Abdal (Bak. Fütüvvet)



Yüklə 2,51 Mb.
səhifə27/52
tarix27.12.2018
ölçüsü2,51 Mb.
#86799
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   52

KIZKULESt Üsküdar sahilinden 180 metre kadar mesafede ve Sarayburnu'-nun biraz alt karşısında Boğazın ortasında bulunan bir kule. Avrupahlar buna Leandre kulesi derler. Bizanslılar ise Dama-lis veya Arkla kulesi demişlerdir. Atinalı kumandanlardan Alkibiades tarafından Milâttan önce 410 yılınra Kızikos galibiyeti üzerine kurulmuş, uzun zaman gümrük vazifesini görmüş, fetihten sonra daha ziyade deniz feneri olarak kullanılmıştır. Fırtınalı bir gecede içindeki kandilden tutuşup ahşap kısmı yandığından III. Ahmed tarafından kagir olarak tamir olunmuştur. 1839 da bir ara karan-tinahane olarak da kullanımıştır. Şimdi deniz feneridirM.Sertoğlu.

KIZTAŞI Fatihle Saraçhanebaşı arasında, bugün o isimle anılan semtte mevcut bir dikilitaş'a sonradan verilen ad. Asıl adı Marcianus sütunudur. Yüksekliği on metredir. Vaktiyle üzerinde 451 -457 yılları arasında imparatorluk eden Marcianus heykeli bulunurdu. Civarından geçen kızların bakire olup olmadığını haber verdiği rivayet olunmuştur. Hatta, II. Justinus'un (565 - 578) baldızına aynı oyunu oynadığından heykelin kırıldığı söylenir. Asıl Kıztaşı denilen sütun ise, bugünkü Fatih camii civarında bulunuyordu. Yekpare somakidendi ve üzerinde Yunan aşk tanrıçası Afrodit'in bir heykeli vardı. Yanından geçen kızların bakire olup olmadığını haber verdiği rivayeti de bunun için çıkmıştı. Bu sütun, yerinden alınarak Süleymaniye camiinin inşasında kullanılmıştır. Hâlen camie girilirken sağdaki koridorun dayandığı dört porfir sütundan ikincisidirM.Sertoğlu.

KİLE Bir cins hububat ölçüsü, îm-paratorluğun muhtelif yerlerinde muhtelif kıymette olur ve birbirini tutmazdı. Ayrı memleketler arasındaki alış verişlerde aradaki fark İstanbul kilesine nazaran tashih olunurdu. Bu kile, buğday i'e doldurulduğu zaman dört yüz dirhemlifc yirmi İstanbul okkası gelirdi. Kilenin dörtte biri Şinik diye anılırdıM.Sertoğlu.

KİLERClBAŞI Enderun odalarından kiler koğuşunun âmiri. (Bak. Kilerkoğu-şu)M.Sertoğlu.

KİLERKOĞUŞU Enderunun derece itibariyle üçüncü odası. Hazine koğuşundan evvel, Seferli koğuşundan sonra gelirdi. Bu odaya mensup olanlar, haremin ve padişahın ekmek, et, yemiş, tatlı, şerbet gibi yiyecek şeylerini hazırlar ve saklarlardı. Sarayın mumlarını da bunlar temin ederdi. Mevcutları otuz kadardı. Büyük zabitleri, Kilercibaşıdan sonra, Kiler kethüdası, Bülbülcübaşı, Tepsicibaşı, Yemişçi, Turşucu ilh... dır. Kilerbaşı, Ye-ederse Hazinsdarbaşı olur, dış hizmete çıkarsa beğlerbeğilik verilirdi. Kiler koğuşu efradı ise, ya Hazine koğuşuna geçerler veya Kapıkulu Süvarisi olurlardı. (Bak Enderun)M.Sertoğlu.

KİLİKYA İlk çağlarda Anadolunun güneyinde Göksu, Seyhan, Ceyhan ırmaklarının suladığı ve l'oros dağlarının kuşatarak yayıldığı; şimdiki Mersin, Adana vilâyetleri havalisine verilen isimM.Sertoğlu.

KİLİNDİR Üstüvane şeklinde şarap kadehiM.Sertoğlu.

KİRPAS Pamuklu veya keten dokuma bez. Pamuklu olana Kirpas-ı penbe, ketenden olana Kirpas-ı keten denirdi. Kirpas, astarlık ve gömleklik olarak Yeniçerilere verilirdi. Kirpas-ı keten gömlek, kirpas-ı penbe ise Bârânî ve Sobra-manî için astar olmak üzere kullanılırdı. Pamuklu Kirpas'ı bilhassa Tuzla ve Ber-gamada dokunurdu. Hersene Kirpas emini adiyle tâyin olunan bir memur, bunun mubayaa tarikiyle temini ile mükelleftiM.Sertoğlu.

KNEZ (Bak. Eflâkan)M.Sertoğlu.

KOCABAŞI Hristiyan köylerinin muhtarlarına verilen isimM.Sertoğlu.

KOCA-ELİ, KOCA-ÎLİ Anadolu yarımadasının kuzey-doğusunda, Marmara -Karadeniz ve İstanbul boğazı - Sakarya nehri arasındaki aşağı yukarı İlkçağlarda Bithinia bölgesine tekabül eden, sahaya Türkler tarafından verilen isim. Koca-eli bu ismini, XIV. Yüzyılın başlarında Osman Gazi'den itibaren, az evvel zikrettiğimiz havaliyi fethe memur olan kumandanlardan Akça-Kıca'dan alır. Bölgenin Osmanlılarca ele geçirilmesinde genel olarak, Akça-Koca'nın teşebbüsü hazırlayıcı bir harekettir. Esas fethi, Orhan Gazi'nin 1326 dan sonraki galebeleriyim mümkün olmuştur. Önemli şehirlerinden İznikmid (İzmit = Nikomedia) in de t-le geçirilme tarihi ihtilaflı olup 1327 ile 1338 arasında değişmektedir. Timur istilâsında (1402) Koca-eli de yağmaya uğrayan yerler arasındadır. Fetret devrinde ise tekrar Bizanslıların eline geçtiği görülür. İkinci defa Osmanlılar tarafından alınması 1419 da kumandanlardan Gazi Timurtaş-oğlu Umur Beğin himmetiyle oldu. Koca-eli, Osmanlılar tarafından sancak haline kondu ve Anadolu eyaletinin teşkili üzerine bu eyalete bağlandı. XVI. Yüzyılın ilk yarısında Kaptanpaşa eyaleti kurulunca, Koce-eli sancağı, oraya verildi. O zamanlar, merkez sancağının hududu Üsküdar ve havalisi hariç İsuanbul boğazına kadar uzanıyor ve on dokuz kazayı ihtiva ediyordu. Uzun zaman bu durumunu muhafaza ettikten sonra, XIX. Yüzyılın ilk yarısında Hudâvendigâr vilâyetinin teşkili üzerine Koca-eli sancağı da bu vilâyete dahil oldu ve ismi de İzmit sancağı olarak değiştirildi. (1867). Aynı sancak kısa bir müddet İstanbul'a da bağlandıktan sonra 1888 de Koca-eli Mutasarrıflığı (bağımsız sancak) olarak doğrudan doğruya Dahiliye Nezareti emrine girdi. O zaman İzmit merkez olmak üzere Adapazarı, Kandıra, Geyve ye Karamürsel dahil beş kazası vardı. Sancağın merkezi İzmit'te oldukça önemli bir tersanesi bulunurdu ve burada her tipten pek çok gemiler inşa edilmişti. Zırhlı gemiler devrinde bile İzmit tersanesinde gemi yapımı durmadı. Ba/> padişahların da, bugün izi bile kalmıyan. av köşkü yaptırdığı bilinmektedir. Son dt-virlerde Abdülmecid de bir köşk yaptırmıştı. Osmanlı devletine iltica eden Macar Kralı Tököli İmre ve eşine İzmit'te. yer gösterilmiş ve çiftlik verilmiştir. Ayrıca mezkur şehir İstanbul ile Anadolu arasında nakliyat hususunda önemli bir mevkii alırdıM.Sertoğlu.

KOÇBAŞI Vaktiyle kalelere hücum için kullanılan bir alet. Ekseriya, ağır ve yekpare bir ağaç direğin ucu demirle kaplanır, birçok kimse tarafından kaldırılıp koşar adımla bilhassa kale kapılarına vurulur ve kapılar kırılmıya çalışılırdıM.Sertoğlu.

KOÇU Yaylı ve kapalı dört tekerlekli bir cins araba. İçeriden perdeli pencereleri vardı. Kapa arabasının bir nev'i idiM.Sertoğlu.

KOÇYAŞ Koçu arabasını kullanan kimse. Sefer zamanlarında Rumeli'de Koçyaş'lar bir nevi mükellefiyet ile toplanır ve orduda araba hizmetinde kullanılırdıM.Sertoğlu.

KOL, KOLA BİNME, KOL GEZME Osmanlı devletinde, Sadrıâzam, Yeniçeri ağası, İstanbul kadısı gibi mesul şahısların şehri teftişe çıkmaları. Bunlar, maiyetleriyle birlikte bu vazifeyi görürler narh işlerine, asayişe ve sair hususlara dikkat ederlerdi. Bu sırada suçlu görülenler hemen mahallinde cezalandırılırdıM.Sertoğlu.

KOLAĞASI Osmanlı orsusunda yüzbaşılıkla binbaşılık arasında bir rütbe, îlk defa asâkir-i mansurede kullanılmıştır. Solkolağası ve Sağkolağası diye iki dereceydi. (Bak. Asâkir-i mansure)M.Sertoğlu.

KOLÇAK (Bak. Cevşen)M.Sertoğlu.

KOLOMBORNA Eski topların bir cinsi. Kelime, kolovrina'dan bozmadır. Demir mermi atan, karada ve gemilerde kullanılır menzil toplarına verilen isimdir. Ejderdihenden büyük, Miyâneden küçük olup mermileri beş okkadan yedi okkaya kadardı. Uzunlukları sekiz metre kadar olabilirdiM.Sertoğlu.

KONAKÇI Hükümdarlar sefere giderlerken padişah tuğlarından ikisi daima bir konak önde bulunurdu. Bu tuğları taşıyan tuğcularla birlikte bir konak ileride bulunmak ve onlara nezaret etmek üzere sancakbeyi veya beğlerbeyi rütbesinde bir zat tâyin olunur ve buna Konakçı denirdiM.Sertoğlu.

KONAKÇIBAŞI Sefer sırasında hükümdarların bir konak ileride ve Konakçı nezaretinde getirilen tuğlan nakle memur dört kişiden ikisine Götürücü ve öbür ikisine kondurucu ve hepsinin en kıdemlisine Konakçıbaşı denirdi. (Bak. Konakçı) M.Sertoğlu.

KONDURUCU (Bak. Konakçıbaşı)M.Sertoğlu.

KONSOLİD 1865 yılında yüzde altı faizli ve dört senede tediye olunmak üzere çıkarılan birleşik esham. Bir adı da Esham-î cedide idiM.Sertoğlu.

KONTOŞ Dar kollu, kalçaya kadar inen bir cins üst elbisesi. Tatar beyleri bilhassa giyerlerdiM.Sertoğlu.

KONTRA (Bak. Gırandi direği)M.Sertoğlu.

KORUCU Yeniçeriler içinde uzun müddet hizmet edip artık sefere bilfiil, iştirak edemiyecek kadar ihtiyarlıyan, lâkin henüz emekli edilmiyen kıdemli yeniçeriler. Bunlar sefere gitmezler, İstanbul muhafazasında kalırlar ve ocağı beklerlerdi. Fatih devrinde ihdas olunmuş bir hizmettir. Kanuni devrinin sonunda mevcutları seksen kadar iken 1595 yılında bine yükselmişti. İlk zamanlar bir kısmı bazan sefere götürülür, lâkin harbe iştirak ettirilmez, çadırları muhafaza hizmetinde kullanılır veya tecrübelilerden istifade için, icabında fikirleri alınırdı. Bundan başka, Has ahıra bağlı mer'a ve çayırları beklemekle mükellef olanlara da korucu denirdiM.Sertoğlu.

KORVET Yalnız yelkenle yürüyen üç direkli harb gemisi. Sade en üst güvertesinde olanak üzere yirmiden otuza kadar topu vardı. Uzunluğu 33 - 39 zira-dı. Sefer zamanlarında' ücretle toplanan savaşçılardan başka onbiri zabit ve gedikli olmak üzere 174 kişilik daimi mürettebatı vardı. Sıra itibariyle Ağrıbar'-dan büyük, Barça'dan küçüktü. (Bak. Kalyon)M.Sertoğlu.

KOŞ İstanköy adasının Rumca adıM.Sertoğlu.

KOSMİDİON Bizans zamanında Has köy'ün adıM.Sertoğlu.

KOSOVA, KOSOVO Balkan yarım - adasında pek meşhur bir ovanın, sahranın ismidir. Kelime olarak islâv dilinde Karatavuk mânasına gelen, Koş tan üretilmiş ve Karatavukluk demektir. XIX. Yüzyıl ikinci yarısında Kosova ismi, Osmanlı vilâyetlerinden birine de verilmiştir. Osmanlılar XIV. Yüzyıl ikinci yarısından itibaren buralara yayılmaya başlamışlar ve Türklerin, Balkan yarım - adasına yerleşmeleri hususundaki, akıbetlerini tâyin eden savaşları Kosova ovasında vermişlerdir, ilk savaş I. Murad (Hudâvendigâr) tarafından Sırp Kralı Lazar ve müttefiklerine karşı başarı ile sone erdirilmişse de padişah burada şehit olmuştu. (1389). Aynı yerde ikinci savaş ise, II. Murad tarafından 1448 de Hunyadi Yanoş ve müttefiklerine kargı kazanılmıştır. Sahra, Osmanlılara geçişinden iki buçuk asır sonra, ikinci Viyana Bozgununu müteakiben cereyan eden savaşlarda Avusturyalıların istilâsına uğradı. (1688 -1689). Bu sırada sahra Celali tahakkümü altında bulunuyordu. Avusturyalılar Kosova ve civarında bir sırp prensliği kurmaya teşebbüs ettiler. Fakat Osmanlılar fazla fırsat vermeden (1690) buraları geri almaya muvaffak oldular. Tanzimattan sonra bu bölgede bazı ıslahat yapılmış bilhassa 1877 - 78 Osmanlı - Rus savaşına son veren Ayas-tafanos ve Berlin muahedelerinde (1878), idari yönden, hususi kayıtlara tâbi olmuştur. Az sonra da, Arnavutların Süleyman Vokşi liderliğinde bir ittihad peşinde koşmaları ve 1881 de Derviş Paşa ile Arnavut kuvvetlerinin Firzovik yakınındaki çarpışmalarının Osmanlı kuvvetleri lehine neticelenmesine rağmen, II. Abdülhamid'in müsamahakâr politikasından dolayı, onların Kosovaya kadar yayılmalarına ve hâkim duruma geçmelerine mâni olu-namadı. Buradaki kaynaşmalar II. Meşrutiyete kadar devam etti. Ondan sonra da V. Mehmed (Reşad) in buralara ysptığı seyahate rağmen uzlaştırıcı bir netice elde edilemedj. Böylece, Kosovada sonu gelmiyen isyan ve muhtariyet mücadeleleri devam ederken Balkan Harbi patlak verdi ve general Jankovitch kumandasındaki Sırp orduları Ekim 1912 de buraları işgal etti. Londra Muahedesi (30 Mayıs 1913) ile Kosova bölgesinin Sırbistana terki tanındı. Kosova ve civarı önceleri Osmanlı devletinin Rumeli eyaletine tâbi olan iki sancağın (Vucitrin, Üsküp) arazisi-nini teşkil ediyordu. Daha sonraları Bosna eyaleti ile Rumeli eyaletinin sancaklarına tâbi olmuştur. XIX. Yüzyılın ikinci yarısında Kosova ismi bu bölgede teşkil edilen vilâyete verildi. Merkez Sofya olmak üzere Niş ve Priştine havalisini ihtiva ediyordu. Osmanlı - Rus harbinden (1877 - 78) sonra merkez Priştine oldu. O zaman Üsküp, Prizren, Yeni - Pazar ve Debre ile beş sancaktı. Vakit vakit bu değişmeler devam etti, 1888 de merkez Üsküp'e getirildi. Priştine, Senice, ipek, Taşlıca ve Prizren diğer sancakları almak üzere geniş bir vilâyet haline getirildiM.Sertoğlu.

KOVAN RESMİ Osmanlı deletind* tanzimattan evvel mevcut olan vergilerden biri. Arı besliyen köylülerden kovan başına eyaletine göre yılda bir kere alınan muayyen bir para. Kovan resmi tekâlif-i örfiyeden idi. (Bak. Tekâlif)M.Sertoğlu.

KOYUN ADALARI Sakız adasının kuzey-doğusunda mevcut adalar. 1694 tarihinde Osmanlı - Venedik donanmaları arasında bu mevkide Türklerin zaferiyle sona eren bir deniz meydan muharebesi cereyan etmiş ve sonunda Sakız adası düşmandan kurtarılmıştıM.Sertoğlu.

KOYUN EMİNİ İstanbul şehrinin, et ihtiyacını temin ile mükellef olan kimse. Koyun emini, sefer zamanı ordu ih-ihtiyacı için de koyun temini ile mükellefti. Şehre gelen etten Yeniçeri ocağı ve saray için olan etleri ayırır, geri kalanım kasaplara tevzi ederdi. Kendisine mubayaa için devlet hazinesinden para verilir ve o da başmuhasebeye karşı mesul bulunurdu. Her yıl, bu kalemde hesabı görülürdü. Bu suretle et fiyatlarının artmasına ve ihtikâra mâni olunurduM.Sertoğlu.

KOZAK Muhtelif madenlerden, ba-zan altın veya gümüşten yapılmış yuvarlak ve üstü armalı yassı bir kutu. Padişahların gönderdikleri mektuplar veya muahedenamelerin sayfaları kalın ipek kordonla dikilir ve bu kutunun içinden geçirilir, kutuya mum dökülerek üstü devletin armasiyle mühürlenirdi. Osmanlılara mahsus olmayıp Hıristiyan hükümdarlar da kullanmışlardır. Bir adı da kozalaktırM.Sertoğlu.

KOZALAK (Bak. Kozak).

KOZBEKÇİBAŞI (Bak. Kozbekçileri)M.Sertoğlu.

KOZBEKÇİLERt Saray hademelerinden olup Bostancı ocağına bağlı idiler. Vazifeleri selâmlık günlerinde ve padişahların gezmeye gidişlerinde veya hasbahçeye inişlerinds hükümdar ile Dâr'üs-saade ağası ve hazinedarın elbise ve sair eşyalarının nakliye ve muhafa-zasiyle meşgul olmaktı. Kozbekçileri ocaklarında padişahlara mahsus kahve da pişerdi. Ocak 1868 yılında ilga olunmuştur. Büyük âmirleri Kozbekçibaşı olup terfi ederse Bostancılar kethüdası olurdu. Bostancılar kethüdasının yolu ise Bostan-cıbaşılıktı. Kozbekçibaşmdan başka ham-lacıbaşı, tebdil hasekisi, bostancılar odabaşısı gibi ocağın ileri gelen zabitleri de Bostancıbaşılar kethüdalığına yük-seebilirdi. Kethüdalık münhal olduğu zaman, Bostancı ocağının bu gibi ileri gelen zabitlerinden en kıdemlisi veya en gözde olanı bu mevkie getirilirdi. (Bak. Bostancı Ocağı)M.Sertoğlu.

KÖLEMEN (Bak. Memlükler)M.Sertoğlu.

KÖMÜ Tersane halkından olan azablardan yelkencilik ve vardiyanlık gibi hizmetlerde kullanılanlar. (Bak. Tersane halkı, Bahriye azablan)M.Sertoğlu.

KÖPRÜCÜ Osmanlı memleketlerinin muhtelif yerlerinde, bilhassa orduların geçit yerlerinde bulunan köprüleri tamir ve muhafaza ile mükellef olan zümre. Ekseriya civar köyler halkı bu işe mükellefiyetle memur olurlar ve buna karşılık, avârız-ı divâniyeden muaf tutulurlardı. (Bak. Avârız-ı divâniye)M.Sertoğlu.

KÖRDE Saldırmadan enli, paladan kısa ve düz bir cins silâhM.Sertoğlu.

KÖRFEZ ADASI Korfo adasına Osmanlılar tarafından verilen isimM.Sertoğlu.

KÖS Deve veya fil sırtında taşınan büyük davullar. Bir tarafı çalınmak üzere deri gerilmiş düz, öbür tarafı ise mah-rut (koni) şeklinde olurdu. En mükemmeli Bağdad'da yapılırdı. Kösler, yalnız padişahlara mahsus mehterhanelerde çalınırdı. Bu yüzden bir adları da kös-i hâkanî idi. (Bak. Mehterhane)M.Sertoğlu.

KÖŞEBAŞI Enderun koğuşlarından Hasodanın kıdemli ve emektar ağalarına verilen isim. Odanın inzibat işleriyle meşgul olurlardı. Akhadımlar arasında saray kethüdasından sonra gelen beş eski ağaya da Köşebaşı denirdi. (Bak. Hasoda. Akağalar)M.Sertoğlu.

KÖŞLÜ Kelimenin aslı Köşklü olup halk dilinde bu hale gelmiştir. Yeniçeri ocağının ilgasından evvel Ağakapısında yangın köşkünde vazife görenlere ve sonra 1828 yılında aynı maksatla inşa olunan Bayezid kulesinde çalışanlara bu isim verilirdi. Yangın görülünce; kırmızı ceketli, belleri palaskalı ve ellerinde harbeleri bulunan köşlüler.ı bütün semteri koşarak dolaşır ve yangını haber verirlerdi. Bunlar evvelâ Serasker kapısına bağlı iken sonra Zaptiye nezaretine bağlanmışlardı. Köşlülerin maaşları olmayıp tayınları vardı. Hepsi sanat ehli olup çoğu Uzunçarşıda tesbihçilik ederlerdi. Senede bir kat elbiseleri olup bazı kibar konaklardan gümüş para hesabıyla beşer onar kuruş aylıkları vardı. En kıdemlilerine Başağa denirdi. Ondan sonra ikinci ağa, Çavuşlar ve neferler gelirdi. Osmanlı devletinin son zamanlarına kadar devam etmişlerdir. (Bak. Ağakapısı, Ba-yezid Kulesi)M.Sertoğlu.

KROYA Arnavutluğun meşhur ve müstahkem kalelerinden olup Osmanlılar tarafından müteaddit kereler zaptolun-muştur. Burasını Akçahisar diye anan Türkler, evvelâ 1389, sonra 1396 senelerinde işgal etmişlerdir. Sonra bir müddet yerli prenslerden Kastriyota ailesine terkolunmuş ve Yani Kastriyota'nın ölümü üzerine, yani 1443 yılında bir sancak haline getirilmiş, aynı yıl Yani Kastriyo-ta'nın oğlu olup Türk hizmetinde bulunan Jorj Kastriyota (İskender bey) kaçıp burasını ele geçirerek istiklâlini ilân etmiştir. Akçahisar, 1447 senesinde Türkler tarafından tekrar ve katî olarak feth olunmuş, İskender bey ise ölüm tarihi olan 1467 yılına kadar Osmanlı devletiyle mücadele etmiştirM.Sertoğlu.

KRUŞEVAÇ Sırbistanda Türklerin Alacahisar dedikleri meşhur kaleM.Sertoğlu.

KUBADOĞULLARI XIV. Yüzyılın ikinci yarısı ile XV. Yüzyılın başlangıcında Samsun ve havalisinde hüküm süren küçük bir Türkmen hanedanının adı. Bu ailenin hâkimiyetine Osmanlılar tarafından Çelebi Mehmed zamanında son verilmiştirM.Sertoğlu.

KUBBE ALTI (Bak. Divanhane)M.Sertoğlu.

KUBBENÎŞİN (Bak. Kubbe vezirleri)M.Sertoğlu.

KUBBE VEZİRLERİ Divan-ı hümayunun âzası olan vezirler. Sayıları yediye kadar olabilirdi. Kanunen, Rumeli beğlerbeğiliğine yükselen vezirler terfi ederlerse kubbe veziri olurlar ve en kıdemsiz sayılırlardı. Bunlara küçük vezir de denirdi. Kubbe vezirleri terfi ederek nihayet ikinci vezirliğe yükselirlerdi. İkinci vezirin yolu ise sadrıâzamlıktı. Mamafih bu usullere her zaman ve bilhassa XVII. Yüzyıldan itibaren riayet edilmez olmuştu. Bunlar, divanda mühim meseleler hakkında reylerini beyan ederler, dâvalar fazla olduğu zaman bunları dinleyerek sadrıâzama yahut, onun müsaadesiyle tuğra çekip nişancıya yardım ederlerdi. Bağdad, Şam, Mısır, Budin valilikleri veya serdarhk, seraskerlik gibi hizmetlere bunlar arasından tâyin edilenler de olurdu. Kubbe vezirlerinin adedi, XVIII. Yüzyıldan itibaren iki ile üç arasına, sonraları bire indirilmiş ve 1731 tarihinden itibaren artık kubbe vezirleri tâyin edilmez olmuştur. Bir isimleri de kubbenişindir. (Bak. Divan-ı hümayun)M.Sertoğlu.

KUDUMİYE Osmanlı devletinde bilhassa XVII. Yüzyıldan itibaren bir vilâyete tâyin olunan valilerin halktan kanunsuz olarak cebren aldıkları bir cins vergi. Müteaddit vesilelerle men olunmuş-sa da ancak II. Mahmud zamanınla tamamen kaldırılabilmiştirM.Sertoğlu.

KUFİ Arap yazısının bir stili. Küfe şehrinde çıktığı için bu adı almıştır. Daha ziyade süs yazısı olarak kullanılmıştırM.Sertoğlu.

KUKA (Bak. Üsküf).1

KUL Köle manasınadır. Yeniçeri ve altı bölük süvari askerine Kapıkulu veya Padişah kulu denirdi. (Bak. Kapıkulu). Hükümdarlar bunlara kullarım diye hitab ederlerdi. Bunun gibi bütün devlet ricali, hemen tamamen enderundan yetiştikleri için, padişahın kulu addolunurlardı. Satın alınmış köle veya cariyeler kul diye anılırlardıM.Sertoğlu.

KULAÇ 1.137 metre tutan bir uzunluk ölçüsü. (Bak. Arşın)M.Sertoğlu.

KUL AKÇASI (Bak. Devşirme)M.Sertoğlu.

KUL ÇAVUŞU (Bak. Başçavuş)M.Sertoğlu.

KULE KAPISI Harem dairesinde mevcut bir kapı. (Bak. Harem). Galata surlarının kuzey kapılarından biri. (Bak. Galata)M.Sertoğlu.

KULE SOPALILARI Harem kapıcr larına verilen isim. (Bak. Bewâbân-ı sofiyan-ı kule)M.Sertoğlu.

KUL KARDEŞLERİ XVI. Yüzyılın sonlarına doğru askere olan fazla ihtiyaç dolayısiyle evvelâ taşra kalelerinde ve serhadlerde en az üç sene hizmet etmek şartiyle yabancılardan Yeniçeri Ocağına alınan kimseler. Sonraları bu müddet bir yıla indirilmiş ve kul kardeşleri Kapıkulu Süvari Ocaklarına da alınır olmuştuM.Sertoğlu.

KULLUK İstanbulda ve taşrada bulunan inzibatı temine mahsus karakol. Buralarda yeniçerilerden bir kısmı nöbetçi olarak beklerlerdi. Bunlara Kullukça veya Karakullukçu denirdi. Yeniçeri odalarında çorbacıların maiyetinde bulunan emir çavuşlarına da bu isim verilirdi ki Başkarakullukçu hepsinin âmiriydi. İstanbul kulluklarında üç ayda ve taşra kulluklarında dokuz ayda bir kullukçular değiştirilirdi. Kulluklar, bulundukları semtin veya şehir ve kasabanın bütün inzibat işlerinden emsuldüler. Buralara ocağın ihtiyar ve tecrübeli yeniçerilerinden, hali ve tavrı mazbut olanlardan kullukçu seçilirdi. Muhafazasiyle mükellef oldukları mıntıka lıalkı bunlara muayyen bir ücret verirlerdi. Taşra kulukçularma Yasakçı denirdi. Bu ismin, İstanbulda yabancı sefaretleri muhafaza eden yeniçerilere de verildiği olurdu. Kendisine kulluk tevcih olunanın Kethüdabeye seksen akça vermesi âdetti.

KULLUKÇU (Bak. Kulluk)M.Sertoğlu.

KUL KETHÜDASI (Bak. Kethüdabey)M.Sertoğlu.

KUL NÖBETÇİ Herhangi bir vilâyetin muhafazası için bazan yeniden kul, yâni yerli asker yazılmayıp civar vilâyetlerden nöbetçi olarak gönderilen Yerli Kulu Askeri. (Bak. Gönüllü)M.Sertoğlu.

KUL OĞLANI İstanbulda ihtisap akçesini toplamağa memur tahsildarlara verilen isim. Bunlar, otuz altı kişiydiler. Hergün topladıkları parayı sandık eminine teslim ederlerdi. Noksan tahsilat için birbirlerine müteselsilen kefildilerM.Sertoğlu.

KULOĞULLARI Bak. Evli yeniçeri)

KUMBARA (Bak. Kumbara)M.Sertoğlu.

KUMBARAHANE III. Selim tarafından ıslâh olunan humbaracı ve lâğımcı ocakları için Halıcıoğlu'nda yaptırılan kışla. Bugün hâlâ mevcuttur ve askeri birliklerle meskûndur. Yanında buradaki asker için yaptırılmış Kumbarahane camii vardır. (Bak. Humbarahane)M.Sertoğlu.

KURENA Padişah yakınlarına, her zaman yanında bulunanlara verilen isim. Tanzimattan sonra mâbeynciler için kullanılmış bir tâbirdir. II. Abdülhamid devrinde kurena olanlar ve bunların mensupları büyük himaye ve nüfuz sahibi olmakla meşhurdularM.Sertoğlu.

KURŞUNLU MAHZEN Tersane müştemilâtından olup bütün tersane levazıma-tının muhafaza olunduğu büyük depoya verilen isim. Burada bir emin, bir kâlip bulunur, giren ve çıkan malzeme ile mevcut demirbaş kayıtları tutulurdu. Gemiler sefere giderken icap eden malzeme buradan verilir ve avdette geri alınarak mahzene konurdu. Resmi adı Mahzen-i sürp idiM.Sertoğlu.

KURUŞ (Bak. Guruş)M.Sertoğlu.

KUŞÇUBAŞI (Bak. Kuşhane matba- hı). ;

KUŞHANE MATBAHI Sarayda padişahların şahsına mahsus yemeklerin piştiği mutfak. Buraya zülüflü baltacıların kabiliyetlilerinden iki kişi verilirdi. (Bak. Zülüflü baltacılar). Bunların birincisine Kuşçubaşı öbürüne İkinci denirdi. Maiyetlerinde ise helvahane ile umumi mutfaktan yetişenler çalışırlardı. Bunların kıdemlisine ise Ocakçıbaşı adı verilirdiM.Sertoğlu.

KUŞHANE MEYDANI (Bak. Harem)M.Sertoğlu.

KUYRUKLU BUYRULTU Defterdarların kuyruklu imzalarını havi olup sad-rıâzam tarafından tasdik olunduktan sonra herhangi bir meblâğın sarfı için emir ve müsaade hükmünü alan tezkire. (Bak. Kuyruklu imza)M.Sertoğlu.

KUYRUKLU İMZA Defterdarların iki imzasından biri olup maliyeden yazılan hüküm ve fermanların arkasına ve sadaret makamından gayrı yerlere yazılan tezkerelerin altına konurdu, imzanın ucu aşağıya doğru uzunca çekildiği için böyle anılırdı. Sadaret makamına takdim edilen arizalarla hazine tezkerlerine isi; imzasız kuyruk konurdu ki bunun adı da küçük sah idi. (Bak. Defterdar)M.Sertoğlu.

KUYRUKLU SARRAF Eskiden kefaleti devlet tarafından makbul tutulan sarraflara verilen isim. Bunlar oldukça ağır bir ücret vererek berat alırlardı. Bu be Tatlarında kuyruklu imza bulunduğundan kendilerine kuyruklu sarraf denmişti. icabında devlete de borç verirler, kefil oldukları mültezimlerden ve mukataalar-dan büyük menfaatler elde ederlerdi. 1835 yılından sonra kısım kısım birleşerek kumpanyalar tesis etmişler, 1852'den sonra ise bu işi ecnebi bankerler ele geçirmişlerdirM.Sertoğlu.

KUYRUKSUZ İMZA Küçük sah'm diğer adı. (Bak. Kuyruklu imza)M.Sertoğlu.

KUYUMCUBAŞI Sarayın Birûn kısmına mensup sanat erbabı arasındaki kuyumcuların âmiri. Bu kuyumcular, devşirmelerin kabiliyetlilerinden yetiştirilirdi. Kuyumcubaşı bunlar arasından yetişme olmayıp saray dışındaki kuyumcu esnafının usta, ihtiyar ve mutemedlerirı-den tayin olunurdu. Bunlar, saray kuyumcularına nezaret ederler ve onları yetiştirirlerdi. Saray için alınacak mücevherler ile, yabancı hükümdarlara hediye olarak yaptırılan mücevherat kuyumcubaşı tarafından muayene ve kıymeti takdir olunurdu. (Bak. Birûn)M.Sertoğlu.


Yüklə 2,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin