Zalim ve facir bir önder, sadece kendisini değil, bütün toplumu fesada sürüklemektedir. Dolayısıyla da halkların ve toplumların günahını da üstlenmektedir. Bu açıdan daha ağır bir cezaya çarptırılacak ve daha şiddetli bir şekilde hesaba çekilecektir.
Ali (a.s), Allah Resulünden (s.a.a) naklen şöyle buyurmaktadır: “Zulmeden imam, kıyamet günü beraberinde hiç bir yardımcısı ve mazeret bildireni olmaksızın getirilir; cehennemin ateşine atılır, içinde değirmen taşı gibi döner; sonunda ta dibinde bağlanır”2
Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) daha çok himaye edilmeyen, hatta zayıflatmaya çalışılan hak önderlik hususundaki üzüntülerini ortaya koymaktadır. Zira bu hareket sonucunda akılsız ve beyinsiz kimseler, toplumda hakimiyeti ele geçirmektedirler. Dolayısıyla hiçbir toplum, hükümetsiz ve devletsiz ayakta duramaz.
Hz. Ali (a.s) bir başka yerde şöyle buyurmuştur: “Bana üzüntü veren şey bu ümmetin başına sefih, zalim ve facir kimselerin musallat olmaları, Allah’ın malını aralarında dolaştırmaları, kullarını köle yapmaları, salihleriyle savaşmaları, fasıklarını dost ve yardımcı edinmeleridir.”1
Hz. Ali (a.s) zalim ve fasid bir devletteki önderliğin şeytanın elinde olduğunu söylemektedir ve ölçütler bölümünde de işaret edeceğimiz gibi bu tür bir yönetim tarzının zalim hükümetin özelliği olduğunu vurgulamaktadır. “Ey, Muaviye! Kendin için Allah’tan kork; yularını şeytanın elinden kurtar.”2
Hz. Ali’ye (a.s) göre kötü insanların hükümeti ve günahkar kimselerin hakimiyeti, hak önderliği ve hükümetinin zayıf kılınmasının bir neticesi ve yan etkisidir. “İyiliği emredip kötülükten men etmeyi terk etmeyin. Aksini yaptığınız takdirde başınıza kötüleriniz geçer ve sonra ne kadar çağırsanız da artık sizlere icabet edilmez.”3
Hz. Ali’ye (a.s) göre münafıklar, fasit ve zalim devletin kurucuları ve güçlendiricileri sayılmaktadır. Çünkü nifak hareketi toplumda anarşi yaratan en temel harekettir. Bu da batıl ve hak olmayan bir önderliğin vücuda gelmesine ortam sağlamaktadır. Hz. Ali (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Resulullah’tan sonraya da kalan münafıklar, yalan ve iftirayla halkı ateşe çağıran dalalet önderlerine yaklaştılar, yaklaştıkları kimseler de onları iş başına geçirdiler, insanlar üzerinde hüküm sahibi yaptılar, onlarla dünyayı yediler.”4
Ölçütler ve Kriterler
Hak önderliğin kriterleri nedir ve aynı zamanda batıl ve fasit önderliğin alamet ve nişaneleri nelerden ibarettir? Bu konuda şüphesiz bir çok şey söylenebilir, ama bu bölümde de kısa bir açıklamayla yetinmek istiyoruz.
