tülö-, tüyünü dökmek ve değiştirmek (kuşlar, hayvanlar hakkında); tülögön taylaktay mec.: yırtık pırtık giyim giymiş; perişan kıyafette.
tülök, (kuşlar hakkında) artık tülemiş olan; bir yaşını atlatmış olan; tülökkö oturğan bürküttöy şanğşıyıt: bağlanmış karakuş gibi iniyor; bozum tülök yahut bosum tülök yahut bosun tülök: ilk tülemeden sonra karakuş (yani ikinci yaşına girdiği çağda); taş tülök: ikinci tülemeden sonraki karakuş; kum tülök: üçüncü tülemeden sonraki karakuş; ım tülök: dördüncü tülemeden sonraki karakuş.
tülön- = tülö-.
tülöndü, tüleme neticesinde dökülen tüyler.
tülöö, es. hasta için, yahut yaylaya göçme münasebetiyle, yahut kaybolan hayvanın bulunması dolayısıyla kurban kesme; tülöönğ katır!; iyiliği görmeyesen!; tülöö-pülöö dn. herhangi bir kurban.
tülöt-, et. tülö-‘den.
tülük, azık-tülük: erzak; azık tülük magazini: evcil hayvanlar (yani onların bütün çeşitleri: atlar, sığır hayvanları, develer, koyunlar ve keçiler); tört tülügü şay: rahat ihtiyaçsız yaşıyor; tört tülüktün başın kuradı: mühim miktarda hayvanlar elde etti.
tülüktüü, tört tülüktüü: zengin, hali vakti yerinde.
tümön, hesapsız, gayet çok, on bin; birdiki minğge, köptükü tümöngö ats.: kulaktan kulağa söylenen söz bin kişiye duyulur, çok adama söylenen söz ise, hesapsız adama duyulur; tümönü türülgön bay: hesapsız servete malik olan zengin.
tün ı. gece; künü tünü yahut kündür tündür: gece gündüz, geceli-gündüzlü, yirmi dört saat; buurul tün, beyaz geceler, kutup dairesine en yakın yerlerde aydın geceler; tündögü: dünkü; tün kat-: bütün gece gitmek yolculuk yapmak; tün katır-: bütün gece yolculuk yaptırmak; bugün tünü: bugünün gecesi; tünü menen yahut tün boyu: bütün gece; ceti tündö: geceleri gece ortasında; ceti tündö mında emne kılıp cürösünğ?: gece ortasında burada ne arıyorsun?; altündö (al tündö): 1. o gece; 2. önümüzdeki gecede.
tün ıı, ün sözünün tekidir.
tündögü, bk. tün ı.
tündösü, geceleyin.
tündötön, yahut tündötön beri: geceden beri.
tündük, 1. gecelik, bir gece müddet; bir tündük col: bir gecelik yol; 2. şimali 3. obanın, uuk’ların (bk. uuk) üst uçlarıyla tutulan, yukarıdaki ahşap dairesi; tündüktün közü: tündükteki deliklerdir, ki bunlara uuk’aların üst uçalrı sokulur; tündük cabuu: tündük’ü kapatmaya mahsus keçe parçası; tündük tüşür- mec.: bikrini izale etmek; bir tündüktön kün kör: beraber yaşamak, bir çatı altında yaşamak tündüktön kuyulup turğanday: gökten yağar gibi; 4. dizilmiş boncuklarıyla birlikte sicim uzunluğu ölçüsü; bir (eki, üç) tündük şuru aldım: (iki, üç ve s.) tündük boncuk aldım; 5. tekerlek ispiti.
tüngül-, vazgeçmek, yüz çevirmek, ebedi olarak vedalaşmak; umudu kesmek; üydön tünğüldüm: evden büsbütün ayrıldım. evi aklımdan çıkardım; senden tünğülö elekmin: henüz senden umudu kesmedim, ben hala sana güveniyorum; canınan tünğüldü: hayatından bıktı; tünğülbösönğ, eneke, tübündö caraym kerekke folk.: benden vazgeçmezsen, anneciğim, ben sonra sana bir işe yararım.
tüpkülük, alt. temel; kız alambı, albaymbı. tüpkülüğün uğarsınğ folk.: kızla evlenecek miyim, evlenmeyecek miyim, - hakikati sonradan öğrenirsin.
tüpkülüktüü, daimi, ebedi; tüpkülüktüü tura turğan cay: daimi surette yaşanan yer.
tüpkür, 1. en alt. en dip; 2. mec. etekaltı, gizlilik; tüpkürdö iştegen boşevikter: gizlice çalışan bolşevikler.
tüpök, 1. bir tutam at kılı; 2. tuğ (mızrağın ucuna bağlanan bir deste at yahut çin mandası (kaytaz) kuyruğu kılı); kızıl tüpök, sır nayza folk.: kızıl tuğlu sırlı mızrak.
tüpöktüü, tuğlu; tüpöktüü nayza: tuğlu mızrak.
tüpöyül, a.: cürgünö töpöyül bolup cüröt: (bu) onu her zaman rahatsız ediyor; tüpöyül ooru: ağır hastalık.
tür ı, 1. biçim şekil; kenğ türdö: geniş ölçüde; tüşüngöndöy türü bar: anlamış gibi gözüküyor; türgö kel-: bir şekil almak; cumğan közüm açılbay türgö kelip karıpmın folk.: öyle kocamışım ki yumulmuş gözlerim açılmıyor; türgö keltir-: bir şekil vermek; türü caman yahut türü buzuk: tür körsöt: göz dağı vermek; 2. tezyinat. bezek.
türdö-, 1. biçim vermek; 2. nakış yapmak (keçe döverken).
türdön-, muhtelif şekillere girmek.
türdönt-, türlü şekillere sokmak; çeşiti yapmak; türdönüp ırda-: muhtelif ahenk ve edalarla ırlamak (şarkı söylemek).
türdönüş-, müş. türdön-‘den.
türdöö, işs. türdö-‘den.
türdöş, ı. aynı çeşitten olan.
türdöş-ıı, müş. türdö-‘den.
türdöt-, et. türdö-‘den.
türdüü, biçimli, türlü; at türdüü yahut alban türdüü: her türlü yahut envai türlü; bir türdüü: 1) yeknesak; 2) ayrıca bir şekilde olan, tuhaf, garip; türdüü caktuu: mat. muhtelif yanlı (dılıarı muhteif olan).
türgök = türmök.
türköy, türköyu, okumaz yazmaz; cahil.
türkük destek, obanın içinde orta destek.
türküm, zümre; türküm – türdüü: muhteif, türlü türlü.
tüspöl, görünüş, manzara, çehre, sima, kılık (başlıca insan hakkında; bazan da hayvan hakkında); tüspölün karabayğa okşottum: onu karabaya benzettim, o bana karabayı andırdı.
tüspöldüü, görünüşü, siması, kılığı olan; atası tüspöldüü: babasına benziyor.
tüş ı, öğle zamanı; çak tüş yahut çanğkay tüş: tam öğle zamanı; calğan tüş: öğle zamanından bir iki saat önceki vakit; çın tüş: öğle zamanı; tüş ooy: öğleden sonra: tüş kayşayıp kele catat: güneş zaval vaktına iniyor; tüştön kiyin 1) öğle zamanından sonra, 2) vakti zamanından sonra, ihtiyaç geçtikten sonra (ör. bk. kösöö ıı); tüştö: 1) öğle zamanında; 2) tam zamanında, münasip çağında, tam vaktında, (ör. bk. tülkü ve tölgö).
tüş ıı, ruya, düş; tüşkö kir-: ruyaya girmek; tüşümö kirdi: rüyama girdi; tüşümdö kördüm: rüyamda gördüm; üç uktasa, tüşünö kirgen emes: üç defa uyursa bile rüyasına girmez, (rüyasında bile görmemiş).
tüş ııı, 1. düşmek, inmek; sarkmak; attan tüş-: attan inmek; kolğo tüş-: ele geçmek, yakayı ele vermek; kış tüştü: kış geldi; monçoğo tüş-: hamama gitmek, hamamda yıkanmak; sarayğa tüş-: hana inmek; arağa tüş- bk. ara 1; eske tüş-: hatıra gelmek, hatırlamak; köpkö tüş-: ammenin, cemiyetin fikrine başvurmak; akılğa tüş-: bk. akıl; beş somğo tüştü: beş rubleye mal oldu; satkan maldan tüşkön akça: satılan hayvandan alınan para; alma sabağınan artık tüşpöyt ats.: elma sapından daha fazla olmaz; 2. işin aniliğini yahut kuvvetini ehemmiyetle kaydetmek için yarar; kulağı çur dey tüştü: birdenbire kulakları çınladı; mıltık tars dey töştü: tüfek sesi duyuldu; çanğ-topolonğ tüşüp ketti: itiş-kakış gürültü-patırtı başladı; baarı birdey çuu dey tüştü: hepsi birden çığlık kopardı; közü çakçaya düştü: gözleri faltaşı gibi açıldı; 3. aşmak (dişiye).
tüşçülük: tüşçülük cer: sabahtan öğleye kadar yürümekle katedilebilecek mesafe.
tüştön-, öğle zamanında mola vermek; konor bolsonğ, anınğdı ayt, tüştönör bolsonğ caınığdı ayt folk.: geceleyeceksen onu söyle, yalnız öğle zamanını geçirmek için kalacaksan, kim olduğunu söyle!
tüt-(mutat olduğu üzere menfi şekilde) 1. kaldırmak (dayanmak), tahammül etmek sabretmek: men ağa bugün oruşsam, ertenğ tütpöym: ben onu bugün azarlarsam, ertesi günü dayanamıyorum (barışıyorum); 2. yetmek (kafi gelmek); kança akça bolso, sağa tütpöyt: ne kadar para olsa da sana yetişmiyor; ağa kiyim tütpöyt: ona giyim dayanmıyor.
tütö- tütmek, hafif duman çıkarmak, tutuşmaya başlamak.
tütün, 1. duman; ozonun kök tütün çığat yahut oozunan kök tütün burk dey tüşöt mec.: ağzından gök duman çıkıyor yahut ağzından buram buram gök duman çıkıyor (aşırı derecede tasalanıyor, kederleniyor); 2. hane: eki cüz tütün kalık: iki yüz hanenin halkı; 3. oba; keçe ev; ak tütün: 1) zengin ev; 2) fakir adam; tütün kıdır: “duman aramak”: köyden köye dolaşmak.
tütündö-, duman çıkarmak.
tütündöt-, duman çıkartmak, dumanla kapamak.
tüü! tü-ü (esef, nefret nidası).
tüüşün = tüşürkön-.
tüy-, örmek, düğümlemek; tor tüy-: ağ örmek; kabak tüy-: kaşlarını çatmak; könğülgö aramdık tüy-: kalpte bir fenalık saklamak: akılınğa tüyüp al folk.: hatırında iyi tut.
tüyüştür-, bağlamak; uçun birbirine tüyüştürüp alğamın: bir ucunu öteki ucuna bağladım.
tüz ı, 1. düz, pürüzsüz; 2. doğru, düzenli, düzen; tüz kıl-: doğrultmak; tüzdön tüz ayt-: doğrudan doğru söylemek. yüzüne söylemek; çektüü tüz mat.: mahdut düz çizgi; çeksiz tüz mat.: namahdut düz çizgi; 3. tüz bürküt: büyümüş karakuş.
tüz-ıı, düzmek, yoluna koymak; şart tüz-: şart tanzim etmek.
tüzdö-, düzeltmek, bir şeyi doğruca icra etmek, geçirmek; tüzdöp: gereği gibi, doğruca; dürüstçe, matlup vecihle; tüzdöp köönünğ ağarsa, tünğölüşpös coldoşunğ folk.: eğer kalbin temiz olursa, arkadaşların senden yüz çevirmezler.
tüzdöl-, pas. tüzdö-‘den.
tüzö-, düzeltmek; katarınğardı tüsügülö!: sıraya dizilin!; bet tüzö: 1) yönelmek, bir istikamet almak; 2) niyet etmek.
tüzöl-, düzelmek, yoluna girmek.
tüzönğ, ova, düz yer, düz saha.
tüsönğçö. küçül. tüzönğ-‘den.
tüzöö, 1. düzeltme; 2. iyice tanzim etme, tamir etme.
tüzöş-, müş. tüzö-‘den.
tüzöt-, düzeltmek, tamir etmek.
tüzötmö, 1. düzeltme; 2. = korrektura.
tüzötül-, düzeltilmek, tamir edilmek.
tüzötüü, düzeltme; tüzötüü üyü: islah evi (mahpusların ahlak ve terbiyelerini düzeltmeyi hedef edinen ceza evleri).
ubada, a. vaid; ubadağa cet-: vadi, sözü, şartı yerine getirmek; ubadasına cetiptir: vadini yerine getirmiştir: ubada ber-: söz vermek, vadetmek: ubada eki bolbosun! folk.: söz iki olmasın (vait tam olarak yerine getirilsin)!
ubadalaş-, sözleşmek, birbirine vadetmek.
ubadalaşuu, işs. ubadalaş-‘tan.
ubadaluu. sözleşilmiş, vadedilmiş; ubadaluu künündö: vadedilen günde; ubadaluu şertim bar. cığılsam. kızım beremin folk.: vadim var, yenilsem. kızımı vereceğim.
ubadasız, vadini tutmayan; ubadasız kişiden cürüp ketken cel artık ats.: vadini tutmayan adamdan geçip giden yel yeğdir.