A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


surak, sorgu, tahkikat. surakçı, 1



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə73/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   90

surak, sorgu, tahkikat.

surakçı, 1. sorgucu, sorgu hakimi; 2. hükümdar, hüküm farma; 3. dn. munkir nekir.

surakkana, k-f. mahkeme, sorgu yeri.

sural-, sorulmak,sorguya çekilmek, rica edilmek.

suralış-, müş.sural’dan.

suarluu, işs. sural-‘dan.

suraaluuçu, sorguya çekilen, soruşturulan, suçlu.

surama: surama kat: post restant.

suramcalda- = suramcıl-.

suramçı I, sorgu.

suramçı- II, soruşturmak.

suramçıla-, soruşturmak; bir çok yerlerde ricalarda bulunmak.

suran-, ricada bulunmak, müsaade istemek, inceden inceye sormak, dilenmek; dem alışka suranat: mezuniyet almak için ricada bulunuyor.

surançı: surançı sakal: bataklıkta çürümüş ot köklerinden bir çeşididir.

suranğ, karanğ sözünün kekidir.

suranıç, rica.

suranıl-, sorulmak; tömönkü adres menen bildirüülörü suranıtat: aşağıdaki adrese haber verilmesi rica olunuyor.

suranuu, rica, iltimas, şefaat, uğraşma.

suraş-, biri birini soruşturmak, biri birinin sıhhatini sormak.

suraştır-, soruşturmak.

surat- et. sura-‘dan; suratpay ayttı:sordurmadan kendiliğinden söyledi; at suratı ciberdi: at rica ederek gönderdi.

surayıl, hilkat garibesi, korkunç şey.

surça, kül rengi (at donu).

surdan-, korkunç bir çehre göstermek, tehevvüre gelmek, (hiddetten) yüzü sararmak.

surdant-, et. Surdan-‘dan.

surğult, bozumtrak kır rengine çalan; surğult tart-: boza çalmak.

surlan- = surdan-.

surma, 1. sürme; surma tart-: sürme çekmek; 2. atın suratına, yakmak suretiyle, vurulan damga (karş. bışanğ II, tamğa) ; 3.üst göz tabağındaki güzel bükümler.

surmanluu, 1. sürmeli; surmaluu köz:1) sürme çekilmiş göz; 2)ü üst göz tabağında güzel bükümleri bulunan göz; 2. suratında yakmak suretiyle vurulan damgası bulunan; surmaluu at: bu gibi bir damgası bulunan at.

surnay, f. zurna,flavta, flüt.

surnayçı, flavtacı.

surnayla-, flavta çalmak.

surnaylat-, et. Surnayla-‘dan.

suroçnıy, (r. ) müstacel, acele.

suroo, soruştuma, sorgu ,sorma, talep; suroo sal-: soruşturmak; çiyki buyum suroosu: ham maddeler talebi.

surooluu, sualli, istifhamlı; suroolu süylöm: gram. İstifham cümlesi.

surp, f. kaba kalikot (kumaş).

sus, f. sukuti, abus, akşi yüzlü, kapalı tabiatlı, muzlim, sus çöl: muzlim sahra, çöl; irenği sus kişi: muzlim çehreli adam; sus tarta tüştü: kaşlarını çattı, somurttu; sabırı sus bk. sabır I.

sustay-, düşünceli, somurtkan ve sukuti olmak; sustayıp kara-: hazin ve somurtarak bakmak.

sutka = sötkö.

suu I, 1. su, nehir; cemiş suusu: meyva suyu; kaşka suu: duru, beraak su; kara suu: yer altı sulariyle beslenen çay; sarı suu: 1) süt kesildikten sonra kalan suyu; 2) pisliklere karıştırılan su; cügörünün sarı suusun aldı: (< yüreğinin sarı suyunu aldı>) fena surette korkuttu; sudan kal: sulanmadan kalmak; pakta bir suudan kalıp oturat: pamuk bir defa sulanmadan kaldı; buuday eki suu içti: buğday iki kere sulandı; suu alğan: su basmış, su götürmüş; suuğa al-: (ölüyü) yıkamak; bir suunun eli: bir ırmak vadisinin halkı; aynı çayın kıyısında yaşıyan ahali;meni suu kıldı: o bana çektirdi (bitap bıraktı); suu boldum: canım çıktı (ıstıraptan bitkin hale geldim); oozunan kara suu keldi: fena halde acıktı; suu cürök: yüreksiz, korkak; kıtay tilin suuday bılet: çin dilini su gibi biliyor; suu salık: su vergisi; bel suu: meni; 2. yaş, nemli; suu ciğaç: (yaş) yeşil ağaç; suu kir: ıslak çamaşır; 3. tav; temirdin tasuusun bilgen usta: demirin tavından anlıyan usta: mahir demirci.

suu- II, soğumak; kızuu iştin ayağı suuğança: ihtiraslar sükun bulunca, gerginlik kalkınca.

suuçu, 1. sulayıcı; 2,iska ve irva işleriyle uğraşan; 3. = murap I.

sunçul, 1. iyi yüzen, yüzücü, suda yüzen (kuş hakkında); suuçul kara yahut suuçul çımçık: karabatak (ördek): 2.geçit yeri arayan kılavuz; karoolu dürbü salbasın, suçuldar keçüü çalbasın: folk. Nöbetçiler dürbünle bakmasınlar, kılavuzlar su geçidi aramasınlar.

suuğarek, gözleri açık duran kör.

suuk, 1. soğuk; suuk ce-: soğuğa katlanmak; kün suuk: hava soğuk turmuştun ısık suuğun tatkan suuk: dehşetli ayaz. soğuk; turmuştun ısık suuğun tatkan: hayatın acısını, rahatını görmüş geçirmiş, hayatın değişikliklerine katlanmış; apiyim uu bolot; mında tamaklı küçtöp içpese, kişi suuğuna tegerenip cığılıp kalat: afyon zehirlidir; eğer burada (haşhaş toplarken) insan karnını iyice doyurmazsa, başı dönerek yere seriliyor; 2. çirkin; nahoş; suuk söz: nahoş haber; türü suuk: çehresi nahoş;öngü suuk; yüzü çirkin; suuk kol:pis (temiz olmıyan) el; elge suuk körsöt: halka birisini fena göstermek; birisine karşı nefretini tahrik eylemek; 3. bk.ısılık 2.

suuktuk, 1. soğuluk; 2. bk. ısılık 2.

suula-, ıslatmak.

suulan-, ıslanmak.

suulaş, aynı nehir kıyılarında bulunan (köyler) ; ottoş-suulaş: aynı jöyün ahalisi.

suulat-, et. Suula-‘dan.

suuluk, 1. gem; 2. havlı; 3.yağmurluk (giyim).

suuluu, sulanan; iska ve irva edilebilen; suulu cer: sulanan toprak;suuluu buuday: sulanan buğday.

suun-, soğumak; denesi bir ısıp, birsuunat: vucudu kah kızıyor, kah soğuyor.

suur I, dağ sıçanı.

suur- II,çekip çıkarmak, yolmak, sürükleyip çıkarmak.

suuray, kuuray sözünün tekidir.

suurma, 1. çekip çıkarılabilen; 2. kad. bıçak

suurt-, st. Suur- II den.

suurul-, sürükleyip çıkarılmak; kökünden koparılmak; suurulğan yahut koldon suurulğan: çevik, atik, ele avuca sığmıyan: çattan suurulğan at: ateşin at.

suusa-, susmak.

suusağıç, sık sık susayan ve çok içen.

sunsar, zardava.

suusat-, susatmak.

suusun, 1. susama; 2. = susunduk.

suusunduk, içecek (harareti teskin etmeye mahsus olan nesne).

suuş-, biri birinden soğumak; biri birini sevmez olmak.

suut I, soğutma, dinlendirme (atı).

suut- II, soğutmak; at suut-: atı idman ettirmek, koşulara hazırlamak için atı inceltmek; izin suutpay: izini soğutmadan.

suy: suy cığıl-: pek fazla yorulmak, kuvvetten düşmek, bitap düşmek, bitkin bir hale gelmek; suy cık-: kuvvetten düşürmek, bitkin bir hale komak.

suyambu, çin, bir nevi bez.

suykay-, 1. kırıtmak, nazlanmak; 2.süzülerek yürümek; 3. ciddi, vakur bir tavır takınmak.

suysal I, saç örgüsünü uzatmak için ona karıştırarak, siyah yünden örülen şeritler.

suysal- II, kırıtarak yürümek; suysala bas-: işve yaparak yürümek.

suysalma = suysal I.

suyuk, 1, sıyık mayi; 2. seyrek ( koyu değil); suyuk sakal: (kadın hakkında) hafif meşrep, (at hakkında) başı boş dolaşan; eteği suyuk (Rad.) = ayağı suyuk.

suyul-, 1. cıvıklanmak; 2. seyrekleşmek (kuyuluğu bitmek); ak sakalı suyulğan folk. beyaz sakalı seyrekleşmiş.

suz I. = sus; sabırsız bk. sabır I. çekmek, kepçelemek.;kırman suz-: harman yerinden savrulmuş, ayıklanmış hububatı toplamak

suzdan-, somurtmak, surat asmak.

suzğu, büyük tahta kepçe.

sübö = süböö.

süböö, yalancı kaburga;süböönğdü kötör: bir parça canlan, şenlen.

süknö, (r. ) çuha.

sükünt = sekunda.

süküt, a.sükut, susma, sözsüzlük.

süldör, cisim, ten, beden.

süldörsüz cismani olmıyan.

sülgü, (yüz) havlusu.

sülküldö-, mevzun ve seri hareketler yapmak; süzülerek gitmek (iyi yorga hakkında) ; sülkükdöğön corğo: mevzun ve yumşak yürüyüşle yürüyen yorga; 2. bazı azalarını güzel ve kırıtarak oynatmak.

sülküldöt-, et. sülküldö-‘den.

sülönğkü, ( rad.,V) nahif, ince.

sülöösün, vaşak.

sülük, sülük.

sümbö, harbi ( çakmaklı ve kapsüllü tüfeğin ağızdan doldurup fişeği bastırmaya yarayan demir çubuk; M.).

sümbölö-, harbi ile doldurmak.

sümbölöö, harbi ile doldurma.

sünğgü-, saplanmak; ayza sünğgüdü: mızrak saplandı; şaardı közdöy sünğgüdü: şehre doğru istikamet aldı.

sünğgüt- et. sünğgü-‘den.

sünnöt, a. dn. hitan, sünnet.

sür I. heybet; heybwetli ve kurumlu görünüş, azamet, kurum, kurulma; sürü bar kişi: heybetli ve kendisine karşı başkalarının ihtiramını telkin eden çehreye malik olan adam.

sür II. açık havada kurutulmuş (et. balık); sür et: açık havada kurutulmuş et.

sür- III. 1. sürtmek, rendelemek (rende, planya ile), kazılmak; 2.ileri hareket ettirmek; hüküm sürmek; dooron sür-: yahut door sür,: hüküm sürmek; tanğ sürgöndö: şafak sökerken; ömür sürmek, var olmak, yaşamak.

sürdö-, sıkılmak,mahcup olmak, şaşırmak, afallamak.

sürdön-, (manaca) = sürdö-.

sürdönt-, et. sürdö-‘den.

sürdöön, kütlevi hareket. akın (bir kütlenin boşanıp akyığı zaman).

sürdük-, sürçmek ( ayakları sürüklerken); sürdügüp barıp, cığıldı: ayağı sürçtü ( ve bir müddet sürüklendikten sonra) düştü; at sürdügüp barıp uzununan tüştü; at sürdügüp barıp uzununan tüştü: atın ayağı sürçtü ve düşerek yere serildi.

sürdür-, et. sür III’ten.

sürdüü, 1. heybetli; korkunç; 2. kurumlu, azametli.

sürgü, rende.

sürgüç = sürgü.

sürgülö-, et. sürgülö-‘den.

sürgün, 1. sürme, sürgün körsöt-: nefiy etme; sürgün körsöt-: sürmek; sürgün kör-: şürülmek, memleketten çıkarılmak; 2. iyi damızlık (erkek hayvanlar hakkında).

sürmö, sürme; oğma sürme darı : sürmek, oğmak için kullanılan ilaç, vücudun dış yanından kullanılan ilaç.

sürnöt = sünnöt; sürnöttöy bolğon: suratsız.

sürnöttö- =sünnöttö-.

sürö I, a. dn. sure ( kurandan bir fasıl ).

sürö II, koşu atlarının koşarken varıp duracakları yer, finiş.

sürö III, 1. koşu atını finişe doğru çekmek; 2. = sürömölö-.

sürök I, işs. sürömölö-‘den

sürön, harp narası; sürön sal-: harp narası atmak, harbe davet etmek.

süröö, 1.işs. sürö III’ten; çalpı süröö yahut köpçülük süröösü: umumi römörkör; 2. hipodrom (at meydanı); 3. = süröön.

süröön, ( koşan ata bir yardım olmak üzere) koşularda yabancı bir atı katmak.

süröönçü, 1. koşanatın finş’e varması yardım eden: 2., bağırmalar çağırmalarla teşvik eden ve kuvvet vermeye çalışan.

süröt I , a. resim, tasvir, portre, tablo, timsal; tez süröttö; çabucak hızlıca, tezelden; aktivdüü süröttö: aktif tarzda; süröt tart-: tersim etmek, resim çıkarmak.

sürot II, et. sürö III’den.

sürotçu, ressam; fotğrafçı.

süröttö-, tasvir etlemek, tersim etmek, resimlerle bezemek.

süröttöl-, tersim, tasvir edilmek, resimlerle donatmak.

süröttöö, tersim, tasvir.

süröttür-, et. süröt- II,’den.

süröttüü, resimli.

süröttü, işs. süröt- II’den.

sürsü-, 1. açık havada kurutulmak(et,balık hakkında); 2. mec. uzun zaman yatıp kalmak.

sürsüt-, 1. açık havada kurutmak (eti, balığı); 2. mec.uzun zaman yatmaya bırakmak.

sürsütül-, açık havada kurulmak (et, balık hakkında).

sürt-, sürtmek közgö sürtörgö cok: göze sürmek için bile yok (aşırı kıt).

sürtül- pas. sürt-‘ten; közö sürtülgöndöy boldu: göze sürülecek gibi (kıt) oldu.

sürük =sürök I.

sürül- pas. sür.- III’ ten; tanğ sürüldü: şafak söktü.

sürült-, et. sürül-‘den.

sürün-, memleketten sürülmek; sürgünde sürünmek.

sürüş-, müş. sür, III’ten.

sürüü, memleketten çıkarma; nefiy etme.

süsönök =süzöögön.

süt. süt; süt teep ketti: memeleri şişti ( çocuk emziren kadının); ene sütü: ana sütü; emçegim sütün ak kılam: mememin sütü seni affetmez ( anne nankör oğluna böyle söyler); ene sütübüz oozubuzğa tatıdı: burnumuzdan geldi; bışkan süttöy caktırat: gayet seviyor (harf.: sıcak süt gibi seviyor); süttön ak: gayet ak: hiçbir kusursuz; ay süttöy carık: ay süt gibi aydın.

sütçülük, süt ekonomisi, sütçülük.

sütker, sütkör, k-f (Cenubi Kırgızlıkta) sütlü (hayvan hakkında); sütkör uy: sütlü (cok süt veren) inek.

sütkor, a-f. muharabacı.

sütkorçuluk = sütkorduk.

sütkoduk, muharabacılık.

sütköl, bolluk, feyiz, bereket (ör. bk. mayköl).

süttükön, sütlüğen (euphorbia).

süttüü, sütlü (hayvan).

süy- I, 1. sevmek; 2. öpmek; betten süy-: yanaktan öpmek; 3. okşamak; karğa süyöt balasın < appağım> dep ats. : karğa dahi yavrusunu diye sever.

süy- II, toplayıp bağlamak (atın kuyrugunu, yelesini, perçemini).

süydür-, et. süy- I, II’ den.

süygöndük: özün süygöndük: kendini beğenmiş: hotkâm, hotbin.

süygünçük, sempati.

süygünçüktüü = sevimli, şirin, güzel, sempatik, sevilen.

süygünçülüktüü = süygünçüktüü.

sükö-, sürmek, sürtmek; baldı nanğa süyködü: ekmeğe bal sürdü.

süykön-, 1. sürtünmek, ilişmek; 2. kendine sürmek, bir şey sürünmek, pudra sürmek.

süykönüü, işs. süykön-‘den.

süykümdüü, hoş; süykümdüü cel: hoş rüzgâr.

süykümsüz, çirkin, sevimsiz, görünüşü hâhoş.

süykümsüzdük, süykümsüz’ den mücerret isimdir.

süylö-, söylemek.

süylöm, gram. cümle; bolumduu süylöm: olumlu cümle; birikme süylöm: katışık cümle; koşmo süylöm: katmerli cümle; baş süylöm: baş cümle; bağınınğkı süylöm: mütemmim cümle; atooç süylöm: isimleri içine alan cümle; etiş süylöm: fiiliye cümle; coktuk cümle: menfi cümle; öksük süylöm: eksik süylöm: faili (suje’si) bulunan cümle; süylömdün bir türdüü müçölörü: cümlenin aynı cinsten öğeleri.

süylön-, 1. paylamak, azarlamak; almağa süylöndü: o, beni payladı: 2. sayıklamak, kendi kendine söylenmek; özünün özü süylönö berdi: kendi kendine söylendi.

süylönt- et. süylön-‘den.

süylönül-, pas. süylön-‘den.

süylönüü. işs. süylön’den.

süylöö. söyleme, söz, söylev.

süylöök, çok söyliyen, geveze.

süylöş-, konuşmak, sohbet etmek.

süylöştür-, et. süylöş-‘ten.

süylöşüü, 1. konuşma; sohbet; 2.müzakereler, görüşmeler.

süylöt-, söylemeye bırakmak yahut zorlamak.

süymölçök, cevfi sadır kemiklerinden birinin adıdır.

süyö-, dayanmak, desteklemek, tutmak (müzaheret etmek).

süyömöldö-, yardım etmek (tutmak); müzaheret, muavenet etmek.

süyömöldöö, işs. süyömöldö-‘den.

süyön-, dayanmak, söykenmek, yaslanmak.

süyönç, dayangaç, destek.

süyöö, dayama, muzaheret.

süyöölüü, dayanmış olan, desteklenmiş olan.

süyrö-, sürüklemek, yerde çekerek götürmek.

süyröl-, sürüklenmek, yerde çekilmek.

süyrölmö, sürüklenen.

süyrölt-, et. süyröl-‘den; etegin süyröltüp: eteklerini (yerde) sürükliyerek.

süyröndü, sürünen (gayet yavaş yürüyen), geri kalan.

süyrönğ, sürüklenen, süyrönğ çapan: uzun etekli kaftan.

süyrönğdö-, eteklerini sürükliyerek yürümek.

süyrönğdöt-, et. süyrönğdö-‘den; kağazga süyrönğdötüp bir demeni cazıp koydu: kağıt üzerine bir şeyler karaladı.

süyröö, işs. süyrö-‘den.

süyröt-, sürükletmek.

süyrötkü, 1. bir taşıt (pulluk için); 2. mec. (insan hakkında) hiçbir işe yaramıyan, elinden hiçbir iş gelmiyen.

süyröttür-, et. süyröt-‘den.

süyrötül-, sürükletilmek.

süyrötünğkürö-, hafifçe sürüklemek.

süyrü, uzunca, müstatil, mahruti; syrü caak: uzun yüzlü.

süyrülö-, uzunca, mustatil, mahrutî yapmak; uzunca, mahrutî şekil vermek.

süyrülöö, uzunca, mahrutî şekil verme.

süyrülöt-, et. süyrülö-‘den.

süyül-I. sevilmek.

süyül-II,pas. süy II’den ; cal-kuyruğu süyülüp çubatuudan ötkön bayge atı: yelesi – kuyruğu toplanıp bağlanmış ve çubatuu boyunca geçirilmiş (bk. çubatuu) koşu atı.

süyült-, et. süyül- II’den.

süyün-, sevinmek.

süyünçü, sevinçli haber getirene verilen hediye, müjde, muştuluk.

süyüngöndük, sevinmelik; süyüngöndüktön: sevinçten, sevinmeklikten.

süyünt-, sevindirmek; sürögümdü süyüntüü: kalbimi sevindirdi.

süyünüç, sevinç.

süyünüçtüü, sevinçli, sevinç getiren; süyünüçtüü kabar: sevinçli haber.

süyüş-, sevişmek.

süyüü, sevme, muhabbet.

süz-, 1. süsmek, tos vurmak: 2. yüzmek; suudan süzüp ketti: suda yüzüp gitti; 3.süzmek: sözgeçten geçirmek; 4.sepetle balık avlamak; 5. köz süz-: kırıtarak, umut vererek gözü yarı kapamak; kunacın közün sözsö, buka cibin üzöt ats.: dana göziyle süzerse, boğa ipini koparıyor.

süzdür-, et. süz-‘den; at menen suuğa süzdürdüm: atı suda yüzdürerek geçtim; muzoo kezeginen süzdürüp, korkup kalıptır: gençliğinden beri korkutulmuş ve şimdi de hep korkuyor.

süzgüç, 1. (karş. tarak) iki yanından sık olan tarak; 2. balık avlama ağı.

süzmö I, at koşumundaki yassı, uzunca,madenî süsler.

süzmö II, peynir.

süzök, yahut süzök ooruu: sürekli (müzmin) hastalık.

süzöktö-, müzmin hastalıktan ıstırap çekmek; köptön beri süzöktöp cüröt: coktan beri rahatsızdır.

süzöögön, tos vurmayı sven (hayvan).

süzül- I, delik – deşik olmak.

süzül- II,güzel ve sâkin bir çehreli olmak (insanın gülmediği ve ağzını açmadığı zaman); süzülüp uktap catat: sâkin bir halde uyuyor.

süzüş-, müş. süz-‘den.

süzüştür-, et. süzüş-‘ten.

süzüü, işs. süz-‘den; süzüü kanattarı: balık kanatları.

svarşik r. tek. kaynakçı.

svodka, r. hulâsa, icmal.

syezd,r. kongre.

Ş

şaa I, f.şah ; şaa müyüz: büyük boynuzlar; kızıl kaşka şaa müyüz ögüz: akıtmalı ve büyük boynuzlu al öküz.

şaa II: şaası kelbey kaldı: gücü yetmedi, muvaffak olmadı.

şaabat, a. srk. meni.

şaabay: şaabayı suudu: maneviyatı kırıldı, ruhu söndü; gayreti eksildi, gevşedi.

şaala-, kışkırtmak

şaalar (karş. şaa I) : döö şaalar: tanınmış şahsiyetler, ileri gelenler.

şaan, söököt sözünün tekidir.

şaani: şaanisine keltirip kıldı: ustalıkla, iyice yaptı.

şaar, f. şehir; şaarça: şehirli, şehirlice, şaarça bıçak es. şehir bıçağı (el işi, evde yapılmış olmayan); şaar tegeregindegi: şehir civarındaki.

şaarat = işarat.

şaarça, kücük şehir, kasaba; cumuşçular şaarçası: işçiler kasabası.

şaardık: şehirli; şaardık sovet: şehir sovyeti (şurası).

şabdalı, f. şeftali.

şabır, 1. hışırtı, hışıltı; 2. bataklIk yerlerde biten ufak kamş, saz; 3. kad. kamış.

şabıra-, hışırdamak, takırdamak.

şabırat - ,et. şabıra – ‘dan.

şabırluu, ufak kamışlar biten yer.

şabinis = şovinist.

şadı( daha fazla: koldun şadısı): elin parmakları.

şadıluu, ( ek hakkında) uzun parmaklı.

şagalak = şakmar.

şagıl, 1. moloz, kırma taş; şagıl bolboy, zoo bolboyt ats. molozsuz kaya olamaz; 2. kad. taş.

şağıra - , çınlmak; tınlamak; şağırağan akça: çınlayan sikke, akçe, madenî para.

şağırak - , çınlıyan, tınlıyan (maden hakkında).

şağrat - , et. şağıra – ‘dan; tişterin şağırata kağıp: dişlerini şiddetle gıcırdatarak.

şagom, bk. arş.

şahmat, r. satranç.

şahmatçı, satranççı.

şahta, r. maden kuyusu.

şahtyor, r. maden kuyusunda çalışan işçi.

şak I, f. dal, kücük dal; karagayşak: ağaçlar; duşmandınğ şağı sındı: düşmanın maneviyatı kırıldı, gayreti söndü; balanın şağın sındırıp koydunğ: ( üzerinde kabaca bağırmakla).

şak II, boza yapmak için kullanılan dövülmüş darı.

şak III : başına şak dey tüştü: başına < şak> ederek, bir nesne düştü; oyuma şak etti: birden – bire aklıma geldi; alakanın şak koydu (hayret, esef, keder beldeği olmak üzere) eleyelarını birbirine vurdu:, şak şak: şaklamayı taklit ve hikâyesidir.

şak IV = şaa I.

şaka, baka III sözünün tekididir.

şakap, f. suyu bir yana çekmek için açılan ark (kanal).

şakar, 1. nebatat külünden çıkarılan alkali; 2. güherçile, potas; şordu şakarday kaynatıp taştayt: son dereceye kadar kızdırıyor (hırslanıdırıyor), kendinden geçecek hale koyuyor.

şakek, halka.

şakel, 1. = kaşek 1; 2.tuzdunğ şakeli: tuz mahlûlünün kirli posası.

şakelde- 1. (at hakkında) yemi seçerek ve artıklar bırakarak yemek; 2. (insan hakkında) bir lokmayı kapmak ve onu yiyip bitirmeden atmak ve başka bir lokmayı almak.

şakılda - , 1. çağlamak, cuşu huruşa gelmek, kaynamak; şakıldap kayna - : fıkır fıkır kaynamak; tişi şakıldayt: dişi gıcırdıyor; eşik şakıldadı: kapıya vuruldu; şakıldagan bala: çabuk iş gören çoçuk; 2. gevezelik etmek, çok söylemek; şakıldağan katındı kız bergende körörmün ats.: gevezelik eden karıyı kızını kocaya verdiğinde görürüz.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin