adam hakkında).
ürgülöt-, uyuklatmak, uyuklamaya mucip olmak; közün ürgülötüp, karye kekeyip turup alat: kâh uyuklamış gözlerini kapatıyor, kâh gene dik duruyor.
ürgülötüü,işs. Ürgülö-’ten.
ürgüz-, havlatmak, havlamaya mucip olmak; itterdi ürgüzüp ayıldan ayılğa çapkılap cüröt: köpekleri havlatarak köyden köye dolaşıyor.
ürk-, ürkmek, korkarak bir yana atılmak; koy ürktü: koyunlar ürktüler; el Kıtaydı karay ürktü: halk korkarak Çine doğru kaçtı; Tekeske ürkkön el; Tekese kaçan halk; el ürkkön cılı = ürkün cılı (bk. ürkün).
ürkör, ülker (yıldız topu).
ürkünI. 1. telaş panik kargaşalık; intizamsız bir şekilde kütle şeklinde kaçış (gerek konuşma dilinde, gerekse edebiyatta 1916 yılında gaddarca tenkil edilmiş olan Kırgız isyanının sonu ve Kırgızların Çine kaçması <<ürkün>> tesmiye edilmektedir); ürkün cılı: (1916) panik senesi; 2. kaçanlar (korkarak ve şaşırarak); ürkün Kırgız eli: (1916 yılında) kaçan Kırgız halkı.
ürkünçök, ürkek, korkarak kendisini bir yana atan.
ürküt- ürkütmek, korkutarak bir yana sıçratmak.
ürkütüü, isş. ürküt-’ten.
ürkü, isş. ürk-’ten.
ürö-, iptal etmek (borcu: ancak alacaklı tarafından değil de, aracı tarafından); alasamdı üröp ciberdi: o (yani üçüncü şahıs) beni alacağımı iptal etmeye zorladı; can ürö-: hayatına acımamak; canla-başla verilmek; küç ürö-: kuvvet esirgememek; cumuştu üröp saldık: çok çalıştık; işi bitirdik; san kazına, köp maldı, sarıp kılıp ürönğüz folk.: hesapsız hazneyi ve çok hayvanı, esirgemeden, sarfediniz!; üröp-küröp: büyük miktarda.
ürön, tohum, hububat, tohumluk; ürön-pürön: hernevi hububat: her hangi bir tohum.
üröndük, tohumluk; üröndükkö: tohumluk olarak, damızlık olarak, üretim için.
üröt-, et. ürö-’den.
üröy, ruh; üröyü uçtu: ödü patladı (korktu); üröyün uçurdu yahut üröyün aldı: onu pek fazla korkuttu; atkılap, eldin üröyün aldı: ateş ederek halkın ödünü kopardı (aşırı derecede korkuttu): üröyü suuk: cehresi menfûr nâhoş.
ürp,1. tulumun cidarında kalan kımız posası (ki kımız mayası olarak kullanılır); ekşiyip bozulan kımızın koyu maddesi; 2. ihlil erkeklik aygıtının deliği).
üst,(daha çok bitişik zamir ile kullanılır); üst; üstödünğ üstündö: masa üstünde; üstöldünğ üstünö koy (masanın üstüne koy! üstünğön arız berem: ben senden sikâyet edeceğim; anın üstünö: onun üzerine, ona ilâveten ondan başka; üst astına tüşüp calınat: aşırı derecede ve yaltaklanarak yalvarıyor; astın üstünö katın al-: bir karısı varken daha bir karı almak; künü üstünö ber- tar-: bir kızı karısı olan adamla evlendirmek; üst-üstüne: tekrar tekrar; papirostu üst-üstüne tarttı: sigara üstüne sigara içti; kündür tündür iştöönünğ üstündö: geceli-gündüzlü çalışıyor; tamaktın üstünön çıktım: tam yemeğe rastgeldim; cumuştun üstünön çıktım: tam iş zamanına rastladım; dal üstünön çığıpsın: tam gerekli nokaya parmak basmışım; okuyanın üstünö basıp keldi: vakanın cereyan ettiği yere yanaştı; üstü baş: üst-baş; üstü başı durus: üst başı düzgün; kardıbız tok, üstübüz bütün: karnımız tok, üst başımız tam; üstübüz dögü cıl: içinde buluduumuz sene; üstübüzdögü door: bizim devir: (bitişik zamirsiz kullanıldığında kelimenin sonrasındaki t düşer); üsköbü, askabı?: yukarıya mı, aşağıya mı?.
üstö-, katmak , ilave etmek (hububatı mayii ve s. yi döküp tamamlamak).
üstök, ilâve, üstelik; kança üstök berdinğ!: ne kadar üstelik verdin verdir:; üstök bayda: aşırı kazanç, fazla kâr.
üstökö, üstökö-bostok(yahut bostoktop) ele içe berdi: boyuna içti, durmadan içti; kat üstökö-bostok kele baştadı: mektuplar biri ardınca biri gelmeye başladı.
üstöl, r. masa.
üstöm, üstün, hâkim olan; üstöm tap: hâkim sınıf; üstöm kel-: üstün gelmek, kuvvetce üstün olmak, muzaffer olmak.
üstömdük, üstünlük, hâkimiyet.
üstömö, ilâve, zam, katım; üst kat.
üstömön, yüz üstü, yüzü koyun; üstümönünön cakızdım: yüzü koyun yatırdım.
üstümöndö-, yüzüstü yatmak.
üstübaş = üst baş (bk.üst).
üstük- = üzdük-.
üstünğkü, yukarıdaki, üstteki.
üstürt = üstürtön.
üstürtön, üst taraftan, üstünkörü, ciddî olmayarak.
üyI, oba, keçi ev, ev; mesken; boz üy: oba; kara üy: fakir obası; ak üy: 1) beyaz oba : 2) zengin, muhteşem oba; üy tik-: oba kurmak; üy kötör-: muayyen bir maksatla oba kurmak (mes., şayanı hurmet misafirlerin gelmesi dolayısiyle); çalğız üy: 1) köyden ayrı bir kenarda duran oba: 2) köyden ayrı oturup bir adam; kızıl üy: kırmızı oba; çonğ üy: 1) büyük oba: 2) miras kalmış oba, baba obası; en küçük oğlun kaldığı oba; cer üy: toprak ev (kulübe); tam üy: bakçık ev, daimî ev (keçi evden farkı olarak); baldar üyü: çocuk evi, kireş; üygö kayt-: eve dönmek; üydögü: 1) evde bulunan şey; 2)mec. koca; üygö çık-: kocaya varmak; üy içi yahut üy-bülö: aile; üy-bülöçülük: ailecilik; üycay: ev-bark; üy cay şeriktiği: mesken ortaklığı; üy-cay soyuzu: mesken birliği.
üyII,küme halinde yığmak; caman buka öz başına çöp üyöt ats.: kötü boğa kendi başına ot yığar.
üylö- I, üflemek, nefes vermek; kol üylö-: eline üflemek; ot üylö-: ateşi üflemek.
üyrön-, öğrenmek, talim görmek (Acc.ile); men traktor aydoonu üyrröndüm: ben traktör sürmesini öğrendim; kılğanınğ kişi üçün bolso, üyröngönünğ özünğ üçün ats.: yaptığın (iş) başkası için ise, öğrendiğin içindir..
üyrönçük, talebe, öğrenici, müptedi (mes. bir muharrir)
üyrönüş- müş. üyrön-’den.
üyrönüüişs. üyrön-’den.
üyröt-, öğretmek [birisine (Dat.) bir şeyi (Acc.) ]; mağa traktor aydoonu üyröt!: bana traktör sürmesini öğret!; uuluna temirçilikti üyröttü; oğluna demircilik zannatını ömğretti.
üyül-, yığın halinde ığılmak yahut toplanmak, kümelenmek.
üyülüü, işs. üyül-’den.
üyür I, at sürüsü (birkaç kısrak ve bir tek aygırdan ibaret olan), üğür üyür bol-: dostlaşmak; üyür al-: alışmak, muhite ısınmak; baldarğa az kündö üyür alıp kettim: çocuklara pek çabuk alıştım, ısındım; koşkonğo üyür emes, süygöngö üyür ats-: zorla güzellik olmaz (harfiyen.: verilen adama değil, sevilen adama ısınılır); üyürünğ menen üç toğuz!: üç dokuzluk olun! (yırtıcı hayvan inine yaklaşırken avcı böyle söyler).
üyürsök1. kendi sürüsünden ayrılmıyan (at hakkında);2.mec. başkalarına çabuk ısınan, munis.
üyürüü,işs. üyür- II’den.
üyüz = öyüz.
üz-, koparmak, kesmek; plan üz-: plânı akamete uğratmak; mından arı üzböy cazip turam: bundan böyle kesmeden (mutazam surette uzun ara vermeksizin) yazacağım.
üzdük-, şiddetli açlık hissetmek, açlıktan ölüm halinde bulunmak.
üzdüksüz fasılasız, arasız.
üzdüktüü, fasılalı.
üzgültük kopan; fasıla; düşüklük; üzgültük kılbay berip tur!: muntazam surette fasılasız ver!; üzgünlükkö uçuradı: düşüklüğe uğradı (plânı yerine getiremedi).