Büyüye karşı okunacak Sûreler
İşte sana buyruğumuzla Ruh’u gönderdik. Sen kitab nedir, iman nedir bilmezdin önceleri. Biz O’nu, kullarımızdan dilediğimizi hidayete ulaştırıcı nur eyledik. Şüphesiz ki sen de sıratı mustakıyme hidayet edersin. (42-52)
Size İÇİNİZDEN bir RESÛL irsâl eyledik ki sizi arındırıyor (temizliyor), size kitab ve hikmeti öğretiyor, bilemediklerinizi bildiriyor. (2-151)
Size bir emânet bırakıyorum...
Siz ona sıkı sarıldıkça, yolunuzu şaşırmazsınız.
O emânet de Allah'ın kitabı Kur'ân 'dır!.
Hz.Muhammed (s.a.v)
Beyinde görme yoktur...
Beyinde işitme yoktur...
Beyinde şekil yoktur...
Beyinde sadece ve sadece “KAVRAMLAR” sözkonusudur!.
(Ahmed Hulûsi)
“İNSAN GİBİ DÜŞÜNEN TANRI HAYÂLİNDEN,
ALLAH GİBİ DÜŞÜNEN İNSAN ANLAYIŞINA...”
Ahmed Hulûsi
SUNU
Kurân’ı, “Allah Sistem ve Düzeni”ni kavrayabilmenin yolu, düşünce sistemimizi doğru kavramlar üzerine inşâ edebilmekten geçer.
Kurân ve Rasûlullah açıklamalarıyla bir bütün olarak açıklanan ALLAH SİSTEMİ'nde kilit olan kavramları idrâk ederek yola çıkabilirsek, nihâyetinde “SİSTEM”i bir bütün olarak kavramamız da kolaylaşacaktır.
İslâm, “Allah Sistem”ini açıklar. Bu “Sistem”in ana gerçeği; “yukarıda, ötede, ötemizde bir Tanrı”nın olmayışıdır.
Şartlanmalara dayalı hayâlî kavramlar, daima yanılgılar zinciri oluşturacak; neticede hakikatten perdeli olarak yaşayıp, ebediyyen de bu hakikatten mahrum kalmamıza yol açacaktır.
“Tanrı sanısı, tasavvuru, yanılgısı”na dayalı düşünce birikimlerinden kurtulamadığımız sürece “Allah Sistemi”ni hakkıyla kavrayamaz ve çelişkilerden kurtulamayız.
Oysa bize lütfedilmiş sonsuz bir hazineye sahibiz...
BEYİN!
Bu hazinenin kapağını açabilmek, sonsuz ve sınırsız güzelliklere ulaşabilmek için de bize sunulmuş anahtarlar var...
KAVRAMLAR!
Beynin programlanışı ve çalışma sisteminin esasında “Kavramlar”ın önemini Üstad Ahmed Hulûsi şöyle açıklıyor;
Beyin hücrelerimizin her biri, belirli anlamlar ihtiva eden belirli frekanslarla programlanarak yeni düşünsel anlamlara sahip olur; ya da genetik yoldan gelen verilerin ortaya çıkışına yolverir.
Esasen bizden ortaya çıkan ya da çıkmayıp zihnimizde kalan her düşünce, gerçekte, "Allah İsimleri”yle işaret edilen kavramların beynimizdeki bir terkibidir!.
Beyin hücrelerinin kendisine ulaşan elektriksel impulsın frekansı ile programlandığı, çağdaş bilimce tespit edilmiş durumda...
Beyinde görme yoktur.
Beyinde işitme yoktur.
Beyinde şekil yoktur.
Beyinde sadece ve sadece “KAVRAMLAR” sözkonusudur!.
Nasıl ki bir bilgisayarın içinde entegreler, diyotlar, transistörler mevcutsa ve bunların içinden geçen mikrovolt cinsinden elektrik akımı sözkonusuysa; aynı biçimde beyin hücreleri içinden de mikrovolt cinsinden elektrik akımı geçer. Bu geçen elektrik akımı, o hücre grubu hangi frekansa göre programlanmışsa o frekansın kavramını-anlamını algılar, hisseder, değerlendirir.
İşte işin ana püf noktası burasıdır!.
İnsana Din’in gelmesinin sebebi de bu noktadır...
Yaşamımızın bütün sırları da, bu noktada mevcuttur...
Hangi frekansa programlanmışsa o hücreler, o hücreler grubunun deşifre edilmesi, bizde o mânâyı anlama-idrâk etme dediğimiz olayı meydana getirir.
Hangi kelimeyi veya kavramı düşünüyor ise; o anda, o kavramı meydana getiren hücreler grubunda bir bioelektrik akış ve bu elektrik akışın faaliyete soktuğu hücreler grubundaki frekansın deşifresi sözkonusudur.
Benden bu kelimeler çıkmadan önce, elbetteki çok çok kısa bir süre içinde, önce beynimde bu kavramların yerleştiği hücre gruplarında bir elektrik akışı meydana geliyor. O elektrik akış neticesinde o hücre grubundaki titreşim, frekans deşifre ediliyor; bunun neticesinde o anlam, “ses” olarak benden size ulaşıyor!. Bir yönüyle!.
Bir de bunun ikinci yönü daha var;
Beyin hücrelerimde mevcut olan, programlanmış olan o kavramlar ayrıca sese dönüşmemiş bir noktada beynim tarafından mikrodalga yayın olarak sizin beyinlerinize de ulaşıyor. Çünkü insan beyninin sadece 5 duyuya dönük faaliyeti değil; direct mikrodalga yayın olarak dışarıya faaliyeti de sözkonusudur. Bunun en basit örneği de “telepati” dediğimiz olaydır.
Değerli okurlar,
Ölümötesi yaşamda hiçbir değer ifade etmeyecek olan “hayâl dünyamızın varsayımları”dan sıyrılıp, Evrensel gerçeklere açılabilmek için beynimizi yeniden programlayalım...
Bunun için de, önşart olan “Allah Sistem ve Düzeni”nin esaslarına, gerçeklerine işaret eden “KAVRAMLAR”ı idrâk etmeye; düşünce sistemimizde oturtmaya ve yaşamımıza geçirmeye çalışarak işe başlayalım...
Allah hepimize kolaylaştırsın...
Asuman Bayrakçı
14 Ekim 2002
www.allahvesistemi.org
- - - - - - - - - - - - -- - - - -- - - - - -- - - - -- - - -- - - -
Bu eserde, herbir kavram başlığı altında, en geniş bilgiye en kolay şekilde ulaşılabilmesi hedef alınmıştır. Bu nedenle de kavramlar arasında mümkün olduğunca az atıf yapılmış; bazı cümle ve paragraflara, değişik ciltlerde veya aynı cilt içindeki farklı kavramlarda yer almasına rağmen zorunlu olarak tekrar yer verilmiştir.
BAKÂBİLLAH
Yokluğa yâni “fakr”a erende eğer “Bâkî” olanın yaşamı baş gösterir ise; “gören göz, işiten kulak...” olarak açığa çıkarsa, yâni kısacası “Allah Adıyla İşaret Edilen”, Bâkî olduğunu ortaya koyarsa, o zaman bu hâle “Bakâbillah” denilir. Evliyaullah’ın yüksek mertebelilerinde zâhir olan bir mertebedir bu.
TASAVVUFA GİRENLERİN PEK ÇOĞU,
NİÇİN “BAKÂBİLLAH” AŞAMASINA GEÇEMEZ?
Bkz. B / Bâtınî Seyr / “Bâtınî Seyr”de kalıp, “Zâhirî Seyr”e geçemeyişin neticesi nedir?
“BÂKΔ
Sonsuza dek yegâne var olan.
VARLIKTA “BÂKİ”NİN DIŞINDA
BİRŞEY YOKTUR!
Vahdet konusu, FENÂ kavramını iptal eder!.
Fâni’nin varlığını kabul edersen, Vahdet’i inkâr edersin!.
Vahdet esas ise, zâten fâni yoktur; fenâ bulacak nesne yoktur!
”Allah Bâkidir!” demek; “fâni ve fenâlık sözkonusu değildir” demektir.
“Bâki” ile “fâni” yanyana olur mu?
Bâki’nin varlığı, fâni’yı kabul eder mi?
Şimdi biz “zaman” kabulü içinde, fâni’nin varlığını kabul ediyor; daha sonra Bâki’nin ortaya çıkacağını düşünüyoruz...!
“Bâki” esas olduğuna göre; Allah’ın “fâni” ismi varolmadığına göre, kökende fânilik ve fenâ olmadığına göre, varlıkta Bâki’nin dışında bir şey yoktur!
ASIL OLAN, MUTLAK OLAN, BEKÂ’DIR!
FÂNİLİK, ZAN’DA VARDIR!
Varlıkta Bâki’nin dışında bir şey yoktur!
Bunun neticesi şudur: bu dünya bâkidir. Dünyamız bâkidir
“Dünya bâkidir” derken, toprağı anlama... Yaşadığın dünyayı, şuur dünyasını anla!
Şuur dünyası kişinin, bâkidir!
İnsan ölümsüz müdür?.
Ölümsüzdür! Sonsuza dek insanın varlığı, yaşamı devam ediyor...
İnsan neyiyle bâkidir?
Şuuruyla, bilinciyle, düşüncesiyle!
Bedenler değişir... Dün başka kıyafet giyiyordun bugün başka kıyafet giyiyorsun, gibi; bugün bu bedenlesin yarın başka bedenle... Ama insan, “şuur” olarak bâkidir.
“İnsan şuur olarak bâkidir”in bir diğer esas mânâsı ise; İnsanın varlığının Allah’ın esmâ ve sıfatından meydana gelmesi hasebiyle, “Bâki olan Allah’tır”!
Bâki olan Allah ise, EZELDEN EBEDE BÂKİ OLAN ALLAH’TIR!
Dolayısıyle “Dünya hayatı” dediğin de bu bekânın içindedir..”Ölümötesi âhiret hayatı” dediğin de bu bekânın içindedir, Kıyâmet te..Mahşer de Cehennem de Cennet de hep bu bekânın içindedir.
Yani BEKÂ mayasından yoğrulmuştur; Dünyanın, Cennetin, Cehennemin, Berzah’ın hamuru!
Dolayısıyla BEKÂ’yı bir mekâna veya bir hâle veya bir olaya bağlamamak gerekir!.
Hangi isimle hangi hâli veya ortamı anarsan an, o ortamda zâhir olan, BÂKİDİR!
ASIL OLAN, MUTLAK OLAN, BEKÂ’DIR! FÂNİLİK, ZAN’DA VARDIR!
SEMÂ VE ARZ,
SONSUZA KADAR BÂKİDİR!
Vahdet, semâda yaşanır!
Arz, kesret mahallidir; sistem ve düzenin gereklerinin açığa çıktığı alandır.
Semâ, sonsuza dek Bakî’dir!
Arzın, sonsuza dek Bakî’dir!
“İNSANIN ŞUUR OLARAK BÂKİ
OLUŞU”NUN NETİCESİ NEDİR?
Kesretin varolması için fânilik mefhumunu yaratmıştır Allah!
Dolayısıyla sen bugün ne kadar ve nasıl hangi sisteme ve düzene dayalı olarak varsan ve bâkiysen, devamı da öyle gidecektir.
Dolayısıyledir ki bugün beden boyutunda yiyip içmek vücut için gerekliyse Ruh için başka çalışmalar gerekliyse, şuur için başka çalışmalar gerekliyse, bunun devamı da aynı sistem ve düzene tâbi olarak geleceği için, yapacağın ibadetlerin son derece büyük önemi vardır.
Hz.Ayşe diyor ki:
“Ya Rasûlullah... ”Bütün gece teheccüd kılıyorsun. Ayaklarına kan iniyor... Ayakların şişiyor... Niye, buna ihtiyacın mı var?!.
“Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” diyor Hazreti Rasûlullah.
Buradaki ŞÜKÜR kelimesinin mânâsını yanlış anlıyoruz.
“Şükretme”yi biz zannediyoruz ki, “şükrederim. şükrederim....!!! deyince şükretmiş oluyoruz.
Halbuki orada Hazreti Rasûlullah’ın “şükran” kelimesiyle, “şükreden kul olmayayım mı?” sözüyle ifade ettiği mânâ başka;
Yani “ben o namazı kılma anında Mirâc’ı yaşıyorum. Mirâc’ı yaşadığım zaman Allah’ın Rubûbiyet sıfatıyla bütün varlığı varedişini, âlemlerini seyrediyorum... Bu seyr içinde de varlığın O’nun indinde HİÇ olduğunu müşâhede ediyorum. Ben bu müşâhededen vaz mı geçeyim; mahrum mu olayım?!!!.“ demek, o sözün mânâsı.
“Şükür” budur işte; bu haldir!
“ALLAH BÂKİ’DİR”İN MÂNÂSINI YAŞAYANLAR
Dostları ilə paylaş: