Ali nar bey'E : hazirlamiş olduğU «akaid risaleleri» hakkmdaki 3



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə17/24
tarix07.01.2019
ölçüsü0,78 Mb.
#90782
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   24

Akıdet'ut-Tahavıye

İmam Tahâvi:

Ebu Cafer Ahmed bin Muhammed bin Selâmet bin Selimet bin Ab-dilmelik bin Silmet bin Selim bin Süleyman bin Cevat el-Ezdî Et-Ta-hâvî (Mısır civarmda bir beldeye nisbet). Muhaddis, Fakih ve Hafız­dır... 239 Hicrîde doğdu. Temyiz çağma gelince ilim tahsili için. Mısır'a gitti. Ve İmam Şafiî'nin en derin talebelerinden olan, dayısı İsmail bin Yahya el-Müzeni'den tahsile başladı. İlmi arttıkça, ne geniş fıkıh mese­leleri karşısmda olduğunun farkma vardı. Artık dayısı tatmin edemez olmuştu. Bundan sonra Ebu Hanifenin talebelerine ait eserlere ulaştı. Bunu; «Muhtasar'ül-Müzerini» adlı kitabmdan anlarız. Bu eserleri oku­dukça Ebu Hanife mektebinin fıkıh metoduna ısmdı. Bunları da, «Me-ani'yil-Âsâr» adlı kitabmdan öğreniyoruz. Selef yolunu ihtiyar eden bu zat; Hadiste ve fıkıhta, o günün Mısrmda ilmin menbâı olmuştu. Gelen talebeler ondan faydalanıyordu. İbni Kesir, Zehebi, İbni Yunus bunları kaydediyor.

Başlıca eserleri ise : «Akaid-üt-Tahâvî, Meahiyül-Âsâr, Müşküül-Âsâr, Ahkâm'ül Kur'an, El-Muhtasar, Şerh'ül-Cami'ül-Kebir, Şerh'ul-Cami'us-Sagir, Eş-Şurût, En-Nevâdır'ül-Fıkhiyye, Er-Reddü alâ Ebi U-beyd, Er-Reddü Alâ İsa bin Eban...» Yani akide üzerine de eser yaz­mış ve eseri şöhret bulmuş, üzerine şerhler ve haşiyeler yazılmıştır.

Allah rahmetiyle yarlığasm, (H. 331) tarihinde vefat etmiş ve Mı­sır'da defnedümiştir.

Alemlerin Rabbi Allah'a hamd.

Allame ve huccetül İslâm Ebu Cafer el-Verak Tahâvi (Mısır'lı mer­hum) der kî;

Bu (risale) Ehl-i sünnet ve'l Cemaat'm itikadını anlatmakta olup; Ebu Hanife Numan bin Sabit eî-Kûfî, (onun talebeleri) Ebu Yusuf Ya-kup bin İbrahim el-Ensarî ve Ebu Abdullah Muhammed bin Hasan Eş-Şeybanînin mezhebine göredir, (r.a.) Din usülündeki kanaat ve Allah’ın onlara verdiği hidâyet doğrultusundadır.

1 - Onun rivayetine güvenerek Allah'ı birlerken deriz ki:

Allah tek'dir. Ortağı yoktur.



2 - O'nun bir benzeri yoktur.

3 - O'nu aciz bırakacak yoktur.

4 - O'ndan başka ilâh yoktur.

5 - Başlangıçsız ezelîdir. Sonu olmayan ebedîdir.

6 - Yok olmaz, yeniden oluşmaz.

7- Sadece onun diledikleri olur (yenilenir)

8 - Hayâller ona ulaşamaz, idrâkler onu kuşatamaz.

9 - İnsanlar asla ona benzemez.

10- Ölmez diri, uyumaz uyanıktır.

11- (Hiç bir şeye) muhtaç olmadan yaratır. Zorluk çekmeden (her şeyi) rızıklandırır.

12 - Korkmadan öldürür. Meşekkatsiz diriltir.

13 - (Eşyayı) yaratmadan önce de sıfatları ile ezeli ve kadîmdi. Onları yaratmakla sıfatlarında her hangi bir artış olmadı. Sıfatları ile ezeli olduğu gibi, ebediyyen bu sıfatları kaybolmaz.

14 - O mahlûkatı yarattıktan sonra «Halik» ismini almadı. Can­lıları yaratmakla da «Bari» ismini almadı. (Ezelde, Halik ve Baridir.)

15 - «Rab» ismi ona verilir. «Merbup» verilmez. «Halik» denir, «Mahlûk» denmez.

16 - Nitekim o dirilttikten sonra öldürdüğünü tekrar diriltir. Öy-. leyse, diriltmeden önce de «Muhyî-Diriltici» adma müstehakdır. Tıpkı yaratmadan önce «Halik: Yaratıcı» ismine müstehak olduğu gibi...

17 - Bu şunun içindir. O her şeye kadirdir, her şey de ona muh-taçdır. Herşey onun emrindedir. O bir şeye muhtaç değildir. (Onun benzeri yoktur, O semi'dir, Basir'dir...)

18 - Yaratıkları ilmiyle oluşturdu.

19 - Onlara öncüler (özellikler) tâyin etti.

20 - Onlara belli (ömürler) koydu.

21 - Onları yaratmadan önce de hiç biri ona gizli değildi. Hatta onları daha yaratmadan, neleri yapacaklarmı bile biliyordu.

22 - Onlara, kendisine itaati emretti. İsyânden menetti.

23 - Her şey onun takdiri ve dilemesiyle sürüp gider. îradesi (her şeye) geçer. Kul içinse, onun dilediğinin dışında bir irade yoktur. Yani onlar için ne dilerse o olur; neyi de dilemezse, o olmaz...

24 - Dilediğini hidâyete erdirir. Korur ve umdurur. Bu (onun) fazlıdır. Dilediğini de saptırır, yendirir, mahrum eder. Bu da onun

Adli'dir...



25 - Bütün bunlar; Lütfü ile Adli arasında ve irâdesi çerçevesin­de değişip durur...

26 - O ise, zıtlardan ve benzerliklerden beri ve yücedir.

27 - Kazasmı red, hükmünü inkâr ya da emrine baskm çıkacak

bir şey bulunamaz...



28 - Bütün bunlara inandık ve hepsinin onun tarafından oldu­ğunu kesin bildik...

29 - Muhammed (sas) ise onun seçilmiş kuludur. Nebiyyi Müc-

tebâsı, Resul'ül-Mürtezasıdır.



30 - O peygamberlerin sonuncusudur. Müttekîlerin imamıdır. Resullerin efendisidir. Rabbül âlemîn'in Habîbidir.

31 - Ondan sonra bütün peygamberlik iddiaları boştur.

32 - O bütün insan ve cin, gizli açık yaratıklara; Hak ve hidâ­yetle, nûr ve aydmlıkla gönderilmiştir.

33 - Kur'an da Allah’ın Kelâmıdır. Ondan söz olarak sâdır olmuş ama keyfiyeti bilinmez. Resulüne vahy ile göndermiştir. Müminler de bunu böylece hak olarak tasdik etmiştir. Kesin olarak bilirler ki; o Allah’ın gerçek kelâmıdır. İnsanlarm sözü gibi mahlûk değildir. Onu işitip te kul sözü zanneden küfre düşmüştür. Allah da öylelerini kötü-lemiş, ayıplamış ve cehennemle tehdit etmiştir. Nitekim «Onu Cehen­neme atacağız» (Müddesir sûresi, 26) diye buyurmuş. Yine Cenab-ı Hak Cehenneme atacağı kişinin (Bu bir beşer sözüdür) diyenler olduğunu

baştan bildirir. Bize gelince, inandık ve bildik ki; o yaratanm kavli olup, beşer sözüne hiç benzemez...



34 - Kim, beşeri anlatan şeylerle Allah'ı vasıflandmrsa, küfre girer. Kim böyle düşünürse sapıtır, kâfirlerin çirkin haline düşer. Bi­linmelidir ki O, sıfatları yönünden de asla beşere benzemez.

35 - Cennet ehli için Rü'yet haktır. Keyfiyetsiz ve kuşatıcı olma­yan bir (görme). Rabbimizin kitabı da bunu haber veriyor: (O gün yüzler Rabbine bakmakdan sevinçli) (Kıyâme süresi: 22, 23) Yorumu ise Allah’ın dilemesi ve ilmi üzeredir... Bu konuda, Resulullah (sas)m sahih hadislerindeki mâna da kendi kastı ve söylediği şekilde (anlaşıl­malı) . Biz kendi görüşlerimizi bunun te'viîine sarf etmeyiz. Kendi zev­kimize göre yorum yapmayız. Çünkü dinini Allah ve Resulüne havale etmeyen, anlamadığmı, bilene sormayanm hatadan kurtulamayacağı kesindir.

36 - İslâm ancak teslim ve inkıyadla gerçekleşir. Kişi öğrenilme­si menedilen şeyleri öğrenmeye özenirse, apaçık anladığı şeyle kanaat edip, teslim olmaz, ittiba etmezse; halis tevhidden, temiz anlayıştan, sahih imandan kendi kendini perdelemiş olur. Artık; küfürle iman, tasdikle tekzip, ikrarla inkâr arasında; şüpheci, vesveseli halde gidip gelir! Ne tam mümin, ne de tam ciddi inkarcı olabilir!..

37 - Esasen Cennet Ehlinin Allah'ı görmesi meselesini, bazı kim­selerin kendi vehimîeriyle yorumladığı tarzda kabul edip inanmak doğru olmaz. Çünkü (Ulûhiyete izafe olunan her mânada olduğu gibi) ((Rü'yeh) in te'vili de, teslimiyeti gerekli kılar. Müslümamn dini buna dayanır. Nefiy ve Teşbihden sakmmayana gelince; sapıtmış ve tenzihte isabet edememiştir. Çünkü Rabbimiz (cc) vahdaniyet sıfatıyla mavsûf, ferdîlik özelliğiyle müstakildir. Ve insan (ve öbür canlı) varlığıyla hiçbir mânâ benzerliği yoktur.

38 - (Allah) smırlılıktan, biticilikten, unsur ve uzuvlardan, par­çalardan beri ve münezzehtir. Onu, öbür bid'atçılann yaptığı gibi altı yönle de smırlamaya kalkma!.

39 - Mi'rac haktır: Nitekim Resulullah (sas) İsra 37yapıp, biz­zat ve uyanık olarak urûc etti 38göklere. Ondan öte de Allah’ın dile­diği yüceliklere erdi... Allah dileğince ona ikramlarda bulundu. Ona vahyedeceğini de etti... «...öyle.ki, kalp onun gördüklerini inkâr ede­mezdi.» 39. Allah onu dünyada da, âhirette de övüp yüceltti.

40 - Allah Teâla'nm ona, ümmetine içirmek üzere ikram ettiği, Havz da haktır.

41 - Hadislerde rivayet edildiği üzere; Resulullah’ın ümmetine özel «Şefaati» da haktır.

42 - Âdem ve zürriyetinden almış olduğu «Misak» da haktır.

43 - Allah ezelde; cennete gireceklerin sayısmı da, cehenneme gireceklerin sayısmı da bir arada bilirdi. Bunda artış olmaz, eksilme de olmaz...

44 - Yine aynı şekilde Bunların ne yapacaklarmı da ezeli ilmin­de bilmekteydi. Yarattığı şeyler için nasip kıldıkları da ilminde vardı. Adım adım her iş de biliniyordu... Said (itaat edip murada eren), Allah’ın kazasma razı olan, Şaki ise, O'nun kazasma başkaldırandı...

45 - Kaderin aslı (Özü), Allah’ın yarattığmdaki sırrıdır. (Ondaki gizli formülüdür.) Bu sırlara, ne meleki mukarreb, ne de Resuller akıl erdirebilir...

Bu konuda derin araştırma ve gözlemler heba olup, yasağa teşeb­büstür, isyanm ileri noktasıdır. O halde bu konuda; düşünmekten, gö­rüş bildirip vesveseye düşmekten şiddetle sakınmak gerek... Çünkü Al­lah Kader ilmini insandan örtmüştür. Onu aramaktan da menetmiştir. Nitekim Kitab'mda: «O yaptığmdan asla sorulamaz, onlarsa sorguya çekilirler...» (Enbiya: 23) buyurmaktadır. O halde, «Niçin yaptı?» diye soran kitabm hükmünü reddetmiş olur. Kitabm hükmünü reddeden ise kâfirlerden olup çıkar...



46 - Bu da, Evliyaullahtan, kalbini aydmlatmış olanların kendi­sine ihtiyaç duyduğu (ilim) cümlesindendir. İşte bu ilimde üstün olanların derecesidir. Çünkü ilim ikidir: Biri yaratılmışm var olan ilmi, öbürü ise yaratışm (halkm) kaybolmuş ilmi: O halde mevcud olan ilmi inkâr küfür olduğu gibi, kaybolan ilmi (bildiğini) iddia da küfürdür. Yani mevcud olan ilmi kabul etmeden mefkud (saklı, kayıp) ilmi iste­mekten vazgeçmedikçe iman sahih olmaz.

47 - «Levh» (i mahfuz)'e de inanırız, kaleme de... Ve yazılan­larm hepsine de inanırız... Yani, Allah’ın, olsun diye yazdığı bir şeye (engel olmak için) bütün yaratıklar yüklense bile güç yetiremes. Ol­masm diye yazdığı şeyin de olması için toplansalar, yine güçleri yet­mez. Kalem ne yazdıysa; kıyamete kadar olacaklardan; kulun hatâ et­tiğinde haklı olmadığı, isabet ettiğinde ise haksız olmadığı... her şey olur. (Aksi düşünülemez)

48 - Kula düşen, mahlûkat üstüne cereyan eden herşeyin Allah-tarafından bilindiğini kavramasıdır. O bunu böylece katî, sağlam ve zorunlu olarak takdir etmiştir. Onu nakzedici, yerine geçici, onu gide­rici, değiştirici bir güç yoktur, yerdeki ve gökteki yaratıklarmda, nok­sanlık veya fazlalık ta yoktur. îman gerdanlığmm bir halkası budur işte... Marifetin yolu, Allah’ın Rubûbiyet ve Tevhid sıfatmı itiraf ta böyle olur. Kitabmda zaten buyurmuştur: «O her şeyi yaratırken, nice hesaplarla Ölçüp tarttı...» (Furkan: 2) Ve yine: «Allah’ın emri, ölçü ve ölçülen oldu...» (Ahzab: 38).

Kader konusunda Allah'la hasımlaşana yazıklar olsun. Hasta kalbi­ni o konuda gözlem ve araştırmaya sevkedene... Bu kimse gizlice, gay-bı ameliyat etme vehmine tutulmuştur. Sözleriyle çirkin bir iftiraya yönelmiştir.



49 - Afş ve Kürsi de haktır.

50 - Halbuki O, Arştan da ötekilerden de (münezzeh) ve müstağ­nidir...

51 - Herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Mahlûku ise, O'nu ihatadan (kavramaktan) âciz kılmıştır.

52 - Ve deriz ki: Allah, İbrahim'i Halil seçti. Musa ile gerçekten konuştu. İman, tas­dik ve teslim (ile biliriz).

53 - Biz Meleklere ve Nebilere, Peygamberlere indirilen kitapla­ra da inanır, onların apaçık gerçek üzre olduklarma şahitlik ederiz.

54 - Ehl-i kıbleyi mümin ve müslim tanırız; Nebi (sas) in getir­diklerini tasdik ettikleri müddetçe, sözlerini tasdik ettikçe..,

55 - Biz, Allah hakkmda tartışmaya (yoruma) girmeyiz. Onun dini hakkmda da münakaşa etmeyiz. Sadece zahirini anlatırız.

56 - Kur'an hakkmda da tartışmayız. Ancak, «O âlemlerin Rabbinin kelâmıdır» deriz. Onu Rûh'ul Emin indirdi. Mürsellerin efendisi Muhammed (sas) 'e öğretti. Yani o, Allah Kelâmıdır., yaratıklardan hiç birinin sözü ona denk olamaz. Onun mahlûk olduğunu söylemeyiz, (bu konularda da) müslüman cemaata ters düşmeyiz...

57 - Helâl saymadığı, bir günahından Ötürü ehliî kıpleden hiç kimseyi de küfürle ittiham etmeyiz.

58 - Ancak, «bir kimsenin imanı oldukça, günahı zarar vermez» de demeyiz.

59 - Biz, müminlerden, ihsan40 sahibi kimselerin, affe uğra­yıp (Allah’ın rahmetiyle cennete girmelerini ümid ederiz. Ama mutla­ka girer diye emin olup, şahitlik etmeyiz. Günahkârları için istiğfar eder onların âkibetinden korkarız, ancak ümit te kesmeyiz...

60 - «Emn» (halinde garanti görmek) de «Ye's» (Ümit kesme) de İslâm Milletinden uzaktır. Ehl-i Kıble için hak yol bu ikisi ortası-dır.

61 - Mümin imandan, ancak ve ancak, onu imana sokan şeye karşı çıkmasıyla kopar...

62 - İman ise; dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir.

63 - Resulullahtan (sas) sahih (rivayetle gelen) her şer'î hüküm

ve açıklama haktır.



64 - İman tektir. Aslmda ehli de eşittir. Aralarındaki üstünlük ise; takva ve Allah korkusuyla, hevâ ve hevesine karşı çıkmasıyla olur.

65 - Müminlerin hepsi Rahman'm velîleridir. Allah indinde en muhteremi ise, Kur'an'a uyan ve boyun eğenlerdir.

66 - İman; Allah'a, Meleklerine, Kitaplarma, Resullerine, Âhiret gününe, Kadere, Hayrm ve Şerrin de, acmm tatlmm da ondan olduğu-, na inanmaktır.

67 - Biz bütün bunlara (peygamberlere) inanır, aralarında hiç­bir Rasulu ayırmayız. Hepsini ve getirdiklerini tasdik ederiz.

68 - (Muhammed ümmetinden) Büyük günahkârlar, cehennem­de ebedî kalmazlar. Muvahhid olarak ölürse, tevbe etmemiş bile olsa; O'nu tanıyarak (mümin olarak) Allaha kavuşmuşsa, onun irade ve hük­müne bağlıdır; dilerse affeder, dilerse onu lütfuyla bağışlar...

Nitekim, aziz ve celil olan Allah, kitabmda bunu zikrediyor: «Bu­nun ötesinde dilediği kimsenin her günahını affeder.» (Nisa: 48, 116) Ama adli gereği olarak ona azab edebilir de... Daha sonra da onları ce­hennemden; rahmetiyle ve hâlis kullarmm şefaatiyle çıkarır. Ve cen­netine gönderir. Bu, Cenabı Hakkm, kendini tanıyanları himayesini an­latır!.. Kendisini inkâr edenler gibi muameleye tâbi tutmayışmdandır. Yani şu, onun hidâyetinden gafil olup velayetine ulaşamayanlarm iki cihandaki haline düşürmemesinden... Yarabbi! Ey, îslâıam ve ehlinin koruyucusu, bizi, sana kavuşuncaya kadar İslâmda sabit kıl!..



69 - Biz günahkâr veya salih olsun, her Ehl-i Kıblenin ardmda ve onlardan ölenin üzerine namaz kılmayı hak biliriz.

70 - Onlardan hiçbirini de Cehennem ehli veya Cennet ehli diye nitelendirmez, onların küfrüne yahut müşrik veya münafık olduğuna hükmetmeyiz. Tabii onlardan bu tür bir hal tezahür etmedikçe böyle... Ve onların halini Allah'a havale ederiz.

71 - Yine ümmeti Muhammedden (sas) hiç bir kimseye kılıç çe­kilmesini caiz görmeyiz. Tabii (delillerde) kendine harp açılacaklar

hariç.


72 - İşlerimizi yürüten mümin olan âmir ve idarecilerimize is­yan etmeyiz. Haksızlık bile etseler, aleyhlerine halkı tahrik etmez ve onlara itaatten geri durmayız. Ve onlara itaati, Allah'a itaat cümlesin­den olarak, farz biliriz. Tabii kötüyü, isyanı emretmedikleri müddet­çe... Ve bu haliyle onların ıslâh olması doğruyu bulması için duacı oluruz...

73 - Sünnet ve cemaata uyarız. Kural dışı (görüşlerden), İhtilâf­tan (ve ihtilâfcı tutumlardan), tefrikacılıktan sakmırız!...

74 - biz, adil kimseleri, güvenilir (emin) kimseleri severiz. Hak­sız muamele eden, hiyanette bulunanlara buğz ederiz...

75 - Tam anlayamadığımız konularda ise; «Allah daha iyi bilir» de (yerele ona havale ede)riz.

76 - Mestler üzerine, hem seferde hem hazerde meshetmenin caiz olduğunu, hadiste belirtildiği üzere benimseriz,

77 - Hacc ve cihad; -fâcir veya salih- Müslümanların emîrinin izniyle olur. Ta kıyamete kadar böyledir. Hiçbir şey bu iki şiarı iptal edemez, değiştiremez.

78 - «Kiramen Kâtibin» (meleklerin) e de inanırız. Allah onlan bizim için muhafız tâyin etmiştir.

79 - Bütün âlemlerin ruhunu kabzetmekle vazifeli bulunan ölüm meleğine de inanırız.

80 - Müstehak olanm kabir azabı çekeceğine; Münker ve Nekir meleklerinin; Rabbini, Nebisini, Kitabmı... soracağma inanırız. Bu da Resulullahtan (sas) nakledilmiştir... Sahabe (r.a.) de bunu nakletmiştir.

81 - Öyleyse kabir, «Ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarmdan bir çukurudur.

82 - Biz ölümden sonra kalkışa, kıyamet günü (dünyadaki) a-mellerden ötürü cezalandırmaya da inanırız. Hesabm sunulacağmı, Kitabm verileceğini, sevap ve ikabm (görüleceğini), Sırat ve Mizanı tasdik ederiz.

83 - Cennet ve cehennem halen yaratılmış olarak vardır, asla yok olmazlar. Allah, cenneti de cehennemi de hiç bir şeyi yaratmadan önce halk etmiş idi. Onların ehlini de yarattı. Artık kimi dilerse lütfe­der cennete gönderir. Kimi de dilerse, (nizammm) adaleti icabı ce­henneme sevkeder. «Yakında sizi hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insan­lar!» Zaten onlar, ne yaparsa hep onun koyduğu şeyleri yapmıştır. Herkes yaratıldığı fıtrat yönünde gider ve esas haline döner.

84 - Hayır ve şer kul için tesbit ve takdir olunmuştur.

85 - Bir fiili işlemek için elveren güç, mahlûka atfedilemez, bir tevfikten ibaret olup fiille beraberdir. (O anda verilir) Sıhhata, imkân ve kabiliyetlere ait güç ise önceden verilmiştir. Hitap ta buna göre ol­muştur. Nitekim Cenabı Hakkm emri de böyle: «Allah bir nefsi gücü yetmediğinden sorumlu tutmaz...» (Bakara: 286)

86 - Kul fiilini Allah yaratır, ama kul kazanır.

87 - Allah ancak güçlerinin yettiğini yükler. Onlar da, ancak o-nun teklif ettiklerine güç yetirebilirler... «Lâ havle velâ kuvvete illâ bülâhil-aliyyil-azîm»in tefsiridir. Biz deriz ki; hiç bir kimseye hiyle imkânı, hareket etme fırsatı, bir değişiklik yetkisi yoktur. Allah'a tııyle imkâni, hareket etme fırsatı, bir değişiklik yetkisi yoktur. Allah'a âsi olurken bile onun müsaadesiyle yapabilir insan...

Ayni şekilde itaat eden kişi de bunu ancak onun tevfiki ile başa­rabilir.



88 - Herşey, Allah’ın dilemesi, ilmi, kazası ve kudretiyle olup bi­ter. Onun meşieti (dileği) tüm dileklere baskm gelir. Onun kazası bü­tün hiyleleri bastırır. Ne dilerse onu yapar. Asla da zulmetmez. O her türlü felâket ve helakten uzaktır. Her ayıptan ve çirkinlikten münez­zehtir. «O, hiçbir şeyden hesaba çekilemez. Onlar ise herşeyden soru­lur.» (Enbiya: 23)

89 - Dirilerin ve yakınlarmm dualarmda ölülere fayda vardır.

90 - Allah duaları kabul edip, karşılık verir. İhtiyaçları giderir.

91 - O herşeyi elinde tutar. Hiçbir şey ona sahip ve hakim ola­maz. Hiçbir şey, bir an için de olsa Allahtan müstağni (ihtiyaçsız) olamaz. Bir göz kırpacak kadar bile Allah'a muhtaç olmadığmı sanan kâfir olur ve en alçak dereceye düşer.

92 - Allah razı da olur, gazapta eder. Ama tabii kendinden baş­ka hiçbir varhğmki gibi değil...

93 - Biz, Resulullah’ın (sas) Ashabmı (r.a.) severiz. Ama birini sevmekte de aşırı gitmeyiz. Hiçbirini de günahsız saymayız... Bazısma da asla buğzetmeyiz. Hayırdan başka birşeyle anmayız. Onlara buğz-eden, kötülükle ananlara buğzederiz. Onları sevmek; dinin, imanm, ihsanm gereğidir. Onlara buğz ise; küfür, nifak veya isyandan gelir.

94 - Resulullah (sas) dan sonra ilk defa hilafet Hz. Ebubekir es-Sıddık (r.a.) e nasiboldu. Ona bu bir fazl ve bütün ümmetinin üstünü olması nedeniyle verilmişti. Sonra Ömer İbn-i Hattab (r.a.) , ondan sonra Osman (r.a.)a, daha sonra da Ali bin Ebi Talip (r.a.)e ulaştı... Bunlar Hulefai Raşidin ve hidayete götürücü imamlardır...

95 - Resullah'm (sas) isimlerini anarak cennetle müjdelediği on zatm cennette olduğuna şehadet ederiz. .Çünkü Resulullah (sas) bu şahidliği yaptı. Onun sözü haktır. Bunlarsa; Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Saâd, Saîd, Abdurrahman bin Avf, Ebu Ubeyde el-Cerrah (ki, bu ümmetin eminidir)dır. Allah hepsinden razı olsun...

96 - Kim ResuluIIah'm (sas) Ashabmı ve tertemiz hanımlarmı, ve mukaddes soyunu iyilikle anar, her türlü kötü hal ve aşağılayıcı sözle anmaktan sakmırsa, nifak tehlikesinden korunmuş olur.

97 - Geçmiş seçkin ulema, onları izleyen ulema, yam hayır hiz­mette bulunan, eser veren, ictihad edip fıkhı kuranlar... Ancak övgüye ve güzellikle anılmaya lâyıktır. Onları kötü dille anmak çizgiden çık­maya sebebtir.

98 - Hiçbir zaman evliyadan bir kimseyi, Nebilere tafdil edeme­yiz. Esasen bir tek Nebi bile bütün Velilerin toplammdan üstündür,

99 - Ama onların kerametlerine inanırız. Onlardan sağlam riva­yetler vardır...

100 - Biz Eşrati Saate inanırız; Deccalin çıkması, İsa (a.s.)nm gökten inmesi, güneşin batıdan doğması, biryerden Dabbetülarz'm or­taya çıkması... bunlardandır.

101 - Kâhin ve falcıları asla tasdik etmez, Kitap, sünnet ve icmai ümmete aykırı beyanda bulunanlara inanmayız.

102 - Cemaatte gerçek rahmet, tefrikada ise hatâ ve felâket gö­rürüz.

103 - Yerde ve gökte Allah’ın dini tektir. O, İslâmdır. Allah, «Din Allah nezdinde yalnızca İslâmdır» buyurur. (Âl-i İmrân: 19) «Sizin için nizam olarak İslâmı seçtim» (Maide: 3) kavli de bunu tamamlar...

104 - Bu din; ifratla tefritin ortası, Teşbihle ta'dili41 in ortası, Cebr ile Kaderciliğin ortası, Ümitsizlikle, aşm güvenin ortası bir yoldur. bir yoldur.

105 - İşte dinimiz zahiren .ve batmen budur. Biz, Allah için zik­rettiğimiz vasıflarm aksini düşünenlerin görüşünden uzağız. Onların hertür vazıflamalarmdan tebrie ederiz...

Allahtan, bizi imanımızda sabit, onunla son nefesimizi vermeyi nasib etmesini, çeşitli hevesatımıza uymaktan korumasmı niyaz ederiz.

Tefrikacı görüşlerden, merdûd mezheplerden; müşebbihe, mu'te-zile, Cehmiye, Cebriye, Kaderiye vb. korumasmı; yani Ehl-i Sünnet vel-Cemaate muhalefe edenlerden, dalâlete sapanlardan korusun. Biz onlardan uzağız. Onlar bize göre sapık ve azgmdır. Himaye ve yardım ise sadece Allahtandır.


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin