KÖTÜ ZAN
İhsan Bey abdestini almış hızlı adımlarla camiye gidiyordu. Yolunun üzerinde saçları omuzlarına kadar inen, siyah gözlüklü, deri montlu bir delikanlı ile karşılaştı. Yabancı bir turiste benzettiği gence yan gözle bakarak. Kendi kendine:
- Şuna bak. Bir de genç olacak. Namazsız, niyazsız, saygısız, Şımarık ve hippi kılıklı birisine benziyor, diye söylendi. İhsan Bey kendisini biraz önceki delikanlı ile de kıyaslayarak bir evliya heybetiyle büyük bir insanmış edasıyla camiye girdi. Müezzin kameti yapmış farza durulmuştu. Kendisi de hemen imama uyarak namaza durdu. Hûşû içinde kılmaya çalıştığı namazdan selam vererek çıkarken beyninden vurulmuşa döndü. Gördüğü manzara karşısında neye uğradığını anlayamamıştı.
Biraz önce camiye gelirken küçük görüp beğenmediği o genç, az ötede gayet huzurlu ve mükemmel namaz kılıyordu. Camideki birçok insanın arasında özellikle İhsan Bey’in yanıbaşına gelmesi de Allah’ın takdiriydi. Bu güzel insan hakkında kötü düşünmenin utancından çareyi hemen camiden çıkmakta buldu.
HEDİYE
Hasan Basrî hazretlerinin kapısı çalınıyordu. Kapıyı yavaşça açan İmam:
- Buyrun! Bir arzunuz mu var, diye sordu. Kapıdaki adam:
- Hayır efendim. Yalnız ben filan yerden, falan şahsın yanından geliyorum da...O şahıs, sizin hakkınızda şöyle şöyle kötü şeyler söyledi. Onu söylemek için size geldim, dedi. Bunun üzerine Hasan Basri:
- Hayırdır, oraya niçin gitmiştiniz, diye sordu. Adam:
- Efendim, yemek daveti vardı da..... dedi. Bunun üzerine Hasan Basri:
- Ya öyle mi. Yediğin birkaç tabak yemeği midende tutabiliyorsun da birkaç cümleyi mi ağzında tutamadın. Hemen gelip bana söyledin, diyerek adama kızdı.
Daha sonra birkaç kişiden de aynı sözler İmam Hasan Basri’ye ulaştırılınca, gıybetini yapan kişilere çok değerli hediyeler göndererek kendilerine teşekkür etti. Bunun sebebini soranlara da şöyle dedi:
- Onlar benim gıybetimi yapmak suretiyle, iyiliklerinin ve ibadetlerinin sevabını bana hediye ediyorlar. Benim de günahlarımı alıyorlar. İşte onların bu yaptıklarının karşılığında gönderdiğim hediyeler bile az gelir.
İÇKİNİN AZDIRDIĞI RAHİP
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, içkinin bütün kötülüklerin kaynağı olmasını zihinlerde canlı tutmak için bir olay anlatır. Sözü peygamberimize bırakıyoruz:
“-Bütün kötülüklerin anası olan içkiden uzak durunuz. Zira sizden önce yaşayanlar arasında çok dindar bir rahip vardı. Bu insan hep ibadet eder toplumdan da uzak kalırdı. Kendisini bu yola adamıştı.
Bir gün kötü ahlaklı bir kadın bu adama musallat oldu ve onu yoldan çıkarmak istedi. Bunun için de bir tezgah kurdu ve adama hizmetcisini göndererek “Bir konuda şâhidlik yapmak için bana bir uğrayıver” diye haber yolladı. Adam “peki, olur” diyerek yoldan geçerken kadının evine uğradı. Kapıdan içeri girince kadın bütün kapıları kapattırdı. Adam neye uğradığına şaşırmıştı. Bu esnada o kötü kadın yanında bir çocuk, bir testi şarapla adamın yanına gelerek şunları söyledi:
-Seni buraya şâhidlik için falan çağırmadım. Allah’ı inkar etmeni veya bu çocuğu öldürmeni istiyorum. Bunları yapmazsan ya bu şaraptan içmelisin ya da benim arzu ve isteklerimi yerine getirmelisin. Söylediklerimi yapmazsan “imdat” diye çığlık atıp seni halka rezil ederim dedi.
Adamcağız meselenin ciddiyetini anlayarak bunlardan birini yapmaktan başka çıkar yol olmadığını düşündü. Belâyı en ucuz atlatmanın yolu olarak şaraptan içmeyi tercih etti. Bir kadeh şarap istedi. Bir daha, bir kadeh daha derken iyice sarhoş oldu ve ileri geri konuşup sövüp saymaya başladı. Kadının diğer söylediği günahları işlemekten de uzak durmadı. Çocuğu da öldürdü.. Bunun üzerine kadın adamı alaya alarak şunları söyledi:
-Yemin ederim ki sarhoş olunca önceden kesinlikle yapamam dediğin şeylerin hepsini yaptın dedi. Bu olayı anlattıktan sonra peygamberimiz devamla şöyle buyurdu:
Şu halde içki içmekten kaçının, Allah’a yemin ederim ki iman ile içki alışkanlığı bir adamın kalbinde bir araya gelmez. (İmanın olduğu yerde içki alışkanlığı olamaz, içki alışkanlığının olduğu yerde de gerçek iman bulunmaz) bunlardan birisi diğerini insanın göğsünden mutlaka çıkaracaktır.”
ALLAH İÇİN SEVMEK
Ebû İdris el-Havlâni anlatıyor:
Bir gün Şam mescidine girdim. Orada dişleri pırıl pırıl olan bir genç gördüm. O’nun kim olduğunu sordum. “O, Peygamberimizin ashabından Muaz bin Cebel’dir “dediler. Ertesi sabah erkenden mescide gittim. Fakat onun benden önce geldiğini ve namaz kılmakta olduğunu gördüm Namazını bitirinceye kadar onu bekledim. Namazını bitirince yanına gidip selam verdim. Ona:
- Allah’a yemin ederim ki seni seviyorum. Dedim. O da:
- Allah için mi? diye sordu. Ben de:
- Allah İçin, dedim. O tekrar:
- Beni Allah için mi seviyorsun. Dedi. Ben de Tekrar:
- Evet Allah için seviyorum: Dedim. Bunun üzerine Muaz b. Cebel elbisemden tutup yanına çekti ve şöyle dedi:
- Müjdeler olsun sana. Çünkü ben Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Benim rızam için birbirlerini sevenler, benim rızam için oturup sohbet edenler, benim rızam için birbirlerini ziyaret edenler, benim rızam için birbirlerine cömertçe ikramda bulunanlar; şüphesiz benim sevgime nail olacaklardır.”
YEMEKTE BEREKET
Bir gün ashaptan bazıları Peygamberimiz sallallahu ayeyhi ve sellem’e şöyle bir soru sordular:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz ne yapalım? Bunun üzerine Peygamberimiz:
- Yemekte ayrı ayrı mı oturuyorsunuz? diye sordu.
- Evet, dediler. Peygamberimiz de:
- “Öyleyse yemeğinizde toplanın bir sofra kurarak hep beraber yiyin, yemeğe Allah'ın ismini zikrederek (Bismillahirrahmânirrahîm diyerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır” buyurdu.
GÜLER YÜZ
Bir şehirde karşı karşıya iki dükkan varmış, biri sadece bal, biri de sadece sirke satarmış.
İşin garipliğine bakın ki, bal satan dükkana bir tek müşteri dahi gelmezmiş. Fakat sirke satan dükkan tıklım tıklım doluymuş, müşteriden girilecek yer bulunamıyormuş. Müşteriyi kaçıran balcı üzgün üzgün düşünürken içeri giren Âlim bir insan adama niçin düşündüğünü sormuş. O da:
- Efendim nasıl üzülmeyeyim. Ben bal satıyorum, müşteri gelmiyor. Komşum ise sirke satıyor müşteriden başını bulamıyor. Bunun sebebini düşünüyorum, demiş. Âlim durumu şöyle açıklamış:
- Bu işin sebebi düşünecek kadar zor değil. Olayın özü şudur: Senin elin bal satıyor fakat suratın sirke satıyor. Komşunun ise, eli sirke satıyor fakat suratı bal satıyor. Bak! Adamın yüzü gülücükler, sözü de güzellikler saçıyor.
Dostları ilə paylaş: |