Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə33/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   179

XVI ve XVII. yüzyıllarda İç Batı Anadolu’da başta Uşak olmak üzere, Afyon, Kütahya ve Manisa çevrelerinde genel adıyla Uşak halıları denilen bir halı grubu ortaya çıkmıştır. Osmanlı Sarayı’nda çizilen bitkisel motiflere uygun şekilde, devrin kumaş, çini, tezhib, kalem işi ve benzeri süslemelerinde görülen desenleri andıran ve madalyon düzenini esas alan motifler ile süslü halı örnekleri, bu grup halılar içerisinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Manisa’nın Osmanlı şehzadelerinin yetiştiği bir şehir olması dolayısıyla Saray’ca desteklenmiş bazı faaliyetlerin bu grubun ortaya çıkmasında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Sipariş yoluyla Manisa ve Uşak çevrelerinde yaygınlaşan bu halılarda madalyon şeklinin kullanılmış olması, İmparatorluğu’n gelişmesi nedeniyle İran’dan, Tebriz’den gelen ya da Osmanlı tabiyetine geçen gruplarca, bu dokumaların çevrede yaygınlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Tamamen Gördes düğümlü olarak

dokunmuş bu halılarda, madalyonlar zamanla parçalanarak yıldız motifleri şekline dönüştüğünden, bunlara kısaca Madalyonlu veya Yıldızlı Uşak halıları da denilmektedir (Resim 13).

Madalyon veya yıldız motifli Uşak halılarında zemin dolgusu, Osmanlı Saray Nakkaşhanelerinde çizilen; kıvrık dallar, rumiler, grift bitki formları, bahar çiçekleri ile lale, gül, karanfil, hatayi, penç, Çin bulutları ve gonca motiflerinden meydana gelmektedir. Bordürlerde ise yer yer örgülü kufiler, bulut motifleri veya ortalarından bağlanmış fiyonglarla çatal rumilerin oluşturduğu palmet ve çiçek desenleri bulunmaktadır. Renkleri itibarıyla genellikle mavi, kırmızı ve bunların açık koyu tonları kullanılmıştır. Uşak halıları arasında sipariş üzerine büyük boyutlu olanların yanında, halkın ihtiyacına göre dokunmuş, küçük boy örneklere de rastlanmaktadır.

Uşak halılarının daha sonraki dönemlerinde de benzer örnekler, daha fazla şematize edilerek dokunmuşlardır. Bunların yanında XVII. yüzyıldan itibaren Post motifli veya Beyaz zeminli bir gruba da öncülük eden halılar, daha çok Konya ve Afyon yörelerinde karşımıza çıkmaktadır (Resim 14). Genellikle beyaz zemin üzerinde yüzülmüş hayvan postlarını hatırlatan şekillerin içinde, benek benek işlenmiş kırmızı ve mor desenlere yer verilmiştir. Zaman zaman üç beneğin yanyana gelmesi ve pars motiflerini ya da dudak motiflerini andıran şekillerin ikisinin karşılıklı gelmesiyle oluşturulan kaplan veya zebra çizgilerine benzeyen şekiller Çintemani grub’un vazgeçilmez örnekleri olmuştur.

XV-XVI. yüzyılda karşımıza çıkan Uşak grubunun bir diğer temsilcisi de Ejderli halılardır. Eşkenar dörtgenlere bölünmüş halı zemininde, bulut motifleri yaygınlık kazanır. Bordürler genişleyerek bunların içlerine yine iri Çin bulutları ya da Çin bulutlarını andıran ortasından düğümlü fiyong şekilleri işlenmiştir.

XVII. yüzyıl başlarında İzmir, Uşak ve Konya yörelerinde ortaya çıkan bir grup halı da Kuşlu halılar olarak tanınmaktadır. Aslında kuş figürüyle ilgisi olmayan bu zemin motiflerinde, uçları yan yana gelmiş iri yaprak şekilleri bir kuşa benzetildiğinden, bu isimle anılmıştır. Yaprakların uçları birbirleriyle birleştirilerek kendi aralarında dörtlü gruplar oluşturan ve alternatif, sonsuzluk görüntüsü meydana getiren bu grubun bordürlerinde, çeşitli çiçek motifleriyle Çin bulutları da yaygınlık gösterir (Resim 15).

