Anahtar söZCÜkler/key words



Yüklə 3,03 Mb.
səhifə12/37
tarix15.09.2018
ölçüsü3,03 Mb.
#82394
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   37

3.2. İŞGÜCÜ PİYASALARI

3.2.1. İşgücü Piyasaları İle İlgili Temel Tanım ve Kavramlar


İşgücü ile ilgili bir takım tanım ve kavramların verilmesi, konunun daha iyi açıklanması açısından yararlı olacaktır. Bu amaçla, aşağıda bazı tanım ve kavramlara yer verilecektir.

3.2.1.1. İşgücü (Faal Nüfus)


Bir ülkede çalışanların ve işsizlerin toplamı emek gücünü ya da işgücünü oluşturur. Emek gücü = çalışan sayısı + işsizdir (Parasız, 2002:3). Bir ülkedeki toplam nüfusun çalışabilecek durumda olan ve çalışmak isteyen kısmına kısaca işgücü-faal nüfus denir (Ünsal, 2000:50). Tanım biraz açılacak olursa, çalışma yaşları arasında bulunan, çalışmaya engel bir sakatlığı olmayan ve çalışma arzusunda bulunan nüfusa işgücü denilmektedir. Çalışma yaşı ülkeden ülkeye değişmektedir. Türkiye'deki çalışma yaşı, 14 ile 65 yaşları arasıdır. Faal nüfus, aktif nüfusu ifade etmektedir. Buna, işgücü de denilebilir. Ancak, işgücü daha geniş kapsamlıdır. İşgücünden, işsizlerle geçici çalışanların çıkartılması sonucu faal nüfus elde edilir (Seyidoğlu, 1992:246).

3.2.1.2. İşgücü Arzı


Ekonomide belirli bir anda ekonomik faaliyetlere katılan toplam işgücü miktarı işgücü arzını vermektedir. Toplam işgücü ise, çalışan insan sayısı olarak ya da standart çalışma zamanı şeklinde ifade edilebilir. Çalışanlar, toplam insan sayısı olarak ele alındığında, buna işgücü arzı da denilmektedir. Diğer yaklaşımda ise, çalışanların sayısından çok, çalışma zamanı önem taşımaktadır. Kadın, çocuk ve erkek işçilerin çalışmaları birbirinden farklı olduğundan, bu farklılıkları gidermek amacıyla, bir erkek işçinin bir yıl çalışması standart ölçü olarak alınmakta ve buna bir iş yılı denilmektedir (Seyidoğlu, 1992:413).

3.2.1.3. İşgücü Talebi


Bir ekonomide veya bir işletmede, belirli bir dönemde istihdam edilmek üzere talep edilen işgücü miktarı işgücü talebini göstermektedir. Bu, çalışan insan sayısı veya çalışma zamanı şeklinde de ifade edilebilir. İşgücü talebi, toplam ekonomik faaliyet hacmindeki gelişmelere bağlıdır. Ekonomide; tüketim ve yatırım harcamaları miktarı ne kadar artarsa mal ve hizmet üretimine, dolayısıyla işgücüne olan talep de o ölçüde artar. İşgücü talebini, harcama miktarı yanında sermaye, döviz, ham madde miktarları da etkilemektedir. Buralarda görülebilecek darboğazlar, işgücü talebinin artmasını engelleyebilmekte veya işgücü talebinin düşmesine neden olabilmektedir (Seyidoğlu, 1992:413).

Aşağıdaki Şekil 1'de, ayrıntılı olarak işgücünün çerçevesi verilmiştir. Şekilde, toplam nüfus; 12 yaşından küçük olanlar ve daha yukarı yaşta olanlar olarak ikiye ayrılmıştır. 12 ve daha yukarı yaştakiler de; işgücü ve işgücüne dahil olmayanlar olarak ikiye ayrılmıştır. Şekil 1'in ayrıntılı olarak incelenmesi, konunun daha iyi kavranması açısından önem taşımaktadır.

Şekil 1 : İşgücü Çerçevesi

Kaynak : DİE, 2001. Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları, Ekim 1999, Ankara, s. X

3.2.1.4. İşgücünün Serbest Dolaşımı


Ülkeler arasında yapılan ikili veya çok taraflı anlaşmalarla işgücünün serbest dolaşımı güvence altına alınsa da, bu çoğu zaman kağıt üzerinde kalmaktadır. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere olan işgücü akışı birçok yasal engel ile karşılaşmakta, birçok devlet sınırlarını işgücünün serbest dolaşımına kapatmaktadır.

Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kuran Roma Anlaşması’na göre, topluluğa üye ülkelerden herhangi birinin vatandaşı olan işçi, bir ön izin almaya gerek duyulmadan diğer ülkelere göç etme, çalışma ve o ülkenin yurttaşlarıyla aynı sosyal güvenlik haklarından yararlanma hakkına sahiptir. Türkiye ile AET arasında Ortaklık Statüsü kuran Ankara Antlaşması’nda da, 1976 yılından sonra Türk işçilerinin topluluk ülkelerinde serbest dolaşımı öngörülmüştü. Ancak topluluk, kendi işsizlik oranının yükseldiğini öne sürerek bu hükmü uygulamaktan kaçınmaktadır (Seyidoğlu, 1992:413). İşgücünün serbest dolaşımı bağlamında, Türk işgücünün AET içinde serbest dolaşımının 1976-1986 yılları arasında gerçekleştirilmesi kabul edilmiştir (Manisalı, 1995:43). Ancak, 1983-1995 döneminde Avrupa Birliği birçok taahhüdünü yerine getirememiştir (Manisalı; 1995:51). Ayrıca, Gümrük Birliği Anlaşması olarak bilinen ve Türkiye tarafından 6 Mart 1995’te imzalanan 64 maddelik belgede de, işgücünün AB içinde serbest dolaşımını öngören herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.

Serbest dolaşım hakkı; üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. İkili anlaşmalar çerçevesinde Avrupa ülkelerinde çalışma olanağı bulan Türk işçileri yönünden, 23-11-1970 tarihinde imzalanan ve 01-03-1973 tarihinde yürürlüğe giren “Katma Protokol”, Toplulukta çalışan Türk işçilerine yeni bazı olanaklar sağlamıştır. Türkiye ile Topluluk üyesi devletler arasında işçilerin serbest dolaşımı, antlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra 12’inci yılın sonuyla 22’inci yılın sonu arasında kademeli olarak gerçekleştirilmesi hükme bağlanmıştır.

1986 tartışmaları; serbest dolaşım hakkının gerçekleşmesi ve tam üyelik yolunda bir destek vaadine yol açmadan belirsizlikler içinde kaybolup gitmiştir (Ekin, 1999:127).

Küreselleşme tartışmalarının sıkça yapıldığı günümüz dünyasında, sermayeye sınırsız özgürlük tanınmakta, buna karşılık işgücüne pasaport, vize, çalışma izni, göç yasağı, sınır kapısı engeli gibi birçok engel getirilmektedir. Bu oluşum, küreselleşmenin önemli açmazlarından bir tanesini oluşturmaktadır.

3.2.1.5. İşgücünün İkili (Dual) Yapısı


Küreselleşme sürecinde, yüksek nitelikli işgücüne olan talebin arttığı görülmektedir. Aynı zamanda bu süreç, bir ayrışmayı da beraberinde getirmektedir. Bu artan ayrışma sonucu, düşük nitelikli işgücünde işsizlik artarken, ücretlerinde ise azalma ortaya çıkmıştır.

Aşağıdaki Çizelge 11'de, ikili işgücü piyasasının özellikleri verilmiştir. Şekilden görüldüğü üzere, çekirdek işgücü ile çevre işgücü arasında önemli farklıklar bulunmaktadır.

Çizelge 11: İkili İşgücü Piyasasının Özellikleri

Çekirdek İşgücü

Çevre İşgücü

İyi eğitim almış işçiler

Kurumsal olarak nitelikli işçiler

Düzenli istihdam kayıtları

Düşük işgücü devri

İşe ilişkin önemli sorumluluklar

İyi çalışma koşulları

İyi ücret

İşletme destekli emeklilik ve diğer yardımlar

Kariyer beklentisi vardır

Sendikalı işgücü

Önemli derecede mesleki eğitimin sağlanması


Kötü, bir eğitim almamış işçiler

Nitelik düzeyleri düşük işçiler

Düzensiz istihdam kayıtları

Yüksek işgücü devri

İşe ilişkin daha az sorumluluk

Kötü çalışma koşulları

Düşük ücret

İşletme, emekliliğe ilişkin destek sağlayamaz

Kariyer beklentisi yoktur

Düşük sendikalılaşma

Daha düşük düzeyde mes. eğit. Sağlanması


Kaynak: Yalınpala, J., 2002, s. 281.

İşgücündeki bölünme, gelişmekte olan ülkeler kadar gelişmiş ülkeler de görülmektedir. 1940’dan bu yana, bu tür bir bölünme Japonya’da kurumsallaşmış ve Japon sisteminin geleneksel özelliklerinden biri haline gelmiştir. ABD’de de aynı bölünme yaşanmakta ve belirginleşmektedir. Aynı süreç, Avrupa ülkeleri için de geçerlidir. Ayrıca, bölgesel ekonomik bütünleşmelerin ve küreselleşme olarak adlandırılan sürecin, gelişmekte olan ülkelerde işgücünün bölünmesini hızlandırdığını söylemek olasıdır (Şimşek, 2001.7).


3.2.1.6. Endüstri İlişkileri ve Endüstri İlişkileri Sistemi


Günlük dilde, işçi ile yönetim ya da işçi ile işveren ilişkileri çoğu kez endüstri ilişkileri ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. “Teknik anlamı ile endüstri ilişkileri sistemi terimi; istihdam ilişkilerini şekillendiren, yönlendiren ve yöneten öncüller, değerler, yasalar, kurumlar ve uygulamaların çok yönlü etkileşimleri altında oluşan bir sistemi ifade etmektedir” (Kurtulmuş, 2001:63).

Küreselleşme, hem endüstri ilişkileri sisteminin bütününü hem de sistem içindeki aktörlerin rollerini etkilemektedir. Ancak bu süreç, halen devam etmekte olduğundan, bu etkinin yansımalarının net sonuçlarını tam olarak belirleyebilmek oldukça güçtür (Tokol, 2000:139). Ancak, bu etkinin sonuçlarını ortaya koymak gerekmektedir.

Yaşanan küreselleşme süreci ile birlikte, endüstri ilişkileri ve istihdam şekillerinde büyük değişimler yaşanmaya başlanmıştır. Endüstri toplumu aşamasında, gelişmiş ülkelerde işgücünün önemli bir kısmı endüstri sektöründe istihdam edilirken, 1980'li yıllardan sonra gelişmiş ülkelerin post-endüstrileşme sürecine girmeleri ile birlikte istihdamın önemli bir kısmı, hizmet sektörüne kaymıştır.

Bu yeni yapılanma, farklı kavramlarla ifade edilmektedir. Bu kavramların içinde en çok kullanılanlar; "Sanayi-Ötesi Toplum", "Hizmet Ekonomisi" ve "Bilgi Toplumu"dur. Sanayi-ötesi ekonomi veya daha geniş bir ifade ile sanayi-ötesi toplum, ekonomik yapılanmadaki değişimlere şeklini veren post-endüstriyel ekonomilerin baskın özellikleri göz önüne alınarak "bilgi toplumu", "iletişim toplumu" ve "servis ve hizmetler toplumu" gibi isimlerle de açıklanmaya çalışılmaktadır (Yazıcı, 2000:19). Birçok alanı etkisi altına alan hızlı gelişmeler; ekonomik ve siyasal sistemin bir alt sistemi/düzeni olan endüstri ilişkilerini de etkilemektedir. Bu nedenle, bugün endüstri ilişkileri alanında, Endüstri Devrimi'nden bu yana hakim olan pek çok yapının hızla değişmekte ve dönüşmekte olduğu görülmektedir. İşçi sendikalarının üye sayılarındaki azalma ile yaşanan sendikal güç kaybı, toplu pazarlık sisteminin merkezden uzaklaşarak işyeri/işletme düzeyine kayması, kadınların işgücüne daha fazla katılmaya başlaması, çalışma sürelerinin kısalması, atipik ya da standart dışı çalışmanın yaygınlaşması ile gündeme gelen çalışma yaşamının esnekleşmesi, bu değişim ve/veya dönüşüme örnek verilebilir (Işığıçok, 2000:211).

Endüstri ilişkileri sistemini etkileyen kuvvetler genel olarak üç gruba ayrılmaktadır: Bunlar; işgücü piyasasının, kurumsal kuvvetlerin ve sosyolojik güçlerin etkileridir. İstihdam, ücret düzeyleri, refahın dağılımı, sendikal trendler gibi birçok endüstri ilişkileri sistemi sonuçları, bu genel kuvvetlerin etkisi altında oluşmaktadır (Kurtulmuş, 2001:64). Endüstri ilişkileri sistemine etkisi bakımından, pazar güçlerinin ilk sırayı aldığı kabul edilmektedir. Sisteme etki eden ikinci belirleyici faktör ise, kurumsal kuvvetlerdir. Bunlara örnek olarak sendikalar, şirketler ve hükümetler gibi çeşitli organizasyonlar verilebilir. Üçüncü faktör ise; aile yapıları, sınıf, kültür, gelenek ve ayrımcılık gibi sosyolojik kuvvetlerdir. Bunlar; sisteme katılan birey ve grupların tercihlerini ve iş piyasasındaki hareketliliği etkilemektedir (Kurtulmuş, 2001:65).

3.2.1.7. Formel ve Enformel İstihdam


Çoğu kez kayıtdışı olma ile eş anlamlı olarak kullanılan enformellik olgusu, formel dışılığı ifade etmektedir. Enformel istihdam da; formel sektör dışında istihdam edilenleri açıklamak için kullanılmaktadır (Lordoğlu, 2002:503). ILO, kentsel ekonomik faaliyetleri kayıtdışı ve kayıtlı olmak üzere ikiye ayırmaktadır. "Kayıtdışı kesim; yerli kaynaklar kullanan, çalışanların eğitim ve becerilerini okul dışında kazandığı, emek-yoğun ve uyarlanmış teknoloji kullanan, devlet denetimi altında olmayan ve yeni işletmelerin kolayca girdiği rekabetçi piyasalarda faaliyet gösteren küçük ölçekli işletmelerin bulunduğu bir yapıdır". Kayıtlı kesim ise; "İthal ve sermaye-yoğun teknoloji kullanan, yabancı işletmelerin de yer aldığı, giriş engelleri olan piyasalarda faaliyet gösteren büyük ölçekli işletmelerdir" (Özar, 1996:512). Çeşitli enformel istihdam tanımlarından bir tanesi de; "enformel sektör, fiziksel ve insan sermayesi ve know-how sınırlamalarına tabi olmadan, temel olarak çalışanlara istihdam ve gelir yaratma amacıyla, mal ve hizmetlerin üretim ve dağıtımı ile uğraşan küçük ölçekli birimlerden oluşan sektördür". Bu tanım, enformel sektörün istihdam yaratma özelliğini vurgulamaktadır. Ancak, enformel sektörün toplam istihdam içindeki payı ile, kalkınma düzeyi arasında ters yönlü bir ilişki bulunmaktadır (Ansal, 2000:45).

Enformel istihdamda, güvencesiz biçimde çalışma esastır. Ayrıca, ücretli ve güvenceli olarak çalışılsa bile, işyerinin kayıtsız olması da enformel istihdam olarak kabul edilmektedir (Lordoğlu, 2002:504).

İkincil sektör olarak da adlandırılan enformel sektör; gelişmekte olan ülkelerde kentlere göç eden, sürekli iş ve sürekli gelir kaynağından yoksun, korumasız, güvencesiz hayat süren nüfus gruplarını nitelemek için kullanılmaktadır. İkincil sektör; düşük ücretli, istikrarsız ve düşük değerli işleri içerir. İşten çıkarmalar oldukça kolaydır. Bu tür işlerin çoğu kısa sürelidir.

İkincil sektörün gelişimine yol açan etmenler beş başlık atında toplanabilir: i- Kırsal üretim yapısının bozulması, ii- Formel sektörün kentlerdeki işgücü arzını karşılayamaması, iii- Vergiden kaçınma, iv- Yasaklayıcı ve kısıtlayıcı mevzuat, v- İkinci veya ek işte çalışanların sayısındaki artıştır (Parasız, 2002:153).

Dünyada ve Türkiye’de enformel istihdam gittikçe daha büyük bir kesimin çalışma ve gelir elde etme biçimi haline gelmiştir. Bu istihdam türü; geçici olarak katlanılan bir fedakarlık değil, bir çalışma ve yaşam biçimi olma haline dönüşmüştür. İşsizlik sigortasının olmadığı durumlarda, formel sektörde işlerini kaybeden çalışanlar, enformel sektöre kaymaktadır (Ansal, 2000:45). Yapısal uyum programı uygulayan birçok ülkede enformel sektör gelişirken, formel sektörde de artan enformelleşme eğilimleri gözlenmektedir. Formel sektörde çalışanların bir kısmı işini kaybederken, diğer kesimlerin çalışma koşullarında önemli değişiklikler meydana gelmiştir (Şenses, 2001:193). Türkiye’de enformel ekonominin gelişmesiyle enformel istihdam, toplam işgücünün yaklaşık olarak yarısına varan bir büyüklüğe ulaşmıştır. Günümüzde, gelişen ülkelerin ve Türkiye’nin en önemli istihdam sorunları enformel sektörde ortaya çıkmakta, kentlere göç eden nüfusun giderek daha büyük bir kısmı düzensiz, yasal korumadan uzak, örgütsüz ve üretkenliği düşük alanlarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Temelde, bu sektörde çalışanları kentlerdeki vasıfsız işçiler, çocuklar, kadınlar, kaçak yabancı işçiler ve ikinci işte çalışanlar oluşturmaktadır (Ekin, 1999:243).

3.2.1.8. Sosyal Diyalog


Sosyal diyalog kavramı, ILO'nun kurulduğu 1919 yılından bu yana özenle yerleştirdiği "üç taraflı işbirliği"nin en son modelidir (Işık, 2002:9). "Sosyal diyalog, en genel anlatımla, demokratik siyasal rejimi benimsemiş ülkelerde sosyal taraf olarak nitelendiren işçi ve işveren üst örgütü temsilcilerinin, toplumda yer alan diğer organize çıkar grubu temsilcileri ile birlikte, temel ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesi ve uygulanmasına katılmalarıdır" (Işığıçok, 2000:212). Yani, sosyal diyalog kısaca, sosyal tarafların gönüllük ilkesi ile bir araya geldikleri, demokratik bir tartışma ve karar alma sürecidir. Sosyal diyalog; ortak istişare, üçlü işbirliği, sosyal ortaklık, sosyal uzlaşma, ulusal düzeyde işbirliği şeklinde de adlandırılabilmektedir.

Sosyal diyaloğun iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan ilki; sosyal tarafların farklı olan, uyuşmayan görüş ve tutumları arasında uzlaşma sağlanarak barışık bir endüstri ilişkilerinin yaratılmasıdır. İkinci ise; makro düzeyde karşılaşılan ekonomik, sosyal sorunların belirlenmesi ve uygulanmasına sosyal tarafların katılımının sağlanmasıdır (Işığıçok, 2000:214).

Son yıllarda yapılan araştırmalarda, sosyal diyalog düzeni kurabilen ülkelerin çoğunda işçi-işveren-devlet ilişkilerinin, çatışmaya dayalı ilişkiler kuran ülkelere göre küreselleşme bağlamında daha iyi performans gösterdiği saptanmıştır (Tokol, 2000:141).

Türkiye'de 1995-1999 döneminde altı adet Başbakanlık Genelgesi ile düzenlenen Ekonomik ve Sosyal Konsey'in kuruluş Yasası, 21 Nisan 2001 tarihinde kabul edilmiştir. Yasanın oluşturduğu Ekonomik ve Sosyal Konsey Kararları, "danışma" niteliği taşımaktadır (Işık, 2002:9). Konseyin etkin biçimde faaliyette olması, Türkiye'nin yapısal sorunlarının çözümüne yönelik politikaların geliştirilmesi bakımından öenmli ve gereklidir. Bu aynı zamanda, güçlü bir demokrasi ve çalışma barışının devamlılığı için de önemlidir (TİSK, 1997(a):22).



Yüklə 3,03 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin