Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə37/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   179

8. Cuma B. Muhammed

Bu sanatkâr XIII. asrın son çeyreğinde çalışmıştır. XIV. asrın sanatkârı Yusuf b. Miran onun talebesidir. Adını Hoyeng olarak okuduğumuz hocasının ise hiçbir eserine rastlamadık. 1297 tarihli eserinin hiçbir orijinal tarafı bulunmamaktadır. Kitabelerini kaba bir sülüs ile kabartma olarak yazmış, harf aralarını rumîlerle süslemiştir. Barok bir hava taşıyan, taba ve kabarık motifler kullanılmış, teferruatlı ve emekli çalışmıştır. Sanduka tezyinatında urgan şeklinde ve aşırı derecede kabarık silmeli kemer dizileri üslubunu karakterlendirmektedir.

9. Asil B. Üveys

XIII. asrın sonu ile XIV. asrın ilk yarısında eser veren bu sanatkârların babası Üstat Veys b. Ahmet; ustası ise babasının gulâmı veya şakirdi olan Esed b. Eyyub’dur. Kardeşi Muhammed b. Üveys’dir. Meydanlık ve Taht’ı Süleyman Kabristanları’nda eserleri bulunmaktadır. En erken tarihli eseri 1325, son eseri ise 1327 tarihlidir.

Asil bin Veys, şahideli taşlar yapmıştır. Çift katlı oygu tekniğini geliştirmiş ve değişik seviyedeki motiflere farklı ışık tonları vererek, üstte bulunan desenleri daha plastik olarak göstermiştir. Yeni tekniklerle, şahidelere bambaşka görünüşler kazandırmıştır. İmza kitabesinde çift katlı oygu sistemini terk etmiş, yazı yıldız ağları, rumîleri hep aynı seviyede yaparak ayrı bir tarz gelişmiştir.

Işık gölge kontrasını küçük satıhlarda bile halletmiştir. Sanatkâr son eserlerinde motifleri sıklaştırarak veya seyrekleştirerek çeşitli oyunlar yapar, zengin desenler işler. Eserlerinde gözün seçemeyeceği kadar küçük rumîlerle, filigran tarzındaki oygularla, boş tek bir nokta bırakmaksızın taşı işlemiştir. Bu iki katlı işlemenin şaheser bir örneğidir. Bu kompozisyonu Esed b. Havend ve Mirçe b. Miran daha maharetle tekrarlamışlardır.

Asil’in harikulade eserleri yanında kaba bir işçilik gösteren, küçük çalışmaları da vardır. Asil’in şagirdine tesadüf edemedik. Bu sanatkârlardan sonra, mezar taşı işlemeciliğinde bir duraklama dikkat çeker.

10. Muhammed B. Veys

Veys b. Ahmed’in Asil b. Veys’in kardeşidir. XIII. asrın sonlarından 1331 yılına kadar eser vermiştir. Bu sanatkâr iddiasız fakat temiz ve itinalı kompozisyonlar yapmıştır. Değişik ve çeşitli motiflere rağbet etmemiş, teferruatı işlemekten kaçınmıştır. Şahideleri büyük ölçüde değildir. Eserleri kardeşine göre daha azdır.

XIII. asrın sonuna ait olduğunu tahmin ettiğimiz zaman eserlerinin birinde imza kitabesinde “Muhammed b. Veys ve Muidi’nin eseri” denilmektedir. Bundan dolayı bu eserini yaptığı sırada yanında kalfa yetiştirecek bir seviyede olduğu düşünülmelidir. Fakat talebesinin ismine daha sonra rastlanmıştı. Bir eserinde, farklı bir kompozisyon kullanılmıştır. Bu eserde ölüm kitabesinin yazılı olduğu iç yüzde üstte tepede gövdeleri düğüm yapan iki kurt başlı ejder motifi görülür. Ejder figürleri korkunçtur. Ağızları açık, dişleri sivri, gözleri adetâ yerinden oynamış gibidir. Sanatkâr palmetlerle dolu inişlerden oluşan güzel bir şahide yapmıştır.

11. Havend B. Bergi

Sanatkârın 1291-1317 tarihleri arasında yaptığı eserler Meydanlık ve Tahtı Süleyman kabristanlarında bulunmaktadır.

Yaptığı taşlardan biri üzerindeki sanatkâr kitabesine göre Esed b. Eyyup’un gulâmıdır. Kendisinin, devrin büyük sanatkârlarından biri olan Esed b. Bergi isminde bir oğlu mevcuttur.

Sanatkârın motif ve kompozisyonlarında devamlı bir gelişme görülür. Çeşitli motifleri değişik şekillerle kombine ederek ve iki ayrı derinlikte işleyerek gölgeli ve plastik görünüşlü zengin kompozisyonlar meydana getirmiştir. 1314 tarihli mezar taşı sanatkârın gelişmesini ve özelliklerini en iyi gösteren eserlerinden biridir. Bu şahide 3.52 m. boyu ve 0.97 m. eni ile Ahlat’taki en yüksek taşlardan biridir ve ölçüleri ile Bilge Kaan anıtına yaklaşmaktadır. Sanatkâr bu eserinde ışığı çok iyi kullanmış, motifleri plastik göstermiştir. Üstadın sanat değeri düşük eserleri Tahtı Süleyman Kabristanı’nda bulunmaktadır

12. Esed B. Havend

Üstat Havend b. Bergi’nin oğludur. Meydanlık ve Tahtı Süleyman Mezarlarında taşları bulunmaktadır. Elimizde bulunan tarihli eserleri 1317-1327 tarihleri arasındadır.

Eserleri Havend bin Bergi’nin en güzel eserlerini yaptığı zamana rastlar. Bu sebeple onun etkisinde kalmıştır. Havend’e göre daha plastik görünüşler elde etmiştir. Babasının repertuarındaki motif ve kompozisyonları kullanılmış, gözle bile zor seçilecek incelikte oygular yaparak babasını aşmıştır. Nişleri Asil b. Veys’ten daha emeklidir.

Sanatkâr, ayrı bir teknikle bütün işlemeli satıhları aynı hizada gösteren yani aynı derinlikte oyulmuş yüzleri, güneşte adeta perdahlı gibi olan bir tarz geliştirmiştir. Bu taşların üzeri Ahlat’ta bütün taşlar yosun kaplandığı halde, yosun tutmamaktadır. İlk eserlerinde bile itinalı bir işçilik görülen Esed b. Havend Gevaş, Halime Hatun Türbesi’nin mimarıdır.

13. Hacı Yusuf B. Miran

1294-1336 tarihleri arasında yaptığı eserlere Meydanlık ve Tahtı Süleyman Mezarlıklarında rastlanmaktadır. Gevaş Halime Hatun Kümbeti civarında da yaptığı taşlara rastlanmaktadır. Van Gölü çevresinde tanınmış olan sanatkârların ustası Cum’a b. Muhammed’dir. Mirçe b. Miran’ın kardeşidir. Şagirdlik eserlerinde, ustası Cum’anın etkisi görülür. Bu sanatkâr daha ziyade orta tabakanın taşlarını yapmıştır. Gevaş’taki taşları bir hususiyet taşımaz. Şahide ve sandukalarının ölçüleri nispeten küçüktür.

14. Hacı Miran B. Yusuf

Sanatkârın Meydanlık ve Tahtı Süleyman mezarlıklarında eserleri vardır. Norşin’de iki eseri bulunmaktadır. Bu eserinden biri 1320 tarihlidir. Yusuf ismindeki babasının Yusuf bin Miran, Amcasının Mirçe b. Miran olması kuvvetlidir. Muhammed b. Miran ismindeki sanatkâr da oğlu olmalıdır. Eserleri 1320-1345 tarihleri arasındadır. İkinci derecede işçilik gösteren en küçük ölçülerde çalışmış olan sanatkârın pek çok eseri vardır.

Miran b. Yusuf, orijinalitesi olmayan aynı motif ve kompozisyonları sık sık tekrarlayan bir sanatkârdır. Eserlerinin çoğunda işçilik kaba ve itinasızdır. XIII. asrın başlarında kullanılan sanduka tipini tekrar canlandırmıştır.


15. Hacı Mirçe B. Miran

Eserleri Meydanlık Kabristanı’nın “Kadılar Mezarlığı” denilen kısmında batı tarafta bulunmaktadır. Yaptığı taşlar 1319-1338 tarihleri arasındadır. Yusuf isminde bir ustası vardır. Bu Yusuf’un ağabeyi Yusuf b. Miran olup olmadığı anlaşılmamaktadır. Ancak Mirçe gibi bir sanatkârın ustası olabilecek Yusuf isminde başka bir sanatkâr da tespit edemedik.

Üstat 1326 tarihli eserde imzasını “haci” olarak kullanmaktadır. Bu usta da ağabeyi gibi hacca gitmiştir. Sanatkârların baba veya oğlunun bulunup bulunmadığını tespit edemiyoruz.

Mirçe’nin şahideleri, ölçü bakımından Havend b. Bergininkiler kadar büyük olmamakla beraber abidevi karakterlerdedir. Şahidelerin kitabe bulunan iç kısımları, iki üç sıra halinde zengin stalaktıtlidir. Kitabenin altında kalan boşluk, itinalı eserlerinde küçük tezyini nişlerle süslenmiştir.

Mirçe devrinin en büyük ve tanınmış kişilerinin mezarlarını işleyen, sayıları mahdut büyük ustalardandır.

Asil b. Veys, Havend b. Bergi, Esed b. Havend ve Mirçe b. Miranyaklaşık aynı zamanda yaşamışlardır. Onlardan sonra mezar taşı imalâtında bir duraklama olmuştur.

Sanatkâr, hiç boş yer bırakmadan bütün sahayı doldurur. Çift derinlikte işler. Eserleri fevkalade itinalıdır.

16. Muhammed B. Miran

Meydanlık Kabristanı’nda iki eserine rastladığımız sanatkâr XIV. asrın son çeyreğinde eser vermiştir. Eserleri motif ve kompozisyon bakımından bir yenilik getirmez. Eserleri birinci sınıf bir işçilik göstermez.

17. Kasım B. Üstad Ali

Meydanlık Kabristanı’nın batısında iki eserine rastlanmıştır. Ahlat’ta Erzen Hatun Kümbeti’nin de mimarıdır. XIV. asrın son çeyreği ile XV. asrın ilk çeyreğinde eserler vermiştir. Babası Üstat Ali’nin Kabristanda hiçbir eseri yoktur. Muhtemelen mezar taşı ve kümbet üstadıdır.

Kasım b. Üstat Ali’nin Ahmed isminde bir talebesinin bulunduğu kitabelerden anlaşılmaktadır. Sanatkâr mezar taşı ustası olarak bir yenilik getirmemiş, eskileri tekrarlamıştır.

18. Ahmed

1420 tarihli tek bir eserine rastlanmıştır. Kasım b. Üstad Ali’nin talebesidir. Bu sanatkâr da bir yenilik ve değişiklik getirmemiş, kendinden evvelki kompozisyon ve motifleri tekrarlamıştır. Desenleri daha basitleştirmiş, kabaca ve acemice işlemiştir. Kompozisyonlarının bütününde bir ahenk görülmez yalnız sandukasının yan kenarlarını güzel bir geçme ile süslemiştir.

19. Buus b. Şemsik ed-darrabî el Hilati

Bu sanatkârın Meydanlık Kabristanı’nda iki eserine rastlanmıştır. Bunlardan biri 1378 tarihlidir. Hilati, mahlasını kullanan sanatkâr motif ve kompozisyon bakımından bir yenilik göstermez. Ancak itinalı işçiliği ile dikkati çeker. Motifleri daha çok ana hatları ile vermeğe çalışmış, teferruattan kaçınmıştır.

20. Kasım B. Muhammed

Meydanlık Kabristanı’nda “Kadılar Mezarlığı” denen kısmın kuzeyinde, ince uzun nispetleri, ince işçiliği ve yoğun tezyinatı ile derhal dikkatleri üzerine çeken dört esere imzasını atmıştır. Bu sanatkâr uzun bir fasıladan sonra tekrar birdenbire ortaya çıkmış gibi görünüyor. 1502-1508 yılları arasında eserler vermiştir. Kasım b. Muhammed XIV. asrın kaideleşmiş motif ve kompozisyonlarını tekrarlamaya çalışmıştır. Ancak, kompozisyonlarda muvaffak olamamıştır. İnce uzun şahidelerin alındığında yer alan uzun panolar içleri ince ince doldurulmuş olmakla beraber XIV. asrın ahenginde değildir. Alınlıkta geçmeler ve yıldız ağları kullanmıştır. Şahidelerinin hepsine niş yapmıştır. Şahidelerin arka yüzleri, yukarıya kemerler yerleştirmiştir. Ölüm kitabeleri yazının Osmanlı sülüsüne döndüğü bir devreye tesadüf etmektedir. Yazı güzel ve itinalıdır. Dikdörtgen şeklindeki sandukalar birer kapak mahiyetindedir.

Şahidelerin bütün zarafetine rağmen, mahareti maniyerizme vardıran çok ince ve detaylı işçilik, panoların nispetlerinin bozulması bir inhitatı göstermektedir.

Kasım b. Muhammed XI. asrın sanatını yeni bir zevk ve anlayış içinde canlandırma teşebbüsü uzun ömürlü olmamış, Ahlat’a bir hususiyet veren bu sanat, kısa süren bu son parıltının ardından tamamen sönmüştür.

Sonuç

Meydanlık Kabristanı’nda muhtelif tipteki lahitlerin yayılma sahası Ahlat’ın geçirdiği muhtelif devirleri göstermektedir.



Bütün bu lahitler tipleri, miktarları, tezyin özellikleri ve kitabeleri ile bölgenin kültür tarihi ile siyasi tarihi bakımından çok önemli belgelerdir. Çift gövdeli sandukaların son örneklerini takiben, mezarlıkta 25-30 yıllık bir boşluk görülmektedir. Bu fasıladan sonra birdenbire en gelişmiş şekliyle çift şahideli silindirik sandukalar ortaya çıkmıştır. Bu durum sosyal ve siyasi bir takım olaylarla ilgilidir.
Bu tipin ortadan çekilerek, yerini tek şahideli dikdörtgen prizma şeklindeki mezarlara bıraktığı görülmektedir. Bu durum tesadüfi değildir. Moğolların sürükleyip getirdikleri Doğu Türk Urukları, Erman şahlardan çok daha kuvvetli olarak, Türklerin İslam’dan evvelki inanç, adet ve geleneklerini Ahlat’a taşımışlardır. Bu derin şahideler birer mezar anıtı karakterindedir.

Bunlar hiçbir İslâmi mezar taşında rastlanmayan ölçüleri, kitabelerinin muhtavası ve ejder motifli tezyinatı ile Orhun anıtlarının İslamiyet ten sonraki devamı gibidir.

Meydanlık Kabristan’ı, bu anıt şahidelerle eski Orta Asya mezarlıklarının görünüşünü almıştır. XIV. asır Ahlat Mezar taşlarının en mükemmel bir şekilde yapıldığı, halkın refah ve zenginlik içinde olduğu bir devreyi göstermektedir. XVI. asırda, XIV. asrın parlak çağına dönme gayretleri olmuş ise de neticesiz kalmıştır.

Kitabeler, bizce meçhul olan bazı şeyh, vali, emir, âlim, fakih, şair ve kadıların isimlerini tanıtmaktadır. Bunlar Ahlat’ın belli bir döneminde mühim simalardır.

20 sanatkâr üslupları ile tespit edilmiştir. Ayrıca usta talebe münasebeti ortaya çıkarılmıştır. Mezar taşı sanatkârlarından Kasım b. Ustad Ali ile Esed b. Havand aynı zamanda kümbet mimarıdırlar. 3 sanatkârın ismi de ölüm kitabelerinde kayıtlıdır.

Bu lahideler üzerindeki yazılar bu sanat dalının şaheserleri olmaktan başka, kûfîden neshe ve sülüs’e kadar devam eden gelişmeyi bize kronolojik olarak bütün safhaları ile verilmesi bakımından önemlidir.

İlhanlı devri lahitlerinde hadislerin çok azaldığını ve taşın tâli bir yerine, bir boşluğu doldurmak için yerleştirildiği görülür. Şahidelerin dış yüzünde, nişi çevreleyen bordürler üzerinde Ayetu’l Kürsi ile Âli İmran süresinin 18. ayeti tekrarlanır. Bunlar görünüş ve gösterişin ön plana alındığı tezyini yazılardır. Dinî mahiyetteki yazıların azalması ve ehemmiyetini kaybetmesi bu devir için karakteristiktir. Ölünün hüviyetini bildiren kitabelerdeki mübalağalı metihler, İlhanlı devrinin özelliğidir.

İlhanlı devrinde şahıslara fazla önem verilmesi, zerginliğe itibar edilmesi, Ahlat’ın manevi bir çöküş içinde bulunduğunu gösterir.

Ahlat’taki mezar taşları o bölgede bir Ahilik teşkilatının bulunduğunu ortaya koymuştur.

Mezar taşı ustaları aynı zamanda mimardırlar. Orta Asya ile Anadolu arasındaki köprüyü de gösteren mezar taşları, bu alandaki çalışmaların ilerlemesi ile yeni boyutlar kazanacak ve Orta Asya ile Anadolu arasına yeni bağlar kuracaktır.

Van Gölü Havzası’ndaki Tarihî Mezarlıklar ve Mezar Taşları

Prof. Dr. Abdüsselâm ULUÇAM

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

lümün insan hayatının sonu oluşu kadar, ölümden sonra adının yaşatılması arzusu da, kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin kendisi istemiş olmasa bile, geride kalanlar, ölenin gömüldüğü mezarın üzerine birtakım semboller koyarak onun ismen ölmemesine özen göstermişlerdir. Özellikle sağlığında sayılan-sevilen, hatta tapılan bazı insanların adlarını ebedileştirmek arzusuyla değişik boyut ve biçimde mezar anıtları yapılmıştır. Piramit, kurgan, kümbet, türbe, gibi değişik adlarla anılan ve bu amaçla şekillendirilen pek çok abide günümüze kadar gelebilmiştir.

Büyük programlı mimari anıtların yanı sıra, sanduka ya da şahide biçiminde yapılmış gösterişli mezarlar da mevcuttur. Bu tür mezarlara Türklerin hüküm sürdüğü geniş bir coğrafyada rastlamak mümkündür. Değişik dönemlerden kalan bu eserlerin en güzel örnekleri hiç şüphesiz Doğu Anadolu bölgesinde bulunmaktadır. Özellikle Van Gölü havzasında, Ahlat başta olmak üzere Erciş, Gevaş, Norşin (Güroymak), Aşağı Kolbaşı gibi yerleşim birimlerinde Türk kültür tarihi açısından büyük önem taşıyan birçok mezar anıtı ve mezar taşı bulunmaktadır. Bu çalışmada, etraflıca yayımlanan ve ayrı bir başlık altında sunulan Ahlat ve Gevaş mezarlıkları dışında kalan mezar taşları üzerinde durulacaktır.

Eski Erciş Çelebibağı Mezarlığı ve Mezar Taşları

Eski Erciş, Van Gölü’nün kuzeyinde bugünkü Erciş ilçesine 10, Van’a 109 km mesafede bulunmaktadır. Erciş’in Ururtular tarafından kurulduğu, daha sonra Van Gölü çevresinde hüküm süren tüm uygarlıkların yerleşim alanı olarak kullanıldığı bilinir. 640 yılında İslâm topraklarına katılmış, Emeviler zamanında Mervanoğullarının, Abbasi döneminde Hamdânilerin, IX. yüzyıldan sonra da Vaspurakan ve Bağratlı gibi mahalli krallıkların egemenliğinde kalmıştır.

Anadolu’da Türklerin ilk yerleşim alanlarından biri olan Erciş, Tuğrul Bey tarafından 1054’te fethedilerek Selçuklu topraklarına katılmış, şehir altın çağını Ahlatşahlar zamanında yaşamıştır. XIV. yüzyılda Karakoyunluların başkenti olan Erciş, 1514 Çaldıran Savaşı ile Osmanlı hakimiyetine

girmiş, 1548 tarihinden itibaren de Van Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak merkezi olarak kalmıştır.

XIX. yüzyılda meydana gelen deprem sonrasında Van Gölü’nün yükselmesi ile Eski Erciş yok olmuş, günümüze kentin tarihi mezarlığı ulaşabilmiştir. Mezarlık, Eski Erciş’in 1,5 km batısında, Çelebibağı kasabası sınırları içinde bulunmaktadır. Yerinin kutsallığına inanılarak, kesintisiz İlk Tunç Çağı’ndan 1992 yılına kadar kullanılmış ve zamanla bir tepe haline gelmiştir. Kapladığı 6.000 metrekarelik alanın etrafı Çelebibağı Belediyesi tarafından duvarla çevrilmiş, ancak Van Gölü’nün yükselmesi sonucu bu duvarlarla birlikte mezarlığın da bir bölümü sular altında kalmıştır. Tepe noktası göl seviyesinden 600 m yükseklikte bir adacık durumunda kalan mezarlık, 1999 yılından itibaren suların çekilmesiyle tekrar kara bağlantısına kavuşmuştur.

Topografik haritasının çıkarılması sırasında yapılan yüzey araştırmalarında mezarlıkta insitu durumda yüzeyde 41, kısmen toprak altında 58 olmak üzere 99 adet sanat değeri bulunan mezar taşı ve sanduka tespit edilmiştir. Yüzeydeki en eski örnekler, mezarlığın tepe noktasında olup Selçuklu döneminden kalmıştır. Kapaklı sanduka tipindeki bu mezarların taşları yıkılmış, bir bölümü toprak altına gömülürken bir kısmı da daha sonra yapılan mezarlarda kullanılmıştır. Mezarlığın bu kesimine son zamana kadar cenaze gömüldüğünden, kûfi hatlı kitabelerle bezenmiş Selçuklu sandukalarının yanında, kavuklu Osmanlı mezar şahidelerini ve Lâtin harfleriyle yazılmış günümüz mezar taşlarını bir arada görmek mümkündür.

Mezarlığın kuzeydoğu bölümü çökmüş, üzerinde vaktiyle mevcut olan mimarî yapıların temel ve duvar kalıntıları ortaya çıkmıştır. Güney ve doğu kısımlarında yoğunlaşan mezarların şahide biçimleri ile üzerindeki süsleme ve yazı karakterleri XIV-XV. yüzyıllara, Karakoyunlu dönemine işaret etmektedir. Bazılarında isim ve ölüm tarihleri mevcuttur. Şahideli Karakoyunlu mezarlarının çoğu define avcıları tarafından tahrip edilmiştir. Koç ve koyun şeklindeki mezar taşlarından geriye kalan sekiz tanesi Van Müzesi’ne götürülmüştür.

1992-1995 yılları arasında mezarlığın oluşumu ile üzerinde taşıdığı kültür varlıkları hakkında somut bilgi edinmek amacıyla arkeolojik kazılar yapılmış, yıkılan ve toprak altından çıkarılan sandukalarla şahideler kısmen restore edilmiştir.

Çelebibağı

Mezarlığı’ndaki

Mezar Tipleri

Mimari Şekilli Mezarlar

Mezarlıkta yapılan kazılar sırasında ikisi kare plânlı, biri sekizgen, diğeri de tuğladan olmak üzere dört mimari şekilli mezar ortaya çıkartılmıştır.

Selçuklu mezarlarının yoğun olduğu tepe noktasında bulunan yapılar, sıkıştırılmış çakıl taşı üzerine atılmış temele oturan ve iki-üç sırası günümüze ulaşabilen taş duvarlarla çevrilmiştir. Aynı anda plânlandıkları halde topoğrafik konumlarının tepe oluşu yüzünden zemin kotlarında farklılıklar mevcuttur. Duvarlar harçla tutturulmuş düzgün kesme taş kaplamalı dolgu duvar tekniğinde inşa edilmiştir. İçlerinde bulunan lahitlerle mihrap süslemeleri, yapıların X-XI. yüzyıllardan kaldığı kanaatini vermektedir. Kuzey Mezar Anıtı adıyla tanıtılan birinci yapının kıble duvarında, levha şeklinde bir mihrap bulunmaktadır. İkisi dikdörtgen, diğeri sekizgen plânlı olan bu yapılar, akıtlarla kümbetler arasında yer alan ve havzada başka örnekleri bilinmeyen mezar türleridir.

Baş ucundaki sütun biçimli şahidenin etrafı temizlenirken ortaya çıkarılan tuğla mezar odası, yöredeki mezar anıtları içinde tek örnek durumundadır. Bir bölümü toprak üzerinde kalacak şekilde inşa edilen mezar 2,20 x 0,65 m iç ölçülerinde dikdörtgen plânlıdır. Temel yerine iki sırası taş, diğer kısımları sekiz sıra tuğladan oluşan duvarların üzeri, tuğlaların kaydırılmasıyla çatılan sivri kemerli muntazam bir tonozla kapatılmıştır. 1,40 m yüksekliğindeki mezar odasının iç mimarisine özen gösterilirken, dış mimarisinde yalnız toprak üstünde kalan kısmına önem verilmiştir. Ustanın, mezarı içeriden şekillendirdiği, tamamlanınca ayak ucuna gelen doğu tarafından çıktığı, cenazenin de buradan konularak duvarın taşla

sonradan örüldüğü anlaşılmaktadır. Diğer mezar ve taş lahitlerde görülmeyen bir özellik de, cenazenin tuğla döşenmiş zeminine serilen 0,10 m kalınlığında beyaz çakıl taşları üzerine konulmuş olmasıdır.

Kapaklı Sanduka Tipi Mezarlar

Daha çok Selçuklu döneminden kalan bu mezarlar iki bölüm halindedir. Birinci bölüm toprak altında bulunan, etrafı taş duvarlarla örülmüş, cesedin konulduğu mezar çukurudur. Birbirine kenetlerle tutturulmuş düzgün sal taşlarıyla kapatılan bu bölümün üzerinde, dört dikme taş ve prizmatik bir kapaktan oluşan sanduka yer almaktadır. Kireç taşından yontulmuş düzgün levhalar halindeki sandukaların içleri boş bırakılmıştır. Genellikle aynı kompozisyonda tezyin edilen Selçuklu sandukalarının yan yüzlerinde, kıvrık dal ve rûmiler arasında örgülü kûfi hatla yazılmış kitabeler bulunmaktadır. Kuzey cephedeki dikme taşından “Besmele” ile başlayan kabartma kitabelerde, “İhlas Sûresi” veya “Ayetü’l-Kürsî” yazı istikametinde devam etmektedir. Kitabeler süsleme amacıyla yazıldığından, ayetler levhanın bittiği yerde hep yarım kalmıştır. Prizmal kapakların düşey uzun kenarlarında birer palmet dizisi, baş ve ayak ucuna gelen yüzlerde kûfi karakterli “Lafza-i Celal” (Allah), alt kenarlarında ise kazıma olarak yazılmış Farsça beyitler mevcuttur. Çoğu kapakların kenarları defineciler tarafından kırılmış durumdadır. Mezarlar, kitabelerine göre XII. yüzyılda yapılmışlardır. İlhanlı dönemine ait iki kapaklı sanduka ortaya çıkarılmıştır. Üzerindeki yazılar nesih, süslemeleri yalın ve sadedir.

Şahideli Sanduka Tipi Mezarlar

Karakoyunlu döneminde yoğunlaşan bu mezarlar, dikdörtgen prizması şeklinde blok taştan bir sanduka ile baş ucuna dikilen şahideden oluşmaktadır. Yüksek şahideleri ve süslemeleriyle görünüşleri daha görkemlidir. Mezar çukurları ile aynı zamanda sandukanın platform taşlarını oluşturan kenetli kapak yapıları diğer mezarlarla aynı özelliğe sahiptir. Çoğu mukarnas alınlıklı şahidelerin yalnızca doğuya bakan ön yüzleri işlenmiştir. Şahidenin kenarlarında yazı kuşakları; ortada kandil motifleri etrafında geometrik ve bitki süslemeleri; mukarnaslı alınlıklarında ise üstte “Besmele”, altta bitki süslemeleri veya Allah’ın (C.C.) sıfatları yer almaktadır. Şahidelerin işlenen yüzleri, muhtemelen yosunlanmayı önlemek veya estetik etkiyi artırmak amacıyla sarı renkli, reçine cinsi bir madde ile kaplanmış, ancak zamanla bir kısmı dökülmüştür.

Sandukaların çoğunun üst yüzünde ortada dikdörtgen çerçeve içinde dilimli kemer veya birbirine bitişik iki daire ile sonuçlanan sembolik bir mihrabiye yer almaktadır. Etrafını saran kimlik ve tarih kitabeleri ile “Zümer Sûresi”nin 53. Ayeti, “İhlas Sûresi”; yan yüzlerinde ise geometrik ve bitki motifleri bulunmaktadır. Çoğunun doğu yüzünde her biri değişik geometrik motifleri içeren süsleme örnekleri mevcuttur. 714 (1315) yılında ölen Muhammed kızı Tenzile Hatun’a ait mezar İlhanlı, diğerlerinin çoğu Karakoyunlu döneminden kalmıştır.

Selçuklu döneminden kalan az sayıdaki şahideli mezarlardan birisinin şahidesinin iki yüzü de işlenirken, tuğla mezarla birlikte iki mezarda daha sütun biçiminde şahide kullanılmıştır. Bunlardan Şeyh Zaid oğlu Esad’a ait olanı 587 (1192) tarihlidir.

Üzeri Açık Şahideli

Sanduka Tipi Mezarlar

Kapaklı sandukaların gövdelerine benzeyen bu mezarlar, kalker taşından yontulmuş dört dikme levhadan oluşmaktadır. Baş ucundaki levha daha yüksek tutularak şahide haline getirilmiştir. Sandukaların içleri toprak doldurularak üzerleri açık bırakılmıştır. Az sayıda örneği olan bu mezarların ikisi Selçuklu dönemine aittir. Plân, mimari, yazı ve süsleme açısından kapaklı sandukalarla aynı özelliğe sahiptirler. İnce levha şeklindeki şahidelerinin üst kısımları kırılmıştır.

Üzeri Kapaklı Şahideli Sanduka Tipi Mezarlar

Üzeri açık şahideli sandukalara üçgen prizmal bir kapak konularak bu grup mezarlar oluşturulmuştur. Normal kapaklı sandukalardan farkları, batı yöndeki baş ucu taşının bir şahide olarak düzenlenmesi ve kapağın yalnız diğer üç sanduka levhasının üzerine oturtulmuş olmasıdır. Bu grup mezardan üç adet

tespit edilebilmiştir. Birisi 738 (1388) yılı ramazan ayında öldüğü belirtilen Süleyman kızı Künnas Hatun’a aittir.

Koç Koyun

Şeklindeki

Mezarlar


Azerbeycan’dan Doğu Anadolu Bölgesine kadar geniş bir alanda görülen koç-koyun şeklindeki mezar taşları genellikle Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemlerine mal edilir. Karakoyunlular özellikle başkentleri olan Erciş ve civarında mezarlarını bu tür taşlarla şekillendirmişlerse de maalesef günümüze az sayıda örnek ulaşabilmiştir. Erciş halkının “her cuma gecesi en irilerinden ikisinin toslaşarak kavga ettiğini” efsaneleştirerek anlattığı koç-koyun biçimli mezar taşlarından dokuz tanesi Van Müzesi’nde bulunmaktadır. Bunlardan ikisi 1932 yılında Meydan Mezarlığı’ndan, diğer yedi adedi Çelebibağı Mezarlığı’ndan intikal etmiştir. Heykel şeklindeki mezar taşları müzenin bahçesinde teşhir edilmektedir. Mezarlıkta yapılan kazılar sırasında bu heykellere ait kırılmış ayaklarıyla birlikte iki adet kaide taşı bulunmuştur. Diğer eski yerleşim alanları ile mezarlıklarda çoğu kırılmış vaziyette koç-koyun biçiminde mezar taşı bulunmaktadır. Sağlam olanların bir kısmı, Kültür va Tabiat Varlıkları Yasası’na uygun olmasa da, bazı resmî kurum ve kuruluşların avlu veya bahçelerine yerleştirilerek kısmen koruma altına alınmıştır.

Erciş Çevresindeki Tarihi Mezarlıklar


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin