Ahmed hulûSİ’de kavramlar I


Bu nokta, kişi ile ilâhi yapı arasındaki farkın farkedilmesi noktasıdır



Yüklə 1,77 Mb.
səhifə6/21
tarix30.12.2018
ölçüsü1,77 Mb.
#88344
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   21

Bu nokta, kişi ile ilâhi yapı arasındaki farkın farkedilmesi noktasıdır.

İlâhi yapıda renksiz ve sınırsız olan mânâlar, terkibi yapıda ortaya çıktığı zaman, “yaradılış” denen mânâları meydana getirir.



“İLÂHİ HUZUR”



“İLÂHİ HUZUR”DAN UZAKLAŞTIRILMAK

Şeytan, "Allah"ı anlayamamış, idrâk edememiş, neticede "insan"dan o yüce kemâlin zuhûrunu inkâr etmiş; böylece de "Allah"tan ayrı düşmüş, ilâhî huzurdan tardedilmiş"tir.

İblis`in "tardedilme"sinin anlamı; "Ulûhiyet kemâlâtının özelliklerinin zuhurunu hakkıyla değerlendirememesi yüzünden gerçeklerden uzaklaşması" şeklinde değerlendirilir.

Bunu anlatan kelime de "LÂNET" olmaktadır!. "Uzak olma", anlamına olarak!

Şimdi, burada üzerinde ibret alınması gerekli bir nokta vardır. O da şudur:

"İnsan"da, onun varlığını oluşturan Mutlak Varlık "Allah"ı müşahade edememenin sonucu, İblis gibi "lânet"lenerek tardedilmektir!.

Kim ki, "İnsan"a baktığı zaman onu "Allah"tan ayrı bir varlık olarak görür; onda ilâhi esmânın zuhurunu müşahade edemezse; ondaki varlığın, Hakk`ın varlığı olduğunu anlayıp, değerlendiremezse"; bu yanlış değerlendirmesi yüzünden "İblis" yani "şeytan" hükmüyle yaşamını sürdürür!.

Şeytan, "Allah"ı anlayamamış, idrâk edememiş, neticede "insan"dan o yüce kemâlin zuhûrunu inkâr etmiş; böylece de "Allah"tan ayrı düşmüş, ilâhî huzurdan tardedilmiş"tir.



İLÂHİ KANUNLAR



  • İlâhi Hükümler

  • "Sünnetullah”

  

“İLÂHİ KİTAP”



  • Ef’al Âlemi”

  • Fiilerin oluştuğu boyutun tümü

İlâhi kitap, ef`al âleminin, yani fiillerin oluştuğu boyutun tümüdür!. Çünkü bu kitabın her satırı, bir ismi ilâhinin mahzarı.

Not: Geniş açıklama için Bkz. K / “Kitabullah”(“Ümmül Kitap”, “Levhi Mahfuz”, “Ana Kitap”, “İlmulllah”, “Esmâ-i İlâhi”, “Allah İsimleri”, “Allah’ın Kendinde seyretmeyi dilediği mânâlar”, “Evrensel Sistem”, ”Allah Sistem ve Düzeni”)

 

“İLÂHİ RAHMET”



(Tüm varlığın oluşmasına yol açan vasıf)

İlâhi rahmet” deyince, bizim genellikle anladığımız nedir?

Genelde, anladığımız “merhamet”tir...

Halbuki, “İlâhi rahmet”in manâsı, “merhamet” kelimesinin anlamı gibi dar bir kapsam ifade etmeyip, daha genel olarak; “İlâhi Rahmet” tüm varlığın oluşmasına yol açan vasıftır.

 

İLÂHİ SIFATLAR,



İLÂHİ RAHMETİN SONUCUDUR

Bkz. İ/İlâhi Sıfatlar

 

İLÂHİ RÜYET



(“İlim”)

Sanma ki gözündeki bu çokluk ortadan kalkacak…

Bu gerçeği iyi anla!.

Göz, bu çokluk âlemini görmeye, varolduğu sürece devam eder... Ve gözdeki bu çokluk görüntüleri aynen ruhuna kaydolduğu, ruhuna yansıdığı, ruhuna yüklendiği için ölümötesindeki ölümün akabinde başlayan sonsuz ve ebedi hayat boyunca da bu çokluk görüntüleri devam eder gider.



Çokluk görüntüsü ortadan kalkmaz hiçbir zaman!

Basarınla değil, basiretinle Tekliği müşahede edebilirsin!

İlâhi Rüyet, “İLİM”dir!

Bakın bu konuda Abdülkâdir Geylâni Risâle-i Gavsiye’sinde ne diyor?...

Ya Gavs-ı Âzam!. Kim ki ilim ile “Hakikat”e erdikten sonra rü’yet isterse, o mahcubtur; perdelidir!

Kim ki rü’yeti, ilmin gayrı zannederse o Rabbi görmekten güvenilmeyecek zanna aldanıp, kendini beğenmişlerden olur.



Gavs-ı Âzam Abdülkâdir Geylâni açık seçik diyor ki:

Hakk’ın TEKLİĞİNİ müşâhedesi, İLİM makamıdır! Yani bugünki ifadeyle, bilinç düzeyinde olur; çokluk düzeyinde değil!



“İLÂHİYATÇI”



(“Tanrı Bilimci”)

Kurân’ı Kerîm, “Lâ ilâhe….” derken; bir takım insanların, kendilerini “İlâhiyât ÇI” olarak nitelemeleri ne düşündürücüdür!.

İlâh iyât” fakülteleri mi olmalıdır; “DİNİ BİLGİLER Fakültesi” mi?

Türkiye’de ve Dünya’da “ilâhiyâtÇI” olmayan ne kadar “Dinî Bilgiler uzmanı” var acaba?

Herkes, kendi lâyığını mı seçer dersiniz?



“İLÂHİYET"



  • Allah isimlerinin anlamının açığa çıkmasındaki “işlev”

  • Tanrı-tanrısallık kavramı(Varsayımı-tasavvuru)

Allah'a kulluk edin...

O'nun gayrı bir ilâhınız yoktur... (A’râf/59)



İLÂHİYET (Tanrı-tanrısallık) KAVRAMI GEÇERSİZDİR;



SADECE ALLAH!

  • Allah'tan başkasına kulluğu düşünmeyin…

  • Hakikatiniz olan Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmayın…

  • Bazınız bazınızı Allah yanı sıra ilâh-tanrı edinmeyin!

Hani Allah şöyle buyurmuştu: "Seni ben vefat ettireceğim (önceki açıklamaya atıfla, gizli suikastla seni öldüremezler, seni ben, vâden dolunca vefat ettireceğim)... Seni kendime ref' edeceğim (hakikatinin yüceliklerini yaşatacağım); hakikati reddedenler (kâfirler) arasından alarak arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet sürecine kadar, hakikati inkâr edenlerden değerli-üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır. Aranızda ayrılığa düştüğünüz konularda hükmü, ben vereceğim."

"Fakat o hakikati inkâr edenlere gelince; onlara hem dünyada hem de sonsuz gelecek sürecinde şiddetle azap yaşatacağım. Onların hiçbir yardımcıları da olmaz."

"Hakikatine" iman edip bunun gereği olan çalışmaları yapanlara gelince; onların yaptıklarının getirisi tamı tamına verir. Allah zâlimleri sevmez!

İşte bu bilgiler, (sana gayb olan geçmiş olaylara) işaretler ve hikmetli zikirdir (olayların hikmetini açıklamaktır).



Muhakkak ki, Allah indînde İsa'nın oluşumu Adem'in oluşumu gibidir (İsa'nın oluşumu Adem'in oluşumu gibiyse, Adem'in oluşumu da İsa'nın oluşumu gibidir. Buna göre düşünülmeli bu konu. A.H.). Onu topraktan yarattı, sonra "Ol" dedi ve oldu (topraktan-moleküler yapıdan meydana gelene ruhun nefh olmasıyla insan hâline gelmesi ile, ana rahminde moleküler yapıdan meydana gelene ruh nefh olması suretiyle insanın meydana gelmesi aynı şeydir).

Bu, Rabbinden hakikattir; bu yüzden, şüphe edenlerden olma!

Sana gelen ilimden sonra, her kim bu hakikat hakkında tartışırsa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, yandaşlarımızı ve yandaşlarınızı çağıralım; sonra dua edelim; Allah lâneti hakikati yalanlayanların boynuna olsun!"

Muhakkak ki, işin hakikati budur. İlâhiyet (tanrı-tanrısallık) kavramı geçersizdir; sadece Allah! Gerçek ki Allah "HÛ"dur, Azîz'dir, Hakîm'dir.

Eğer (bu hakikatten) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları bilir (sonucunu yaşatır).

De ki: "Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak anlayışa; Allah'tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela İsa'yı) Allah dûnunda Rab ittihaz etmesin (Allah yanı sıra ilâh-tanrı edinmeyelim)." Eğer bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: "Şahit olun ki biz Allah'a teslim olmuşlardanız."(Âl-i İmran/55-64)



"İLÂHİ" OLAN



  • Bürünme suretiyle yaşayan

  • Allah’a vâsıl olmuş olan

  • "Abdullah"

“İlâhî” dediğimiz; kendi varlığını meydana getiren, kendi varlığının hakikatı olan İsimlerin mânâlarından, dilediği mânâya dilediği şekilde bürünüp, o mânâ ile âşikâr olandır!



Rabbanî yaşam içinde eğer genel ilâhî emirlere ve yasaklara uyma hâlinde ise kişi, bunun neticesi Cennet’tir! Cennet ehli olur; ancak, bu terkibiyet hükmünden kendini kurtarır, Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanırsa bütün ilâhî isimlerin mânâsını kendisinde bulur. Bunların hükmü-kaydı değil; bunlara bürünme sûretiyle yaşarsa, işte o zaman Allah'a vâsıl olur ve bu vâsıl oluşunun sonunda da ilâhî olur. Sûret olarak da adı "Abd"dır, ‘’Abdullah’’dır! “Allah'ın kulu”dur! Diğerleri ise Abd-ür Rahîm'dir. Abd-ül Kerîm'dir, Abd-ül Vahhab'dır, Abd-üs Samed'dir.



Sadece ‘’ilâhî’’ olan, "Abdullah"tır!



İLÂHİ SIFATLAR



  • Benliği Hüviyeti

  • Allah’ın âyetleri

  • Görüntü ve sesin ardındaki tek gerçek

  • Hakkani Sıfatlar

  • Rıdvan



SIFAT BOYUTU



  • Sıfat mertebesi

  • Salt benliğini biliş mertebesi

Hiçbir tavsif ve özellik düşünülmeksizin BEN diyorum.

Demin bir misal verdim... Dedim ki;

Birisine gittin Ben Hulûsi’yi tanıdım dedin, Hulûsi hakkında hiçbir bilgisi olmayan birine gittin ben Hulusiyi tanıdım dedin. O kişi “Hulusi”nin zâtını o anda anlar sadece.

 Hulûsi ismi, kişinin o anda zâtına işaret eder.

Niye?

O kişi “Hulûsi’yi tanıdım “dediğin zaman o kişi de Hulûsi hakkında hiçbirşey bilmiyorsa sadece şunu anlayacaktır.; Hulûsi adıyla işaret edilen bir varlık var bir obje var.



 “Hulûsi” ismi burda sırf zâta işaret ediyor. Ama o zatın çeşitli vasıfları var, sıfatları var, özellikleri var.

Sana soracak..”Kim bu Hulûsi nedir ne özellikleri var?”

Sen diyeceksin ki:

Aklı başında bir adam...Aklı başında bir adam demek belli bir ilmi belli bir bilinci şuuru olan bir varlık demek

Hulûsi’nin kapsadığı bir alan çıktı..

Bir kere Hulûsi diye biri var. Hayatta, diri. Hulûsi’nin birinci vasfı hayatta ve diri canlı bir varlık olması. Olmayan bir varlık değil.

İkinci olarak belli bir şuuru ve ilmi var. Yani hayat sıfatından sonra ilim sıfatı var.

“Hulûsi birçok şeyleri bilir ve bunları anlatır, açığa çıkartır” dediğim zaman Hulûsi’nin bildiklerini kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüştürebilen bir irade gücü olduğuna da işaret ediyorum. Demek ki Hulûsi’de bir irade gücü de var.

Hayat sıfatının adı Hay ilim sıfatının adı Alim irade sıfatının adı Mürid.

Mürid, irade eden demek., dilediğini gerçekleştiren demektir.

Ondan sonra bu dileme ile birlikte irade gücüyle birlikte netice de onda bir kudret sıfatı da var kudret vasfı da var ki o dilediğini kuvveden fiile sokuyor tatbik ediyor ortaya çıkartıyor bir eser ortaya çıkartıyor.

 Böylece başlangıçta Hulûsi ismi bir Zât’a işaret ederken o zâtın vasıflarını anlamağa başladık

O zâtın bu vasıflarıyla varolan bir zât olduğunu anladıktan sonra bu sefer sorgulamağa başlıyoruz… Hulûsi nerde oturur ne yer ne içer nelerle meşgul olur düşünce dünyası nasıl bir dünyadır. Burda bu defa onun sayısız özelliklerini anlatmağa başlıyoruz. Bu da Hulûsi’nin esmâ boyutu.

Hulûsi ismi altındaki esmâ boyutu. Hayat sahibi olması ilim sahibi olması irade sahibi olması sıfat boyutudur. Salt varlığını- zâtını anlatan da sıfat boyutudur.



MUTLAK VARLIK



SIFATLARI YÖNÜNDEN SONSUZ SINIRSIZDIR

Her şey O`nun ilminde şöyle yaratılmıştır;

Tüm varlık, O`nun hayatı ile hayattadır!

O, Alîm`dir, ilmi vardır; ve tüm varlıkta mevcut olan ilim, O`nun ilmi`yle ve ilmi`ndendir! Sınırsız ve sonsuz ilim sahibidir O!

O, Mürîd`dir.. Yani, irade eden`dir..İradesi sınırsızdır! Tüm varlıkta mevcut olan irade, Sonsuz ve sınırsız`ın iradesidir. Ancak bu irade onların her birinden esmâ terkiplerinin kapsamına göre ortaya çıkmaktadır!

Siz, bir birime dışarıdan baktığınız zaman, ondan çıkan iradeyi görerek, "irade-i cüzdür bu", dersiniz! Fakat, çıkış noktasında gördüğünüz o irade, gerçekte, O, Tek olan, Küll olan iradenin, ta kendisidir! Musluktan akan suyun geldiği barajdaki sudan ayrı bir şey sanılması gibi!

Çünkü, Mürîd olan O, Sonsuz ve sınırsız`dır! Yani, İradesi sonsuz ve sınırsızdır. Sınırsız olan irade sınırlanamayacağı için, her bir birimdeki irade de, Sınırsız`ın iradesidir.

Varın bundan böyle, Kudret, Kelâm, Semi, Basar gibi vasıfları da sınırsız olarak düşünüp, ortaya çıkacak sonuçları elinizden geliyorsa siz değerlendirin!

İşte olayı, böylece idrâk edip değerlendirebilirsek;

Bu takdirde görülür ki, yaşamda tek bir hayat vardır, "HAYY" olanın ki!

Gene varlıkta mevcût olan tek bir irade vardır, "MÜRÎD"in! Ki bu da kesinlikle "küll" ve "cüz" diye ikiye ayrılmaz; çünkü iki ayrı bağımsız varlık mevcut değildir!

Bunun gibi Kudret, Tek bir kudrettir! Ve her an, her zerre`de görülen tüm mânâlar ve fiiller, hep O, Sınırsız ilim sahibi varlığın sınırsız dileği, yani iradesiyle, sınırsız kudreti neticesinde ortaya çıkmaktadır.

Öyle ise varlıkta, Tek bir İrade, Tek bir Kudret ve bu Tek iradeyi yönlendiren sonsuz-sınırsız Tek bir İlim söz konusudur; ki bu Zât sınırsız Hayat sahibidir ve O, "ALLAH İsmiyle İşaret Edilen”dir! Ve, O, "Allah" ismi aynasında kendini seyredendir!

"Allah" ismi ile sanki kendini kendine tanıtmış; kendini, kendinde seyretmiştir!

Kendinde, kendini seyr için, "Allah" ismi altında çeşitli tanım ve vasıflarla kendini tavsif etmiş, o tavsifde kendisini bulmayı istemiş; ve o tavsif`de kendisini bulduğu anda da demiştir ki :

"Allah, âlemlerden Ganî`dir." (29-6)

Öyle ise,



Ezelde ve Ebedde hep daima "Bâkî Allah`dır"!

Bütün âlemler, fâni, "yok"dan var olmuş ve "yok"luğa gidici olan, denizin üstündeki dalgalar gibidir!

Denizde, denizin suyundan dalgalar oluşur ve sonra tekrar denize döner. Dalgaların bağımsız varlığı, görenin gözünde, hayâlinde, zannındadır! Dalga, fâni; deniz ise Bâkî gibidir!

Siz eğer, denizden oluşmuş bir dalga iseniz, biliniz ki;



"Her şey, aslına rücû edecektir"

Her dalga, denizde "yok" olacaktır..

Hattâ ilim sahibinin katında, dalga zâten fânidir "yok"tur!

Öyleyse, bir gün gelecek, Allah`ın varlığında "yok" olduğunuzu farkedeceksiniz! Ve cehenneminizin ateşi sönecektir!

"Yok" olduğunuzu farkettiğiniz zaman, bilmem aynada kendinizi mi göreceksiniz?.

Yoksa, kendiniz "yok" olacak da, ayna mı Bâkî kalacak?.

Gerçekte "fâni"nin fenâ bulmasından kesinlikle söz edilemez, çünkü zaten adı üstünde fânîdir! "Yok" olanın "yok" olmasından nasıl sözedilebilir ki!?. Bunu farkeden için de elbette ki her an "BÂKÎ"den gayrı mevcut değildir! Bununla beraber de "her an" kalkar, "tek an" kalır!

Nitekim bütün bunlar, ancak yaşayanın hissedeceği hâllerdir..

Allah idrâk ettire..

Evet! Konumuzu fazla dağıtmadan toparlamaya çalışalım..

Koninin üst noktasından aşağıya bakmak zorundayız, varlığı değerlendirmek istiyorsak!

Sonsuz-sınırsız varlığın, sınırı olmadığına; ve sınırın ötesinde ikinci bir varlık söz konusu olmadığına göre; Sınırsız Varlığı, sıfatları ile sınırsız olarak farketmek zorundayız.

Bu güne kadar hep, "mutlak varlığı" yönünden sonsuz-sınırsızlığı ile anlatmaya gayret ettik. Şimdi ise size, sıfatları yönünden sonsuz-sınırsızlığını idrâk ettirmek istiyoruz O yüce Zât`ın..

Sıfatları yönünden sınırsızlığını idrâk edebilirsek, o zaman hayatı ile, ilmi ile, iradesi ile, kudreti ile sınırsız olduğunu farkedeceğiz.

Sınırın ötesinde ikinci bir hayat, irade, kudret vasıflarıyla var olan bir varlık olmadığını idrâk edeceğiz.

Bizim gözümüze göre, algılamamıza göre var olan ikincil birimden çıkan vasıfların, orijine ait vasıflar olduğunu müşahede edeceğiz! Ki, beş duyuya göre "cüz" olarak nitelendirdiğimiz hayat, ilim, iradenin gerçekte, hakikatta "küll"e ait olduğunu, Küll`den olduğunu müşahade edebileceğiz. Elbette bunun doğal sonucu da "küll" yanı sıra bir "cüz"ün varolmayışıdır!

Hemen şu âyeti hatırlayalım:



"ALLAH YANISIRA TANRI EDİNME !" (28-88)

Şayet sadece Mutlak Varlık olması itibariyle değil, sıfatları itibariyle de; ve dahi tüm varlığı itibariyle de sınırsız olduğunu idrâk edebilmek bizim için dilenmişse, o zaman "kader" dediğimiz hükmün, Tek`liğin dilemesi ile meydana gelen "seyir âlemi" olduğunu farkedeceğiz.



SIFAT MERTEBESİ İTİBARİYLE



YARATILMA SÖZKONUSU DEĞİLDİR

İsimlerin mânâları söz konusu olmadığı yerde, boyutta, bu isimlerin mânâlarından oluşan varlıklar da söz konusu değil!

Öyle ise “sıfat mertebesi” dediğimiz mertebe itibariyle yaratılma söz konusu değil!

Bu boyutta kendi vasıflarıyla kâim olan varlığın, kendi varlığını,  varoluşunu bilişi sözkonusu...

Avama göre “zaman”; fiiler mertebesinde, olayların birbiri ardına dizilmesi sebebiyle birinin diğerine karşı durumuna verilen hükümdür..

Bu boyutta ise fiil sözkonusu değildir!

Bu ancak, “zâti ilmin, kendine nazarı” diye târif edilebilir.



Kendine nazarı da ;

1-Zâtına nazarı,

2-Varlığına nazarı,

3-Kendindeki mânâlara nazarı olmak üzere,

üç ayrı bölümde incelenebilir...

Zâtına nazarı, zât mertebesini;

sıfatına nazarı, bu belli sıfatlarını bilmeyi;

mevcut olan mânâlarına nazarı da esmâ mertebesinin tabii ve zarûri sonucudur, ef’al mertebesi! Çünkü mânâlar mutlaka kendi mânâları istikametindeki fiilleri doğururlar!

Sonsuz olması ilâhi isimlerin mânâlarına dayanması itibariyledir,ki bu mânâlar da sonsuzdur!.

Bu kâinat içinde meydana gelen her bir fiil,bir mânânın fiile dönüşmesinden başka bir şey değildir...Öyle ise,bu âlem içinde,bu kâinat içinde varolan her bir varlık ilâhi isimlerin mânâlarının fiile dönüşmesiyse; Allah’ın varlığının Zât’ı ve sıfatı itibariyle fiilde âşikâr olabileceği en şerefli mahal olmuştur!.

Âlemi yaratmıştır;kendindeki mânâların âşikâre çıkması için;Adem’i yaratmıştır âlemini seyir için!.

Sıfat mertebesi itibariyle, zaten böyle bir seyir sözkonusu değil!. Zâtı itibariyle konu zaten ele alınamaz!.Neticede mesele,isimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi oluyor!. İsimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi dediğimiz anda da olay kâinata girer!. Kâinat isminin içine girer… Âlemler isminin içine girer.



ZÂTİ SIFATLAR



  • “Rahmaniyet”

  • Esma mertebesini ayakta tutan ve oluşumunu anlatan sıfatlar

İnsanın zâti sıfatlarının yani Hayat sıfatının, İlim sıfatının, Kudret sıfatının, Allah’ın hayat ilim irade kudret sıfatlarıyla var olması…. Yani insanda “HAYY” isminin mânâsının açığa çıkması…

İnsanda ALİM isminin mânâsının açığa çıkması…

İnsanda MÜRİD isminin mânâsının neticesi olarak irade sıfatının açığa çıkması…

İnsanın Zâti sıfatlarının yani Hayat sıfatının, İlim sıfatının, Kudret sıfatının, Allah’ın Hayat-İlim-İrade sıfatlarıyla var olması…

.

Bu Zâti sıfatlar, “RAHMANİYET” olarak bildirilmiştir..



ZÂT’IN SIFATLARI VE ESMÂSI



SINIRSIZ BİR ŞEKİLDE TECELLİ ETMEKTEDİR

Eğer "ALLAH" isminin işaret ettiği mânâyı kavrayabilecek bir akıl verilmiş ise bize, bu takdirde düşünebiliriz ki...

Her an başsız ve sonsuz olarak, bu Zât’ın Sıfat’ları ve Esmâ’sı sınırsız bir şekilde tecelli etmektedir!.

O’nun tecelliyatının, bir başı ve sonu olamayacağına göre, evrenin ve evren içre evrenlerin, ve evren dışı evrenlerin ne başı vardır ve ne de sonu vardır... Sürekli dönüşüm sözkonusudur!.



SINIRSIZLIĞI,



BENLİĞİNİN VASIFLARI İTİBARİYLEDİR

Ezel ve Ebed mânâlarının sınırlarını eritmiş, benliğinin gerçeğini yaşayan ve "ben"liğinin sınırsızlığı ve sonsuzluğu içinde, "Hiç" olan!

Aslında, sonsuzluk derken, Esmâ âlemine işaret ediyoruz. Çünkü, "Zât"ı itibariyle sonsuzluğundan söz edilmez!

Mânâları itibariyle sonsuzdur! Sınırsızlığı, vasfı yönündendir! Sonsuzluğu mânâları, esmâsı yönünden! Sınırsızlığı, Ben`liğinin vasıfları itibariyledir.



“ZÂT-I BAHT”



  • Zât'ın mutlakiyet sıfatı-

  • Âlemlerden Ganî oluşu

Nokta`da olup bitmiştir her şey… “Elif” ve gerisi ise, sadece hayâl!

Bu ilim mertebesinde icâd yollu meydana gelmiş esmâ mânâları vardır ki, işte bu nokta da ;



"ALLAH ÂLEMLERDEN GANÎ`DİR." âyetiyle anlatılmak istenmiştir.

Allah`ın âlemlerden, yani âlemleri meydana getiren isimlerin mânâlarından Ganî olması, gınâ sahibi olması, "İlmin, mâlûma tâbi olmadığının" isbatıdır..

Eğer ilim, mâlûma tâbi olsaydı, o zaman, "Allah âlemlerden Ganî`dir" âyetiyle işaret edilen husus söz konusu olmazdı. Çünkü, âlemlere tâbi olma mecburiyeti vardır o takdirde.

Halbuki, "Allah âlemlerden Ganî`dir"; ki bu açıklama "Zât-ı Baht" dediğimiz, Zât`ın mutlakiyet sıfatına işaret eder!

Esasen gerçekte Zât`ı için, mutlakiyet sözü dahi edilemez. Çünkü, aşağı mertebelere göre, Zât`a işaret sadedinde kullanılan bir ifadedir bu!

 Gerçekte, Zât için, "Baht" veya "Mutlâkiyet" veya "Vücûd" veya "Varlık" gibi tâbirler dahi kullanılamaz!



ZÂT’INI ANLATAN SIFAT



("Ulûhiyet")

Ulûhiyet, O’nun Zât’ını da anlatan SIFATIDIR!

Bu sonsuz kemâlâtın ortaya çıktığı yer ise, orijinaliyle evrendir!



ZÂT’ININ BİR SIFATI(Vasfı) DA,



“AHADİYET”!

"Zât`ı hakkında tefekkür edilmez!."

Hükmünce, Zâtı yönünden, ne sonsuzluğundan, ne de sınırsızlığından söz etmek mümkündür!. Hattâ, "Ahadiyet" dahi, vasfıdır. Zâtı`nın bir vasfıdır, yâni, sıfatıdır!.



SIFAT, ZÂT’A İŞARET EDER



AMA ASLA ZÂTI KAPSAYAMAZ!

Allah Zâtının tefekkürü olanaksızdır!.

Eğer, Kur’ân-ı Kerîm’i gerçekten anlayarak ve içindeki sırlara ererek OKU”maya başlamak, “değişmez sünnetullah”ın neleri nasıl oluşturduğunu fark etmek istiyorsak, öncelikle şu inceliğe dikkat edeceğiz:

Okumakta olduğumuz o âyet, insan ya da bir başka birimden söz ediyorsa, o âyette geçen “Allah” kelimesini veya “Allah isimlerinizerredeki aynalığa bağlayıp, kendi özünden gelen bir şekilde dilenenin açığa çıkması olarak değerlendireceğiz; yani, o birimin yapısındaki, özündeki mertebelere bağlı olarak anlayacağız.

Buna karşılık, okuduğumuz âyet, evrensel boyutsallıktan söz ediyorsa, bu defa aynı isimleri evrensel boyuttaki mertebelerle alâkalı olarak değerlendireceğiz!.

İsmiALLAH” olanın, sıfat mertebesini anlamak istiyorsak, bu defa karşımıza “İHLÂS” Sûresi çıkacaktır.

İsmi “ALLAH” olanın ZÂTINI tefekkür ise muhâldir!. Olanaksızdır!.

Sıfat, zâta işaret eder ama asla zâtı kapsayamaz!. Bu sebepledir ki Allah Zâtının tefekkürü olanaksızdır!.

Allah’ı idrâk, ancak, idrâk edilemeyeceğini idrâk’tır” diyen Muhammed Mustafa aleyhisselâmın en yakın arkadaşı Ebu Bekir’in bu sözü, kendisinin mirâcını tamamlamışlığının dile gelişidir!.



SIFATLARI ARASINDA, ÖNCELİK VARDIR



(Soru: Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları arasında nisbî bir üstünlük var mıdır?)

Üstünlük değil; bize göre, öncelik söz konusudur...



HER ZERRE ALTINDA "HAK",



SIFATI İLE(Benliği hüviyeti ile) MEVCUTTUR

 “Hak” ismi ile kastettiğimiz varlık, her zerrede, her “zerre” adı altında tümüyle; yani, zâtıyla, sıfatı dediğimiz benliği hüviyeti ile, ve bu benliği hüviyetine ait sayısız mânâlar ve bu mânâların bir kısmının isimleri olan Esmâ-ül Hüsnâ ile ve bu mânâların ortaya çıkışı demek olan, Ef’al mertebesi hâli mevcuttur...



HEPİMİZ


ALLAH’IN ZÂTİ SIFATLARIYLA VARIZ

 Hepimiz Allah’ın isimlerinin varlığıyla meydana geldiğimize göre; Allah’ın Rahman, Rahim, Mürid, Melik, Kuddüs isimleri hepimizde varolduğu gibi, Allah’ın Zâti sıfatlarıyla da hepimiz varız.

Yani Allah’ın Hayat sıfatının varlığımızda olması itibariyle hepimiz HAYY, yani canlı- diriyiz.

Allah’ın İlim sıfatının hepimizde varolması itibariyle hepimiz şuur sahibiyiz.

Allah’ın İrade sıfatının hepimizde varolması hasebiyle yani Allah’ın MÜRİD isminin mânâsının işaret ettiği irade vasfı, özelliği hepimizde mevcud olduğu için biz şuurumuzda varolan şeyleri dilemekte; ve KUDRET sıfatı hepimizde varolduğu için o dilediklerimizi gerçekleştirebilmekteyiz.


Yüklə 1,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin