ubağınça. muvakaten.
ubak ı = ubaktı; azırkı ubak: şimdiki zaman; öz ubağında: vakt-zamanında, münasip çağında; ar ubakta: her zaman: bul ubakka çeyin: bugüne kadar.
ubak ıı. ufak, ufalmış.
ubaktı. a. vakit; ubaktısı menen vaktiyle. vakti zamanında; ubaktısında: vaktinde, münasip vaktinde. vakti-zamanında; ubaktısınça yahut ubaktınça: muvakkat olarak.
ubaktılı, muvakkaten, muvakkat.
ubaktısız, vakitsiz, namüsait zamanda.
ubal, a. günah, vebal; ubalına kal-: (birisi için) mes’ul olmak; ağa ubal boldu: ona ziyan oldu, o mutazarrır oldu, ona zor geldi; ubalsoobunğ bolot: her halde senden dolayı mesuliyet hasıl olacak; ubal-soobu eç kançalık emes: ondan dolayı hiçbir mesuliyet olmayacak.
ubalan-, ufalamak. parçalanmak.
ubara, f. rahatsız edilmiş. zahmete katlanmış, rahatsız etme, zahmet verme; ubara bol-: rahatsız edilmek; ubara bolbo!: rahatsız olma!; ubara kıl- rahatsız etmek, zahmet vermek; ubara tart-: ıstırap çekmek zahmetlere katlanmak; ubaranğdı köp tarttım folk.: senin zahmetini çok çektim.
ubaraçılık, rahatsız etmelik. zahmet vermelik; sürünceme.
ubaralan-, rahatsız edilmek; zahmete katlanmak.
ubarlaş, mahrem dost; ubarlaş bolsonğ, er bolsonğ. töştük, aalamdan aşık sen bolsonğ, töştük, menin bir tilimdi alakör. töştük! folk.: sen mahrem dost isen, töştük, benim sözümü iyi dinle, töştük!
ubat- ufaltmak, ufalamak.
ubatuu, ufaltma.
ubay ı = ubayım; ubayınğ tarttım: senin hasretini çektim: ubayda ubayda kal-: teessüf etmek. kederlenmek.
ubay ıı, iyilik. merhamet, nezaket; ubayın kör!: hayrını gör!; ubayınğdı kördüm: senin iyiliğini gördüm; bize ubayınğdı körsöt!: bize iyiliğini, nezaketini göster!
ubayım, a. korku, endişe, dert; ubayım ce-: yahut ubayım tart-: endişe etmek, korkmak; sarı ubayım: büyük dert, büyük keder; daha bk. ubay ı.
ubayımda-, endişe etmek, merak içinde bulunmak, dert çekmek.
ubayımsız, 1. saf, basit; 2. sakin, endişesiz, gamsız.
ubayımsızdık, kaygısızlık; sükunet.
ubayran = oyron; ubayran sal-: tahrip etmek, viran atmek, helak etmek.
ucdan, a. vicdan.
ucdansız, vicdansız.
ucmak. cennet.
ucut. a. varlık, vücut.
uç ı, uç, sivri uç; nayzanın uçu: mızrağın ucu; uçu-kıyırı cok bk. kıyır 1; kalem uç, bk. kalem 1; uçuna cet- mec.: tüketmek; bul önğdüü faktlardı körsötüp uçuna cetüü kıyın. enğ köp: bu gibi vakıları gösterip bitirmek gayet güçtür. çünkü onlar pek çoktur; ooz uçunan coop kaytardı: yalnız ağzının ucile cavap verdi; es-uçu cok bk. es ı; uçunğ uzarıp. uruğunğ köböysün!: neslin, zürriyetin devam etsin.
uç- ıı, uçmak; uçup kel-: uçup gelmek; toodan uç-: dağdan yuvarlanmak; okko uç-: kurşunla vurulmak; oktan, kurşundan helak olmak; közünön uçtu: bk. köz; uçup kal-: mec. yuvarlanmak (yerinden, memuriyetinden olmak).
uça, 1. kuyruk sokumu kemiği; kıç; kuday uçanğan urğur!: tanrı kıçımdan vursun! (ilenç); 2. arka kısmı (paltonun, ceketin).
uçaska. uçaske, r. mıntıka, daire, bölge: angronomduk uçaska: ziraat bölgesi; şayloo uçaskası: seçim dairesi.
uçaskalık, bölgelik; uçaskalık inspektör: bölge müfettişi.
uçkas-, bingeşmek, iki kişi bir hayvana binmek. atlının arkasına binmek; sen mağa uçkaş!: sen ata benim ardıma bin!
uçkaştır- (karş. öngör ıı) 1. (atlı hakkında) hayvana kendinin ardına bindirmek; azıraak cerge uçkaştırınğız!: kendi ardına bindirerek beni birparça götürün!; 2. (binek hayvan hakkında) sırtına iki kişinin binmesine müsaade etmek; atım uçkaştırbayt, mönğküp cığat: benim atım iki kişiyi taşımaz, kıç atar ve sırtındakileri de bir yana fırlatır.
uçkaştıruu, işs. uçkaştır-‘dan.
uçkaşuu, işs. uçkaş-‘tan.
uçkayak. 1. (at hakkında) ateşin, hızlı yürüyüşlü, fakat dayanıksız; 2. mec. kararsız. dönek, hafif. sebatsız.
uçkuç, tayyareci, pilot.
uçkul, çabuk uçmaya müsait olan. hızlı olan.
uçkun, 1. kıvılcım; uçkun miting: seyyar miting; uçkun aldında keldi; birinci olarak, başkalarının önünde geldi; 2. hububat savururken bir yana uçan çörçöp.
uçma, dağın karla örtülmüş oaln dik yamacı.
uçmak = uçmak.
uçmoyul, efsanevi bir yılanın adıdır.
uçot, r. hesap, sayım.
uçsuz, sonsuz.
uçta-, 1. ucunu sivriltmek, açmak (kurşun kalemi); 2. eklemek (mes. yeni).
uçtal-, 1. ucu sivriltmek; uçtalğan karındaş: açılmış. ucu sivriltilmiş kurşun kalemi; 2. eklenmek (mes. yen hakkında).
uçtaş-, uçlarıyla birleşmek.
uçtat-, uçlatmak; uç taktırmak.
uçtuk: çaç uçtuk: saçbağı (saç örgüsüyle birlikte örülen kordele).
uçtuu. sivri ucu bulunan, sivri uçlu.
uçuk. 1. (ısıtmadan) dudaklarda çıkan kabarcıklar, uçuk; erdime uçuk çıktı: dudağıma uçuk çıktı; kurğak uçuk: verem; kurğak uçuk dispanseri: verem dispanseri.
uçuk ıı, 1. bir uçuk cip: (tek iplikle dikerken iğne gözüne geçirilen) iplik ucu (parçası); silerdinğ uçuğunğar uzarbayt: siz hangi hususta başkalrından daha yükseksiniz! (harfiyen: sizin ipliğiniz uzamaz); ertenğeği uçuk keçke cetpe, keçki uçuk ertenğge çetpe!: sabahki uçuk (iplik parçası) akşama kadar yetme, akşamki uçuk sabaha kadar yetme! (köçöt esnasındaki yakarış; bk. köçöt 2); 2. sezdirmeksizin, giyimine iplik parçası takan kadına, erkek tarafından verilen hediye; 3. (rad.) sivri dağ tepesi. dağın zirvesi.
uçukta-, 1. uçuğu tedavi etmek (bk. uçuk ı); 2. mec. korkutmak, göz dağı vermek.
uçuktat-, et. uçukta-‘dan.
uçuktoo, 1. uçuğu tedavi etme (bk. uçuk ı); 2. mec. göz dağı verme. tehdit etme.
uçun-, (karş. elinde- 2) (tek tırnaklı hayvanların erkeklerinde) kendini tenasül uzuvların şişmesiyle gösteren bir hastalıkla hastalanmak; ayğır uçunsa at bolot, at uçunsa, et bolot ats.: aygır hastalanırsa at olur at hastalanırsa et olur (kesilir).
uçur ı, 1. vakit, an, fırsat; 2. öz uçurunda: zamanında; kurç uçur: had dakka; mınday uçurlarda: bu gibi hallerde; 3. mevsim.
uçur- ıı, uçurmak; kalp uçur-: yalan atmak; attan uçurup tüşür-: attan çekip düşürmek.
uçura-, karşılamak; rastgelmek; cutka uçura-: cut’a duçar olmak (bk. cut ı); tüsü cılanday uçuradı: benzi yılanı andırdı (o kadar menfur gözüktü).
uçuraş-, karşılaşmak, birbirine rastgelmek.
uçuraştır- et. uçuraş-‘tan.
uçuraşuu, rastlama, karşılaşma.
uçurat-, uçura-‘dan.
uçurma, çatı.
uçuroo, işs. uçura-‘dan.
uçurtma, yalan dolan, uydurma, olmadık şeyler.
uçuru = uturu.
uçuruu işs. uçur ıı’den.
uçuu işs. uç- ııı’den.
uçuuçu tayyareci, uçucu.
udaa yahut udaasınan: sıra ile, sırasıyla, fasılasız, arka sıra; üç kün udaa: fasılasız üç gün.
udaalaş-: birbirini takip eden. artsız arasız.
udarnik-, r. “hamleci” (aşırı faaliyet ve gayret gösteren işçi). udarnik ayal: bu sıfatta olan kadın.
udul, cihet, istikamet, karşı; udulu kelip kalsa; eğer ahval müsait olursa, muvaffak olunursa, elden gelirse.
udurğu- (kütle, kalabalık hakkında) çırpınmak, üşüşmek, akın etmek; el uduruğup atat: kalabalık çırpınıyor (kah bir yana, kah diğer yana akıyor); udurğuğan köp karaan, ottop cürgön malkeben- folk.: uzakta çırpınıp duran karartılar, otlayıp gezen hayvanlar mı acaba?
ugul- işidilmek; uguldu: işitildi, dinlendi; dinlenmiş.
ugulmaksan: ugular-ugulmaksan ayıttı: duyulur duyulmaz bir şekilde söyledi.
ugumduu, kulağa hoş gelen; ahenkli.
ugumduuluk-, söz ugumduuluğu: söz dinleyicilik.
ugumsuz, kulağa nahoş gelen; ugumsuz dabış: kulağa nahoş gelen ses.
ugut, malt: arpa küspesi; arpa posası.
ugultuu, 1. alköllü (içki hakkında); 2. mec. ateşli (insan hakkında); uguttuu cigit: canlı atılgan delikanlı.
uguu. 1. işidileni kavrama; 2. anlama, idrak.
uguçuu; dinleyici.
uguz-, işittirmek, bildirmek.
uguzuu. işs. uguz-‘dan.
uk-, dinlemek, işitmek: duymak; uktunğbu?: işittin mi?; til uklaf işitmek (takdir edici sözlere maruz kalmak).
ukala- oğmak, oğalamak, masaj yapmak.
ukalat- et. ukala-‘dan.
ukalatuu, işs. ukalat-‘tan.
ukaloo, oğalama, oğuşturma.
ukaz, r. işs. ferman.
ukkuluktuu, 1. anlaşılır, vazih; 2. kulağa hoş gelen; ukkuluktıı kılıp ırdap: kulağa hoş gelecek tarzda şarkı söyleyerek; ukkuluktuu sonun müzika: iyi, hoş müsiki.
ukkus: adam ukkus til menen tildeyt: insanın dinleyemeceği bir tarzda sövüp sayıyor.
ukmaksan, işitmemezlikten gelmek; ukmaksan bolup: işitmemezlikten gelerek.
ukmuş, acayip haber. şaşılacak haber.
ukmuştan-, hayrete düşmek, taacup etmek, şaşmak.
ukmuştant-, hayrete düşürmek; şaşmayı mucip olmak.
ukmuştuu, meraklı, eğlenceli; ukmuştuu sözdör: şayialar, meraklı yayıntılar; koylorum deği ukmuştuu semirdi: koyunlarım şaşılacak derecede semirdiler.
ukol, r. tp. iğne vurma; ukol sal- (ur-, say-): iğne vurmak.
ukta-. 1. uyumak; 2. uyuşmak; butum uktap kaldı: bacaklarım uyuştu.
uktat-, uyutmak; uykuya yatırmak.
uktur-, kafasına sokmak; anlatmak; izah etmek; ukturup ayt-: anlaşılacak bir tarzda söylemek.
ukturuu. işs. uktur-‘dan.
uku-, dürtmek (diyelim, büğüre).
ukuk a. hukuk; şayloo ukuğu: seçim hukuku; ukuktan ayıruu: hukuktan mahrum etme. hukukça mutazarrır olma.
ukuksuz. hukuksuz; hukuktan mahrum olan.
ukuksuzduk, hukuksuzluk.
ukuktuu. hukuka malik olan; hukuklu; toluk ukuktuu ökül bk. ökül.
ukum, ı. ukum-tukumubuzda: soyumuzda; ukumdan tukumga; soydan soya; nesilden nesile; ukumtukumunan beri proletar: (o) irsi proletar (emekçi); ukumda çok: duyulmamış; acaip şey.
ukum, ıı. (karş. sööm; karış ı) başparmağın ucuyla bükülmüş şehadet parmağı arasındaki mesafeye muadil olan uzaklık ölçüsü.
ukumçul, çok işiden; eski zamanları, eskiden olup bitenleri iyi bilen.
ukumduu = ukumçul; ukumduu kişiden ukkamın: ben bunu haberdar adamdan duymuşum.
ukuruk, 1. sürüden bir atı yakalamak için üzerinde ilmikli kemendi olan uzun sırık; 2. hayvan kemiklerinden birinin adıdır.
ukuş-, müş. uku-‘dan; biri birin koltukka ukuşup:birbirinin büğürüne dürterek.
ula-. 1. uçlarıyla bitiştirmek: ulamak; 2. aşılamak (bitkileri); 3. könğül ula-: 1) teskin etmek. teselli vermek; 2) pehpehlemek.
ulaan: ulaan-uşak: dedikodu, katmerli dedikodu.
ulaarıt-. uzatmak; cip ulaarıt-: 1) ipi, ipliği eklemek suretiyle uzatmak; 2) mec. mubalağa etmek; kepti ulaarıtıp ciberdi: sözü fazla kabarttı (mübalağa etti).
ulağa, (obada) eşik yanındaki yer.
ulak, 1. oğlak; 2. es. oğlak çekişme (bir çeşit spordur); ulak tart-: oğla çekişmek; oğlak çekişme sırasında çekişme maddesi olarak kullanılan keçi yavrusu; bir esebin tabayın, ulaktay cerge çabayın folk.: bir çaresini bulayım ve oğlak gibi yere çalayım; ulak taşta-: oğlak çekişme sporunda galebe çalmak.
ulam. her zaman, boyuna; ulamdanulam yahut ulamkısın-ulam: 1) boyuna; 2) gittikçe daha fazla.
ulama ı. ekleme.
ulama ıı. a. ulema. ilahiyat alimi; ulamadan ulasam. bilgiçlerden surasam folk.: alimerden öğrenirsem. bigiçlere soruştursam.
ulamal. terkipler ve mantıki kaziyeler yapmaya müsait olan adam.
ulamala-, 1. eklemek; ilave etmek, katmak; 2. şişirmek (şayiaları).
ulan ı. bekar delikanlı, murahik.
ulan- ıı. mut. ula-‘dan; bir somdon ulanıp. cüz som uttum: oyuna bir ruble ile katıldım. yüz ruble kazandım.
ulandı 1. ek, yama; 2. devam; carış sözdün ulandısı: müzakerenin devamı; 3. gram sözü değiştiren edat: çak ulandı: şahıs zamiri edatı.
ulandıluu 1. ekli, eklentili, uzatılmış ulandıluu cip: uzatılmış ip; 2. gram. kelime değiştiren edata malik olan.
ulanıl- mut. ulan- ıı’den; piyesadağı okuyalar üzülböstön birine biri ulanılıp olturbayt. piyesada shematizm küçtüü: piyeste olaylar doğrudan doğruya birbiriyle bağlanmıyor ve piyeste schematisme kuvvetli.
ulanış-. birbirine takılmış, bağlanmak.
ulant 1. eklemek 2. devam ettirmek; kolhoz cenğişin dağı ulantat: kolgazerlerini idame ediyor (zaferden zafere yürüyor).
ulantuu, işs. ulan-‘tan.
ular, sülün ailesinden tetrao gallus; ular uçpas too menen folk.: ular’ın bile uçmadığı (yüksek) dağlar boyunca.
ulaş, işs. ula’dan: kuyruk ulaş. bk. kuyruk.
ulaştır-, et. ulaş-‘tan; uçun uçuna ulaştır-: uçlarını bitiştirmek; bağlamak.
ulğa-: ulğap-çulğap bayla-: kördüğüm yaparak bağlamak.
ulğay, büyümek; ulğayğan kişi: yaşlı adam, hatırı sayılacak yaşta olan kimse.
ulğayuu, işs. ulğay-‘dan.
uloo ı. birleştirme.
uloo ıı. = ıloo.
ulpak = urpak.
ultanğ, taban. pençe; ultanğ bet mec.: hayasız surat.
ultar-, dikmek (ayakkabını).
ultart-, et. ultar-‘dan.
ultartuu, işs. ultar-‘dan.
ultaruu, (ayakkabı) dikme.
ultun- = ulutun-.
ulu ı. = uluu ıı.
ulu ıı. = ülül.
ulu- ııı. ulumak; ulup-unğşup: uluyan sesler çıkarmak.
uluk, amir.
uluksat = uruksat.
uluksun-, kendini ulu saymak, ululuk taslamak, uluksunup kel-, güya bir amir gibi gelmek.
ulukta- tazim etmek. ululamak, saymak.
uluktaş- dava açmak, amirlerin eşiğini aşındırmak.
ululdayım, a. ebedi (allahın sıfatıdır), daimi.
uluma, 1. uluyan: 2. kad. kurt.
ulut ı. millet; uluttar soveti: milletler sovyeti (şurası).
ulut ıı. et. ulu- ııı’den.
ulutçul, milliyetçi, nasyonalist; ulutçul sotsialist: milliyetçi sosyalist.
uutçulduk, milliyetçilik; cergiliktüü ulutçulduk: mahalli nasyonalizm.
uluttaştır-, millileştirmek.
uluttaştırıl-, millileştirilmek.
ulutun-, esef izhar ederek, iç çekmek.
ulutunt-, et. ulutun-‘dan.
uluu ı. on iki senelik hayvan devri takviminde beşinci yılın çince adıdır (ejder).
uluu ıı. 1. büyük, ulu; uluu memleket: büyük devlet; 2. şu aşağıdaki manalarda da kullanılıyordu: 1) yüksek; uluu sovyet: yüksek sovyet; uluu sot: yüksek mahkeme; 2) genel; uluu sekretar: genel sekreter; 3) azami, en büyük; uluu ceza: azami ceza.
uma, enenmiş koçun yumurat torbası.
umaç, bir nevi tirit veya bulamaç közüm umaçtay açıldı: gözlerim faltaşı gibi açıldı, büsbütün uyandım.
umaçta-, 1. hafifçe ıslatmak (mes. hayvanlara verilecek olan kepeği); 2. kırıştırmak, ezmek, doğramak.
umaçtal-, pas. umaçta-‘dan.
umaş = umaç.
umaşta = umaçta-.
umaştal- = umaçtal-
umay 1. efsanevi bir kuştur, ki yuvasını havada yapar, hüma, phenix; 2. çocuklar hamisi olan efsanevi bir kadın; menin kolum emes, umay enemdin kolu es.: yaptığım hayırlı olsun! (harfiyen.: benim elimde değil, umay annemin eli).
umsun-, umutlarında aldanmak.
umsunt-, et. umsun-‘dan.
umtul, yeltenmek. ileriye atılmak hücum etmek.
umutludur- et. umtul-‘dan; emgekke umutludur-: işe emeğe heveslendirmek.
umtuluş ı. ileriye atılış, hamle.
umtuluş- ıı. hep beraber ileriye atılmak, hücum etmek.
umtuluu. hamle. ileriye doğru atılma.
umuran: umran kal!: mahvol!
un un; un saldır; un övütme tegirmenge barıp un saldırçuubuz: mutadımız olduğu üzere. değirmene giderek un övütüyorduk.
una- tasvip etmek. muvafakat etmek.
unaa iş hayvanı: küç unaa: cer kuvveti.
unaş-, müş. una-‘dan.
unat. muvafakat ettirmek, kandırmak.
unçuguş. müş. unçuk-‘tan.
unçuk-, ses çıkarmak, seslenmek; unçukpa!: sus!: köp unçukapayt, sözkö cok: çok konuşmuyor, konuşkan değildir; katuu unçuğup süylöt: bağırarak konuşuyor.
unçuktur-, et. unçuk-‘tan; anı unçukturbay taştadı: o, onu susturdu.
unğğu, 1. dövdü, balta tersi; mızrak temerinin günder sokulduğu yeri; ketmen unğğusunan cerge battı: çapa tepesine kadar yere battı; 2. gram. kelimelerde asıl madde, temel, kök; unğğu söz: kelimenin ilkel şekli, kökü; unğğu tilder: köksel diller.
unğğuçul, sokulgan, çevik, atik.
unğğuçuluk, sokulganlık, atiklik.
unğğula-, baltanın tersiyle vurmak.
unğkul- unğkul-çunğkul = unğkur-çunğkur (bk. unğkur).
unğkulda-, havlamak, cıyak cıyak bağırmak (köpek yavrusu hakk).
unğkur: unğkur-çunkur: çukurları çok olan yer.
unğkuy-, (hüzünle) aşağıya salmak, mutavaat gösterir vaziyet almak; baylooğo tüşkön kulday unğkuyup oturat: bağlanmış köle gibi başını aşağı iğerek oturuyor.
unğkuyt-, et. unkuy-‘dan.
unğşu-, ulumak, hazin ve sürekli ses çıkarmak; unşuğan ün: hazin ün; ulup-unğşup: uluyarak.
unğşuy- = unğkuy-.
univermag r. herşeyin satıldığı mağaza.
universal, r. umum, am. üniversel.
universitet r. üniversite.
unut ı. unutma, unutulma; uşul kündör da unut bolor beken-: şu günler de unutulur mu acaba?
unut ıı. unutmak.
unutçaak, unutkan, çok unutan.
unutkar-, 1. unutkanlıktan gelmek: unutkarıp turup alıp ketkeni turasınğ: unutkanlıktan gelerek, alıp götürmek istiyorsun (diyelim, başkasının eşyasını); 2. unutmak.
unutkaruu, işs. unutkar-‘dan.
unutkarıl-, pas. unutkar-‘dan.
unutkus, unutulmaz.
unuttur, et. unut- ıı’den.
unutul-, unutulmak.
unutuu, işs. unut ıı’den; unutuu carabayt: unutmak olmaz, unutulmayacak.
upa, 1. pudra; 2. beyaz düzgün; upaendik, bk. endik.
upala-, 1. pudra sürmek; 2. beyaz düzgün sürmek.
upalat-, et. upala-‘dan.
upaloo, işs. upala-‘dan.
upat, a. tahribat, helak, afet; upat kılıp söögün, ceti baştuu kempirdi seksen bölüp ötüptür folk.: yedi başlı kocakarının kemiklerini parçalayıp, onları seksen kısma ayırdı.
upay, bir çeşit aşık oyunu.
upçu, emzik.
upta-, kavutu. talkan’ı (bk.) sütle kaymakla yahut yağla karıştırmak: talkandı mağa uptap cedim: kavutu yağla karıştırıp yedim.
uptat-, et. upta-‘dan.
upunğ, apınğ sözünün tekidir.
ur ı. (ağaçtaki) ur, şiş; kayınğdın uru: huş ağacının uru.
ur ıı. yahut ur kız: huri, cennet kızı.
ur- ııı. 1. vurmak dövmek; taş urdu: (birisinin yahut bir şeyin üzerine) taş attı; 2. ilenç sözlerinin bir parçası gibi kullanılır (bazan da aynı manayla müstakilen de kullanılır); al, urğan, ayağandı bilebi?: o, melün merhamet etmesini bilir mi?; kuday urgan: allahın kahrine uğramış; tuz ursun bk. tuz; ant urğan, bk. ant ı; kursaktan urğan: bir işe yaramayan (sövme sözdür ki harfiyen: karında iken sakatlanmış demektir): kursaktan urğan akmak: adam olmaz ahmak; 3. ılay ur-, bk. ılay: 4. sövme tabirlerinde söylemesi ayıp olan fiilin yerine
kullanılıyor; oozun urup, surun urup, tukumun urup: ağzını, canını, silsilesini söverek; 5. (damga mühür) vurmak, basmak.
ura-, yuvarlanmak, yıkılmak. kağşamak, harabolmak.
uraa! r. hurra! yaşa!
uraala-: uraalap kötör: arkadaşları tarafından birisini tâzim etmek için ellere kaldırmak ve <> diye bağırarak bir kaç kere yukaraıya doru atmak.
uraalaş-, müş. uraala-’dan.
uraan, 1. savaşa davet nidası; uraan çakır-: savaşa çağırmak; uraanınğ kim, daynınğ kim? folk.: savaşa davet sözün nedir ve sen kendin kimsin?; 2. es. şiar, parola; uraan taşta-: bir şiar ortaya atmak
uraandaş-, hep birlikte aynı uran’ı söylemek; kendi kabilesinin, soyunun tarafını tutmak.
ural-, pas. ura-’dan uralbas birdiktülük: bozulmaz birlik.
uramal, inhilâl, harabiyet, perişanlık; dağılış.
urandı harebe.
urat-, tahrip etmek, yıkmak.
uratuu, tahrip.
urçuk= uurçuk.
urdur- vurdurmak, vurmaya zorlamak, yahut bırakmak.
uğraacı, 1. dişi; 2. kon. kadın.
urğaaçılık, 1dişilik; 2. kon. kadınlık .
urğaal, gerginlik.
urğaalduu, gergin, entensif.
uğrula-, mükerreren dövmek, birkaç defa vurmak.
uğrun, çok.
urkuy-, köşesiyle; sivri uciyle çıkık durmak; eki betinin söögü urkuyğan: elmacık kemikleri pek fazla çıkık duruyor.
urmat, a. hürmet, saygı, terkim; tazim; urmatına: (birsinin) şerefine.
urmatsız, saygısız.
urmatsızdık, saygısızlık.
urmatta, hürmet etmek, saymak, tazim tekrim etmek.
urmattaş-, müş. Urmatta-’dan baarıanı urmattaşat: herkes ona hürmet ediyor.
urmatto, hürmet etme, saygı gosterme.
urna, r. seçim yapılırken yahut kur’a piyango numaraları cekilirken kullanılan sandık, kutu.
urol= rol.
urp, a. urp-adat = urup-adat (bk. urup II ).
Dostları ilə paylaş: |