Hz. Ali’ye (a.s) göre bu konuda ilk belirgin kriter Peygamber ile vilaî (egemenlik ile ilgili) ilişkiler ortamıdır. Nitekim şöyle buyurmuştur: “Hidayetin önderiyle, sapıklığın ve kötülüğün önderi; aynı şekilde peygamberin dostuyla düşmanı bir ve eşit değildir.”1
Hz. Ali (a.s) bir başka sözünde hak önderliğin önemli bir özelliğini belirterek Allah Resulü’nün (s.a.a) dostluğunun ölçüsünü de tespit etmiş ve şöyle buyurmuştur: “İnsanların nebilere en yakın olanları, onların (Allah tarafından) getirdiği şeyi en iyi bilenlerdir…Muhammed’in (s.a.a) dostu, Peygamber’e akrabalık bağı uzak olsa bile Allah’a itaat eden kimsedir; Muhammed’in düşmanı ise Peygamber’e akrabalık bağı yakın olsa bile Allah’a isyan eden kimsedir.”2
Hz. Ali’ye (a.s) göre hak üzere olan bir İmam ve salih bir önder, Allah’ın emrini icra etmekte ve buyruklarını yürürlüğe koymaktadır. Böyle bir önder, kendisi adına herhangi bir iddiada bulunmaz. İşte bu da tayin edici ve belirgin bir ölçüttür. Nitekim Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Cehaletinize dayanmayın, heva ve heveslerinize teslim olmayın…İmama farz olan; ancak Rabbinizin emrini bildirmek, öğüt vermek, nasihat etmek için çabalamak, peygamberin sünnetini ihya etmek, müstahak olanlara hadleri uygulamak, pay sahiplerinin hakkını paylaştırmaktır.”1
Bu olumlu kılavuzluktan istifade ederek şu sonuç çıkarılabilir ki hak olmayan fasit bir önder, bunun tam tersine hareket etmektedir. Zalim bir önder sürekli kendi nefsanî isteklerinin peşinden koşturur. Bilmediğinin cehaleti ve bilgisizliği içinde hareket eder. Onun kamusunda öğüt ve nasihat diye bir şeyin anlamı yoktur. Onun egemenliği altında bid’atlar sünnetin yerine geçer, bütün ilahi hadler tatil edilir ve insanlar kendi nasiplerinden mahrum bir hale gelir.
Hz. Ali (a.s) bir başka sözünde bu anlamı çok güzel bir ifadeyle şöyle dile getirmiştir: “Bil ki Allah katında Allah’ın kullarının en efdalinin; hidayete ermiş, hidayete çağıran, malum olan sünneti ayakta tutan ve meçhul olan bidatleri öldüren adil imamdır. Sünnetler aydınlatılmış, alametleri var; bidatler de açıkça gösterilmiş, onun da alametleri vardır.”2
Bir başka yerde ise şöyle buyurmuştur: “Allah katında insanların en şerlisi, sapmış ve halkın da ona uyarak sapıttığı zalim imamdır. O yaşanan sünneti öldürür, terk edilen bidati diriltir.”3
Nehc’ül- Belağa’ya göre körü körüne bağnazlık, gururlanma ve kibirlenme de zalim bir önderin nişanelerindendir. Bu aynı zamanda İblis’in de en belirgin özelliğidir. Bu tür önderler, bu hasleti kendi önderleri olan İblis’ten miras almışlardır. “O asabiyet davasında aşırılığa gidenlerin önderi, büyüklenenlerin öncüsü, Allah’ın düşmanıdır. O asabiyetin temelini kurdu.”1
Hz. Ali (a.s) bir başka yerde diğer bir takım özellikleri bir arada açıklamış, salih olan ve salih olmayan önderlik türlerini birbirinden ayırt ederek şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bilirsiniz, namuslar, kanlar, ganimetler ve hükümler hususunda velayet sahibi olanların ve Müslümanlara önderlik edenlerin cimri olması doğru değildir. Çünkü lider cimri olursa halkın malına göz diker; Aynı zamanda cahil de olmamalıdır; aksi takdirde bilgisizliğiyle onları yoldan çıkarır. Zalim de olmamalıdır; zira zalim olursa, zulmüyle onları birbirinden ayırır. Adaletsizlik eden de olmamalıdır; aksi takdirde halkın mal ve servetine yazık eder, bir grubu diğerinden öne geçirir. Hüküm makamında rüşvet almamalıdır; . Zira rüşvete kapılan olursa hakları yok eder, hadleri görmezlikten gelir. Sünneti terk eden de olmamalıdır; aksi takdirde ümmeti helake sürükler”2
Hak imametin ve salih önderliğin ruhu insanlara hizmet etmek ve görevini yerine getirmektir. Oysa dünyevi önderler ve zalim hakimlerin hedefi sulta ve dünyayı ele geçirmektir. “Yönettiğim topluma karşı zulümle galebe çalmayı istememi mi emrediyorsunuz? Allah’a andolsun gece gündüz birbiri ardınca geldikçe, gökte yıldız yıldızı takip ettikçe böyle bir işi yapmam.”3
Hz. Ali’ye (a.s) göre toplum önderi iş paylaşımını ve sorumluluk makamını, salahiyet ve iyilik dileme esası üzere düzenlemelidir. Bu önemli konuda kendi şahsi fikirleri ve istekleri üzerine hareket etmemelidir. Nitekim Hz. Ali (a.s) Malik b. Eşter’e şöyle buyurmuştur: “Orduna; sence Allah, Resulü ve İmam’ın için en fazla iyilik isteyen, en iffetli, en sabırlı olan, geç sinirlenen, kendisinden özür dilenince rahatlayan, zayıflara merhametli, güçlülere karşı gevşeklik göstermeyen, katılıkları tecavüze sevk etmeyen ve acizlikleri kendilerini hareketten alı-koymayan kimseleri komutan seç.”1
Hz. Ali (a.s) bir hutbesinde ise şöyle buyurmuştur: “Vallahi hilafete rağbetim ve hükmetmeye isteğim yok- tu. Fakat, bu iş için beni siz çağırdınız, bu yükü siz yüklediniz! “2
Bir başka yerde ise şöyle yer almıştır: “Abdullah b. Abbas diyor ki: “Cemel savaşına giderken Basra yakınlarındaki “Zikar” bölgesinde Hz. Ali’nin yanına vardım. Hz. Ali oturmuş yırtık ayakkabısını dikiyordu. Bana, “Bu ayakkabımın değeri ne kadardır?” Diye buyurdu.”Hiç değeri yok.” Dedim. O zaman da Hz. Ali şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki bu ayakkabı bana sizlere baş olmaktan daha sevimlidir. Sadece bir hakkı ikame edeyim veya bir batılı yok edeyim (diye sizlere baş olmayı kabul ettim.)”3
Hak önderi olan kimse memurlarını kontrol altında tutmalı, onların amel ve davranışlarını sürekli gözden geçirmelidir. Onları asla kendi haline terk etmemelidir. Onlar insanlara istediklerini yapabilme durumunda olmamalı, halkın malını istedikleri gibi ellerinden alamamalıdır. Nitekim Hz. Ali (a.s) bazı valilerine yazmış olduğu mektupta şöyle buyurmuştur: “Yaptığın bazı işler bana bildirildi. Eğer bunları yaptıysan Rabbinin gazabına, hoşnutsuzluğuna uğradın, imamına isyan edip, emanetine hıyanette bulundun demektir.”1
Hz. Ali’ye (a.s) göre hak üzere olan bir imam, toplumda en düşük seviyede yaşayan bir kimse gibi yaşamalı, sahip olduğu güçten ve elde ettiği konumdan kendi refah ve güzel yaşamı için asla istifade etmemelidir. Bu da hak ve adalet üzere kurulan devletin temel kriterlerinden biridir. Bunun dışında olan her yönetim tarzı zulüm ve sömürü üzere kurulmuş demektir. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, insanlar yoksullukları nedeniyle heyecanlanıp isyan etmesinler diye adil imamlara kendilerini insanların en fakirleriyle ölçüp değerlendirmelerini emretti.”2
Başka bir ifadeyle hak ve halk desteğine sahip olan bir önder, bu konuda örnek olmalıdır. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bana, “Müminlerin Emiri” denildikten sonra zamanın zorluklarında onlara ortak olmamaya, sıkıntılı yaşayışlarında onlara örnek olmamaya razı olur muyum?”3
Hz. Ali’ye (a.s) göre insanın yüceliğini lekeleyen ve yöneticiler için fazla bir kar getirmeyen sıkıntılı programlar ve teşrifatları da zalim devletlerin nişanesi olarak kabul etmiş ve bozuk önderliğin en belirgin özelliği saymıştır. Bu konuda Hz. Ali (a.s) atlarından inerek önünde koşturan Enbar şehrinin köylülerine hitaben şöyle buyurmuştur: “Vallahi emirleriniz bundan faydalanmamaktalar. Böyle yapmakla dünyada kendinize zahmet veriyorsunuz; ahirette de bu işinizle sefil olacaksınız. Arkasında azap olan meşakkat, ne de zararlıdır; ateşten emin olmayı beraberinde getiren rahatlık da faydalıdır! “1
Bana göre bütün bu söylenen kriterlerin dışında Nehc’ül- Belağa’da hak ve batıl önderleri birbirinden ayırt eden daha nice kriterler elde etmek mümkündür. Ama biz bu kadarıyla yetiniyoruz.
Dostları ilə paylaş: |