Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə21/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   179

gellemektedir. Kandil topu olabilmesi de mümkün görülmemektedir. Çünkü insanların yukarı asacakları bir nesnenin, görünmeyecek üst kürevi bölümünü süslemesi mantık dışıdır. Bize göre, bu eserlerin ancak parfüm kabı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir. Ancak bu düşüncemizi ispatlayacak deliller de söz konusu değildir.

29 Bkz: H. Seyrig, a.g.m.; A. Ghouchanı-C. Adle, a.g.m., K. Adahl, a.g.m.

30 Yaptığımız Literatür çalışması sırasında balık ve kuş formlu kap örnekleri de tespit edilmiştir. Uzbekistan Namangon Bölgesi ile Nishapur’daki balık formlu kaplar hakkında bkz: R. Ettinghausen, a.g.m., s. 227; ayrıca kuş formlu kaplar hakkında da bkz: A. Ghouchani ve C. Adle, a.g.m., s. 72.

31 Bkz. not. 10.

32 R. Ettinghausen, a.g.m., levha XLV-B, plate XLV-C.

33 R. Ettinghausen, a.g.m., levha L-A.

34 R. Ettinghausen, a.g.m., levha L-B.

35 F. Sarre, Keramik Und Andere., s. 20-22, (Abb. 66).

36 Jean Soustiel, La Ceramique., s. 132. Bu kabın J. M. Rogers Koleksiyonuna ait olduğu ifade edilmektedir.

37 A. Karın, a.g.m., s. 56 (Fig. 1), s. 56 (Fig. 2, 3, 4, 5), s. 58 (Fig. 6, 7, 8).

38 A. Ghouchani-C. Adle, a.g.m., s. 73 (Fig. 1), s. 74 (Fig 2, 3), s. 75 (Fig. 4, 5, 6, 7), s. 76 (Fig. 8, 9, 10, 11), s. 77 (Fig. 12, 13), s. 80 (Fig. 18).

39 Charles K. Wilkinson, Nishapur, Pottery of the Early Islamic Period, Newyork, s. 353.

40 Bu konuda bkz: G. Öney, “Artuklu Devrinden Bir Hayat Ağacı Kabartması Hakkında”, Vakıflar Dergisi, S. VII, İstanbul 1967, s. 117-125; G. Öney, “Anadolu Selçuklu Sanatında Hayat Ağacı Motifi”, Belleten C. XXXII, S. 125 (Ocak 1968) Ankara 1968, s. 25-20.

41 Bkz: G. Öney, “Sun and Moon Rosettes in the Shape of Human Heads in Anatolian Selçuk Architecture”, Anatolica III, (1969-70), s. 195-203.

42 Bkz: E. Esin, “Bağdaş ve Çökmek Türk Töresinde İki Oturuş Şeklinin Kadim İkonografisi”, Sanat Tarihi Yıllığı III, İstanbul 1970, s. 231-242.

43 Uygur minyatürlerindeki ve duvar fresklerindeki kadın portrelerinin karşılaştırması için bkz: H. B. Kunter, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeler”, Vakıflar Dergisi, S. II Ankara 1938, s. 103-129 (Res. 8); G. M. Meredith-Owens, “Orta Asya Türklerinde Manihailik”, Türk Kültürü El Kitabı, C. II, Kısım Ia, s. 186-310, Lev. V, VI, VIII, X, XII-A, XII-B, XVIII, XV; E. Esin, “Burkan ve Mani Dinleri Çevresinde Türk Sanatı”, Türk Kültürü El Kitabı, C. II, Kısım Ia, İstanbul 1972, s. 311-416 ve 483 (Res. 2), s. 484 (Res. 3), s. 485 (Res. 6), s. 488 (Res. 7) Lev. XXI, Lev. XXIII, Lev. XXIV, Lev. XXVIII; E. Esin, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Giriş, İstanbul 1978, (Lev. XLIII), (Lev. LXXXVI/d); E. Esin, Early Turkish Culture, Ankara 1985; Ö. Süslü, Tasvirlere Göre Anadolu Selçuklu Giyimi, Ankara 1989, s. 204; G. İnal, Türk Minyatür Sanatı, Ankara 1995, s. 6-9; G. Öney, Sun and Moon., s. 195-203.

44 Arslan tasvirleri ile ilgili başlıca yayınlar hakkında bkz: S. Ögel, “Selçuk Sanatında Çift Gövdeli Aslan Figürü”, Belleten C. XXVI, S. 103, Ankara 1962 s. 529-538; G. Öney, “Niğde Hüdavent Hatun Türbesi Figürlü Kabartmaları”, Belleten, C. 31, S. 122, 1967, s. 143-167; G. Öney, “Anadolu’da Selçuk Geleneğinde Kuşlu, Çift Başlı Kartallı, Şahinli ve Arslanlı Mezar Taşları”, Vakıflar Dergisi, S. 8, Ankara 1969, s. 283-295; G. Öney, “Anadolu Selçuk Mimarisinde Arslan Figürü”, Anatolia (Anadolu), C: XIII, Ankara 1971, s. 1-64.

45 Geyik tasviri ile ilgili başlıca yayınlar hakkında bkz: B. Ögel, Türk Mitolojisi I, Ankara 1971, s. 570-582; Y. Çoruhlu, Türk Resim Sanatında Hayvan Sembolizmi, İstanbul 1992.

46 Ejder tasvirleri ile ilgili başlıca yayınlar hakkında bkz: E. Esin, İslamiyetten Önceki..., s. 100; E. Esin Türk Kozmolojisi, 1979, s. 45; s.; O. Turan, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, İstanbul 1941, s. 93.

47 Bkz: not 43.

48 Bkz: not 44.

49 Bu figürlerden dirsekleri yanlara açılmış, ellerini göğüslerinde birleştiren kadınların menşeinin eski doğu tanrıçaları Ninmach ve Ishtar olması ve bunların tahminen hicri takvimin ilk yüzyıllarına tarihlenmesi hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik Im., s. 17, Bu figürlerin Hitit karakterli olduğu konusunda bkz: G. Migeon, L’Orient Musulman, Paris 1922, s. 15.

50 G. Reitlinger tarafından 12-13. yüzyıla tarihlendirilen bu küp hakkında bkz: G. Reitlinger, Unglazed., s. 16;.

51 Mezopotamya’da bilhassa Musul ve çevresinde büyük küplere “Habb” adı verildiği ve bölgede habblardan bir kısmının genellikle “Barbutin Seramik” olarak adlandırılması hakkında bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 12.

52 Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., Fig (16), (17-18), (19-20), (21).

53 Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., Fig 22.

54 Bu eser için bkz: F. Sarre, “İslamische Tongefasze Aus Mesopotamien”, Jahrbuch der Königlich Preussischen Kunstsammlungen, Jahr. XXVI, Heft II, Berlin 1905, s. 4 (Res. 4), Yazar ayrıca bu kırık eseri tamamlayan çizimini de yapmıştır. Ayrıca bkz: G. Migeon, Manuel D’art Musulman Arts Plastiques Et Industriels, Paris 1927, s. 178 (Res. 328); G. Reitlinger, a.g.m., Fig. 14; G. Migeon, L’Orient Musulman., Fig 20.

55 Adı geçen küp için bkz: F. Sarre, Islamische Tongefasze., s. 3 (Abb: 3); J. Strzygowski, Altai-İran Und Völkerwanderung, Leipzing 1917, s. 261 (Abb: 206); G. Migeon, Manuel D’art., s. 179, (Fig. 327).

56 Musul’dan getirilen bu küp hakkında bkz: R. Ettinghausen, Studies in Muslim Iconography, Unicorn, Washington 1950, Pl. 31 (Left); E. Kühnel, Islamische., s. 97 (Abb. 53); E. Kühnel, Islamic., s. 90 (Fig. 53).

57 Strzygowski tarafından belirtilen bu konu hakkında bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 17.

58 Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 16.

59 Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 12-13.

60 J. Strzygowski’nin bu konudaki düşüncesi hakkında bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 17.

61 Bkz: G. Reitlinger, a.g.m., s. 12.

62 Münih Etnoğrafya Müzesi’nde teşhir edilen sırsız, kabartma desenli bir testinin üzerinde bulunan “Al Amid” yazısı dolayısıyla, Sarre’nin bu enterasan seramik türünün Yukarı Dicle bölgesinde özellikle Diyarbakır’da aranması gerektiği hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 20. Ayrıca bu türdeki eserlerin özellikle Kuzey Mezopotamya’daki yerleşim merkezlerinden çıkarıldığı Güney Mezopotamya’da bu kaplara ender rastlandığı hakkında bkz: F. Sarre, Keramik, Und., s. 6 ve F. Sarre, Die Keramik., s. 20.

63 F. Sarre, Die Keramik von Samarra Berlin 1925, s. 6; F. Sarre, Die Keramik im Euphrat-Und Tigris Gebiet, Berlin 1921, s. 20.

64 Samsat kazı buluntuları hakkında bkz: not 10.

65 Samsat kazı buluntuları arasında yer alan üç ayağın, yarım bırakılmış pek çok seramiğin yanısıra burada bulunmuş bir fırının Samsat’ta bölgesel bir seramik üretiminin varlığını ortaya koyması hakkında bkz: L. Bulut, a.g.m., s. 17.

66 Sarre’nin Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan bölgede özellikle Musul, Takrit ve Samarra’da yaptığı kazılardan çıkan çok sayıda eserin Berlin İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenmesi hakkında bkz: F. Sarre, Keramik, Und., s. 6. Hatta yine bu kazılardan çıkan bir kalıbında aynı müzede 2308 Envanter Numarası ile kayıtlı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca yine Dicle ovasında Musul, Takrit ve Samarra’da yapılan kazılardan çıkan kabartma desenli sırsız pek çok eserin bugün Kaiser Friedrich Müzesi’nde sergilenmesi hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 19; Münih Etnoğrafya Müzesi’nde sergilenen, üzerinde “Al Amid” yazısı bulunan sırasız bir testi hakkında bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 20.

67 Bkz: F. Sarre, Die Keramik., s. 19.

68 Bkz: F. Sarre, Die Keramik., 15.

69 Rakka’da bulunan fırın hakkında bkz: J. Sauvaget, “Tessons de Rakka”, Ars Islamica, V. XIII-XIV, Michigan 1948, s. 34.


70 M. 1215 tarihli eser için G. Migeon, Manuel., s. 180’de, “Louvre Müzesi’nde yer alan, küçük bir koleksiyona dahil kap M. 1213 tarihini taşımaktadır” demektedir. Yine aynı yazar, G. Migeon, Orient., s. 15’te “bu eser Mokri tarafından M. 1216’da yapılmıştır” şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Yazar, tahminimize göre her iki eserinde de aynı kaptan bahsettiğini, sadece hicri takvimi, miladi takvime çevirirken hata yaptığını düşünmekteyiz. G. Migeon, H. 612’nin, Miladi karşılığı olarak bir eserinde 1213, diğer eserinde 1216 demektedir. Halbuki, F. R. Unat, Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara 1974, s. 42’de, H. 612’nin karşılığı M. 1215 gözükmektedir. Ayrıca Muhtemelen, R. Koechlin ile R. L. Hobson’da, G. Migeon’a dayanarak 1216 tarihini vermektedir. Bu konuda bkz: R. Koechlin, “Le Ceramiques Musulmanes de Suse Au Musee Du Louvre,” Memorres De La Mission Archeologique De Perse, Tome XIX, Paris 1928, s. 30 ve R. L. Hobson, A Guide to the Islamic Pottery of the Near East, Londres 1932, s. 33.

71 Samsat kazısından çıkmış çok sayıdaki sırsız seramiklerle ilgili envanter fişlerinden yararlanmamız konusunda her türlü kolaylığı gösteren Prof. Dr. Sayın Aliye Özten’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca sikkelerdeki 1185-1260 arasındaki tarih sınırları, Samsat kazısına ait birçok envanter fişinin gözden geçirilmesi sonucu tarafımızdan belirlenmiştir.

72 Bkz: G. Tunçel, Matara Biçimi., s. 647 (not 25) ve G. Tunçel, Barbutin Dekorlu., s. 262 (not 49).

73 Bu konuda bkz: not 1 ayrıca bkz: G. Tunçel, Matara Biçimi., s. 647 (not 26); G. Tunçel, Barbutin Dekorlu., s. 264 (not 55).


Germiyanoğulları Beyliği’nde Mimari

Prof. Dr. A. Osman Uysal

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

nadolu Selçuklu Devleti’nin çöküşüyle birlikte ortaya çıkan beyliklerden olan Germiyanoğulları (M.1300-1429); Kütahya merkez olmak üzere en geniş sınırlarıyla Afyon, Uşak, Denizli, Kula ve çevrelerinde hüküm sürmüşlerdir. Ankara Savaşı’nı takip eden yıllarda beylik, Osmanlı nüfuzu altına girmiş ve II. Murad Devri’nde Yakub Bey’in vasiyetnâmesiyle Germiyanlı toprakları Osmanlılara bırakılmıştır.

Devlet teşkilatı yapısına sahip oluşu, askerî ve siyasî nüfuzu, kültür hayatına katkılarıyla dönemin önde gelen egemenliklerinden birisi durumundaki Germiyanoğulları Beyliği, bu özelliklerine rağmen; Beylikler Devri tarihi için yapılan genellemelerin dışına çıkamamıştır. Devamlı çalkantı hâlindeki siyasî ortam, zaman zaman vuku bulan Karamanoğlu baskısı ve topraklarındaki kısa süreli ya da kesintili Osmanlı hâkimiyeti -muhtemelen bunlarla birlikte ekonomik zorunluluklar-, beyliğin imar faaliyetlerini de olumsuz yönde etkilemiş ve geniş boyutlu, büyük külliye niteliğinde yaratmalar yerine; genellikle mütevâzi, çabuk tamamlanabilecek yapılar ortaya koymuşlardır.

Bütün bu karışıklık ve kesintilere karşılık, Germiyanoğlu sahası kültür hayatındaki canlılığıyla dikkati çeker. Daha sonraları Osmanlı şairleri arasında zikredilen, Türkçe telif ve çeviri eserleriyle tanıdığımız Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedî, Ahmedî Dâî ve Şeyhî Sinan gibi şahsiyetler Germiyanlı sarayında yetişmişlerdir. Yine meşhur Germiyanlı âlimi ve kadısı Hacı Halil oğlu İshak Fakih, Beylikler Devri ulemâsının önde gelen isimlerindendir. Kütahya’daki Vâcidiye Medresesi’nin II. Yakub Bey yıllarındaki müderrisi Molla Vâcid, dönemin âlimleri arasında yer alır. II. Yakub Bey’in Kütahya’daki imaretine koydurduğu Taş Vakfiye, Beylikler Devri Türkçesinin en önemli belgeleri arasında olup; Türk tarihinde Göktürk ve Uygur Devri yazıtlarından bu yana nâdiren karşılaşılan yazılı taş âbideler arasında ayrı bir değere sahiptir.

Germiyanoğulları, hâkimiyetleri altındaki bölgedeki yerleşimlerde kendi güçleriyle orantılı bayındırlık eserleri meydana getirirken, bir taraftan da Kütahya’daki Balıklı Câmi ve Denizli Ulu Câmii gibi Selçuklu yapılarını tamir ettirmişlerdir. Bu sahada Yıldırım Bâyezid Devri içinde, M. 1390-1402 yııları arasındaki geçici Osmanlı egemenliği sırasında Kütahya Ulu Câmii inşa veya ihya edilmiş, Kütahya’da Takvacılar Câmii, Afyon Kâbe Mescidi ve Afyon Ak Mescit yaptırılmıştır. Afyon’daki Ulu Câmi’nin minaresi de Yıldırım Devri’nde yenilenmiş olmalıdır.

Germiyanoğlu sahasındaki şehir, kasaba ve köylerde inşa edilen eserlerin birçoğu zamanla yıkılıp yok olmuş; bir kısmı ise tümüyle yenilenerek aslî niteliklerini yitirmişlerdir. Bu arada, bazı yapıların sadece kitâbeleri günümüze ulaşabilmiştir. Binaların çoğunun ortadan kalkmasındaki temel etkenler arasında; yörenin deprem kuşağında bulunmasının yanı sıra, insan eliyle yapılmış tahribat ve yıkımlar ön planda gelmektedir.

Bu dönemde meydana getirilen Kütahya II. Yakub Bey Külliyesi (M. 1411-1414), Kütahya İshak Fakih Külliyesi (M. 1420-1434) ve Simav Ba

buk Bey Külliyesi (XV. yüzyılın ilk çeyreği) fazla iddialı olmayan yapı topluluklarıdır. Kütahya-Afyon arasındaki güzergâhta yapılan Yeniceköy Külliyesi; han, mescit ve çeşmeden oluşan birimleriyle, özellikle Osmanlı sahasında gelişme gösteren menzil külliyelerinin öncülerinden sayılabilir. Yukarıda isimleri verilen şehir külliyelerinden İshak Fakih ve Babuk Bey külliyelerinde de yapı adeti üçü geçmemektedir. İshak Fakih Külliyesi câmi, medrese ve çeşmeden oluşurken; Babuk Bey Külliyesi’nde câmi, hamam ve han bulunmaktadır. Buna karşılık II. Yakub Bey’in külliyesi imaret, buna bitişik türbe, medrese ve kütüphâneden meydana gelmektedir. Vakfiyede adı geçen mescit müstakil bir bina olmayıp, imaretin eyvanlarından biridir. Külliye yakınında yer alan ve yakın zamanlarda kazısına başlanılan Yeni Hamam, külliyenin aslî parçası olmayıp, Çelebi Sultan Mehmed tarafından satın alınarak, vakfa gelir temini amacıyla Yakub Bey’e verilmiştir. İshak Fakih Külliyesi’nin çeşmesi, Babuk Bey Külliyesi’nin hanı ve Yakub Bey Külliyesi’nin medresesi yıkılarak ortadan kalkmıştır.

Germiyanlı ileri gelenlerinden Sungur Bey’in Kula’da inşa ettirdiği ribat (kervansaray; M. 1356-57), câmi ve hamam da bir külliye teşkil etmiş olmalıydı. Fakat bu yapıların tümü yıkılmış ve geriye kervansarayın kitâbesi kalmıştır. İster menzil külliyesi, isterse şehir külliyesi karakterinde olsunlar, Germiyanoğulları Devri külliyelerinde bağımsız yapı sayısı üçü geçmemektedir. Bunların birbirleriyle ilişkilerinde belli bir kompozisyon özelliği izlenmemektedir. Yapılar rastgele bir düzen içerisinde, çoğu zaman topoğrafyanın ve o zamanki sokak dokusunun izin verdiği şekilde yerleştirilmişlerdir. Dikkati çeken bir diğer önemli husus -Kula Sungur Bey Külliyesi hariç- adı geçen külliyelerin, XV. yüzyılın ilk çeyreği içinde, yâni Germiyanlıların Osmanlı himayesine girdikleri yıllarda yapılmış olmalarıdır.

Germiyanoğulları devri mimarisini yapı gruplarını dikkate alarak inceleyecek olursak; bu dönemde inşa edildiklerini bildiğimiz Gediz Ulu Câmii, Şuhut Ulu Câmii, Sandıklı-Alamescit (Alacamescit) Köyü Câmii, Tavşanlı-Beyköy Dede Balı Câmii, Tavşanlı Ulu Câmii ve Emet Ulu Câmii orijinal özelliklerini yitirip, tümüyle yenilenerek bugüne gelebilmişlerdir. Kula Sungur Bey Câmii ve Denizli Alemşah (Kurşunlu) Câmii ise yıkılarak ortadan kalkmışlardır. Kütahya Yukarı Kale Câmii (M. 1378), Sandıklı Ulu Câmii (M. 1378), Uşak Ulu Câmii (XV. yy. ilk çeyreği) ve Simav Babuk Bey (Ulu) Câmii (XV. yy. ilk çeyreği) aslî özelliklerini kısmen koruyabilirken; Kütahya Kurşunlu Câmii (M. 1377-78) ve Kütahya İshak Fakih Câmii (M. 1422-1434) özgün yapılarını büyük ölçüde muhafaza etmişlerdir. Bu arada, beyliğin merkezi konumundaki Kütahya’da bir ulu câmi yapılmamış görünmesi ilk bakışta yadırganmaktadır. Bunun nedeni, Afyon ve Denizli’de olduğu gibi Kütahya’da da Selçuklu Devri’nden bir ulu câminin varlığı olabilir. Fakat mevcut bilgilerimize göre Kütahya’daki ulu câmi Yıldırım Bâyezid Dönemi’yle ilişkilendirilebiliyor.

Bu yapılardan aslî özelliklerini koruyabilen veya kısmen koruyabilenleri göz önüne alacak olursak; Uşak ve Simav’daki ulu câmiler merkezî vurgulu bir plan şeması ortaya koyarken; diğerleri anıtsal tek kubbeli câmi ya da tek kubbeli kübik mescit karakterinde inşa edilmişlerdir.

Uşak Ulu Câmii XIX. yüzyılda geçirdiği onarım sırasında belli bir oranda değişikliğe uğramış olmalıdır. Dış duvarlarının tamamen yenilendiği, malzeme ve kapı, pencere gibi elemanların biçimlerinden anlaşılmaktadır. Son cemaat yeri ve minare de tümüyle son onarımların ürünü görünmektedir. Harim, ana eksen üzerindeki maksure kubbesi ve bunun kuzeyindeki sivri beşik tonozlu eyvan ile yan kanatlara simetrik dizilmiş, farklı büyüklükteki kubbeli hacimlerle teşkil edilmiştir. Maksure kubbesini taşıyan baldakenin yan kemerlerinin içine ikişer küçük kemer yerleştirilmiştir. Böylece bu kemerler âdetâ birer boşaltma kemeri kimliğine bürünmüşlerdir. Kubbelere pandantiflerle geçilmektedir. Uşak Ulu Câmii, maksure kubbesi ve ona açılan eyvanıyla, bir bakıma Büyük Selçuklu câmilerinin kubbe-eyvan kompozisyonunu hatırlatmaktadır. Bu hâliyle, Beylikler Devri’ndeki merkezî planlı mekan arayışının ilginç denemelerinden birisi olarak görülebilir (Şek. 1).

Simav Babuk Bey (Ulu) Câmii de sonradan onarımlar geçirmiş bir yapı olmakla birlikte; mihrap önünde

büyük kubbe ve bunun iki yanındaki eş değerde ikişer kubbeli hacimleriyle Edirne Üç Şerefeli Câmi (M. 1447) ve Manisa Hatuniye (M. 1488) Câmii’ni akla getirmektedir. Fakat burada da maksure kubbesi, Hatuniye’de olduğu gibi kare baldakene oturmaktadır. Ayrıca, baldakenin yan kemerleri Uşak Ulu Câmii’nde olduğu gibi düzenlenerek içlerine ikişer küçük kemer yerleştirilmiştir.

Anıtsal tek kubbeli câmi özelliği taşıyan Kütahya Kurşunlu Câmii (Şek. 2) ve İshak Fakih Câmii’nde; kuzeyde üç bölmeli son cemaat yeri bulunmaktadır. Minare, harimin kuzeydoğu köşesine bitişiktir (Res. 1). Kübik harim, Türk üçgenleriyle geçilen bir kubbeyle örtülmüştür. Sandıklı’daki ulu câmi de anıtsal tek kubbeli bir eserdir. Minaresi mevcuttur. Fakat onarımlar geçirdiği için, ilk hâliyle son cemaat yerine sahip olup olmadığını bilemiyoruz. Yapının kubbesindeki kalem işleri Batılılaşma dönemi tasvir sanatı bakımından değerlidir. Kütahya Yukarı Kale Câmii’nin ise duvarları esaslı bir onarım görmüş; bu arada örtü elemanları değişikliğe uğramış ve minaresi yenilenmiştir.

Dönemin bugüne gelebilmiş tek kubbeli mescitleri; Afyon Arasta Mescidi (M.1355), Kütahya Analcı Mescidi (M. 1369) (Res. 2), Kütahya Çatalçeşme Mescidi (M. 1381-82) ve Yeniceköy Menzil Külliyesi’nin mescididir. Bu yapılar, benzerlerini Anadolu Selçuklu Devri’nde de gördüğümüz, kübik gövde üzerine kubbeli, minaresiz basit yapılardır. Bunlarda kubbeye Türk üçgenleriyle geçilmektedir. Kütahya’daki Analcı ve Çatalçeşme mescitlerinde bugün görünen minareler orijinal olmayıp, sonradan eklenmişlerdir.

Kütahya’da II. Yakub Bey Külliyesi içindeki imaret; Germiyanlı sahasında bu işlevdeki yapılardan zamanımıza gelebilmiş tek örnektir (Şek. 3). Meşhur Taş Vakfiye’deki ifadelerle sosyal işlevi özellikle vurgulanan yapı; Erken Osmanlı Devri’nin henüz zâviyeli câmi kimliğine bürünmemiş, Bilecik Orhan Gâzi imareti ve İznik Nilüfer Hatun İmareti gibi örnekleriyle ilişkilendirilebilir. Yapı hem işlev, hem de mimari ilhâmını, söz konusu Erken Osmanlı binalarından almış olmalıdır. Anadolu Selçuklu Devri’nin zaviye ve kapalı avlulu medrese şemalarından gelişen söz konusu tipin bir örneği olan II. Yakub Çelebi İmareti; ortadaki kubbeli mekanın kuzey, güney ve batı kenarlarındaki birer eyvan, girişin iki yanındaki kubbeli birer odayla “ters (T)” şeması göstermektedir. Alışılmışın dışında, doğu cephedeki üç bölmeli revak, yapı kütlesi içine çekilmiştir. (Res. 3, 4) Yakub Bey’in kubbeli eyvan tarzındaki türbesi güney eyvanına bitişiktir. Güney eyvanındaki mevcut mihrap geç devir işidir. Yakub Bey İmareti de diğer Germiyanlı yapıları gibi çeşitli defalar onarım geçirmiş olmakla birlikte, plan bakımından özgün hatlarını korumuştur.

Germiyanoğulları Devri’ne ait olduklarını bildiğimiz medreseler Kütahya’da yer almaktadır. Bunlardan II. Yakub Bey Külliyesi’nin medresesi tamamen ortadan kalkmıştır. A. Altun’un tespitlerine göre (L) planlı olarak imaretin güneydoğu tarafında bulunduğu kabul edilen medrese 1935’te tümüyle ortadan kalkmıştır. A. Altun’un medresenin kütüphânesi olarak tanımladığı küçük yapı ise; ulu câminin güneybatı köşesi yakınında harap bir durumdadır. Sağır sivri kemerli cephesi ve kubbeyle örtülü kübik gövdesiyle, XIV-XV. yüzyıllarda Batı Anadolu’da görülen bir türbe tipine çok benzemektedir. Fonksiyonu doğru belirlenebilmişse; bu yapı Anadolu’daki en eski müstakil kütüphâne binalarından birisi olabilir.

Kronolojik bakımdan en erken tarihli Germiyanlı medresesi Kütahya’daki Vâcidiye’dir. M. 1314-15 yılında Alaşehir’den alınan cizyeyle Umur bin Savcı tarafından yaptırılmıştır. Süleyman Şah zamanında buraya tayin edilen Molla Vâcid’in adına izafeten “Vâcidiye” adıyla anılan yapı, kapalı avlulu iki eyvanlı tiptedir (Şek. 4). Plan özelliğiyle Anadolu Selçuklu geleneğini devam ettirir. Fakat Selçuklu örneklerinden farklı olarak giriş eyvanının üzeri kubbeyle örtülmüştür.

Kütahya’daki diğer eğitim-öğretim yapılarından Balabaniye Medresesi’nden geriye ana eyvan ile dershâne odalarının kalıntılarından başka bir şey kalmamıştır. XIV. yüzyıl ya da XV. yüzyıl başlarına tarihlendirebileceğimiz Balabaniye Medresesi kapalı avlulu, üç eyvanlı özellik göstermektedir. Mimari kalıntıları ve arşiv belgelerine dayanarak belli bir oranda restitüsyonunu şekil

lendirebildiğimiz eserde, yan eyvanlar ana eksenler üzerinde yer almamaktadır. Ana eyvan, sivri beşik tonozlu örtüsüyle klâsik konumundadır. Kuzey ve güneyinde kubbeli dershâne odaları bulunur. Yan eyvanlar ise, orta mekanın kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde olup, dershâne odalarına bitişik yerleştirilmişlerdir (Şek. 5). Eldeki veriler giriş mekanının düzenini açıklamaya yetmemektedir. Bu nedenle giriş ünitesinin eyvan tarzında mı, yoksa kapalı bir hacim düzeninde mi yapıldığı konusunda kesin bir görüş ifade edemiyoruz. Dolayısıyla medresedeki eyvan sayısını eski fotoğraflarda görülebilen üç eyvanla sınırlamak zorundayız.

Beyliğ’in son yıllarına doğru inşa edilen İshak Fakih Külliyesi’nin medresesi, câminin doğusundaki yamaçta yükselmektedir. Açık avlulu iki eyvanlı tipe bağlı bir eserdir. Kuzeydoğu köşesi, eğimli araziden yararlanılarak fevkânî tarzda yapılmış; burada dışa açılan eyvan biçiminde bir mekan oluşturulmuştur. Sonradan onarımlar görmüş ve üstüne ahşaptan bir ikinci kat ilave edilmiştir. Kuzeye bakan ana cephe XIX. yüzyıl üslûbunda yenilenmiştir. Bütün bunlara rağmen yapının genel düzeni ve mekan sayısı vakfiye kaydındaki bilgilere uymaktadır. Buna göre kuzeydeki giriş eyvanından sonra ulaşılan avlunun güneyinde, kare ölçülerde ana eyvan yer almaktadır. Eyvanın cephesi sonradan kapatılmıştır. Örtüsü tahrip olmakla birlikte, mekanın boyutları dikkate alınarak, ana eyvanın üzerinin, Batı Anadolu beylikleri sahasında görülmeye başlandığı biçimde kubbeyle örtüldüğü düşünülebilir. İshak Fakih’in vakfiyesinde zikredilen yedi oda, avlunun kuzey, doğu ve batı kenarları boyunca sıralanmışlardır. Vakfiye kaydında adı geçen kütüphâne, ana eyvanın güneyine bitişik hücre olmalıdır.

Germiyanlı Dönemi’nden bugüne ulaşabilmiş en kalabalık yapı grubunu türbeler teşkil etmektedir. Muhtelif köy ve şehirlerde karşılaştığımız türbeler arasında tipolojik bakımdan Selçuklu örneklerini tekrarlayanların yanı sıra, özellikle Batı Anadolu Beylikleri sahasında karşılaşılan yeni denemeleri yansıtan yapılar da bulunmaktadır.

Çivril-Beyce Sultan Kümbeti (XIV. yy.), Kütahya-Karaağaç Köyü yakınındaki I no.lu türbe (XIV. yy.) ve Tavşanlı Şeyh Dede Balı (Mülayim Dede) Kümbeti (XV. yy. ilk çeyreği) sekizgen gövdeli eserlerdir. Örtü sistemleri tahrip olmuş ve onarım görmüş olmasına rağmen, içten kubbe, dıştan külah biçiminde çift cidarlı bir örtüye sahip oldukları anlaşılmaktadır (Res. 5).

Bu dönemden sadece Çivril Mezarlığı’ndaki kümbet (XIV. yy.) onikigen prizmal gövdelidir. Örtü sistemi yenilenmiştir. Uşak/Sivaslı-Hacım Sultan Köyü’ndeki Hacım Sultan Kümbeti (XIV. yy.), sekizgen gövdenin önündeki eyvanıyla “kümbet-eyvan birleşimi” biçiminde tanımlanan gruba girmektedir. Örtü, dıştan sekizgen kasnağa oturmaktadır (Res. 6). Bu tip türbelerle Büyük Selçuklu Devri’nden itibaren karşılaşılır.

Altıntaş-Alıncık Köyü Türbesi (XIV. yy.), Kütahya Paşam Sultan Türbesi (XIV. yy. ikinci yarısı) ve Kütahya II. Yakub Bey Türbesi “kubbeli eyvan” tarzında yapılmışlardır. Bu tipin en çarpıcı örneği olan Alıncık Köyü Türbesi; önündeki geç devir ekleri dikkate alınmazsa, cephesi sivri kemerle çözülen kübik gövdenin üzerinde yükselen sekizgen kasnak, piramidal külah ve cephesindeki işçiliğiyle, Selçuklu formları ve Beylikler Devri’nde beliren anlayışın kaynaştığı ilgi çekici bir denemedir (Res. 7).


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin