Abdal (Bak. Fütüvvet)



Yüklə 2,51 Mb.
səhifə25/52
tarix27.12.2018
ölçüsü2,51 Mb.
#86799
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   52

KAPI AĞASI (Bak. Bâb'üs-saade ağası)M.Sertoğlu.

KAPI ARASI Topkapı sarayının İkinci kapısı olan Orta kapı (Bâb'üs-se-lâm), içli dışlı iki kapıdan ibaret olup bunun arasına verilen isim. Burada kapıcılara mahsus odalar da bulunurdu. Vezirler ve bazı devlet adamları icabında burada hapsolunurlardı. (Bak. Bâb'üs-selâm)M.Sertoğlu.

KAPICI Saray kapıcılarının umumi ismi. Bunlar iki kısım olup birinci kapıyı (Bâb-ı hümâyun) bekliyenlere Bevva-ban-ı bâb-ı hümâyun ve Orta kapıyı bekliyenlere Bevvaban-ı dergâh-ı âli denirdi. Bunların haricinde bir de Eski saray hikmetinde olan bir mikdar kapıcı vardı. (Bak. Eski saray). Kapıları beklemekten başka bir vazifeleri de divan günleri müracaat sahiplerine rehberlik ve hiç kimsenin kapılardan silâhla geçmemesine dikkat etmekti. Divanda, birisinin cezaen dövülmesi icabetse, bu işi sadrıâzamın emriyle kapıcılar yapardı. Saray bostancılariyle, ekmekçi, aşçı, helvacı gibi hizmet sahipleri terfi ederlerse kapıcı olurlardı. Kapıcıların âmirlerine Kapıcıbaşı denirdi. Bu unvan, XIX. Yüzyıldan sonra taşra memurlarına ve ayanlara bir şeref payesi olarak tevcih olunmuş ve bu hal meşrutiyete kadar sürmüştürM.Sertoğlu.

KAPICIBAŞI Kapıcıların âmirleri olup sarayın muteber hizmetlilerinden idiler. (Bak. Kapıcı). Kapıcıların eski ve emsktarlariyle vezir oğullarına bu vazife verilirdi. Başlangıçta sayılan iki iken sonra dörde ve XVII. Yüzyılda on ikiye kadar çıkmıştır. En kıdemlileri Başkapı-cı başı olup hepsinin âmiriydi. Kapıcıba-şıların yüz akçe yevmiyeleri ve ondokuz bin akçelik arpalık tımarları vardı. Yevmiyeleri XVII. Yüzyılda yüzelli akçe olmuştur. Taşra hizmetine çıkanlar dört yüz bin akçe ile Sancakbeyi olurlardı. Sonralan vezaret de verildiği olmuştur. Bazan vali, vezir vesair devlet adamlarının katline memur olurlar. Ellerinde fermanları olduğu halde şüphe vermeden ve idam olunacak kimseyi ürkütmeden sokulup vazifelerini ifa ederlerdiM.Sertoğlu.

KAPICILAR KETHÜDASI Topkapı sarayında bulunan her çeşit kapıcıların en büyük âmiri. (Bak. Kapıcı). Bir adı da Kethüdayı bevvabia idi. Dıvan-ı hümayunda bulunarak hizmat eder ve hükümdarla sadrıâzam arasındaki ağızdan veya yazılı görüşmelere Kapı ağası ila birlikte vasıta olurlardı. XVII. Yüzyılın son yarısına kadar azlolunan vezirlerden padişahın mührünü almak ve yeni sadnâzama götürmek de onun vazifesiydi. Padişahların dışarı çıkışlarında onlara refakat eder, her zaman hükümdarın hizmetine hazır olarak beklerdi. Cuma ve bayram alaylarında hükümdara sunulan istidaları toplamak da bunu vazifesiydi. Gördüğü hizmetlerin bir kısmı Ça-vıışbaşı ile müşterek ve ona benzer idiyse de Çavuşbaşı divan toplantısı olmıyan günlerde sadnâzamın, Kapıcılar kethüdası ise padişahın emrinde bulunurlardı. (Bak. Çavuşbaşı). Bundan başka Eski sarayda bulunan kapıcıların ayrıca bir kethüdaları vardı. (Bak. Eski saray)M.Sertoğlu.

KAPI ÇUHADARI (Bak Çuhadar)M.Sertoğlu.

KAPI FERMAN OLMAK Badergâh'm başka adı. (Bak. Bedergâh)M.Sertoğlu.

KAPI HALKI Başlıca sadrıâzamlara vezirlerin, eyalet valilerinin, beğlerbeğile-rin kapısında hizmet edenlere umumi olarak verilen isim. Bunlar hüddam veya tevabi diye de anılırlardı. Sadrıâzamlarm kapı halkı beş kısımdan ibaretti: 1 — Hademe-i bâb-ı asafi. (Bak. Ha- deme-i bâb-ı asafi). 2 — İç ağalan veya Sakallı ağalar. (Bak. İç ağaları). 3 — Gedikli ağalar. Dış ağaları veya Bıyıklı ağalar. (Bak. Dış ağaları). 4 — Bunların haricinde kalan mütefer rika, tebdil ağası, matracı, çadır mehter- başısı, semercibaşı, ahır kethüdası, deve- cibaşı, tuğcular, yedekçiler, alay çavuş lar, sekbanlar, tüfekçiler, deliler, solaklar, peykler, şatır, sancaktar, haberci, tatar, nalbant, seyis, saka, saraç gibi hizmet sa hipleri. 5 — Harem dairesi halkının hizmetini bakan cariyeler, hadımlar ve Başhadım ağası. Kapı halkından birinciden dördüncü kısma kadar olanların âmiri, aynı zamanda gedikli ağaların başı olan Silâhtar ağa idi. Ayrıca gedikli ağaların maiyetinde zo-bu denilen hususi hademeleri vardı. Bunlar zamanla yetişerek ağa olurlardı. Zobu-ların mecmuu seksen yüz kadar olurdu. Umumiyetle levend diye de anılan ve tüfekçi, sekban, deli nevinden doğrudan doğruya askerî hizmetle vazifeli olan yaya ve atlıların adedi ise üç yüz ile bin kişi arasında idi. Bu ün bunların her türiü masrafı ve ücretleri ise efendilerine aid olduğu için vezirlerin ne muazzam bir masraf yükü altında bulundukları kolayca anlaşılır. Sadrıâzamdan başka diğer erkân ve ümerânın kapı halkı da âdet itibariyle değişik olmakla beraber aşağı yukarı aynı tarzda idi. (Bak. Sekban, Sarıca, Levend). Kapı halkının askerî vazife gören kısmı 1827, hademe kısmı ise 1828 yılında ilga olunmuşturM.Sertoğlu.

KAPI HASEKİ AĞASI (Bak. Baltacılar)M.Sertoğlu.

KAPI KÂHYALARI (Bak. Başkapı kethüdası)M.Sertoğlu.

KAPI KETHÜDALARI (Bak. Başkapı kethüdası.)

KAPI KETHÜDASI Osmanlı devletine tâbi prensliklerin, yabancı devletlerin, eyalet valilerinin, vezir ve beğlerbeğlerin devlet nezdintle bulunan resmî mümessillerine verilen isimM.Sertoğlu.



KAPIKULU Osmanlı devletinin dâimi ordusunu teşkil eden yaya ve atlı ücretli asker. (Bak. Yeniçeri, Kapıkulu Süvarisi). Bunlara Dergâh-ı âli kulları da denirdiM.Sertoğlu.

KAPIKULU SÜVARİSİ Osmanlı devletinin daimi ordusunun süvari kısmı. Kapıkulu süvarisi altı bölükten ibaretti ve bu bölükler derece sırasiyle şunlardı: l — Si-pah, 2 Silâhtar, 3 — Sağ ulûfetiler yahut Ulûfeciyanı yemin, 4 — Sol ulüfeciler yahut Ulûfeciyanı yesâr, 5 — Sağ garibler yahut Gureba-i yemin, 6 — Sol garibler yahut Gureba-i yesâr. ilk iki bölüğe Yukarı Bölükler, üçüncü ve dördüncü bölüğe Orta Bölükler, son dört bölüğe Bölükâtı Erbaa (veya dört bölük), son iki bölüğe Aşağı Bölükler denirdi. Kapıkulu süvarisinin ilk dört bölüğüne Galata va ibrahim paşa saraylariyle Enderun koğuşlarından çıkmalarda efrad verilirdi. (Bak. Enderun, Çıkma). Aşağı bölüklere ise Galatasaray, ibrahim paşa sarayı ve Edirne saray oğlanlariyle, harb-lerde yararlıkları görülen yen'çsriler veya eyalet askeri ile vezirlerin kapı kullarından olan askerlerden ve muayyen müddet kalelerde hizmet denlerden alınırdı. Bundan başka kapıkulu süvarilerinin çocukları da zamanla bu ocağa alınır olmuştu. (Bak. Veledeş). Kapıkulu süvariliği mümtaz bir askerî sınıftı. Yevmiyeleri yeniçerilerden çok daha fazla idi. Aşağı bölüklerde bile ilk girenlere on dört akçe verilirdi. Yukarı bölüklerde seksen, doksan akçe ve daha ziyade yevmiye alanlar vardı. Her bölüğün bir ağası bulunur ve bu ağalardan birisi daha Yukarı bölüğe tayin olunursa kendisiyle birlikte bölüğü halkından bir kısmı da o bölüğe geçerdi. Aşağı bölüklerden başkası, aldıkları yevmiyenin her beş akçesi için sefer zamanı masrafları kendilerine ait olmak üzere bir atlı bulundurmak mecburiyetinde idiler. Bu suretle bir hayli kalabalık teşkil ettiklerinden her bölüğün ağası hariç olmak üzere Kapıkulu süvarileri îs-tanbulda değil, lâkin merkeze yakın mu-rası bol yerlerde Kethüdayeri denilen zabitlerinin nezaretinde otururlardı. Bu yüzden tstanbulda kışlaları yoktu. Ulufelerini almak için gelenlerle, muayyen vazifelerle ve icabında hükümdarın hizmetinde bulunmak için İstanbulda kalanar Sultan Ah-med hanı, Elçi hanı, Kurşunlu han ve bazı bekâr odalarında otururlardı. Sipah bölüğünün bayrağı kırmızı, Silâhtar bölüğününki san, sağ ulûfecilerin yeşi, Sol- uîûfecilerin sarılı yeşilli, sağ ga-riblerin sarılı beyazlı, sol gariblerin yeşilli beyazı idi. Kapıkulu süvarilerinin resmî mevcudu 2400 kadar iken zamanla artmış, lâkin IV. Mehmed zamanında gene bu âdede indirilmiştir. XVII. Yüzyıldan itibaren bir çok askerî ayaklanmalara karıştıkları, asayişsizlikler, sebepsiz ihtilâller yarattıkları için itibardan düşmüşler, evvelâ IV. Murad tarafından şiddetle tenkil olunmuşlardır. IV. Mehmsd zamanında da bu ocağa büyük darbeler indirimiş, nihayet yavaş yavag hiç ehemmiyetleri kalmamış, XVIII. Yüzyıldan sonra ise mevcudiyetleri âdeta yalnız isim olarak devanı etmiş, nihayet yeniçeriliğin ilgası üzerine 1826 yılında bu teşkilât resman lâğvolunmuştur. Kapıkulu süvarisi, Bölükhalkı adiyle de anılırlardı. Bunların bir kısmı, Kanunî zamanındanbsri cizyelerin tahsili hizmetinde kullanılmışlar, bu vazifeleri IV. Mehmed devrinde. Köprülü Mehmed Paşa'nın sadaretine kadar devam etmiştir. (Bak. Haraççı)M.Sertoğlu.

KAPILI, KAPISIZ LEVEND (Bak. Levend)M.Sertoğlu.

KAPILI ULUFESİ (Bak. Yahni kapan)M.Sertoğlu.

KAPILI YENİÇERİ Yeniçari teşkilâü bozulduktan sonra meydana çıkmıştır. Bunlar, ocakta bulunmayıp devlet ricalinden ve paşalardan kendilerini himaye edenlerin yanında hizmet ederler, ulufelerini aldıkları halde seferlere iştirak etmezlerdiM.Sertoğlu.

KAPI OĞLANI KETHÜDASI (Bak. Saray Kethüdası)M.Sertoğlu.

KAPIYA ÇIKMAK (Bak. Bedergâh)M.Sertoğlu.

KAPİTÜLÂSYON Bir devletin diğer devlete karşılıklı veya karşılıksız olarak ticari, adlî ve siyasî sahalarda tanıdığı hususi hak ve imtiyazlar. Osmanlı devleti, XVI. Yüzyıldan beri böyle kapitülâsyonlar tanımaya başlamış, zamanla bunlar devletin başına belâ olmuş, bu yüzden Osmanlılar yabancıların haklı haksız isteklerine boyun eğmek, ticarî, iktisadî ve siyasî vesayetleri altına girmek zorunda kalmışlardır. Birinci Cihan Harbinde iktidarda bulunan ittihat ve Terakki hükümeti kapitülâsyonları ilga etmiş, Lozan Sulh Anlaşmasiyle ise bu husus ahde bağlı olarak tescil edilmiştirM.Sertoğlu.

KAPÜDANE 1682 yılından sonra yayılmış bir tâbir olup Kaptanpaşa'dan sonra gelen ve Mîrî kalyonların baş kaptanı olan zat. Beğlerbeği rütbesinde ve iki tuğ sahibi idi. Kendisinden sonra ikinci kaptan olan bir tuğlu sancak beyi rütbesindeki Patrone ve üçüncü kcptan olan Riyale gelirdi. Ondan sonra ise Mîrî kalyonların kaptanları kıdemlerine göre derece alırlardı. Kapudane, bugünkü Oramiral derecesine eşitti. Bindiği gemi Kapudane-i hümayun diye anılırdı. Dört bin beş yüz kuruş (3.375 altın) yıllığı vardı. Yeşil renkli asa sahibiydi. Patrona ve Riyâlenin asaları mavi idi. Kapudane-i hümayun'un ayrıca bir kaptanı ve bunun Mülâzim-i evvel ve Mülâzim-i sânî adlı muavinleri vardı. Kaptanlık münhal olursa Mülâzim-i evvel kaptan olurduM.Sertoğlu.

KARA (Bak. Matbah-ı Âmire)M.Sertoğlu.

KARAGURUŞ (Bak. Guruş)M.Sertoğlu.

KARAKULAK Lügat mânası çakal nevinden bir hayvan olup Osmanlılarda e-mir çavuşu, haberci olarak kullanılan hizmet sahiplerine bu isim verilmiştir. Vaktiyle, Vezirlerin, Yeniçeri ağalarının, Bos- tancıbaşılann maiyetlerinde yasakçı ve haberciler bunlardı. Bostancı ocağında odabaşından sonra Karakulaklar gelir. Ve hepsi Bostancıbaşı karakulağının enirinde bulunurlardı. Bu zat ise. daimi olarak sad-rıâzamın yanında bulunur ve Sarayla Pa-şakapısı arasında irtibatı temin ederdi. Has ahır erkânı arasında küçük rütbeli bir vazife sahibi de bu adı taşırdı. Menzil atları üzerindeki sürücülere de Karakulak denilirdi. Bunlar, ulakların önlerinde giderler ve herhangi bir kasabaya girerken yüksek sesle ve belli bir makamla bağırıp postanın geldiğini halka haber verirlerdiM.Sertoğlu.

KARAKULLUKÇU Yeniçeri odalarında en kıdemsiz efrada verilen isim. Karakullukçular odalarının bütün hizmetlerini görmekle mükelleftiler ve gördükleri ise göre anılırdı. (Bak. Oda efradı). Karakullukçu terfi ederse Küçük müteferrika olur ve hizmetten kurtulurdu. Her Yeniçeri odasında birden dörds kadar karakullukçu bulunurdu. Bunlar icabında Çorbacıların emir çavuşluğunu da yaparlardı. Hepsinin âmiri Baş karakullukçu diye anılırdı. Kendisi Başeskiler-den sayılırdı. Aynı zamanda şehirdski Kullukların da âmiriydi. (Bak. Kulluk)M.Sertoğlu.

KARAMAN EYALETİ Karaman beğliği arazisine Osmanlılar hâkim olduktan sonra, Konya, Paşa Sancağı olmak üzere teşkil edilen eyalet. Osmanlılar eski Karaman beğliğinin sahil kısmını, İç-el (İç-il) diye ayrı bir idari bölüm olarak Kıbrıs'a bağlayıncaya kadar, bu eyalete dahil etmişlerdi. Sonradan da yalnız hariç denilen kısmından Karaman Eyaletini meydana ge-trimişlerdir. Konyadan başka Beğşehir, Kırşehir, Kayseriye, Niğde, Aksaray, Akşehir de dahil olmak üzere yedi sancaktı. Zeamet ve tımar sahipleri iki bin beş yüz kılıçtı ve cebelileriyle birlikte altı bin kişilik bir seferi kuvvet teşkil ederdi. Osmanlılar, eski bir Türk beğliğinin arazisindeki bu eyalete ve merkezi Kon-yaya özel önem vermişler, ilk valileri daima şehzadelerden olmuştu. Fatih Melı-med oğullarından, önce şehzade Mustafa'yı, sonra onun ölümü üzerine, şehzade Cem'i vali yapmıştı. II. Bayezid de aynı usulü devam ettirdi. Evvelâ büyük oğlu şehzade Abdullah'ı, onun ölümü üzerine şehzade Şehinşahı, o da ölünce bunun oğlu yani torunu şehzade Mehmed'i aynı yere tayin etti. Yavuz Sultan Selim, buraya Hemden Paşa'yı beğlerbeği yapmakla geleneği değiştirmiştir. Karaman Eyaleti, XIX. Yüzyıl ortalarına kadar ismini ve evvelki hudutlarını muhafaza etmiştir, imparatorlukta yapılan 1867 mülki İslahtı üzerine hudutları biraz değiştirilmek suretiyle Konya Vilâyeti teşkil edildiM.Sertoğlu.

KARAMANOĞULLARI Anadolu beylikleri rasında en uzun Ömürlü olanını kuran meşhur bir Türk soyu. Anadolu Selçuklu devletinin çöküşü sırasında 1256 yılında Karamanoğlu Mehmed Bey tarafından kurulmuş ve pek uzun uğraşmalardan sonra Osmanlılar tarafından 1487 yılında ortadan kaldırılmış bulunan bu beyliğin ilk merkezi Larende (Karaman) sonra da Konya şehri idi. KARAMÜRSEL: Osmanlı tarihinde bu isme şunlarda rastlanır: 1 — Osman Gazi devrinde, Koca-ili ha valisine akın yapan kumandanlardan ve ilk Osmanlı amirali olarak kabul edilen Kara-Mürsel. 2 — Bu zatın aldığı ve türbesinin bu lunduğu İzmit körfezi güney kıyısında ken di ismiyle anılan kasaba. 3 — Çekdiri cinsinden Osmanlı ince donanma gemilerinden birisi. İstanbul ile Marmara sahilleri arasında işler ve nakli ye hizmetinde kullanılırdı. Nehirlerde de aynı vazifeyi görürdü. Bir buçuk direkli, üç köşe yelken ve aynı zamanda kürekü idi. Osmanlı donanmasına Venediklilerden görülerek alınmıştır. (Bak. Cekdiri)M.Sertoğlu.

KARA RESMİ Osmanlı devleti vergilerinden biri olup Tekâlif cinsindendi. (Bak. Tekâlif). Bu vergi belli başlı üç türlü mükellefe aitti: 1 — Âdet-i ağnam vermekle mükellef Yörüklerin herhangi bir âfet yüzünden hay vanları kırılıp hiç kalmasa veya kalanla rın sayısı 24 den az olsa bunlara Kara de nir ve Adet-i ağnama bedel yılda 12 akçe Resm-i kara alınırdı. (Bak. Âdet-i ağ nam). 2 — Bir çift mikdarı yere sahip köylü vefat ettiği takdirde bu çift azamî ikiye bölünerek erkek evlâtlarına intikal ederdi. Erkek evlât ikiden ziyade ise evlilerinden Bennâk resmi alınır, kâr ve kisbe (hayat ta kazançlı hale gelinceye) kadar bekârı na Kara denir ve altı akçe Kara resmiyle mükellef tutulurdu. (Bak. Çift). 3 — Bennâk vergisi vermekle mükellef bulunanlar eğer pek fakir ve kazancı az ise bunlardan da Kara resmi alınmakla ik tifa olunurdu. Ancak Ekinli bennâk hiç bir zaman Kara itibar olunmazdı. (Bak: Çift).

KARA SANDIK Ölen yeniçerilerin terekeleri satılarak bedelinin yatırıldığı sandık. Her Yeniçeri odasında bir sandık bulunur, para burada işletilir ve gelirinden Yeniçeri ağasının at süngeri, yağmurluk kılıfı, iskemle döşemesi, yeni ağa olanların oda döşemesi, keza, Kethüda bey, Başçavuş ve Muhzır ağanın böyle masrafları çıktıktan sonra kalan kısım ile asıl para, ölenin yetimi veya yetimleri reşid çağa e-risince kendilerine verilirdi. Aynı sandıkta, odaya vakfedilmiş paralar da bu suretle işletilirdi. Terekeden hâsıl olan ve vakıf edilen paraları alıp sandığa yatırana Ocalî beylüîmalcisi, parayı işletene ve oda halkının nezareti altında harcamak salâhiyeti bulunana Orta mütevellisi denir, bu para da Düzen akçesi diye anılırdı. İşte, bu sandığın zarar veya iflâs etmek tehlikesine karşı bâzı verese tereke bedelinin işletilmeden muhafaza olunmasını ve reşid çağa erişen varislere verilmesini ister, bunun üzerine para. Yeniçeri Ocağında bulunan ayrı bir sandığa yatın-lık saklanır ve ergin çağa gelen yetimlere verilirdi. Bu sandık, bütün odalar arasında müşterekti ve Kara sandık diye anılırdıM.Sertoğlu.

KARAYELE Yalnız yelkenle yürüyen gemi nevilerinden biri. Direkleri, üçgen şeklinde tek yelkenli ve kıç tarafı şehnişin-li yirmi beş metre kadar uzunlukta olup beş yüz levent ve beş yüz gemici alırdı. Gazali, Şehbazı Bahrî adlı olanları vardı. (Bak. Kalyon)M.Sertoğlu.

KARESİ Balıkesir havalisine Osmanlılardan evvel ve Osmanlılar zamanında verilen isim. İsmini bu bölgede bir beğlik kuran Karasioğullarından alır. Orhan Gazi zamanında Osmanlı devleti topraklarına ilhak edilmiş ve teşkilinden itibaren, Anadolu Eyaletinin bir sancağı olmuştur. Karesi sancağının merkezi Balıkesir ve diğer kazaları da Mendehore. Bi-gaviç. Sındırgı, Bergama, Kozakma'a -Feslegan (Berğamada), Baş-Gelembe, İvrindi, Balya, Kemer - Edremit, (Burhaniye), Edremit, Ayazmend (Altın ova), Fırt (Susurluk) ile Şamlı ve Karacalar idi. Ayvalık da 1786 da buraya bağlandı XIX. Yüzyıl başında Eyalet teşkilâtı değişince (1841). Karesi Sancağı, Koca-ili ile birlikte Hüdâvendigâ'r vilâyetinin sancağı oldu. Fakat değişmeler devam etti. önce Saruhan vilâyetine bağlanan Karesi sancağı bir aralık müstakil vilâyet olduysa da (1880) tekrar Hüdâvendigar, eyaletine verildi (1888). İkinci meşrutiyetten sonra ise (1909) Müstakil Mutasarrıflık yapıldıM.Sertoğlu.

KARESİOĞULLARI 1300-1345 yılları arasında Balıkesir havalinsinde beylik kuran bir Türk sülâlesi. İsim, beyliği kuran Kara İsa'dan bozmadır. Hâkimiyetlerine Osmanlılar tarafından son verilmiştirM.Sertoğlu.

KÂRHANE-İ HAZRET-İ AĞA (Bak. Ağa kârhanesi)M.Sertoğlu.

KARGA DERNEĞİ Aslında fazla gücü olmayan ve kolaylıkla dağıtılabilecek gibi olan isyancılar topluluğuna verilen isimM.Sertoğlu.

KARLI - ELİ, KARLI - İLİ Orta Yunanistan'ın batısında, Korint körfezi ve İnebahtı (Lepanto) kuzeyi ile Narda körfezi arasında ve Ege denizine kıyısı olan bölgeye verilen ad. İlkçağda Akarnanya denen yerdir. Osmanlılar burasını, Fatih Mehmed devrindeki batı Balkan harekâtı sırasında meşhur Mahmud Paşa'nın gayretleriyle ele geçirdiler (1463). Önce Rumeli eyaletinin ve sonra da yeni teşekkül eden Kaptanpaşa (Cezair-ı bahr-i Sefid = Cezair) eyaletinin bir sancağı oldu. Sancak merkezi Preveze şehir ve kalesi idi. Büyük denizcilerimizden Turgut Reis de bir zamanlar buranın sancak beği oldu. Umumiyetle, Venediklilerle olan her mücadele de çarpışma sahasıydı. Hatta. XVIII. Yüzyıl başlarında Damad (Şe-hid) Ali Paşa zamanında Venediklilere karşı olan savaşa son veren Pasarofça Barışına (1718) göre bu sancaktan bazı yerler (Preveze, Voniça) Osmanlı ülkesinden ayrıldı. Buraların tekrar ele geçirilmesi, Napoleonun 1797 Campo-Formio muahedesi ile Venedik ilhakından sonraki olaylar sırasında, Tepedelenli Ali Paşa tarafından sağlandı. Fakat bir müddet sonra, Yunan ihtilâli başlayıp neticede Navarin olayı (1827) gibi, Osmanlı devletini büsbütün zaafa düşüren vaziyetler tevali edince, sancağın akıbeti belli ol-mıya başladı. Nitekim Ruslarla harbe soa veren Edirne barışında (1829), Londra konferansı kararlan kabul edilince, Go-los - Narda kârfezleri hattı güneyinde Yunan devleti teşekkül etti, Karlı - Eli de imparatorluktan ayrıldıM.Sertoğlu.

KARLOFÇA 1683 te Osmanlı devleti ile Avusturya imparatorluğu arasında başlayıp İkinci Viyana Muhasarasını ve bozgununu, neticede Osmanlıların evvelâ büyük çapta mağlûbiyetini, sonra mağlûbiyetin kısmen telâfisini, intaç ederek 1699 da sona eren harb nihayetinde Osmanlılarla Avusturya vE müttefikleri arasında sulh müzakereleri cereyan ve muahedenin imzalandığı kasaba. Belgrad'ın kuzeyinde, Sirem yakasında, Tuna nehrinin sağ kenarında Varadin (Petersvvaradin) e yakın bir yerde idi. Batı eserlerinde Carlowicz = Karlowitz = Karloca şeklinde geçer.Karlofça Muahedesi, Avusturya, Venedik, Rusya ve Lehistan'la aktedilmiştir. Bu muahedenin neticesinde Osmanlı devleti asırlardan beri elde ettiği en kıymetli toprak parçalarını on altı senelik bir harb sonunda kaybetmiş, Macaristan, Er-del, Podolya, Ukrayna, Mora gibi genig bölgeler elden çıkmış, Bosna ve Hersek havalisinde de mühim yerler düşman hâkimiyeti altına girmiş oldu. Karlofça Muahedesi, XVII. Yüzyıl sonlarında Avrupa devletlerindeki harb usullerinin ve muharebe sistemlerinin modernleşmesi ve ordularının yeni ve kudretli silâhlarla mütekâmil bir hal alması karşısında Osman-harın askerî kudretinin mühim bir şekilde zaafa uğradığını meydana koymuş ve Hıristiyan Avrupa devletleri üzerinde yüzyıllarca süren Türk - İslâm kudret ve satve-tini ortadan kaldırmıştırM.Sertoğlu.

KARS EYALETİ Kuzey - doğudaki Osmanlı eyaletlerinden, ismini eyalet merkezi olan Kars şehir ve kalesinden alır. Kars, Osmanlılar tarafından, Irakeyn seferi (1534) başlangıcında, Pasinlerle birlikte sulh yolu ile devletin topraklarına katıldı. Tahrip edilen kalesi Kanuni tarafından onarıldı. Kısa bir müddet sonra Safeviler tarafından yine tahribe uğradı. III. Murad 1579 seferinde burayı yeniden tamirle Eyalet haline koydu. Msrkez sancağı Kars (Pasinler dahil) olmak üzere Ardahan, Hocuvan, Zaruşad, Geçvan (Ke-çivan), Kağızman (Şuregül dahil) la beraber altı sancaktı. Zeamet ve timar sahipleri sekiz yüz on dokuz kılıçtı ve ce-belileriyle birlikte iki bin beş yüz kişilik seferi bir kuvvet teşkil ederlerdi. Kars eyaleti ve bihassa kalesi uzun zaman Iran'lılann, bilâhare de Rus'ların taarruzlarına maruz kaldı. îran'hların, tahripleri 1616 ve 1636 tamirleriyle giderildi. Son İran akını 1821 de olmuş ve üç yıl arka arkaya tekrar edilmiştir. Ruslar 1807 den itibaren hücuma başladılarsa da başarı elde edemediler. Fakat 1828 «teki Rus taarruzu muvaffak oldu, kale ve şehir düştü. Edirne Muahedesi (1829) buraları Rus istilâsından kurtardı. Fakat eyalet de, şehir de çok harap olmuştu. Rusların 1855 teki ilk hücumlar; başarı ile püskürtülünce şehre Gazi unvanı verilerek İîk Kars madalyası hatıra olarak bastırılmıştı. Fakat beş ay sonra, bazı şartlarla, Kars'ın teslim olduğu görülür. Paris muahedesi (1856) bu yeri tekrar Osmanlılara verdi. Aynı yüzyılın ikinci yarısındaki 1877 - 78 Osmanlı - Rus savaşlarında, Kasım 1877 de, Kars ve civarı kaybedildi. Ayastafanos ve Berlin Muahedelerinde bu netice kabul edilince, vatan topraklarından ayrı kaldı. Birinci Dünya Savaşında Ruslar harbten çekilmek zorunda kalınca Mart 1918 de Brsst - Litovsk da ittifak devletleriyle yaptığı muahede gereğince Batumla beraber Kars'ı da Osmanlılara iade etti. Fakat kısa bir zaman sonra Mondros mütarekesi (30 Ekim 1918) buraları itilâf devletleri kontrolüne bıraktı, imparatorluk inkıraz bulurken Ermeni istilâ ve katliamı gibi felâketlere de uğradıM.Sertoğlu.

KAR YA Eski çağlarda Muğla, Marmaris, Bodrum ve civarına verilen isim, (Bak. Menteşe)M.Sertoğlu.

KASABBAŞI Saray mutfağında çalışan, lâkin Enderun kilerbaşısına tâbi olan sarayın et işleriyle ve hayvan kesimiyle meşgul olan kasapların başı. Sefer zamanı orducuların arasında bulunan kasaplar âmiri. (Bak. Orducu). Bundan başka devlete ait vergi şeklinde toplanmış koyunlann mera ve kışlaklara tevzii ve icabeden yerlere şevki ile meşgul olan kimseye de kasabbaşı denirdiM.Sertoğlu.

KASABBAŞILIK KALEMİ Başmuha-sebeye bağlı bir kalem olup kasabbaşı-ların yıllık hesaplarını görmeye memurdu. (Bak. Başmuhasebe, Kasabbaşı)M.Sertoğlu.

KASABİYE AKÇASI (Bak. Stğird m)M.Sertoğlu.

KASIM Arabi aylar daima yer değiştirdiğinden kış ve yaz mevsimlerini tespit etmek için ikiye bölünen bir yılın kış kısmı. 18 aralıktan altı mayısa kadar süren 179 günden ibarettir. Senenin geri kalan 186 gününe Hıdrellez (Bak. Hıdrellez) denirdi. Kasım başlangıcına Türk köylüsü Koç katımı adını vermiştirM.Sertoğlu.

KASR-I ÂDİL Divan odasında, Şad-rıâzam ve Vezirlerin oturdukları yerin üstündeki demir parmaklıklı ve siyah perdeli penceresi bulunan yere verilen isim. Buraya haremden geçilirdi. Hükümdarlar divan içtimalarım icabında buradan takip ederlerdi. Kasr-ı âdil bazan kafes diye de anılırdı. Pencerenin demir parmaklıklarına hükümdar tarafından vurulması, müzakerelerin hemen durdurulup sad-rıâzamın huzura daveti demekti. Padişahlar, bu surette müzakerelere müdahele ile icabında konuşulan mesail hakkında fikir veya kararlarını bildirirlerdiM.Sertoğlu.

KASR-I ŞİRİN MUAHEDESİ Batı iran'da, Ardelan bölgesinin güney-batısında, Alvend (Elvan = Hulvanrud) nehrinin sağ kıyısında ve bu nehrin tam güneye döndüğü kısımda Kasr-ı Şirin mevkii bulunur. Osmanlı tarihinde Kasr-ı Şirin'in önemi, 1623 ten beri devam etmekte olan Osmanlı - Iran savaşlarına son veren ve kendi ismiyle anılan muahedenin hazırlanıp imzalandığı yer olmasındandır. (Mayıs 1639). . IV. Murad'ın başarılı seferlerinden sonra, bir an evvel barışa kavuşmak isteyen mağlûp İran'lılar Kasr-ı Şirin'deki müzakereler sonunda kabul zorunda kaldıkları şartların esasları şunlardır: Bağdadi ve doğu hududu olan Bedre, Hassan, Hanıkin, Mendeli, Derne, Der-tenk'ten Sermenel mevkiine kadar orada olan sahalar ve buradaki Çat aşiretinin bazı kabileleri ve Zincir kalesinin batısındaki köyleri Şehr-i zor yakınındaki Zalim Ali kalesi civarının Osmanlılarda kalması. Kuzeydeki hudut, eyalet ve şehirlerden Kars, Ahıska, Van ile güneydeki Şehr-i zor, Bağdad ve Basra hudutlarına şahın hiç bir şekilde taarruz etmemesi. Bunlardan başka iki tarafta, Zincir kalesi ile Kotur, Makur, Kars taraflarında bulunan hudut kalelerinin yıkılmasını kabul ediyordu. Muahedenin en sonunda, eğer sulha riayet edilecekse şey-heyn yani Hz. Ebu Bahir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'a ve Hz. Peykamberin zevcelerinden Ayşe ile diğsr bazı eshab'a seb ve lanet edenlerin men'i de şart olarak ilâve edilmiştiM.Sertoğlu.


Yüklə 2,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin