ER-RAKIYB (C.C.)
“Eşyayı murakabe eden ve bütün varlıklar üzerinde gözcü olan.”
Alemde hiçbir zerre yoktur ki, Allahü Teâlâ onu murakabesi altında tutmasın, onun halini görmesin. Hiçbir şey ondan kaçamadığı gibi, hiçbir zerre de ondan gizlenemez. O, her lâhza şahid ve nazırdır.
O, iyilerin yaptıklarını da görür, zalimlerin zulmünü de. Zalimlere anında ceza vermemesi, onların halini bilmediğinden değil, cezayı tehir etmesindendir. Zalimler ve tağutlar hiçbir zaman Allah'ın pençe-i kahrından kaçıp kurtulamazlar. Allah'ın öyle azap arslanları vardır ki, onlara dağlar dayanmaz.
Madem ki her lâhza Allahü Teâlâ'nın murakabesi altındayız, her işimize, her hâlimize vâkıf, o zaman yanlış işler yapmamaya, nefsin ve hevanın ardınca akmamaya gayret göstermeliyiz. Çünkü nefs durmadan kötülüğü emreder. Yüce Yaradanımız ise bizim iyiliğimizi, cennetlere lâyık olmamızı ister.
Evet:
Ayrılık kayasını artık aradan çıkar,
Bin türlü güzellikle tecellî edecek yâr!
Allah (Azze ve Celle), sadece yaptığımız işleri görücü değil, gönlümüzde gizli olanı da bilici, gözlerin ne maksatla baktığını da bilicidir. Hiçbir nefesimiz ve hiçbir hareketimiz ondan gizli kalmaz.
Şanlı velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî Hazretleri şöyle hikâye ederler:
“Küçük yaşta geceleri uyumaz namaz kılardım, gündüzleri de oruca devam ediyordum. Dayım Muhammed Sevvar benim bu halimi gördü ve memnun oldu. Kendileri zamanın büyüklerindendi. O kadar ki, bendeki ibadet ve taat aşkı onu ağlattı.
Bir gün, huzuruna varıp:
“Ey âlem şeyhi, dedim, bana öyle haller oluyor ki, gönlüm karar tutmuyor. Ne yapmamı emir buyurursunuz?”
“Yâ Sehl, buyurdu, bu sırrı kimseye açma, bu yaşta herkese böylesi nasib olmaz. Daima Allah ile ol! Rabbini zikret!”
Sordum:
“O'nu nasıl zikredeyim?”
Buyurdular ki:
“Uykuya dalarken, uykudan uyanınca, otururken, yürürken hep şu kelimeleri söyle:
“Allah benimledir, Allah beni görür; Allah benim şâhidimdir.”
Onun emri üzere bu kelimelere devam etmekteydim. Bana öyle zevk, öyle neş'e veriyordu ki, çok kere cezbe tufanına yakalanıyordum. Aradan bir yıl geçmişti. Bir gün bana dediler ki:
“Ey oğlum! Sana öğrettiğim o kelimeleri sakın kabre kadar aklından çıkarma ve ona devamlı ol. Bir kimse Allahü Teâlâ ile beraber olursa, Yüce Allah onun bakıcısı ve şahididir. Artık o kimseden rabbine karşı bir isyan zuhur etmez.”
Bu misâlde de görüldüğü gibi kul rabbini bu türlü anarsa, rabbi de onun gönlünde cennet pınarları çağlatır ve onu şeytanların eline bırakmaz.
Bir de bu ism-i şerifi vasıtaya bindiğimizde 25 kere okumamız büyüklerimizden tavsiye edilmiştir. Çünkü bu ism-i şerif, manevî bir zırhtır... 145
EL-MUCÎB (C.C.)
“Kendine niyaz edenlerin dileklerini veren (dua için açılan elleri boş döndürmeyen).”
Alemde padişahtan köleye kadar herkes Allah'a muhtaçtır. Herkesin teknesine hamuru o verir, herkesin dileklerini hiç eksiksiz yerine getirme kudreti ancak onda vardır. Dünya sultanları kendilerinden bir şey istendiğinde çok kere kızarlar, isteyeni kapılarından kovarlar. Allahü Teâlâ ise kendisine iltica etmeyenlere, dua ve niyazda bulunmayanlara gadap eder. O, hâşâ kullarının eksiklerini bilmiyor mu? Elbette biliyor. Çünkü o insana şah damarından daha yakındır. Bu yakınlık mekân ve cihet yakınlığı değil, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. O'nun her zerreye, her noktaya yakınlığı müsavidir. Birine Kabe'de, birine İstanbul'da yakındır denmez. Kabe de, İstanbul da onun ilminde aynıdır. Birini kuşatırken, öbürünü ilminden ve kudretinden hariç tutmaz.
Dua da bir ibadettir. Ve herkesin Allah'a ihtiyacı vardır. Kullarının gönüllerinde olanlarını bildiği gibi ihtiyaçlarını da bilir. İster ki kendisine yüz tutulsun, kendisinden dilekte bulunulsun. O, dilerse kulunun arzusunu anında verir, dilerse bir zaman sonra verir, dilerse ahirete saklar, dilerse hiç vermez. Ama O'na gönül ellerini açıp da aşk ve vecd içinde dua edenlerin mahrum edildiği görülmemiştir.
Kur'an-ı Kerim'in beyaniyle:
“Şüphesiz rabbim (ilmi ile mahlûkatına) yakındır; (duaları kabul) edicidir.” 146
Âlemde öyle işler olur ki, onu ortadan kaldırmaya bütün insanlar bir araya gelse güç yetiremezler. O belanın kalkması ancak Allah'ın imdat etmesiyledir. İşte böyle zamanlarda en günahkâr kimseler bile yüzlerini O'na tutup dua ederler. Çaresiz kalanların çok kere: “Yâ Rabbi, Yâ Rabbi!” diye çığlık attıkları görülmüştür.
Rahman, Rahim, Mucîb, Kerîm, Aziz ve Celîl olan Allah kullarına selâmet kapılarını açar, belâ çemberini yırtar atar ve hiç ummadıkları bir anda rahmetiyle kuşatıverir.
Sonsuz rahmetin, nihayetsiz kudretin sahibi bulunan bir yaratıcıyı bırakıp da yaratılan mahlûklara ilâhlık payesi vermek ahmaklıktan başka bir şey değildir. Ne yazık ki, bunu yapanlar çoktur. Geçen bir gazetede okudum, bilmem hangi partinin belediye başkanı için “köyün İlâhı” deniyordu. Yuf olsun size!.. 147
EL-VASİ’(C.C.)
“Rahmeti geniş ve sonsuz, ilmiyle her şeyi kuşatıcı.”
O'nun kudret ve rahmetinin genişliğini, tükenmezliğini, her zerreyi nasıl kuşatıverdiğini akıl ve idrakin kavramasına imkân yoktur. Her eşyada, her zerrede, her çiçekte, her yaprakta, kuşta, arıda, suda, havada, ateşte Allah'ın yüce sıfatlarının izleri, nişanları bize delil olarak kâfi... İnsanın kendi vücudu başlı başına bir âlem. Öyle etten, kemikten, kandan bir makina ki, her parçasının vazifesi yine başka...
Meselâ: Dilimiz, tatma, lezzet alma ve konuşma âletidir. Kulağımız işitme, gözümüz görme, elimiz tutma, ayağımız yürüme. Gözümüz de et parçası, dilimiz de. Dilimiz bir şey göremez, gözümüz de konuşmaya kadir değildir. Bu küçük küçük et parçalarına bunca marifeti veren Allahü Teâlâ'dır. Yine hiçbir insanın sîmâsı bir başka insanın yüzüne benzemez. Milyarlarca insanın milyarlarca değişik çehresi vardır. Halbuki bütün insanlar, hep aynı maddeden ve aynı unsurdan yaratılmışlardır. Hatta, daha ileri gidersek hepsinin anası, babası birdir. Bütün beşer Âdem (a.s.) ile Hazreti Havva'dan türemiştir. Öyle de, herkesin ayrı ayrı bir âlemi bulunmaktadır...
Her varlıkta, her insanda, her zerrede “El-Vâsi” ' isminin tecellilerini ve izlerini görmek mümkündür. Yine insanların birbirinden faydalanması, yardım görmesi, ilim öğrenmesi de Allah'ın bir keremidir.
Allahü Teâlâ, bir kulunu zengin etmese, fakirlerin ihtiyacını kim giderecekti? Bir kuluna ilim vermese, cahiller kimden ne öğreneceklerdi? Cömert ve kerim insanlar yaratmasaydı, yürek yaralarına kimler merhem sürecekti?
Fayda verenlerle menfaat görenler hepsi Allah'ın kullarıdır. Bu fazl u keremden dolayı Allah'a şükretmek, hamd ü senalarda bulunmak gerekmez mi?
İmam Şiblî Hazretleri, kapısına bir dilenci geldiğinde sevincinden ne yapacağını bilemez ve derdi ki:
“A günahlarımı almaya gelen, sana selâm olsun. Sen ne iyi bir kimsesin!”
İşte, Allahü Teâlâ'nın kerem ve nimetini bilenler böyledir. Bilmeyenler ise nankörlüğün kuyusunda çırpınıp dururlar. Şu mübarek âyet bunu ne güzel ifade etmektedir:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere teşvik eder. Allah da lütfundan ve bağışlamasından birtakım vaadlerde bulunuyor. Allah'ın lütfü geniştir. O herşeyi bilendir.”
“Eş-Şeytânü” : O şeytan, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiş olan o karamsar İblis veya hayırlı işlere karşı gizlice veya açıkça ümitsizlik telkin ederek, yanlış ve aldatıcı fikirler ve duygular saçan her çeşit şeytanlar veya insanın içindeki nefs-i emmâre,
“Size hep fakirlik vaad eder.” Aman hayır yapmayın, sonra züğürt düşersiniz” der,
“Ve size çirkin hasletler emreder.” Sizi cimriliğe ve sisliğe sevkeder, mallarınızı fenalıklara, fuhşiyata, anlamsız şeylere, isyanlara harcamanızı teşvik eder.
“Allah ise, size, tarafından bağışlanma ve lütuf ve ihsan vaad ediyor.” O sadakalarla ahirette günahlarınızı bağışlamayı, dünyada da yaptığınız harcamaların yerine kat kat kârlar, dünya ve ahirette ecirler ve sevaplar ihsan ederek sonsuz mutluluğunuzu güvence altına alıyor. “Vallâhü vâsi'ün alîm = Ve Allah Vâsî'dir, Alimdir. Yani kerem ve ihsanı bol, ilmi de çoktur.” İnfakınızın kadrini bilir, ecrini verir, sözünü yerine getirmekte güçlük çekmez. Herşeyin önünü, sonunu bilerek emir verir ve ona göre vaadde bulunur.” 148
Yüce Allah Vâsi'dir. O'nun ilmi, kudreti, rahmeti, afvı, keremi hesapsızdır. Herşeye hükmünü yürütür, herşeye gücü yeter, ilminden bir zerre bile gizlenemez. Kudreti önünde hiçbir kuvvet tutunamaz. Rahmeti geniş olduğu gibi, zâlimleri ve fâcirleri kahretmesi de yamandır.
Şimdi söz şiirin:
Kerem, ihsan, cûd senden,
Üzüm, incir, dut senden,
Kesilmez umut senden,
Yâ Allah, Yâ Hak, Yâ Nûr,
Yâ Vâsi'ü,Yâ Ğafûr!
Nice lütfün var bize.
Sensin Muîn, yâr bize,
Dokunmasın nâr bize,
Yâ Allah, Yâ Hak, Yâ Nûr,
Yâ Vâsi'ü, Yâ Gafur!..
Kul kerem vefa bekler,
Belki bin defa bekler,
Ne gam, ne cefâ bekler,
Yâ Allah, Yâ Hak, Yâ Nûr,
Yâ Vâsi'ü, Yâ Gafur!.. 149
Dostları ilə paylaş: |