Bergama halıları diye tanınan bir grup halı XVII. ve XIX. yüzyıllar arasında Batı Anadolu’da Bergama, Yuntdağ, Kozak ve Ayvacık yörelerinde yaygınlık kazanır. Geç Bergama Halıları diye bilinen ve üçüncü ya da dördüncü grup geometrik motifli halılarda olduğu gibi bunların içlerinde de iki, üç ya da dört sekizgen bulunmakta veya ortadaki bir sekizgenin alt ve üst kısımlarında daha küçük ikişer madalyonla geometrik şekillerde gruplaşmalar oluşmaktadır (Resim 16). Madalyon içlerinde ya da madalyonu oluşturan şekiller arasında ejder, kuş, hayat ağacı ve benzeri motiflere yer verilmiştir. Bordürlerde ise Çin bulutu ve şematik çiçek motiflerinin yer aldığı bu örneklerin renkleri, koyu mavi, kırmızı ve sarı olup, bordür ve konturlarda da siyah kullanılmıştır.

XVI-XVIII. yüzyıllarda Anadolu’nun değişik yörelerinde organize olmamış şekilde yaşayan Yörüklerin İslahiye, Anamas Yaylaları ve Teke Yöresi’nde dokunmuş ilginç halı örnekleri görülmektedir. Tam olarak hangi aşiret veya göçer grubu tarafından dokunduğu bilinmeyen bu halıların içinde, yer yer ilginç örneklere de rastlanmaktadır. Daha genel bir ifade ile Anadolu halısı diye tanımlanan bu örneklerin içinde, büyük boyutlular fazla yer tutmaz. Konar göçer halkın günlük kullanımı için dokunan bu halılarda, tüyler uzunca kesildiğinden, daha dayanıklı, daha sıcak ve uzun havlı halılar olarak dikkati çekerler.

Türk halı tarihi açısından yer yer düzenli gruplar halinde karşımıza çıkan bu halılardan başka Anadolu’nun, hatta Avrupa’nın birçok yöresinde, o bölgenin adıyla anılan ve o yöreye mahsus bazı özellikleri de içeren halı örnekleri bulunmaktadır. Bunlardan adından söz edilebilecek derecede önemli olanlar arasında bazılarına değinmekte yarar vardır.

Anadolu dışında Macaristan’da Transilvanya’da dokunan halılar, Erdel halıları diye de anılmaktadır. Ayrıca İç Batı Anadolu’da Kula’da dokunan ve aynı isimle anılan halılar ile Gördes halıları da Osmanlı Saray halılarının bir uzantısı olarak dikkati çekerler. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Manisa yöresine hakim olan ayanlardan Karaosmanoğullarına ait Gördes halıları, Kırşehir ve çevresinde dokunan Sinekli Kırşehir, Mucur halıları, Smirna halıları, Konya Ladik, Konya Karapınar, Aksaray Taşpınar ve Milas halıları da üzerlerindeki desen ve kompozisyon bakımından farklı ve

yöreye özgü örneklerle dokunmuş halılardır. Ayrıca Kayseri, Yahyalı, Sivas, Antalya Döşemealtı, Isparta, Fethiye, Ezine ve Kars yöresi halıları da kendi içlerinde tipik özellikler taşıyan örnekleri ile dikkat çekerler.

Osmanlı Saray Halıları: Bu grup halılar, Türk halı sanatının önemli bir kolunu teşkil eder. XVI. yüzyılda halının gelir getirici önemli bir ticari eşya haline gelmesiyle Osmanlı Sarayı’nda bu konuda çalışmalar başlatılmış, Saray’da kurulan atölyelerde halı dokunmaya başlanmıştır. Saray Nakkaşhanesi’nde oluşturulan desenlere göre, yeni bir teknik olan İran (Sine) düğümü ile dokunan bu grup halılar Saray’ın ihtiyacını karşılamak üzere, ya da ziyarete gelen Batılı elçi ve devlet adamlarına hediye amacıyla dokunmuşlardır.

İran düğümünün daha ince ve bir argaca düğümlenerek diğer argacın arkasını dolaşan ipliklerin uçlarının serbestçe öne salıverilmesiyle bu dönemde, Osmanlı Sarayı’nda kadife gibi çok ince halılar üretilmiştir. Bu tekniğin tercih edilmesinin sebebi, çok ince, sık düğümlü, zarif, dokunurken düğümlerin sağa ve sola çekilmesiyle iki yana oluşturulan kadife gibi meyilli ve yumuşak, aynı zamanda çok ince desenlerin işlenmesine müsait bir dokuma şeklinin ortaya çıkmasından dolayıdır. Ancak bu halılar Türk gördes düğümüyle dokunmuş halılar kadar sağlam ve dayanıklı değildirler.

Osmanlı Saray halıcılığının ortaya çıkışıyla ilgili olarak iki alternatif üzerinde durulmaktadır. Bunlardan biri Mısır’ın 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı Devleti’ne katılmasıyla ilgili görüştür. Kahire’de çok ince bükülmüş yün veya ipekten Osmanlı Sarayı’ndan gönderilen ve Saray nakkaşhanelerinde çizilmiş hançer yaprakları, palmetler, rumiler, laleler, güller, karanfiller, bahar dalları gibi zengin bitkisel kompozisyonlara göre çeşitli boyutlarda halılar dokunmuştur. Belki bir çeyrek asır kadar bu durum böyle devam etmiş, ancak sonradan tamamıyla İstanbul’da Saray’da veya Bursa’da kurulan atölyelerde, aynı şekilde Osmanlı Saray halıları dokutulmaya devam edilmiştir.

Sultan III. Murat zamanında 1585 yılında bir fermanla, Mısır’dan on bir halı ustasının, beraberindeki yün malzemeyle İstanbul’a çağrılması, bu dönemde Saray atölyelerinin ve Bursa tezgahlarının faaliyette olduğunu göstermektedir. Osmanlı Saray halılarının arış ve argaçlarında ipeğin kullanılmasıyla motif anlayışında da bir değişiklik olmuştur. Halı zeminine hakim olmaya başlayan madalyon fikrinin, İran’da Tebriz yöresinde dokunan halılardaki ana motif olması dolayısıyla, bu halıların etkilendiği alternatif ikinci çevre olarak İran gösterilmektedir. Ancak Saray halılarındaki madalyonlar Tebriz halılarındaki gibi ana motif değil, tamamıyla Türk kompozisyon ve çiçek desenli zeminin üzerinde daha küçük ölçülerde, tali motif veya unsur olarak görülen bir madalyon şeklidir (Resim 17).

Osmanlı Saray halıcılığı, XVIII. yüzyıla kadar önemini sürdürmüşse de bu tarihten itibaren bozulmaların başlaması ile, aynı desen ve kompozisyon özelliklerinin Konya ve Uşak yörelerinde de devam ettirildiği görülmektedir. Ancak Saray halılarının büyük bir kısmı Saray’da tüketildiği için bunlardan günümüze az örnek gelebilmiştir.

XIX. yüzyıl başlarında Osmanlı Saray halılarının niteliğini kaybetmesi ve desenlerinin de giderek şematik bir hal almasıyla bu sanatı sürdürmek için yeni yollar aranmıştır. 1844’te Sultan Abdülmecid tarafından yeni yaptırılan Avrupa usulü saraylar için halı dokutmak üzere Hereke’de açılan kumaş tezgahları, 1891 yılında II. Abdülhamid tarafından ilave edilen tezgahlarla genişletilmiş ve buralarda kaliteli halıların dokutulmasına devam edilmiştir. Günümüzde Sümerbank’ın kontrolünde olan bu tesisler Türk düğüm tekniğiyle kaliteli halıların üretimini sürdürmektedir.

Bu kısa tarihçede ağırlıklı olarak değindiğimiz Anadolu halıcılığı dışında Türklerin yayıldığı bölgelerde, kaynağını Türkistan’dan alan Türk (gördes) düğümü ile, halı dokumacılığı devam etmektedir.

Azerbaycan’da, Orta Asya’nın değişik bölgelerinde, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Afganistan’da yöre adlarıyla dokunan halılar da, tarihi Türk halıcılığının, VIII. yüzyıldan günümüze kadar düzenli biçimde sürdürüldüğünü göstermektedir (Resim 18, 19).

Çeşitli kaynaklar, Buhara’da, Aral Gölü çevresinde VIII. yüzyıldan X. yüzyıla kadar kaliteli halıların dokunduğunu bildirmektedir. Uygurlar Dönemi’nde IX. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar Doğu Türkistan’da kaliteli halılar dokunmuştur. Bugün buralarda Kazaklar, Tacikler, Yomud Türkmenleri, Afgan ve Özbek Türkleri tarafından dokunan halılar ile Semerkand halıları, dünyaca tanınmaktadırlar.


Seccadeler: Boyutları bakımından daha küçük ölçüde dokunan halılar olup, üzerinde secde edilmesi (namaz kılınması) dolayısıyla bunlara seccade denilmiştir. Ya da bazı bölgelerimizde seccadelere namazla da denmektedir. Seccadelerin namaz boyutuna uygun olarak düzenlenmiş, sıra sıra ve saf düzenine göre şekil verilmiş olanlarına da saf seccade denilmektedir. Bunların üzerlerinde saf sırasını belirten mihrap nişleri ile bunları birbirinden ayıran kemer ve sütunlara yer verilmiştir. Ayrıca kemerlerin ortasından sarkan kandil motifleri ve ayak konulacak yerlerde de şematik nalın ve ibrik motifleriyle seccadeler, zengin bir kültürü yansıtırlar. Bazen üstte ve iki yanda sınırlayıcı olan kemerlerin ortasından sarkan kandillerde, kemer şekillerinde farklılıklar, şematik örnekler ortaya çıkar. Bunların değişmesi, bölge özelliklerine bağlı kaldığından, seccadelerin dokunma yerlerinin anlaşılmasında belirleyici olur. Bu şekillere göre de Anadolu’daki seccadelerin nerelerde dokunmuş oldukları tahmin edilebilir.

İslamiyet’ten önceki dönemlere ait, üzerinde namaz kılmak amacıyla dokunmuş herhangi bir seccade örneği yoktur. Ancak halıcılığın yanında, üzerinde namaz kılmak için temiz ve yumuşak bir zemin elde etmek amacıyla IX-X. yüzyıllarda seccadenin kullanılmaya başladığı anlaşılmaktaysa da bunlardan günümüze ulaşmış en eski örnekler XV. yüzyıldan kalmıştır.

İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan bir XV. yüzyıl seccadesi, diğer Selçuklu Dönemi halılarındaki sekiz köşeli yıldızları ve kufi bordürleri hatırlatan süs unsurlarıyla dikkat çeker. Bazıları iki, bazıları beş mihrap nişi ile ya da daha çok mihrap nişi ile şekillenen saf seccadelerin nişini oluşturan bordürler, alt kenarda içeri doğru kıvrılmışlardır. Bu bordürleri, bazen çok ince bir çizgi halinde, bazen bir sütun düzeninde, bazen de çift hatlı olarak görmek mümkündür. Renklerin koyu mavi zemin üzerine iki sıra halinde sekizer mihrap nişinden ibaret olan örnekte, mihrap çevreleri kırmızı şeritli, kenarları ise mor renktedir. Mor rengin XV. yüzyıldan önce kullanılmadığı bilinmektedir (Resim 20).

Seccadelerin de halılar gibi yöresel özellik gösterenleri XVI. yüzyıl sonundan itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunların içinde en tanınmış olanları Gördes seccadeleridir. XVII. yüzyılın sonlarına doğru kıvrak hatlarla çizilmiş mihrap nişli örneklerin iki tarafında, sütun şeklinde sınırlayıcı faktör bulunur. Marpuçlu Gördes seccadeleri olarak bilinen bu örneklerde zemin daima tek renk olup, bunların içinde lacivert zeminliler daha fazla tercih edilmektedir (Resim 21). Beyaz zeminli Gördes örneklerine az rastlanmakla birlikte, kırmızı, yeşil ve mavi örnekler çoğunluktadır. Beyaz zeminli olanlara yörede, Kız Gördes denilmektedir (Resim 22).

Kula Seccadeleri de daha sade mihraplı ve mat renklidirler. İnce şeritlerden oluşan bordürlerin yanında, içlerinde sıra sıra çiçeklerin bulunduğu ve bu görünüşü ile mezarları andırdıkları için adına, Mezarlıklı Kula denilen, geniş bordürlü örnekler vardır. Ayrıca içlerinde mavi, kırmızı ve sarı renklerle sık dokunmuş örneklere de rastlanmaktadır.

Bölgesel seccade örneklerinden bir grup da Lâdik’te dokunmuş olanlardır. Bu seccadelerde renklerle, mihrabın alt ve üst kısımlarında sıralanan uzun bir sap halindeki çiçek ve ağaç motifleri dikkat çekicidir. Bu grubun geç örnekleri arasında mihrap nişleri merdivenli olanlara da rastlanmaktadır. Genellikle kırmızı, mavi ve sarı renklerin hakim olduğu Lâdik seccadeleri, Konya yöresinde dokunarak özel bir grup oluştururlar. Boşluklarda kandil ve ibrik motiflerinin yer aldığı semboller, inancı, safiyeti, aydınlığı ve temizliği simgelemektedirler.

Kırşehir ve buna bağlı olarak da Mucur’da dokunmuş seccadeler XVIII ve XIX. yüzyılda yaygınlık kazanırlar. İçi çizgili mihrapları, marpuçlu örnekleri ve iki-üç çeşit kırmızı, yeşil, krem renkleriyle dikkat çeken bu seccadelerin, daha sonraları çeşitli örnekleri de ortaya çıkarak şekil, biçim ve desenleri de zenginlik kazanmıştır.

Milas Seccadeleri ile Gördes seccadeleri, şekil ve form bakımından Bergama geleneğini birlikte sürdürürler. Zeminin koyu kırmızı, bordürlerin sarı ve yeşil renklerden oluşan örnekleri yaygındır. Mihrap nişlerinin üst kısmında da baklava motiflerine rastlanır.

Halıcılıkta olduğu gibi, Osmanlı Saray Seccadeleri de, XVI. yüzyılda ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunlar şekil, form, kalite, renk ve desen bakımından yüksek bir nitelik ortaya koyarlar. Bunların da ilk örneklerinin İstanbul’dan gönderilen düzen ve şekillere göre Kahire’de dokunmuş olabilecekleri, E. Künhel, M. S. Dimand, K. Erdmann ve O. Aslanapa tarafından ifade edilmektedir. XVI. yüzyılın ikinci yarısından sonra Saray’da ve Bursa atölyelerinde de dokunmuş olan örneklerin, teknik ba

kımdan farklı olmaları dikkat çekicidir. Arış ve argaçları ipekten olan bu seccadelerin, pamuktan dokunmuş olanları, çoğunlukla mavi renktedirler.

Osmanlı Saray Seccadeleri içinde en dikkat çekeni Berlin Müzesi’nde bulunan 1610 tarihli bir seccadedir. İstanbul seccadesi olarak tanınan bu örnek I. Ahmed (1603-1617) Dönemi’nde dokunmuştur.

Sultan I. Ahmed’in Seccadesi olarak bilinen bir örnek de 1617’de açılışı yapılan Sultanahmed Camii’nin hünkar mahfeline konulmak üzere dokunmuş olmalıydı. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan bu örnek, fıstık yeşili mihrap nişi ortasında, koyu kırmızı, sivri, oval bir madalyon dolguya sahiptir. Firuze renkli kıvrık dal ve rumilerden meydana gelen köşe dolguları, krem rengindedir.

Osmanlı Saray seccadelerinin Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde de çeşitli örnekleri bulunmaktadır. Bunlardan Kâbe motifli olanında mihrap nişi üç kemer ve ikisi bordürle kesilmiş kemer içine, Kâbe motifi yerleştirilmiştir. Mihrap nişlerinin ortasından kandiller sarkar. Ayrıca yıldızlar, sütun başlıkları gibi kısımlarda, gümüş sırmaların kullanılmış olması da dikkat çeker.

XVIII. yüzyılın sonundan itibaren Osmanlı Saray seccadelerinde de bozulma görülür. Bunların yerine Anadolu’nun değişik yörelerinde ortaya çıkan seccadeler bu boşluğu doldurmaktadır.

Başlangıcından günümüze kadar düğümlü dokumalar diye bilinen halı ve seccadeler Türk tarihi ile birlikte bir paralelizm gösterir. Siyasi ve ekonomik bakımlardan yükselme ve değer kazanma dönemlerinde, bu sanatın da kalitece yükselme gösterdiği dikkat çekmektedir. Batılılar bu sanatı “doğunun lüksü” olarak görmüş ve tanıtmışlardır. Parlak canlı renkleri, kuvvetli desenleriyle dönem dönem farklılık gösterse de Anadolu halıcılığında düzenli ve giderek zenginleşen bir renk ve kompozisyon anlayışı daima hakim olmuştur.

AKPINAR, C., “Anadolu Döşemealtı Halıları”, Antik Dekor, S. 41, 1997, s. 142-148.

ALDOĞAN, A., “Döşemealtı Halıları”, Sanat Dünyamız, Y. 12, S. 35, 1986, s. 29-32.

ALİYEVA, K., Azerbaijan Carpet, Bakü 1985.

ALİYEVA, K., Nahçevaskiye Kovri (Nahcivan Halıları), Bakü 1988.

ARIK, R., “Manzaralı Halılar”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C. V., Ankara 1983, s. 23-30.

ASLANAPA, O., “Osmanlı Saray Halıları Meselesi”, Milletlerarası Birinci Türk Sanatları Kongresi (Ankara, 19-24 Ekim 1959), Ankara 1962, s. 28-32.

ASLANAPA, O., “Türk Halı Sanatında Yeni Gelişmeler”, Sanatsal Mozaik, Y. 2, S. 19, Mart 1997, s. 54-57.

ASLANAPA, O., “Türk Halı Sanatında Yeni Keşifler”, Arış, Y. 1, S. 2, Ağustos 1997, s. 10-17.

ASLANAPA, O., Turkısh Art and Architecture, London 1971, New York 1972.

ASLANAPA, O., Türk Halı Sanatı, İstanbul 1972.

ASLANAPA, O., Türk Halı Sanatının Bin Yılı, İstanbul 1987.

ASLANAPA, O.-DURUL, Y., Selçuklu Halıları, İstanbul 1973.

ATALAY, B., Türk Halıcılığı ve Uşak Halıları, Ankara 1967.

AYTAÇ, S., “Yağcıbedir Yörük Halıları”, Sanatsal Mozaik, S. 4, Aralık 1995, s. 52-58.

BARIŞTA, H. Ö., “Karaman Taşkale Halılarından Örnekler”, Erdem (Halı Özel Sayısı-I), C. 10, S. 28, Ekim 1999, s. 43-48.

BATARİ, F., Ottoman Turkısh Carpets, Budapest 1994.

BAYRAKTAROĞLU, S., “Çanakkale Halıları”, Vakıflar Dergisi, S. XIX, Ankara 1985, s. 237-260.

BAYRAKTAROĞLU, S., “Sivas Halıları”, Kültür ve Sanat, Y. 2, S. 6, Haziran 1990, s. 25-28.

BİLGİN, Ü., “XIX. Yüzyıl Seccadeleri”, Sanat Dünyamız, Y. 6, S. 17, Eylül 1979, s. 18-22.

BODUR, F., “Karapınar Halıcılığı”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1984, s. 73-81.

DENİZ, B., “Aksaray Halıları”, Sanatsal Mozaik, Y. 1, S. 11, Temmuz 1996, s. 33-46.

DENİZ, B., “Arısama Halıları”, Lâle, S. 5, Aralık 1987, s. 9-15.

DENİZ, B., “Kırşehir Halıları”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, S. III, İzmir 1984, s. 25-81.

DENİZ, B., “Mucur Halıları”, Bilim Birlik Başarı, Y. 12, S. 48; 1987, s. 20-24.

DENİZ, B., “Taşpınar Halıları”, Sanat Dünyamız, Y. 9, S. 25, 1982, s. 18-22.

DENİZ, B., Türk Dünyasında Halı ve Düz Dokuma Yaygılar, Ankara 2000.

DİYARBEKİRLİ, N., “Pazırık Halısı”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1984, s. 1-8.

DİYARBEKİRLİ, N., Hun Sanatı, İstanbul 1972.

DİYARBEKİRLİ, N.-HİNNER, R., “Early Turkısh Rugs Four Rugs in Aksaray”, Halı, 39/1986. pp. 28-31.

DOVODOV, N., Carpets and Carpet Product of Türkmenistan, Ashgabat 1983.

ERDMANN, K., Der Türkisch Teppiche des 15. Jahrhunderts, İstanbul (t. Siz).


ERGENE, C., “Türk Saray Halıları”, Kültür ve Sanat, Y. 4, S. 13, Mart 1992, s. 26-27.

GÜNDOĞDU, H., “Erzurum’dan Bir Grup Dokuma”, I. Milletlerarası Türk Halı Sanatı Kongresi’ne (7-14 Ekim İstanbul) Sunulan Bildiri (Basılmamış).

GÜNGÖR, H., Türk Halıları-I, İstanbul 1984.

HALICI, F., “Ladik Seccadeleri”, Antika, S. 2, Mayıs 1985, s. 6-9.

KARAHAN, R., “Van Kilimleri”, Kültür ve Sanat, Aralık 1996, s. 44-46.

KARAMAĞARALI, B., “Bir Konya Halısı Hakkında”, Arış, Y. 1, S. 1, Mart 1997, s. 112-117.

KAYIPMAZ, F., “Isparta’da Halıcılık”, Kültür ve Sanat, S. 22, Haziran 1999, s. 34-37.

KERİMOV, L., Azerbaydjan Kover, C. 1, Bakü-Leningrad 1961.

KIRZIOĞLU (GÖRGÜNAY), N., “Kars Ardahan Çevresinde Tarih Yazılı Halı ve Kilimlerden Örnekler”, Kültür ve Sanat, Y. 2, S. 8, Aralık 1990, s. 23-25.

KÜÇÜKERMAN, Ö., Anadolu’nun Geleneksel Halı ve Dokuma Sanatı İçinde Hereke Fabrikası “Saray’dan Hereke’ye Giden Yol”, İstanbul 1987.

KÜHNEL, E., “Die Entwicklung Des Orienttepichs”, Die Kunstwelt, III, 1914, pp. 441-460.

KÜHNEL, E., “Die Ewkaf-Museum in Konstantinopol”, Zeitschrift für Bildende Kunst, LVIII, 1924, pp. 41-50.

MARGULAN, A., Kazhskoye Narodnoc Prikladnoe İskusstvo (Kazak El Sanatları), C. 1, Almatı 1986, C. 2, Almatı 1987.

MARTİN, F. R., A History of Oriental Carpets Before 1800, London 1908.

MAY, F. T. D., “Ghördes Prayer Rugs”, Bullington Magazine, XXXIX, 1921, pp. 54 vd.

MOSKHOVA, V. G., Carpets of the People of Central Asia, of the Late XIX and XX. Centuries, George W. O’Bannon 1996.

ONUK, T. -VD., İçel El Sanatları, Ankara 1998.

ÖNEY, G., “Türk Halısının Serüveni”, Arış, Y. 1, S. 1, Mart 1997, s. 50-54.

ÖNGE, Y., “Eğer Örtülü Olarak Dokunmuş Konya Halıları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1994, s. 63-72.

ÖZTÜRK, İ-AYDIN, Ö., “Türk Halıcılığının Tarihsel Gelişimi ve Gördes Halıları”, Türkiyemiz, S. 72, Mayıs 1994, s. 26-30.

ÖZTÜRK, Y., Balıkesir-Sındırgı Yöresi Yağcıbedir Halıları, Ankara 1992.

RASİM EFENDİ, “Azerbaycan Halıları”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, S. 5, Erzurum 1971, s. 143-162.

RİCE, T. T., Ancient Arts of Central Asia, London 1965.

RİEFSTAHL, R. M., “Primitive Rugs of the Konya Type in the Mosque of Beyshehir”, The Art Bulletin, XIII, 1931, s. 176-201.

ROBİNSON, V. J., Eastern Carpets, London 1982.

SAMUK, G., “Uşak Halılarının Dünü Bugünü”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1984, s. 107-133.

SARRE, F.-FALKENBERG, T., “Ein Frühes Knupfteppichfragment Aus Chinesisch Turkestan”, Berliner Musen, LXII, 1921, s. 21 v. d.

SEYİRCİ, M., “Antalya Yöresinde Dokunan Yörük Seccadeleri”, Milli Kültür, S. 65, Haziran 1989, s. 24-27.

SEYİRCİ, M., “En Eski Döşemealtı Halılarından Altı Örnek”, Milli Kültür, S. 62, Eylül 1988, s. 18-22.

SÖNMEZ, Z., “Batı Anadolu Halıcılığının 19. Yüzyıldaki Durumu Üzerine”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, 1984, s. 95-106.

STEİN, A., Ancient Khotan, Oxford 1907.

SÜMER, F., “Anadolu’da Türk Halıcılığına Dair En Eski Tarihi Kayıtlar”, Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Halıları Özel Sayısı, S. 32, Ekim 1984, s. 44-54.

TAĞEYEVA, R., Azerbaycan Halçaları, Bakü 1983.

TEKÇE, E. F., Pazırık, Altaylardan Bir Halının Öyküsü, Ankara 1993.

VEGH, J.-LAYER, C., Tapis Turcs, Prevenant des Eglises et Collections des Transilvanie, Paris 1925.

YETKİN, Ş., “Osmanlı Saray Halılarından Yeni Örnekler”, Sanat Tarihi Yıllığı, VII, İstanbul 1977, s. 143-165.

YETKİN, Ş., Türk Halı Sanatı, Ankara 1973, Ankara 1991.

YÖRÜK, Ö., “Çanakkale-Ayvacık Yöresi Halıları Üzerine Bir Araştırma”, Kültür ve Sanat, Y. 2, S. 8, Aralık 1990, s. 70-75.

Klâsik Tebriz Minyatürleri

(XIII-XIV. Yüzyıllar)

Dr. Dİldar ATMACA ŞİRZAD

Azerbaycan Devlet İlimler Akademisi / Azerbaycan

n üçüncü yüzyılın sonu, on dördüncü yüzyılın başlarında, Tebriz Minyatür Okulu’nun kurulduğu bilinmektedir. Ele aldığımız bu dönem Yakın Doğu’da, Azerbaycan’ın İlhanîler Devleti (1256-1357) dönemidir. O dönemde Azerbaycan Moğol İmparatorluğu’nun bir parçası idi. İlhan Gazan Han Dönemi’nde (1295-1304) İlhanlılar Devleti güçlenerek bağımsızlığına kavuşmuş ve İslam dinini kabul etmiştir.

13. yüzyılda Moğol işgali ile, Çin ve Yakın Doğu bir tek idari yönetim altında birleşmişti. Yakın Doğu’nun tüm hayat tarzı ve kültürü Çin’in etkisi altında idi. Böylece bu etkileşim resim sanatına da yansımıştı. Ancak, üzerinde durulması gereken bir nokta da resim yapmaya dinin getirdiği farklı boyutlardır.

Azerbaycan minyatür sanatı, Yakın ve Orta Doğu halklarının, sanat tarihinde en ilgi çeken safhalarından birini oluşturur. Değeri açısından kitap süslemesinde kullanılan minyatür sanatının oluşumunda klasik şark şiir sanatının etkisi büyük olmuştur.


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin