444
BİBLİYOGRAFYA:
F. H. Bode, Der Kamf um die Bagdadbahn 1903-1914, Eİn Beitrag zur Ceschichle der De-utsch-Englischen Beziehungen, Breslau 1914; P. Rohrbach. Hattı Saltanat- Bağdad Demiryolu, İstanbul 1331; P. K. Butterfİeld, The Diplomacy of ttıe Baghdad Railway 1890-1914, Göttingen 1932; Bekir Sıtkı Baykal, Das Bagdad-Bahn Problem 1890-1913, Freiburg 1935; L. Ragey, La çuestion du Chemin de fer de Bagdad 1893-1914, Paris 1936; R. Hüber, Dle Bagdadbahn, Berlin 1943; M. K. Chapmann. Great Brİtain and the Baghdad Railıuay 1888-1914, Morthampton-mass 1948; A. Onur, Demiryolları Tarihi 1860-1953, İstanbul 1953; L Rathmann, Die Nahoş-texpansion des deutschen Imperialismus uom Ausgans des 19. Jahrhunderis biz zum Ende des erslen Wellkrieges, Eİne Sttıdie İlber die Wirtschafts ■ potiüsche Kompanente der Bagdadbahn politik, Leipzig 1961; a.mlf., Alman Emperyalizminin Türkiye'ye Girişi (trc. Ragip Zaralı), istanbul 1976, s. 41 vd.; W. von Kam-pen, Studien zur Deutschen Türkei-politik in derZeit Wilhe!ms II, Kiel 1968, s. 24-26; E. M. Earle, Bağdad Demiryolu Sauaşı (üre. Kasım Yargıcı), İstanbul 1972; İlber Ortaylı. Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, İstanbul 1983, s. 73 vd.; Burhan Oğuz. Yüzyıllar Boyunca Alman Gerçeği ue Türkler, İstanbul 1983, s. 161 vd. r-j
İSH Kemal Bevdilli
BAĞDAT HATUN
(ö. 736/1335)
İlhanlı Hükümdarı Ebû Saîd Bahadır Han'ın karısı.
Babası Suldus aşiretinden Çoban b. Melik b. Tudun Noyan'dır. 1323'te CelS-yirliler'den Emîr Şeyh Hasan b. Emîr Hüseyin b. Akboğa ile evlendirildi. 1325'te Ucan yaylasında kendisini görerek beğenen Ebû Saîd Bahadır Han onunla evlenmek istedi. Cengiz yasasına göre hanın beğendiği kadın evli bile olsa eşinin onu hemen boşaması gerekiyordu. Bu durum Bağdat Hatun'un babası Emîr Çoban tarafından öğrenilince Ebû Saîd Han'la araları açıldı. Siyasî rakipleri emîr ve han arasındaki kırgınlığı daha da arttırdılar. Bunun üzerine Emîr Çoban ve oğulları Ebû Saîd Han tarafından birer birer ortadan kaldırıldı. Metanetini hiçbir şekilde kaybetmeyen Bağdat Hatun sonunda Emîr Şeyh Hasan'dan boşanıp Ebû Saîd Han'la evlendi ve İlhanlı sarayında baş kadınlığa yükselerek Hüdâvendigâr lakabını aldı. Kısa zamanda Ebû Saîd nez-dinde büyük itibar kazandı. Ancak Bağdat Hatun ve ailesinin rakipleri aleyhte faaliyetlerini sürdürerek 1331'de eski eşi Emîr Şeyh Hasan'la gizlice haberleştiği iftirasında bulundular. Bu yüzden Ebû Saîd Bağdat Hatun'a karşı eski sevgisi-
ni ve güvenini kaybetti. Ancak daha sonra suçsuz olduğu anlaşıldı ve tutuklanması emredilen Şeyh Hasan annesinin de araya girmesiyle bağışlanarak Kemah Kalesi'ne tayin edildi.
Ebû Saîd Han Bağdat Hatün'dan sonra 1333'te onun yeğeni Dilşad'la evlendi. Bunu hazmedemeyen Bağdat Hatun, kocasına karşı kin duymaya başladı. Bu sebeple Özbek Han'a karşı harekete geçen hanın ani ölümü (30 Kasım 13351, onun tarafından zehirlendiği rivayetine yol açtı. İbn Battûta da bu rivayeti doğrulamaktadır.
Ebû Saîd Han'dan sonra İlhanlı tahtına geçen Arpa Han, Ebû Saîd'in ölümünden Bağdat Hatün'u sorumlu tuttu. Sonunda Bağdat Hatun Hoca Lü'lü' adında biri vasıtasıyla hamamda başına topuz vurulmak suretiyle öldürüldü. Cesedi âdi bir örtü altında günlerce ortada kaldı.
Bağdat Hatun'un eski kocası Emîr Ha-san-i Büzürg Irâk-ı Arab'ı ele geçirdiğinde Ebû Saîd Han'ın son eşi Dilşâd Ha-tun'la evlenerek daha önce kendisine yapılan haksızlığın intikamını aldı (1336).
Günümüz tiyatro yazarlarından Güngör Dümen, XIV. yüzyılın bu güzelliği ve dirayetiyle meşhur kadını hakkında Bağdat Hatun adlı bir tiyatro eseri kaleme almış ve eser 1980'de devlet tiyatrolarında sahneye konulmuştur.
BİBLİYOGRAFYA:
Hâfız-ı Ebru, Zeyl-i Câmicu't-teuârîh (nşr. Hânbâbâ Beyânî), Tahran 1317 hş., bk. İndeks; İbn Battûtâ, Voyages, İl, 117 vd.; Târîh-i Şeyh üueys (nşr. J. B. van Loon), The Hague 1954, s. 57-59; Mîrhând, Rauzatuş-şafâ, V, 153 vd.; Spuler, İran Moğollan, s. 138, 142, 145, 278, 389, 412, 430-431, 434; İsmail Hakkı Uzunçar-şılı. "Anadolu Türk Tarihinde Üç Mühim Sima", TTEM, 1/5 (1930-31), s. 64-82; Ahmed Temir, "Suldus", İA, XI, 10; R. M. Savory, "Baghdad Khâtün", ming.), I, 908-909.
lifti Enver Konukçu
BAĞDAT KÖŞKÜ
Topkapı Sarayı'nda XVII. yüzyılda yapılmış köşk.
Bugün Topkapı Sarayı adıyla tanınan Sarây-ı Cedîd (Yeni Saray) manzumesi içindeki yapılardan biri olan Bağdat Köşkü (Bağdat Kasrı). Sultan IV. Murad tarafından 1638'den az sonra yaptırılmıştır ve 1624'te Safevîler tarafından ele geçirilen Bağdat'ın 1638 yılının son günlerinde yeniden fethedilmesinin hâtırası olarak bu adla anılmıştır. Köşkün yapılışını
belirten bir inşa kitabesi yoktur. Naîmâ Bağdat Seferi'ni anlatırken köşkün inşasının sefere çıkılırken emredildiğini ve yapımın bir yıl içinde tamamlandığını bildirir. Sultan Murad'ın Bağdat Seferi bir yıl İki ay sürdüğüne ve padişah İstanbul'a döndükten az sonra 1640 Şubatının ilk haftasında öidüğüne göre Bağdat Köş-kü'nün inşası 1639 yılı içlerinde gerçekleşmiş olmalıdır. Ancak iç süslemenin bir süre daha devam ettiği tahmin edilebilir. Nitekim yine Naîmâ'nın yazdığına göre, "iki denizin birleştiği yere" hâkim olarak yapılan "zîbâ ve dilârâ" kasrın henüz tamamlanmayan iç süslemesi yapılırken padişahın fermanı üzerine tavanlarına başta Tophaneli Mahmud Çelebi olmak üzere birçok usta hattat tarafından altın yaldızla âyetler yazılması kararlaştırılmıştır. Hatta yazılması kararlaştirlan bu âyetler arasında Hz. İbrahim'in adının geçtiği (el-Bakara 2/127! âyetinin bulunması, bazılarınca Sultan İbrahim'in tahta çıkacağının ön haberi olarak görülmüşse de E. Hakkı Ayverdi bugün köşkün içinde böyle bir âyet görülmediğini belirterek bu yazının yazılmasından padişahın ölümü üzerine vazgeçilmiş olduğunu söyler.
Ahmed Refik, kaynağını göstermeksizin Bağdat Köşkü'nün o devrin mimar-başısı Hasan Ağa tarafından yapılmış olduğunu bildirir. Bu iddia ayrıca araştırılıp incelenmeye değer bir konudur. Bu tarihlerde Hassa başmimarı olarak Kasım Ağa tanınmaktadır. Ancak Osmanlı tarihinde çok önemli politik rolü olan bu mimarın eserleri hakkında şimdilik fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Sedat Eldem de Bağdat Köşkü'nün mimarının Kasım Ağa olabileceğini muhtemel görmektedir.
Tarih içinde Bağdat Köşkü'nde cereyan eden en önemli olay, 1730 ayaklanmasının elebaşılarından Patrona Halil ve bazı adamlarının kendilerine vezirlik verileceği söylenerek Sultan I. Mahmud tarafından saraya davet edilmeleri sırasında bir hile ile burada idam edilmeleri olarak gösterilmişse de bu hadise gerçekte Revan Köşkü'nde vuku bulmuştur. Vehbî'nin Sumdme'sindeki bir minyatürden anlaşıldığına göre şehzadelerin sünnet düğünlerinde çocukların yatakları Bağdat Köşkü revaklan altına kuruluyordu.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru Bağdat Köşkü'nün revaklannın araları demir çerçeveli bir camekânla kapatılmıştı. II. Ab-dülhamid tarafından bu camlı galerinin bir kısmı bölünerek burası, perde, kanepe, koltuk ve ayna gibi bazı eşya ile döşenmişti. Padişah ramazan ayının on beşinde saraya geldiğinde bir süre bu dar aralıkta dinlenirdi. Yakın tarihlerde bu oda ve camekân kaldırılmıştır.
Topkapı Sarayı manzumesinin en güzel ve ilk şekli bozulmaksızın günümüze kadar gelmiş bir parçası olan Bağdat Köşkü Türk köşk mimarisinin şaheserlerinden sayılır. Havuzlu taşlığın bir kenarında sarayın Şimşirlik ve İncirlik denilen iki bahçesinin birleştiği yerde 7 m. yüksekliğinde kemerli bir bodrum katı üstüne oturtulmuştur. Bulunduğu yerden Haliç, Boğaz ve Marmara'ya hâkim manzarası olduğu gibi Galata ve Beyoğ-lu'nu da bütünüyle görmektedir. Köşkün ana mekânı dört tarafında çıkıntılar olan bir sekizgen biçimindedir. Dikdörtgen çıkıntılar birer sivri kemerli eyvan şeklinde orta mekâna açılırlar. Orta mekânın üstünü ortasında bir aydınlık feneri olan kurşun kaplı bir kubbe örter. Dört çıkın-
tısı ile çok dengeli bir planı olan köşkün bir tarafına dikdörtgen planlı ve üstü aynalı tonoz ile örtülü bir oda eklenmiş olup bunun duvar kalınlığı içine ustalıkla yerleştirilmiş bir hela bulunur. Köşkün etrafında baklavalı başlıklı mermer sütunlara sahip bir revak dolaşır. Bu sütunlara oturan çift renkli taşlardan işlenmiş sivri kemerler kurşun kaplı geniş bir saçağı taşımaktadır. Evvelce bu sütunların aralarında kalın yelken bezinden yapılmış perdeler bulunuyor, bunlar hem galerinin gölgelenmesi hem de köşkün dış yüzlerini süsleyen çinilerin hava şartlarından korunmasını sağlıyordu. Perdeler çıkarıldıktan sonra geçen yüzyıl sonlarında demir çerçeveli came-kânlar takılmışsa da köşkün mimari güzelliğini bozan bu çamekâniar 1917'de sökülmüştür. Sütunların aralarında mermer şebekeli korkuluklar vardır.
Bağdat Köşkü'nün esas girişinin üstünde Farsça bir beyit yazılmıştır. Dış duvarları renkli taş kaplama ve çiniler süsler. Ancak bilhassa kuzey rüzgârlarına açık olan taraflarda bu çiniler büyük ölçüde zarar görmüş ve bazı yerler Kötü biçimde tamir edilmiştir. Kapı seviyesinden itibaren beyaz zemin üzerine nar çiçeği ve enginar yapraklı çiçekle-riyle bezenmiş olan çiniler klasik devir Türk çini sanatının son ve güzel Örnekleridir.
Köşkün içinde altın yaldız kaplamalı muhteşem davlumbazı olan bir ocak bulunmaktadır. Bunun dışarıda ince uzun bir baca ile bağlantısı olduğu görülür. Planda çıkıntı olarak görülen hücrelerin içlerinde sedirler yer almaktadır; bu kısımların ahşap tavanları altın yaldızlı bir tezyinat ile kaplıdır. Kubbe altın yaldızlı ve bugün artık sayılı denecek kadar az
örneği kalmış olan tamamen malakârî bir süslemeye sahiptir. İç duvarlar kubbe eteğine kadar çinilerle kaplanmıştır, Ocağın iki yanında bulunan büyük ölçüdeki çiniler, hem ölçüleri hem de süslemede kullanılan kuş motifleri bakımından son derecede nâdirdir. İki pencere dizisi arasında ise mavi zemin üzerine beyaz harflerle yazılmış yine çini bir yazı kuşağı çepeçevre mekânı dolaşır. Dıştan pirinç şebekeli olan alt sıra pencerelerin ve dolapların ahşap kanatları fildişi, sedef ve bağa kakma süslemelidir. Üst sıra pencereler renkli camlı alçı çerçeveli revzenlere sahiptir.
Eski fotoğraflarda Bağdat Köşkü'nün ortasında Batı üslûbunda bir masa, hücrelerden birinin içinde ise bir kanepe görülür. Sonraları bunlar kaldırılarak hücrelerin içlerine sedirler yerleştirilmiş, masanın yerine de Fransa kralının hediyesi olduğu söylenen gümüş bir mangal konulmuştur. Yine eski bir fotoğrafta kubbenin ortasından bir cam fanusun sarktığı görülmektedir. Sonra bunun yerine altın yaldızlı oymalı bir top asılmıştır. Bağdat KÖşkü'nde 360 kadar kitaba sahip bir kütüphane de bulunuyordu. İçlerinde çok değerli ve nâdir yazmalar olan bu kitaplar, Ağalar Camii'nde kurulan ve "yeni kütüphane" adı verilen, içinde saraya ait bütün kitapların bir araya getirildiği merkeze alınmıştır. Pen-zer, Bağdat Köşkü'nün bir cephesine bitişik çıkıntı teşkil eden mekânın evvelce kütüphane olduğu görüşündedir, Halbuki A. Şeref Bey buranın kahve ocağı olduğunu yazar. Kitapların esas mekândaki dolaplarda muhafaza edilmiş olmaları daha inandırıcıdır. Zaten bu küçük mekânda 360 cilt kitabı alacak dolap mevcut değildir.
Klasik devir Türk sanatının en muhteşem eserlerinden olan Bağdat Köşkü, mimarisi bakımından eski Türk yapı ge-
leneklerinin (dört eyvan şeması) değişik bir uygulamasıdır. İç ve dış süslemesinin zenginliği, nisbetlerinin ahengi ve değişik tekniklerdeki tezyinatın ustalıklı kullanımı onu Türk sanatının şaheserlerinden biri yapmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Naîmâ, Târih (nşr. Zuhuri Danışman), İstanbul 1968, ili, 1442, 1448; Halil Ethem [Eldem], Topkapı Sarayı, İstanbul 1931, s. 23; Topkapı Sarayı Müzesi Rehberi, İstanbul 1933, s. 135-136; N. M. Penzer, The Harem, London 1936, s. 253-255; Tahsin Öz. Turkish Ceramics, Ankara 1953, s. 36, levha LXIII-LXİV (Kuşlıı çinilerin renkli resmi); K. Otto-Dorn, Türkische Kera-mik, Ankara 1957, s. 132; Melek Celâl Lampö, Le Vieux serail des Suttans, İstanbul 1959, s. 80; R. Ekrem Koçu. Topkapı Sarayı, İstanbul 1960, s. 108-112; Sedat Hakkı Eldem, Köşkler ue Kasırlar, İstanbul 1969, i, 298-318; a.mlf. -Feridun Akozan. Topkapı Sarayı: Bir Mimari Araştırma, Ankara 1982, s. 28-29; F. Davis, The Palace of Topkapı in İstanbul, Mew York 1970, s. 180-184; Hülya Tezcan, Köşkler, İstanbul 1978, s. 10-13; Abdurrahman Şeref, "Topkapı Saray-ı Humâyun'u", TOEM, 11/7 (İ327), s. 411-414; Semavi Eyice, "Mimar Kasım Hakkında", TTK Belleten, LXIII/172 (1979), s. 767-808; a.mlf., Topkapı Sarayı, İstanbul 1985, s. 35; Ahmet Refik [Altınay], "Bağdat Kasrı", Cumhuriyet, istanbul 24 Mayıs 1935; E. Hakkı Ay-verdi, "Bağdad Köşkü", İst.A, IV, 1804-1808.
BH Semavi Eyice
BAĞDAT PAKTI
1955 yılında Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve
İngiltere arasında kurulan bölgesel savunma iş birliği ittifakı.
J
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'nin Doğu Avrupa ve Güney Asya'-daki yayılmasını durdurmak için soğuk savaş yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı J. Foster Dulles'in geliştirdiği "çevreleme" (containment) politikası ile Güney Asya ve Ortadoğu'nun savunmasın: Batı ittifakına bağlama ve bu yolla bir "güvenlik koridoru" oluşturma çalışmalarının bir sonucu oiarak doğmuştur. Bağdat Paktı'ndan önce Ortadoğu'da güvenlik ve savunma İş birliği alanında ilk ittifak Sâdâbâd Paktı'dır. İran, Türkiye, Afganistan ve Irak arasın-
da 1937'de kurulan bu pakt uzun ömürlü olmamıştır. İl.Dünya Savaşi'ndan sonra Ortadoğu'dan çekilen İngiltere, bölgedeki çıkarlarını korumak için Türkiye'nin de içinde yer alacağı Ortadoğu komutanlığı gibi birtakım tertiplere girişmiş-se de başarı sağlayamamıştır. Ortadoğu'nun savunulması konusunda insiya-tifi. bölgede sömürgecilik alanında kötü bir geçmişi bulunmayan Amerika Birleşik Devletleri'nin ele alması üzerine çevreleme politikası doğrultusunda Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye arasında tesis edilen Balkan Paktı'ndan (1953) sonra, Güneydoğu Asya Antlaşması Teşkilâtı (SEATO) ile NATO'yu birbirine bağlayacak bir Ortadoğu savunma ittifakının kurulması için çeşitli gayretler gösteril-mıştır.
İngiltere ve Türkiye'nin ortak çalışmaları sonunda kurulmuş bölgesel bir savunma is birliği teşkilâtı olan Bağdat Paktı'na giden yolda ilk çalışmaları Amerika Birleşik Devletleri yaparak 28 Aralık 1953'te Pakistan'la bir teknik ve ekonomik yardım antlaşması ile 19 Mayıs 1954'te Karşılıklı Savunma İçin Yardım Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşmada Pakistan'ın bölgesel savunmaya katılacağı açıklanmıştır. Türkiye, NATO'ya alınmasında kendisine muhalefet eden İngiltere'ye, NATO'ya alınması halinde Ortadoğu savunmasında görev alacağı tavizini verdiğinden böyle bir savunma ittifakına katılacağını kabul etmiş bulunuyordu. Bu amaçla Türk yöneticileri Irak, Lübnan ve Suriye yöneticileriyle yoğun temaslara giriştiler. Bağdat Paktı'nın ilk halkasını, Türkiye ile İrak arasındaki görüşmeler sonunda 12 Ocak 1955'te yayımlanan Türk-Irak Deklarasyonu teşkil etti. Bu deklarasyonla kurulması düşünülen paktla ilgili görüşler dile getirildi. Türkiye Başbakanı Adnan Menderes, kurulması düşünülen pakta Suriye ve Lübnan'ın da katılmalarını sağlamak için Şam'ı ve Beyrut'u ziyaret etti, fakat başarı sağlayamadı. Bu durum karşısında 24 Şubat 1955'te Bağdat'ta Türkiye ile Irak arasında sekiz maddelik Karşılıklı Güvenlik ve Savunma İşbirliği Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma Bağdat Paktı'nın özünü oluşturdu.
Birleşmiş Milletler Yasası'nın 51. maddesine uygun olarak imzalanan Karşılıklı Güvenlik ve Savunma İşbirliği Antlaşması, güvenlik ve savunma için iş birliğinde bulunmayı, iç işlerine karışmamayı, aralarındaki meseleleri barışçı yolla çözümlemeyi, paktla bağdaşamayacak
milletlerarası taahhütler altına girmemeyi öngörmekteydi. Ayrıca paktın Arap Birliği üyelerine ve bölgedeki güvenlik ve barışla ilgili olup da taraflarca da tanınmış bulunan ülkelere üyelik konusunun açık olduğu, en az dört ülkenin pakta katılmasından sonra bakanlar düzeyinde bir daimî konseyin kurulacağı, paktın 5 yıl için yürürlükte kalacağı ve 5'er yıllık sürelerle yenileneceği de kararlaştırıldı.
Asıl amacı bölge devletlerini ortak bir teşkilât içinde bir araya getirmek, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'ya inmesini engellemek, bölgenin savunmasını Batı savunma ittifakına bağlamak ve Batı'nın bölgedeki çıkarlarını korumak olan Bağdat Paktı, 5 Nisan 1955'te İngiltere, 23 Eylül 1955'te Pakistan ve 3 Kasım 1955'-te de İran'ın katılmaları üzerine Kasım 1955'te Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve ingiltere arasında Karşılıklı Güvenlik ve Savunma İşbirliği Teşkilâtı haline dönüştü. Bölge ülkelerinin ortak güvenlik ve savunma için iş birliğini sağlamak amacına yönelik olmakla birlikte pakt, kuruluşundaki yanlışlık yüzünden bölgede birleştirici olamamış, âdeta Ortadoğu'yu parçalamıştır. Nitekim Bağdat Paktı bölgede yeni çatışmalara ve bloklaşmalara sebep olduğu gibi bölgeyi milletlerarası çatışma alanlarından biri haline de getirmiştir. Arap Birliğine mensup ülkelerden sadece Irak'ın pakta girmesi, bölge ülkesi olmadığı halde eski bir sömürgeci ülke olan İngiltere'nin paktın üyesi olması ve bölgede Batı yanlısı bir politika takip eden Türkiye, İran ve Pakistan'ın pakta dahil olmaları sebebiyle, Batı'ya karşı olan ülkeler tarafından şiddetle eleştirilmiş ve Batı sömürgeciliğinin yeni bir biçimi olarak değerlendirilmiştir. Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan aralarında ayrı bir antlaşma imzalamak için çalışmalar yapmış, Irak Arap dünyasında iyice yalnızlığa İtilmiş, bu gelişmeleri kendi güvenliğine yönelik bir tertip olarak değerlendiren İsrail de diğer Arap ülkeleri gibi şiddetli tepki göstermiştir.
Çevreleme politikasına göre bir Ortadoğu savunma ittifakı kurmaya çalışan ve Bağdat Paktı'nın kurulmasında büyük katkısı olan Amerika Birleşik Devletleri, paktın bölgede birliği sağlayamayacağını görmesi üzerine, pakta üye olarak katılmamakla birlikte İlgisiz de kalmamıştır. Bunun için paktın ilk konsey toplantısına (21-22 Kasım 1955) sivil ve askerî gözlemciler göndermiş, ittifakın
Ortadoğu'nun güvenlik ve istikrarı için önemli olduğunu ve destekleneceğini bildirmiş, ekonomik komite ile bozguncu faaliyetleri önleme komitesine üye olmuş, Bağdat'a bir askerî irtibat grubu yollamış ve 1957'de de paktın askerî komitesine üye olmuştur.
Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'ya girişini önlemek amacına yönelik olan Bağdat Paktı'nın, bu alanda amacına ulaşması şöyle dursun tam aksine Sovyet-ler'in bölgeye girişini hızlandırdığı söylenebilir. Nitekim pakta şiddetle karşı olan Mısır, Çekoslovakya ile silâh yardımını öngören bir antlaşma yaparak Sovyetler Birliği ve Doğu bloku ülkeleriyle yakınlaşmıştır. Pakt sayesinde bölgede nüfuzunu arttırmaya çalışan Amerika Birleşik Devletleri karşısında Arap ülkeleri Sovyetler Birliği'ne yönelmişler ve böylece Sovyetler Birliği'nin bölgede gücü ve nüfuzu artmıştır.
Türkiye açısından da Bağdat Paktı başarılı olamamıştır. Batı ittifakı içerisinde yerini alan Türkiye'nin Ortadoğu'da Batı'lı sömürgeci ülkelerle birlikte hareket etmesi, onu Araplar arası çatışmalarla karşı karşıya getirmiş ve kendisine yönelen eleştirileri arttırmıştır. İrak'ın dışındaki diğer Arap ülkelerinin de pakta katılacaklarını ummakla yanılmış olan Türkiye'nin Mısır ve Suriye ile ilişkileri bu sebeple bozulmuştur. 1945'ten itibaren gerilemeye başlayan Türk - Arap ilişkileri bu pakt yüzünden kopma noktasına gelmiştir. Ayrıca paktın kuruluşunda önemli rol oynayan Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile ilişkileri de olumsuz şekilde etkilenmiştir. Pakt sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği Ortadoğu'da karşı karşıya gelirlerken Türkiye de bundan fazlasıyla etkilenmiştir.
Bağdat Paktı'nın tek Arap üyesi olan İrak diğer Arap ülkeleri tarafından iyice yalnızlığa itildiği gibi içeride de önemli bir muhalefetin gelişmesi önlenememiştir. Bunun sonucu olarak İrak'ta 14 Temmuz 19S8'de gerçekleşen kanlı ihtilâl paktın sonunu hazırlamıştır. İhtilâlden sonra iktidarı ele alan yeni Irak yönetiminin 24 Mart 1959'da ittifaktan ayrıldığını bildirmesi üzerine, Bağdat Paktı merkezini Ankara'ya taşıyarak adını Merkezî Antlaşma Teşkilâtı (CENTO) şeklinde değiştirmiştir. Bağdat Pakrj'nın Irak dışındaki üyelerinin yer aldığı ÇENTO faaliyetlerini daha çok ekonomik, kültürel ve teknik iş birliği alanına kaydırmıştır
(bk. MERKEZÎ ANTLAŞMA TEŞKİLÂTI).
BİBLİYOGRAFYA:
Düstur, üçüncü tertib, İstanbul 1293, XXXVI, 422-425; İsmail Soysal, Türkiye'nin Başlıca Siyasi Andlaşmaları, Ankara 1965, s. 435-440; Ömer E. Kürkçüoglu, Türkiye'nin Arap Orta Doğusu'na Karşı Politikası (1945-1970), Ankara 1972, s. 51-80; Mehmet Gönlübol - A. Halûk Ülman, "İkinci Dünya Savaşı'ndan Sonra Türk Dış Politikası", Olaylarla Türk Dış Politikası, Ankara 1974, s. 269-291; a.mlf., "Türk Dış Politikasının Yirmi Yılı: 1945-1961", SBFD, XXI/1 (19661, s. 167-170; H. C. d'Encausse, La Politiçue Souletiçue au Moyen-Orient: 1955-1975, Paris 1975, s. 27-28; a.mlf., "Le Moyen-Orien devant Je Modele Sovietigue", Les Nouveaux Btats Dans Les Relalîons Inlerna-tionates, Paris 1962, s. 77; Mahmut Dikerdem, Ortadoğu'da Deurim Yılları: Bir Büyükelçinin Anıları, İstanbul 1977, s. 161-163; Kamuran Gürün, Dış İlişkiler ue Türk Politikası, Ankara 1983, s. 354-366; Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl SiyastTarihi 1914-1980, Ankara 1987, s. 491-492, 524-528; N. C. Chatterji. A Histoıy of Modern Middle East, New Deihi 1987, s. 95-97, 222-227; Feridun Cemal Erkin. Dışişlerinde 34 Yıl Vaşington Büyük Elçiliği, Ankara 1987, [1/2, s. 503-506; M. Perlman, "Egypt Versus the Bagdad Pact", Middle Eastern Affairs, Vll, New York 1956, s. 95-101 ; Yuluğ Tekin Kurat, "Elli Yıllık Cumhuriyetin Dış Politikası", TTK Bel-ieten, XXXIX/154 (1975), s. 285-287; J. A. Kec-hichian, "Baglıdad Pact", E/r., III, 415.
Davut Dursun
BAĞDATLI İSMAİL PAŞA
(1839-1920)
Asker, bibliyografya ve
hal tercümesi âlimi.
J
Bağdat'ta doğdu. Irak'ın Süleymaniye şehri iieri gelenlerinden Baban ailesine mensup olduğu için Babanî veya Baban-zâde lakabı ile de anılır. Babasının adı Mehmed Emin, dedesininki de Selim'dir. Irak'ta halkı askerliğe teşvik maksadıy-
la açılan Zabit Mektebi'nde okuyarak subay çıktı. 1875'te İstanbul'a gitti ve 1878'de hayatının bundan sonrasını geçireceği Bakırköy'e yerleşti. 1908'de I!. Meşrutiyetin ilânından sonra mirliva rütbesiyle Jandarma Dairesi ikinci şube müdürü oldu. 1920'de bu görevden emekli olduktan üç ay sonra vefat etti ve İstanbul'da Bakırköy Mezarlığı'na defnedildi.
Eserleri. Askerlikle ilmî çalışmalarını beraber yürüten İsmail Paşa İstanbul'a gelişindan az sonra başladığı ve otuz beş yıllık bir emek mahsulü olan iki önemli eseriyle ilim âleminde tanınmıştır. 1. îiâ-hu'î-meknûn ti'z-zeyli =aid Keşfi'z-zu-nûn
448
yetü'l-"arifin, esma'ü'l-mü'elli fîn ve âşârül'musannifin, Büyük bir biyografi ve bibliyografya ansiklopedisidir. İki ciltlik eserde İslâm âleminde yetişmiş 9000 civarında müellifin (i. ciltte 5398) hal tercümesi ve bunların çeşitli ilim dallarına ait 50.000 civarında kitabı (1. ciltte 25.000 eser] söz konusu edilmektedir, Bazı müellifler hakkında çok kısa bilgi ile yetinilirken bazılarının hayatları ve eserleri hakkında ise oldukça geniş bilgi verilmiş, Türk olanlar isimlerinin yanına yıldız işareti konularak ayrıca belirtilmiştir. Hediyyetü'l-'ârifîn müellif nüshası esas alınarak Kilisli Rifat Bilge, İb-nülemin Mahmud Kemal İnal ve Avni Ak-tuç tarafından iki cilt halinde yayıma hazırlanıp Millî Eğitim Bakanlığı'nca 1. cildi 1951'de, II. cildi de 1955'te İstanbul'da basılmıştır. Bu eserin de îzâhu.'1-mek-nûn gibi Tahran'da yapılmış birçok ofset baskısı vardır. Ayrıca Nail Bayraktar'ın eserde adı geçen müelliflerin şöhret buldukları künye, nisbe, mahlas ve lakapları esas alarak hazırladığı yeni bir indeks Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır {Hediyyetul-Ârifîn, Esmâü'i-Mü-eliifîn uç. Âsârü7-Musannifin Şöhretler İndeksi, İstanbul 1990).
Dostları ilə paylaş: |