Ayet ve hadislerle esmâÜ'l-hüsna



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə37/48
tarix05.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#76828
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   48

ER-RAÛF (C.C.)

“Çok esirgeyici.”

Nihayetsiz kudret sahibi olan Allah pek re'fetlidir. Yani acıma, esirgeme, merhamet etmede bir tanedir. Hiç kimsenin merhameti ve esirgemesi O'nun merhametine ulaşamaz. Hatta Kur'an-ı Kerim'de Nebiyy-i Zîşan (s.a.v) efendimizi bu isimle şereflendirmesi, ona bir fazl u keremdir. Elbet O'nun ümmetine karşı merhameti, anne ve babanın çocuğuna karşı olan merhametinden çok çok fazladır. Ne var ki, Allah'ın rahmetinin yanında o bir nefes bile değildir.

Allah (Azze ve Celle) en büyüktür, en zengindir, en kudretlidir. Kudret eliyle yarattığı bu kâinatı ve içindekileri isterse bir anda, göz açıp kapayacak kadar müddet içinde yok edebilir. Mahlûkatından hiç birine muhtaç değildir. Aksine bütün varlıklar O'na muhtaçtır. Mahlûkatınaa muhtaç olmaması, onlara karşı re'fet ve rah­metine mâni değildir. O'nun merhameti sayesinde mahlûklar birbirlerini esirgerler. Yırtıcı bir arslanın yavru­sunu ağzına alıp gezdirmesi, yılanların bile yavrularına gönül açması hep Allah'ın rahmetinin eseridir.

Evet:

Arılar bal vermezdi,



O hoş rahmet olmasa.

Ağaçlar dal vermezdi,

O hoş rahmet olmasa!

Ne gül ara, ne ipek,

Ne çift olurdu, ne tek,

Yüzler nasıl gülecek?

O hoş rahmet olmasa!

Ten kururdu, can kurur,

Dert büyür, derman kurur,

Ümitler her an kurur,

O hoş rahmet olmasa!..

Allahü Teâlâ'nın geniş re'feti her şeyde aşikâr olarak görülür. Arıda bal, denizlerde inci, asma dallarında üzüm, kayalar arasında pınarlar hep O'nu göstermektedir. Toprakta biten nebatlar, hazırlanıp soframıza gelen nimet­ler, daha neler, neler...

Bir bakınız ki insanlardaki letafet ve melâhat ne dere­cededir? Yüce Allah insanı, hilkatin gayesi, mahlûkatın ekmeli olarak yaratmıştır. Herşey insanın hizmetine amadedir. Güneş bizim için doğuyor, ay bizim için gülüyor, çiçekler bizim için ellerine kına yakıyor, arılar bi­zim için petek petek bal imal ediyor. Artık bu kadar çok nimeti bize lütfeden Rauf u Rahîm'e bir teşekkürü aklımıza getirmez, ona hamdimizi sunmaz isek, bizim neremiz mahlûkatın fevkinde olur?..

Biz, hiç durmadan gece gündüz ibâdet etsek, yine O'nun nimetlerinin şükrünü hakkıyla ifâya kadir ola­mayız. Fakat O bizden kaldıramayacağımız yükü de iste­miyor. O'nun büyüklüğünü bilip, O'ndan başka ibadete lâyık ilâh olmadığına şehadet getirmemizi kâfi görüyor. O sultanlar sultanını bırakıp, fânilere tapanlar, âlemi putlar­la dolduranlar hor ve hakîr olarak cehennem derelerine yuvarlanacaklardır.

Birkaç nefeslik ömürlerinde, ele geçirdikleri makam ve mevkilerde kibirlenmek kolaydır. Ama yarın! Can alıcı, zalimleri kahredici ölüm meleği geldiğinde, o gurur hey­kelleri kedilerden daha korkak olmaktadırlar.

Daha ben ne diyeyim ki? Bütün ömrüm boyunca dur­madan Allah'ın nimetlerini saysam yine güç yetiremem.

“Ey yeterli nimet sahibi.

Ey geniş rahmet sahibi.

Ey tam hikmet sahibi.

Ey mükemmel kudret sahibi.

Ey kesin hüccet ve delil sahibi.

Ey kerametler sahibi.

Ey yüce sıfatlar sahibi.

Ey dâimi izzet sahibi.

Ey sağlam kuvvet sahibi.

Ey geçmiş minnet sahibi (Rabbimiz!)

Seni tenzih ve tesbih ederiz. Senden başka ilâh yoktur. Sen emansın; bizi cehennem ateşinden halâs et.” 217

MÂLİKÜ'L-MÜLK (C.C.)

“Mülkün hakikî sahibi.”

Ezelden ebede mülkün sahibi ve hükümdarı ancak Allah'tır. Yerde gökte olanlar O'nundur ve her bir şey O'nun emr ü fermanı üzere ayakta durur.Yani mâlikiyetinde olsun, melikiyetinde olsun, O'na kimse or­tak ve benzer olamaz.

İnsanlardan bazılarının hükümdar olması, mülklere mâlik bulunması, padişahlık tahtına oturması, hep O'nun vergisi ve keremidir. Yine bazı kimselerin çok çok zengin­likle nimetlendirilmesi de elbet O'nun ihsanıdır. Fakat hem hükümdarların, hem de zenginlerin bu saltanatları ebedî değil, geçici bir şeydir. Cihanda bir padişah ne ka­dar uzun müddet saltanat sürse de sonunda tahtından kara toprağa düşecek, bütün mülkü elden gidecektir. Ancak kendisi bir kefenle kabre uzanacaktır.

Demek ki insanların mal-mülk sahibi, saltanat sahibi olmaları gerçek mânâda hükümdarlık değil, Allah'ın ver­diği bir müsaadedir. Ve kullar için bunlar bir imtihandır. Bir kul, kendisine bahşedilen nimetleri, mülkleri Allah yo­lunda feda etmeyip nefs ü hevânın ve şeytanın emrinde akıtırsa, o kuvvetler, o saltanatlar, o nimetler elinden alındığı gibi, kendisi de en büyük cezaya uğratılır.

Âleme nice padişahlar gelmiştir ki, sonları dağdaki çobandan daha beter olmuştur. Ve yine nice hükümdarlar saltanat sürmüştür ki, gerçekten gıpta edilmeğe değer.

Meselâ: Şarkın büyük sultanı Selâhaddin Eyyûbî. Ölüm yatağına uzandığında kefeninin bir mızrağın ucun­da sokak sokak gezdirilmesini ve halka şöyle nida edilme­sini istedi:

“Ey insanlar! Şarkın hakimi Selahaddîn-i Eyyûbî ölmek üzeredir ve ahirete ancak şu bez parçasını götürebilecektir. İbret alınız!”

Gerçekten ibrettir! Ne “var ki, insanlar hadiselerden ibret almazlar. Zaten ibret alınmış olsaydı, aynı belalar tekrar insanların başına gelmezdi...

İşte insanların hükümdarlığı da kendileri gibi fanidir. Gerçek ve hakiki hükümdar ancak Allahü Teâlâ'dır. O, Mâlikü'1-Mülk olduğu için kulların elindeki de O'nun mülküdür. O kadar ki, kulun bizzat kendisi de O'nundur.

Sadece bu kâinat, bu gökler, bu denizler, bu güneşler O'nun değil; âhiret de O'nundur. Cennet onun rahmeti, cehennem O'nun azabıdır. Mahşer divanının hâkimi de O'dur. O gün yalnız O'nun merhamet ettikleri kurtulabi­lir.

Demek, bizim elimizdekiler muvakkattir. Hiç bir şeyimiz bakî değildir. Ancak bu nimetleri bakî yapmak, faniyi bakîye tebdil etmek mümkündür. O da, nimeti ve­renin yolunda harcamakla olur.

Bir damla sudan peri gibi güzeller yaratan Allah'ın şanı pek yücedir. Yerde, gökte gerçek melik O'dur. Herkes O'nun kulu, herşey O'nun mülküdür. Arş-ı Kerim de O'nun hükmüne baş eğmiştir, Cebrail Aleyhisselâm da...

Ve Allah buyuruyor:

Mutlak olarak mülk sahibi olan Allah, çok yüce­dir. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur; kerim olan Arş'ın rabbidir.” 218

A canlar! Allahü Teâlâ bizim Rabbimiz, Melikimiz, bir tek İlâhımızdır. Ondan gayri mak mâbud yoktur. Dünyamız da O'nu kudret elinde, ahiretimiz de. O halde, kul olmanın sırrını unutmamalıyız. Bizim baş vuracak, gönül yaralarımıza merhem olacak bir başka merciimiz yoktur.

Evet:

Pay edilmeyen nedir, niceye bu didişmek?



Tek çâre biliyorum: Allah aşkında pişmek! 219


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin