Anahtar söZCÜkler/key words



Yüklə 3,03 Mb.
səhifə13/37
tarix15.09.2018
ölçüsü3,03 Mb.
#82394
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   37

3.2.2. İşgücü Piyasasında Denge


Aşağıdaki Şekil 2’de, belli bir endüstri için işgücü piyasasında denge gösterilmiştir. DLDL aşağı doğru eğimli işgücü talebi eğrisi ile, yukarı doğru eğimli SLSL işgücü arzı eğrisi LO istihdam düzeyi ve WO ücret oranında E noktasında dengededir (Serin, 2001:177-178).

Şekil 2: Endüstri İşgücü Piyasasında Denge



Kaynak : SERİN, V., et al., 2001, s. 175
Neo-klasik kuram, temel varsayım ve kanunlarından hareketle bir dizi yeni ilişki üretir. Bu ilişkilerden biri de MP(L) = w/p denkliğidir. İlişki, denge koşullarında üretimin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkar ve Neo-klasik üretimde kar maksimizasyonu sağlamanın koşullarından biridir. Burada w/p terimi işgücüne ödenen reel ücreti, MP(L) ise işgücünün üretime katkısını göstermektedir. Bu eşitlik, Neo-klasik kuramda, işgücünün denge koşullarında alması gereken ücretin, üretime ne kadar katkı yaptığını gösterir. Başka bir ifade ile, işgücünün sahip olduğu değişim değerinin ne kadarlık bir üretim katkısı yaptığı ile yani işgücünün verimliliği ile doğru orantılıdır. Bu öneri, bir yanıyla da işgücünün kapitalist sistemde zorunlu olarak sömürüldüğünü söyleyen Marx’a bir yanıttır. Neo-klasik kuram, işgücünün de sermaye gibi gelirden üretime katkısıyla orantılı bir pay aldığını söyleyerek, denge koşullarındaki kapitalist sistemin adil bir sistem olduğunu savunmaktadır (Erol, 1997:224). Kısa dönemde, mükemmel rekabet ve piyasa dengesinin verili varsayımları altında, çalışanların ücretleri marjinal verimliliklerine eşit olacaktır veya Thurow’un (1969) daha kesin olarak ortaya koyduğu gibi “marjinal ürünün dağılımı, kazanılan gelirin dağılımıyla özdeştir” (Gordon, 1972:28).

Neo-Marksist terimler kullanan Emmanuel'in Eşitsiz Mübadele tezi, azgelişmiş ve gelişmiş ülkeler arasında ücretin belirlenmesinde ekonomi dışı kurumsal yapının, piyasa güçlerine göre daha önemli olduğunu vurgulamaktadır. Gelişmiş ülkelerde işgücü örgütlendiğinden, ücretler verimlilikle birlikte oransal olarak artarken, azgelişmiş ülkelerde işgücü piyasasının yapısal özellikleri yüzünden, verimlilik artışlarının ücretlere yansımadığı önermesi, bu analizin temelini oluşturmaktadır. Böylece, artan sermaye hareketleri, ülkeler arası kar hadlerini eşitlenme eğilimi içine sokacağından, azgelişmiş ülkeler düşük ücreti yüksek karlarla telafi etme olanağı bulamaz. Ek artı değer, azgelişmiş ülke işçisinden çıkarılır ve gelişmiş ülkelerle yapılan ticaretin yaygınlaşması da aslında ticaret hadleri mekanizması ile, bu artığın merkez ülkelere transfer edilmesini kolaylaştırır (Sanin, 1994:109).


3.2.3. İşgücü Piyasalarının İşleyişi


Basit bir geleneksel işgücü piyasası modelinde, işgücüne olan talep reel ücretle ters yönlü, işgücü arzı ise reel ücretle doğru yönlü bir ilişki içindedir. İşgücü piyasasında arz ve talebi eşitleyecek denge reel ücretinin oluşturulduğu bu modelde işgücü, tam rekabetçi bir piyasanın geçerli olduğu herhangi bir mal gibi ele alınmaktadır. Neo-klasik işgücü piyasasının ayırt edici özelliği, işgücü talebi ve işgücü arzının modelleştirilme biçiminde değil, piyasanın dengeye kavuşması ile ilgili varsaydığı mekanizmadadır. İşgücü piyasasında herhangi bir düzenleme ve katılık olmaması durumunda, ücretlerin talep veya arz fazlasına uyum göstererek piyasayı dengeye getirmesi beklenmektedir. Bu anlamda, ücret esnekliği ve tam rekabetçi varsayımlar; arz ve talep arasındaki dengenin sağlanması, yani işsizliğin olmaması için yeter koşuldur.

Bu modele göre işsizlik, aslında bir göreli fiyat sorunudur ve göreli fiyatların piyasa fiyatlarına müdahalesi sonucu oluşur. Bu anlamda, asgari ücret uygulamaları ve sendikalar, geleneksel Neo-klasik ekonomi açısından fiyat çarpıklıklarının en önemli kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, işgücü piyasasına müdahaleye veya ekonomide düzenleyici bir rol oynayacak kamu politikalarına yer verilmemektedir. Neo-klasik yaklaşımın tam rekabetçi işgücü piyasası denge modeline önemli bir karşı çıkış, işsizliğin Keynesgil yorumudur. Keynesgil ekonomi yaklaşımı; işsizliğin bir ücret sorunu olmaktan çok, bir efektif talep sorunu olduğunu ve ücretlerdeki değişimlerin mutlak bir şekilde işgücü talebini değiştirmeye yetmeyeceğini savunmuştur (Ansal, 2000:3).

Bugün birçok devlet, işgücü piyasalarının işleyişine müdahalede bulunmaktadır. Sağlık ve iş güvenliği, iş ayrımcılığı hakkındaki yasalar, ücretler ve çalışma saatleri, işgücü kullanımı hakkında birçok düzenleme bulunmaktadır. Toplu pazarlık, işsizlik tazminatı gibi uygulamalar işgücü piyasalarının işleyişine etki etmektedir. Bu müdahaleler, 1980’lerden bu yana egemen olan ekonomik düşünce (Neo-liberal ekonomik düşünce) taraftarlarınca ekonomilerin işleyişi açısından zararlı olarak yorumlanmıştır. Ama işgücü piyasalarına müdahale etme görüşü de ortadan kalkmamıştır. Piyasaların işleyişini yetkinlikten uzak bulan, bu nedenle işgücü piyasalarının yalnızca arz ve talebi eşitleyici basit bir mekanizma olmadığı görüşünü savunanlar yaygındır. Yetersiz eğitim, düşük verimlilik ve düşük beceri yüzünden kaynaklanan yetersiz ücret, düşük itibar toplumsal adaletin sağlanmasının önündeki engellerdir.

İşgücü piyasaları üzerindeki tartışmalar sürmektedir. Tartışmanın bir tarafı, işgücü piyasalarında katılıkların bulunduğunu, bu katılıkların piyasaların iyi biçimde işlemesine engel olduğunu ve uzun dönemli işsizlikler yarattığını savunmaktadır. Diğer taraf ise, bu yaklaşıma karşı çıkmaktadır (Bulutay, 1998:XIV).


3.2.4. İşgücü Piyasası Analizleriyle İlgili Bazı Teoremler


Uluslararası işbölümünün temeli, Ricardo'nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Kuramının bir uzantısı olan "Neo-Klasik Faktör Oranları Kuramı"dır. Bu kurama göre; faktör hareketsizliği belli ölçüler içinde mal dolaşımı ile ikame edilebilirse, dünya refahı artarken, ülkeler arası göreli faktör fiyatlarında ortaya çıkan eşitsizlik de giderilebilecektir. Tersine, sermaye mükemmel akışkanlığa sahip olursa, Faktör Donanımı yaklaşımının uluslararası işbölümü ve dünya refahına ilişkin temel önermesi artık geçerliliğini yitirir. Çünkü, bu durumda; sermaye yoğun mal ihracı, sermaye ihracı ile ikame edilmekte ve sermayenin getirisi, ülkeler arasında eşitleneceğinden tekil bir ülke için sermaye kıtlığı söz konusu olmamaktadır (Sanin, 1994:108).

Neo-klasik teori çerçevesinde ekonomik kalkınma, ekonomik büyüme, ekonomik refah ile dış ticaret ilişkisi gibi konularda tartışılan bazı teoremler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi; Heckscher-Ohlin teoremi, bir diğeri ise Samuelson’un Faktör Fiyatlarının Eşitlenmesi teoremidir.

Ticaretin Hecksher-Ohlin-Samuelson Teoremi; dünya ekonomisinin tam olarak entegre olmasının, insan refahını ençoklayacak geniş bir alan sağladığını varsaymaktadır. Bu önerme; üretim faktörleri (sermaye ve işgücü) ve malların serbest uluslararası hareketi, bilgiye ulaşabilme ve yüksek düzeyde rekabetin varlığı tahminlerine dayanmaktadır. Fakat bu faydalar, sermaye ve işgücü özgürce hareket edemediğinde bile, mal ticareti serbest olduğu sürece ortaya çıkacaktır (Anitat, 2002:5).

Klasiklerin emek-değer teoreminin yerine geçen Neo-klasik teoride Heckscher-Ohlin teoremi, bazı genel ve yapay sayılabilecek koşullar altında uluslararası ticaretin gerçekleşme nedenini, mukayeseli avantajın ülkelerin faktör yoğunluk farkları nedeni ile oluştuğunu ifade etmektedir. Bu teoreme göre, dünya çapında refah için, her ülke kendisinde bol bulunan üretim faktörünü, bol olarak kullanan ürünlerde uzmanlaşmalıdır. İkinci teoreme göre ise; işgücü ülkeler arasında hareket etmese de, dış ticaret ile malların hareket etmesi, ülkeler arasında faktör fiyatlarının (örneğin ücretin veya sermayenin getirisinin) eşitlenmesi söz konusu olacaktır. Her iki teoremin de teorik genel geçerliliği olmadığı, gerçek dünyada, yani uygulamada teorinin tezinin pek gözlemlenemediği bilinmektedir (Gökçe, 2001:10).

Streeten (2001) de bu görüştedir. Neo-liberallerin serbest ticareti ve laissez faire'i (bırakınız yapsınlar) savunurken, kişilerin serbest dolaşımını savunmadıkları üzerinde durmaktadır. 18’inci yüzyılda Fransız ekonomist François Quesnay, “laissez faire” kavramına “laissez passer” (bırakınız geçsinler; sınırlandırılmayan seyahat ve göç) kavramını eklemiştir. Ancak, bu kavram bugün için unutulmuştur. Bunun nedeni, belki de, çağdaş neo-liberallaerin düşük gelirli ülkelerdeki nüfus artışından korkmalarıdır. Çünkü, bu ülkelerden gelecek olan göçmenlerin refaha bir katkı sağlamayacakları gibi, özellikle gelir dağılımı ve düzeyi düşünüldüğünde kültürel değerlere ve sosyal dengeye zarar verecekleri, güvenlik açısından da tehlike yaratacakları düşünülmektedir. Bütün bu itirazlar; mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı için de yapılabilir. Dolayısıyla, her açıdan bir tutarsızlık söz konusudur (Streeten, 2001:37).

Arghiri Emmanuel de, "Eşitsiz Değişim (Unequal Exchange)" teoerisinde; metalar ve sermayenin uluslararası akışkanlığa sahip olduğunu, ancak buna karşın emeğin hareketsiz olduğunu ifade etmektedir (Amin, 1997:227).

Arz ve talebin elastikiyeti; işgücü, üretim faktörleri ve ürünlerin akıcılığını gerekli kılmaktadır. Ancak uyum açısından, sosyal yapıdaki değişim, ekonomik gelişmelerin hızına ayak uyduramamakta, işgücü akıcılığı zayıf kalmaktadır (Yazıcı, 2000:10). Tam anlamıyla bir küreselleşmeden söz edebilmek için, yalnızca malların ticari hareketliliği veya küreselleşme çerçevesinde sermayenin hareketliliği değil, işgücünün de uluslararası hareketliliği gerçekleşmelidir. Mal ve sermaye hareketliliği yani küreselleşme, büyüme ve gelir artışı sağlamaktadır. Ama, esas büyümeye, ancak, tüm dünyada, diğer üretim faktörü olan işgücünün serbest hareketi sağlanırsa ulaşılabilir. Piyasa taraftarları, mal ve sermayenin serbest hareketi yanında, bu işgücü hareketi serbestisini de savunmak zorundadır (Gökçe, 2001:10). Kapitalist ekonominin optimum işleyebilmesi için, piyasaya siyasal müdahalenin en aza indirilmesi, yalnızca mal ve sermaye piyasaları değil işgücü piyasalarının da serbestleştirilmesi, esnekleştirilmesi, başka bir ifadeyle, fiyat sinyallerine duyarlı hale getirilmesi gerekmektedir.

3.2.4.1. Heckscher- Ohlin Teorisi


Klasik Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisine göre ülkeler, aralarındaki üretim maliyetleri farklı olduğu sürece dış ticaret yaparlar. Ancak, bu analizlerde eksik bırakılan çok önemli bir nokta bulunmaktadır. Uluslararası ticaretin asıl nedeni, ülkeler arasında üretim maliyetlerinin neden farklı olduğu konusunun açıklanmasıdır. Ricardo bunu, işgücü verimliliğinin uluslararası farklılığına bağlamış, ama işgücünün verimliliğinde farklılık yaratan etkenlerle ilgilenmemiştir. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinin bu eksikliğini gidermek üzere Ricardo’dan yaklaşık bir yüzyıl sonra “Faktör Donatımı Teorisi” ortaya atılmıştır. Bu teoreme göre; bir ülke hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse, üretimi o faktörü yoğun biçimde gerektiren mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde eder, yani omalları daha ucuza üretir ve o alanlarda uzmanlaşır (Seyidoğlu, 1998:61).

Teoremin dayandığı iki ana varsayım şudur: i- Ülkeler, faktör donatımları bakımından birbirlerinden farklıdırlar, ii- Mallar, faktör yoğunlukları bakımından da farklılık gösterirler. Bazı mallar işgücüne oranla daha çok sermaye ya da sermayeye göre daha çok işgücü gerektirirler. Birinci türdeki mallara sermaye-yoğun, ikinci türdekilere ise emek-yoğun mal adı verilir.


3.2.4.2. Heckscher-Ohlin Modelinden Çıkartılan Teoremler


Heckscher-Ohlin modelinden dört önemli teorem elde edilir. Bunlar; Faktör Donatımı Teoremi, Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi, Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi ve Rybczynski Teoremidir.

Faktör Donatımı Teoremine göre; her ülke zengin olarak sahip bulunduğu faktörü yoğun biçimde kullanan malların üretiminde karşılaştırmalı üstünlük elde eder.

Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremine göre; serbest ticaret, uluslararası faktör fiyatlarını eşitler ve bu açıdan, serbest faktör hareketliliği ile aynı sonucu doğurur.

Stolper-Samuelson Teoreminde; serbest ticaretin ülkenin bol olarak sahip bulunduğu faktörün reel gelirini yükselteceği, kıt faktörün gelirini ise düşüreceği ortaya konmaktadır. Vasıflı ve vasıfsız işgücü, kendi kendilerine yetebilen bir ticarete başladıklarında, artan küreselleşme, gelişmiş ülkelerde vasıfsız işgücünün ücretini göreli olarak düşürecek ve gelişmekte olan ülkelerde de göreli olarak yükseltecektir. Bu, Faktör-Fiyat Eşitliği olarak da adlandırılan Stolper-Samuelson Teoremidir (Sachs, 2000:241).

Rybczynski Teoremine göre ise, tam çalışma koşulları altında, yalnızca bir faktörün arzı artınca, bu faktörü yoğun olarak kullanan malın üretiminin genişleyeceği, arzı sabit kalan faktörü yoğun olarak kullanan malın üretiminin ise mutlak olarak daralacağı kanıtlanmaktadır (Seyidoğlu, 1998:67).

3.2.4.3. Nitelikli İşgücü Teorisi


Sanayi ülkeleri arasındaki dış ticaretin büyük bir kısmının nitelikli işgücü farklılıkları ile açıklanabileceği yönünde görüşler bulunmaktadır. Nitelikli işgücü bakımından zengin olan ülkeler, üretimi büyük ölçüde bu faktörlere bağlı olan mallarda uzmanlaşmışlardır. Bol miktarda niteliksiz işgücüne sahip olan ülkelerse; yoğun biçimde niteliksiz işgücü içeren malların üretiminde üstünlüğe sahip bulunmaktadır.

Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler, üstün vasıflara sahip işgücü ve vasıfsız işgücü bağlamında eşit olmayan koşullara sahipseler, zaman içinde uzmanlaşırlar ve faktör-fiyat eşitliğini izleyemezler. Bu durumda, faktör-fiyat eşitliğinin bir farklılığı olarak uzmanlaşmanın anlamı, gelişmekte olan ülkelerde artan ihracat kapasitesinin, daha ucuz mal getirerek gelişmiş ülkelerdeki geliri yükseltmesi olacaktır. Böylece, bu ticaret süresince zengin ülkeler, herkes için kazanç sağlayan müşterilerdeki bu artışı olumlu karşılayacaklardır (Sachs, 2000:24).

Faktör Donatımı Teorisi ile; nitelikli işgücü hipotezi arasında büyük bir benzerlik bulunmaktadır. Gerek işgücünün eğitilmesi, gerekse fiziki sermayenin yaratılması tasarrufu gerektirir. Nitelikli emek-yoğun mallarla sermaye-yoğun mallar genellikle birbirinin aynısıdır. Bu nedenle, bazı ekonomistler bu ikisinin türetilmiş kaynaklar adı altında birleştirilmesini önerirler. Heckscher-Ohlin teorisinin bu yönde değiştirilmiş şekline Neo-Faktör Donatımı Teorisi adı verilmektedir (Seyidoğlu, 1998:78).


Yüklə 3,03 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin