Muhammed Es-Senûsî 158
Ebû Abdi'llah, Muhammed b' Yusuf b. Ömer el-Hüsnî, Et-Telem-sanî, meşhur bir zâttır. «Senûsî-i Eş'ari» diye ma'rufdur. (832) de doğmuş, (895) de vefaat etmiştir. Rahmetullahi aleyh.
İlmî Mevkii: Muhammed Senûsî, asrmda TelemsanHn büyük bir âlimi idi. Zahirî ve Batmî ilimlere muttali, hele Tefsir'de, Kelam'da, Hadis'de, Fikih'da ihtisas sahibi idi. Murakabe ve mücahede sahibi bulunuyordu. Menkıbelerine dair «El-Mevahib'ul Kudsiyye fi Menakıb-ı Senûsiyye» admda bir eser yazmıştır.
Eserleri: «Tefsîr’ul Kur'an» Sa'd süresiyle ondan sonraki sûrelere aittir. «Sahih-i Buhari Şerhh, aMükemmilu İkmalul Ekmah; Sa-hih-i Müslim Şerhidir. «Ümmü'l Berahim-a, Akaide aittir. Buna «Akidei Suğra», Senusiye-i Buğra» da denir. Almanca ve Fransızca tercemeleri de vardır. «Akide'tü Ehli't-Tevhid ve't-Tesdid»; «El-Kubre's-Senûsîyı de denir, nümde'tü Ehl'it-Tevfik vet-Tesdid fî Şerhi Akidetü Ehl-it'Tev-hid»; El Kubra's-Senûsi'nin Şerhidir. «Mucerrebât» t «Muhtasara fi ilm-i Mantık», «Suğra'i Suğra Şerhi» Metinde kendisinindir.
Bu derlememize aldığımız «Akide-i Suğra» dır.
Allah ona rahmet eylesin...
Senûsiye Akaidi
Bismilîahirrahmânirrahim.
Elhamdülillah!, Vessalâtu Vesselâmü ala Resulillahi.»
Bilmelisin ki, aklımı üç çeşit nümü, yargısı vardır. Vacip, Münteni ve Caiz.
Vacib; akılda yokluğu tasavvur olunamıyan şeydir, (durumdur) Mümteni (veya Müstahil), akılda var olması düşünülemiyen şey.. Caiz ise, akılda hem vücudu hem ademi (yokluğu) düşünülebilendir...
İmdi: Her mükellefe (akide yönünden) lâzım olan; Allah'u Teâlâ hakkmda (c.c.) vacip, müstahil ve caiz olan şeyleri bilmesidir.
Aynı şekilde mükelefin. Resuller (S.A.S.) hakkmda da bu tür hükümleri bilmesi de zaruridir.
Cenabı Hak için vacib olan, yirmi kadar sıfat bilinir: (1)
A) 1- Vücud (buna s. nefsiyye de denir) 2 - Kıdem, 3 - Bekar 4 - Muhalefettin Lil-Havadis, 5 - Kıyam bi nefsini (yani; ne mekâna ne, desteğe ihtiyacı yok) 6 -Vahdaniyet (yani; ne zatında, ne sıfat ve efa'linde ona bir eş bulunmaması).
Bunlardan birincisi olan «Vücud» sıfatına Nefsi sıfat, diğer beş tanesine de Selbî sıfatlar denir.
B) Yedi sıfat ise, onun hakkmda vacib olup; bunlara da «Sıfat-ı meâvî» denir. Bunlar:
(Bütün münıkinata taalluk eden) İrade ve Kudret sıfatı, (vacib, caiz, müstehil olsun herşeye taalluk eden) İlim, (bir şeye taalluku olmayan.) Hayat, (var olan herşeye taalluk eden) Semi ve Basar harf ve sese bağlı olmadan vukubulan Kelâm, (Bu da ilim sıfatıyla ilgili şeylere taalluk eden harf ve sesle olmayan Kelamı anlatır)
C) Bundan sonra da, Sıfat-ı mâneviye denilen yedi sıfat vardır. Bunlar, yukarda sayılan yedi sıfatm gereği olan sıfatlardır: Yani, Cenab-ı Hakkm; Kadir, Mürîd, Alîm, Hayy) Semî, Basîr, Mütekellîm olmasıdır.159
Cenab-ı Hak için Müstahil olan sıfatlar ise: yukarda sayılan yirmi sıfatm zıddı olan yirmi durumdur. Bunlar da:
Adem (yokluk). Hudûs (sonradan almak). Ademe dönmek.
Hadis olanlara benzemek. Herhangi şeyin parçası olmak, yani yüce zatının bir şeyin bölümü (veya bir şey onun parçası) olmak. Yahut araz olup cismi bulunmak ya da başlangıçta bir cisme sahib olmak. Yahut, zaman ve mekânla kayıtlı bulunmak. Ya da yüce zatının hadis sıfatları kabul etmesi, meselâ küçüklük, büyüklükle vasıflanması... Ahkâm ve efalde bir maksat sahibi olması...
Aynı şekilde onun için, nefsiyle kaim olmayıp, meselâ, bir mekâna ya da özelliğe muhtaç olması müstahildir.
Yine onun tek olmayıp, bir terkipten oluşması veya varlığınında, ef-alinde benzerinin derginin bulunması, işlerine başka birşeyin etkili olması da müstahildir, düşünülemez...
Yine onun hakkmda âlemdeki bir mümkünün icadmdan aciz kalması, yani onun iradesi olmadan, zühul, gaflet, yüzünden, ya da sebebe bağlanıp bir şeye tabi olarak bir şey icadetmesi... Yine O'nun hakkmda cehl ve malûm mânaları ölüm, körlük, dilsizlik ve sağırlık bütün öbür mânevi sıfatların zıdları müstahildir. Tabiatiyla bu izahı-mızdan bunlar anlaşılır.
Cenab-ı Hakk için caiz olanlar ise, her mümkün olan işi yapmak veya terketmektir...
Allah’ın varlığınınm delili işe, âlemin hadis oluşudur. Çünkü-onun (âlemin) yapıcısı olmasa da, kendi kendine olsa, iki durumdan biri (eşit şansla) sahibi hakkmda düşünülmesi gerekirdi: Sebepsiz olarak sahibine eşit, sebepsiz olarak ona tercih edilmiş olmak. Bu ise muhaldir. Âlemin hadis olmasmm delili ise; hareket, sükûn ve benzeri hadis oluşlara bağlı olmasıdır. Çünkü hadisle bir olan hadistir. A'razm hadis olmasına delil ise, ademden vücuda, vücuttan ademe değişmesinin görülmesicür...
Şimdi Cenab-ı Hakkm Kadîm oluşunun delilini söyliyelim: Hanı o kadim olmasa, hadis olacaktı. Ve bir muhdise (mucide) ihtiyaç gösterecekti. Bu durumda, ise iki ihtimâl var: Devir veya teselsül. (Bunlar da batıldır). Yine onun bekasmm delili de böyle. Eğer ona yokluk bir an buiaşsa Kadimliği giderdi. Çünkü bu takdirde vücudu caiz olurdu, vacib değil. Caizin ise vücûdu sadece hadis olur. Ve böylece önce Cenab-ı Hakkm Kadim olmasmm delili, sonradan Bekasmm delili geçmiş oluyor.
Sonradan olanlara benzememesinin deliline gelince: Eğer Öyle bir şeye benzese, benzediği gibi hadis olurdu. Bunu da, Kıdem ve Beka Sıfatlarının delilini anlamakla muhal olacağmı kavramış olmalısm. Kıyam binefsihi sıfatının vacib olmasmm deliline gelince: Eğer Cenab-ı Hak bir mahalle muhtaç olsaydı o onun sıfatı olurdu. Halbuki sıfatı başka bir sıfatla vasıflandırmamız mümkün değil. Mânevi sıfatlarla da olsa... Zira Allah Teâlâmn onlarla vasıflanması vacibtir.
Eğer bir özelliğe muhtaç olsa yine hadis olurdu. Halbuki onun Kadim ve Baki olmasmm delili yukarda geçti. Hak Teâlâmn vahdaniyetinin vacib olmasmm delili ise şudur: Eğer o bir olmasaydı âlemde ona bir eşin bulunması gerekirdi. Çünkü o aciz olurdu. Yine Allah’ın kudret sıfatıyla vasıflandmlmasmm vacib olduğunun delili (aynı zamanda İrade, İlim ve Hayat): Şayet bunlardan birisi ondan ayrılsa hadis olan birşey bulunurdu...
Semi', Basar, Kelâm Sıfatlarının vacib olmasmm delili ise, kitap sünnet ve icma da vardır. Aynı zamanda bu sıfatlar olmasa zıtlarıyla vasıflanması gerekirdi. Bu ise bir nakısadır. O da Cenab-ı Hak için muhaldir.
Mümkün olan bir şeyi yapmak veya terketmek onun hakkmda caizdir. Böyle olmasa da, aklen vacib olsa veya müstahü olsa; mümkün olan müstahil veya vacibe dönüşmüş olurdu. Bu ise akıl dışıdır.
Resuller (s.a.s) e gelince onlar hakkmda da şunlar vacibttr: Sıdk, Emanet, Tebliğ, (kendilerine emredilip halka öğretilmesi istenilen şeyleri) Şunlar da onlar için müstahildir. Kızb, Hıyanet (yani sakmmaları emredilen haram veya makruhlardan birini işlemek yahut da halka öğretmeleri gereken şeylerden birini terketmek)160
Onlar hakkmda caiz olan şeylerse, Beşeriyet icabı olup kendilerinin yüce makamlarma zarar vermeyen hallerdir. Hastalık ve benzeri şeyler.
Onların sıdk Sıfatlarının vaeib olmasmm delili de şudur: Eğer sadık olmasalar, Cenab-ı Hak'tan aldıkları haberde yalancı olmaları gerekirdi. Halbuki Hak Teâlâ onları mucizelerle tastık etmiş ve şöyle buyurmuştur: Kulum benden naklettiği her şeyde doğru sözlüdür.
Peygamberlerin Eminlik Sıfatlarının vacib olmasına gelince; Eğer onlar bir haram veya mekruhu işleyerek hıyanet etseler, o haram veya mekruh onlar için bir ibadet olurdu. Çünkü Allah bize onların söz ve işlerini taklid etmeyi emretmiştir. Ve asla bir haram veya mekruhu işlemeyi emretmemiştir. Bu ise üçüncü durumun (yani Tebliğ sıfatının) vacib olmasmm kesin delilidir.
Peygamberler hakkmda, beşeri arızalarm caiz olması ise şunlara bağlıdır. Onlardan sadır olan bu hallerin gözle görülmesi. Bu da ya onların ecrini artırmak, ya hükümlere mesned teşkil etmek, ya da dünyalıktan onları teselli etmek içindir. Ayrıca Nebilerinin ve velilerinin bu dünyada değil, öbür âlemde mükâfat!andırılmasmm gözlendiğini tenbih etmektir...
Bu Akidelerin mânası da; «Lailahe İllallah Muhammedürresulul-lah» Kelimeyi Tevhidinde toplanır. Çünkü ulûhiyetin anlamı, kendinden başka her şeyden müstağni olmasıdır. Ve kendinden başka herşe-yîn de kendisine muhtaç olmasıdır. O halde «Lailahe İllallah» şu demektir. Allah'tan başkasma muhtaç olmayan ve herşeyin kendisine boyun eğdiği tek varlık Allah Teâlâdır. Yine onun kendinden başka herşeyden müstağni olması; onun var olmasmı, ezelî ve ebedî olmasmı, sonradan olanlara benzememesini, nefsiyle kaim olmasmı (kendi kendine yeter) ve bütün noksan sıfatlardan beri olmasmı gerekli kılar... Aynı zamanda semi, Basar, ve Kelâm Sıfatlarının da onun için vacib olmasmı ifade eder. Çünkü bu sıfatlar ona vacib olmasa, bir yaratıcıya veya bir mahalle yahut da onu noksanlardan koruyacak güce muhtaç olurdu. Onu nişlerinde ve hükümlerinde garazlardan tenzih edilmesi de buradan almır. Yoksa nasıl olursa olsun bir maksadmm meydana gelmesi için vasıtaya muhtaç olurdu. Halbuki o ganidir, kendi dışındaki herşeyden...
Yine bu Kelimeyi Tevhid'den, mümkün olan birşeyi yapması veya terketmesinin de Allah'a vacib olmadığı anlaşılır. Zira ona bir şey aklen vacib olsa (meselâ sevab vermek gibi) o zaman Cenab-ı Hak maksadını tamamlıyabilmek için o şeye ihtiyaç duymuş olurdu. Hani ya, onun hakkmda herhangi bir şey vacib olmaz, ancak kendisi için kemal ifade eden şeyler müstesna. O masivanm hepsinden müstağnidir. Ama kendinden başka herşeyin kendisine muhtaç olması ise onun hakkmda, hayat, kudret, irade ve ilmin vacib olmasmı ifade eder. Çünkü bunlardan bir tanesi nefyedildimi, hadis olanlardan birinin bulunması gerekir. Bu durumda da hiç bir şey ona muhtaç olmaz. Halbuki kendinden başka herşey kendisine muhtaçtır!...
Cenab-ı Hak için Vahdaniyyet (Birlik de yacibtir) çünkü ilâhlık-ta, onunla beraber ikincisi olsa o taktirde ikisi de birbirine bazı acizlikleri dolayısıyile muhtaç olacaklar. Halbuki o kendinden başka her-şeyin kendisine muhtaç olduğu bir kudrettir.
Yine tevhidden, onun eseri olan bu âlemin hadis olduğu da anlaşılır. Çünkü bu âlemde herhangi bir şey kadim olsa o'şey Cenab-ı Hakka muhtaç olmazdı. Halbuki (tekrar ettik) her şey ona muhtaçtır.
Yine bundan, kâinat da hiç birşeyin hiç bir yönden ona tesir edemiyeceği de anlaşılır. Eğer aksi olsa, o şeyin de Allah'tan bir yönüyle müstağni olması gerekirdi. Halbuki hiç bir şey hiç bir suretle ondan müstağni değildir.
Bazı cahillerin zannettiği gibi, kâinatdan herhangi bir şeyin tabiî olarak, onun kudretine, var oluşta bir tesir ettiği farzedilse bu da muhaldir. Çünkü o zaman yüce mevlâ bazı şeyleri icadında vasıtaya muhtaç olmuş olur. Bu ise bâtıldır. Nitekim onun herşeyden müsnağni olmasının vacib olduğunu yukarıda görmüştük.
Buraya kadar «Lailahe İllallah» kavlinin taşıdığı üç mânayı anlamış oldunuz: Yani her mükellefin, Yüce Mevlâ hakkında, vacib, müs-tahil ve caiz olan şeyleri.
«Muhammedün Rasulullah» bilmemiz, kavline gelince: Burada bütün Peygamberlere iman, meleklere, semavi kitaplara, ve âhiret gününe iman mevcuttur. Çünkü Aleyhissalatu vesselam efendimiz bütün bunları tasdik ile geldi.
Yine buradan da, Peygamberlerin sıdk sıfatının vacib olduğu yalancılığın ise onlara mustahil olduğu anlaşılır. Aksi halde Resul olamazlar. Yine onlar için, menhiyatı işlemenin toptan mustahil olduğu da anlaşılır. Çünkü onlar, sözleriyle, işleriyle ve sükûtlarıyla halkı eğitmek için gönderildiler. O halde kendilerini bütün halka tercih eden ve sırlarına vakıf eden Mevlânm emirlerine muhalefet etmemeleri gerekir.
Yine buradan beşeri hallerin onlar hakkında caiz olduğu da anlaşılır. Çünkü bu onların Peygamberliğinde ve Allah katındaki derecelerinde bir noksanlık yerine, onu ziy ad eleştirme vardır. Nitekim yukarıda bu iki şahadetin, harflerin azlığına rağmen, gerek Allah hakkındaki iman esasları, gerekse onun Resulleri hakkında her mükellefin bilmesi vacib olan şeyleri içerdiği, (tazammun) ettiği açıklanmıştır.
Umarız ki bu özet fakat şümullü malûmatımız, islâmın kalbe taalluk eden inceliklerine tercüman olabilmiştir. Çünkü bu anlatılanlar olmadan bir kimsenin imam makbul sayılmaz... Öyle ise akıllı kişi için bunları sık tekrarlamak taşıdığı iman ilkelerini zihninde canlandırmak, belki bu mâna inceliklerini etine ve kanma işletmek borçtur. Çünkü inşallah bu sayede ilâhi esrar tecelli edecek.
Tevfik ve hidayet kendinden başka Rab bulunmıyan Allah'tandır. Ondan başka ma'bud yoktur. Onun yüce katından bizi ve sevdiklerimizi ölüm anında Kelimeyi Şahadeti, mânasını kavrayarak söylemeyi
nasib etmesini dileriz.
Salâtu selâm Efendimiz Muhammed'e. Zikir ehli onu anar gafiller onun zikrinden gaflet eder. Cenab-ı Hak onun Ashabından razı olsun. Onlarla birlik kıyamete kadar onların yolundan gidenlerden de.
Ve selâmün Alel mürselin,
Velhamdulillahi Rabbilâlemin.
NOTLAR
(1) (2)
Dostları ilə paylaş: |