Yani: Kaya taşlara gittim, her gün ay hay! diye bağırdım, ondan da bir
yankı geldi, bunu işiterek bu ses nereden geliyormuş diye arayıp sersericesine çok dolaştım, fakat kayataş yine o kayataştır, «qanq!» eder amma sözün mânasını hiç anlamaz.
Yayalar geri kalmış, atlılar ise koşarak ileri gitmişler* onlardan kim başını çevirerek benim sözümü dinleyecek ve derdimi anlıyacak ? İçimde derdim büyük, içimdeki ateşin yalınları ağzıma kadar gelmiş, dolmuş, gözden yaşlar da «burq» ederek akıyor; içimi tahammül edilmez derecede acıtarak yandırdıktan sonra bu dertler, ağlatmadan bırakır mı dersin ?
Pamuktan yapılmış yumuşak yatak, bir taş parçası gibi yanlarıma batıyor, uyuyamıyorum; (etrafımdaki adamların) sözü fısıldanmaktan ibaret, kendileri (gururlarından, cehillerinden) sermest, düşünen adamların itibarı yok, her yerde bakarsın aynı hiyle ve mekiı*, her taraftan (yani Ruslardan) tazyik gördükleri halde kendi aralarında niza (eksik değil).
Aynı babadan doğan altı, aynı anadan doğan dört kardeşiz. Demek ki, kendimi yalnız hissetmenin yeri değil, ağa ve inilerim pek çok, kendilerine sözlerimi de mülayim bir surette anlatmaya çalışıyorum, fakat söz anlar elim ulusum yoktur. Baksı (yani Şaman) m kabri gibi yapyalnız kalmışımdır, işte hakikî vaziyetim budur.
Malûm olduğu üzere baksı ve şamanlar bayağı el mezarlığına değil, yalnız başına ayrı bir yere defnedilir.