Allah’i arayan genç


PEYGAMBERİMİZDEN BİRKAÇ HATIRA



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə3/37
tarix26.04.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#49047
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37

PEYGAMBERİMİZDEN BİRKAÇ HATIRA


Yalan söylemek peygamberimizin hiç sevmediği bir şeydi. Çocukları kandırmak için söylenen yalanlara dahi müsaade etmezdi.

Küçük Abdullah diyor ki:

- Peygamberimiz bir gün evimizde bulunduğu bir sırada annem bana:

- "Gel sana bir şey vereceğim" diye çağırdı. Peygamberimiz anneme:



- Çocuğa ne vermek istedin? diye sorunca annem:

- Hurma vereceğim, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz:



-"Eğer onu aldatıp bir şey vermeseydin, sana bir yalan günahı yazılırdı." buyurdu. (Ebû Dâvud)

İnsanların en merhametlisi olan Peygamberimiz, bütün mahlûkâta karşı şefkatli ve merhametli olunmasını isterdi.

İbn Mes'ud Radıyallahu anh diyor ki: Peygamberimizle beraber bir yolculuk yapıyorduk. Peygamberimiz bir ih­tiyacı için ayrılmıştı. Orada iki yavrusu olan bir serçe kuşu gördüm ve yav­rularını aldım. Serçe peşimden gelerek yavruları için çırpınıp bağırmaya başladı. Bunu gören Peygamberimiz:

- Bu kuşu yavru acısı ile sızlandıran kimdir? Yavrusunu ona verin! buyurdu.

Bir defasında Peygamberimiz bir sahabinin bahçesine uğramıştı. Orada bir deveyle karşılaştı. Deve Peygamberimizi görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Peygamberimiz hayvanın gözyaşlarını sildi. Devenin karnı ile sırtı bir olmuştu. Bundan çok üzüldü ve:



- Bu devenin sahibi kimdir? diye sordu. Ensardan bir genç:

- Benim Ya Rasulallah! deyip ortaya çıkınca:



- Allah’ın sana verdiği bu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Bak! Bu hayvan bana şikayette bulundu. Onu aç bırakıyor ve çok çalıştırıyormuşsun,” buyurdu. (Ebû Dâvud)

PEYGAMBERİMİZİN ŞAHSİ ÖZELLİKLERİ


"Hazreti Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem orta boylu idi. İnsana saygı telkin eden bir vücut yapısı ve görünüşü vardı. Teni, buğday renginden biraz daha açık ve parlaktı. Siyah, gür ve hafif dalgalı saçlarını orta­dan iki yana tarar ve çok temiz tutardı. Son derece güzel ve nurlu yüzü, çevresindekilere mutluluk ve emniyet telkin ederdi. Hazreti Ebû Bekir bir şiirinde bu mübarek yüzü, dolunayın berraklığına benzetmişti. Alnı geniş, hilal şeklindeki kaşlarının arası açıktı. Siyah ve iri gözlü, uzun kirpikli idi. Burnu orta büyüklükte dişleri seyrekçe ve inci gibi parlak, dudakları ince idi; son derece hoş bir te­bessümü vardı. Gür sakalını uzatır, bıyığını kısaltırdı. Göğsü ve sırtı geniş, omuzları geniş ve yüksekti. Bu sebeple kendisinden iri yapılı olanlardan daha haşmetli gözükürdü. İki kürek kemiğinin arasında "Peygamberlik mührü" denilen iri bir ben vardı. İpek gibi yumuşak olan elleri daima mis gibi kokardı. Vücut azası son derece güzel olduğu gibi, bu uzuvlar arasındaki uygunluk da ay­nı derecede mükemmel idi."

Peygamberimiz temizli­ğe çok önem verirdi. El, yüz, vücut, ağız ve diş temizliği sürekli uyguladığı, alışkanlık haline getir­diği temizlik şekilleri idi. Uykudan kalkınca ye­mekten önce ve sonra ellerin yıkanması, dişlerin sık sık misvaklanması (fırçalanması) en az hafta­da bir defa bütün bedenin yıkanması O'nun buyruklarındandır. Saçlarının temizliğine ve bakımına ayrı bir önem verirdi.

Yeme içme konusunda da çok titizdi. İyice acıkmadan sofraya oturmaz, midesini tıka basa doldurmadan da sofradan kalkardı. O'na göre:

"Mide derdin, perhiz dermanın başı idi.” Bu se­beple sık sık oruç tutardı. Su içmeye bile ölçü getirmişti. "Suyu deve gibi bir dikişte, dinlenmeksizin içmeyin, iki veya üç yudum da içiniz" tavsiyesi bu ölçü­nün ifadesidir.

Bütün hareketleri, oturması, kalkması, yürümesi, bir ölçü ve ahenk yansıtırdı. Gelişigüzel davranışta bulunmazdı. Huzurundaki herkesi kim olursa olsun saygı gösterirdi. Kimseye karşı ayaklarını uzatarak oturduğu görülmemiştir.

Konuşması tane tane idi. "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem konuş­tuğu zaman isteyen O'nun sözlerini sayabilirdi. O derece ağır ve tane tane koşurdu.

Bir söz söylediği zaman iyice anlaşılmasını is­tediği kelimeyi ve cümleyi üç defa tekrar ederdi.

Konuşması, her dinleyenin rahatlıkla anlaya­bileceği şekilde açıktı. Harfleri ve kelimeleri tam telaffuz ederdi. İsteyen onun konuşmalarını ezberleyebilirdi."

"Peygamberimiz Allah'ı zikretmeksizin ne otu­rur ne de kalkardı.

O'nun meclisinde ne yüksek sesle konuşulur, ne bir kimse aleyhinde bulunulur, ne de başkasına ait bir hata ve günah söz konusu edilirdi. O konuşurken çevresindekiler başlarına kuş kon­muş gibi sessiz ve dikkatle dinlerler, söyleye­cekleri bir şey varsa O sözünü bitirince söylerlerdi. Bağırarak veya yüksek sesle konuşmazdı.

Çevresindekilere karşı daima güler yüzlü idi. Gülmesi tebessüm şeklinde idi. Ağzını açarak kahkaha ile gülmezdi."

Özetle söylenirse; O'nun her davranışı bir ölçü ve güzellik arz ederdi.

İBADETLERİMİZ BOŞA GİTMEZ


Hazreti Ali radıyallâhu anh’ın puta tapan ve ahirete inanmayan bir komşusu vardı. Müslümanların yaptıkları ibadetlerin, tuttukları orucun ve kıldıkları namazın hiçbir faydası olmayacağını söylerdi. Ona göre insan öldükten sonra toprak olup gidecekti. Tekrar dirilme ve bu ibadetlerin sevabını bulmak diye bir şey yoktu. Bu sebeple de insan hayatını keyfine göre geçirmeliydi. Bir gün aynı fikirlerini Hazreti Ali’ye de söyledi. O’da şunları sordu:

-Ey Kafir! Eğer senin dediğin gibi ahiret hayatı yoksa, ölen her insan toprak olup gidecekse ben de toprak olup giderim. Hiçbir kaybım olmaz.

Fakat; Eğer benim inandığım gibi ahiret varsa, öldükten sonra insanlar dirilecekse, hesaba çekilecekse, cennet- cehennem varsa ki, mutlaka vardır. Ben o zaman dünyada yaptığım ibadetlerin mükafatını göreceğim. Ya sen? ne yapacaksın? Cehennemin sonsuz azabına nasıl dayanacaksın? Nasıl kurtulacaksın? Düşünmek gerekmez mi?

Bu sorulardan sonra bir an başını iki elinin arasına alıp derin derin düşünen kafir, inanmaktan başka çare olmadığını anlar ve derhal Kelime-i şehadeti söyleyip iman etti. Kendisi gibi bir çok inkarcının müslüman olmasına da sebep oldu.


DÖRTGEN


Çocuk, gazetelerde sık sık manşet yapılan haberlerin tesiriyle, öğretmeninden "Bermuda Şeytan Üçgeni" hakkın­da bilgi istemişti. Yazılanlardan öğrendiğine göre bu böl­ge, kendisine yaklaşan uçak ve gemileri bir "karadelik" gi­bi yutuyor ve izi dahi kalmayacak şekilde yok ediyordu.

Öğretmen, diğer öğrencilerin de konuya ilgi duydukla­rını anlamıştı. Tahtaya bir üçgen çizip bildiklerini tane tane anlattıktan sonra:

— Konunun farklı bir yönü daha var, dedi. Bu şeytan üçgeni tarafından yutulma ihtimaliniz kaçta kaçtır?

Öğrencilerden bazıları, o bölgeye seyahat etme ihtimallerinin binde bir olduğunu, bu küçük ihtimal gerçekleş­se bile, şeytan üçgenine girme tehlikesinin ancak uçak ve­ya gemilerinin arıza yapmasıyla mümkün olabileceğini ile­ri sürerek milyonda bir ihtimallerden bahsediyor, bazıları ise gemi batsa bile kurtulabileceklerini belirterek ihtimalleri milyarda bire çıkartıyordu.

Öğretmen, tartışmaları yarıda keserek:

— Bu ihtimallerin sizlerden ne kadar uzak olduğunu herhalde anladınız, dedi. Böylelikle bu tür konulara kafa yormanın saçmalığı da ortaya çıkmıyor mu?

Öğrenciler biraz düşündükten sonra:

— Evet, diye tasdik ettiler. Bu konuya, uzak da olsa ile­ride karşılaşabileceğimiz tehlikelere düşmemek için ilgi duymuş olmalıyız.

Öğretmen, tahtadaki üçgenin yanına bu sefer büyükçe bir dörtgen çizerken:

— Endişe duymak, hepimizin yaradılışında vardır, de­di. Ama şeytan üçgeni için duyduğumuz endişeyi bu dörtgene karşı da duymamız gerekmez mi?

Öğrencilerin hepsi, sözleşmiş gibi atıldılar:

— Ne dörtgeni bu öğretmenim? Öğretmen, şefkat dolu bir sesle:



  • Bu gördüğünüz, "kabir dörtgeni" dir çocuklar, ceva­bını verdi. Bir gün sınırları içine mutlaka gireceğimiz ve hazırlıklı girdiğimiz takdirde, o yolla Cennete ulaşacağımız kabir dörtgeni. Bu dörtgene hazırlıksız girdiğimizde ne olacağını artık siz düşünün.

Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin