2625- Şer’i dileğine ulaşması durumunda bir işi yapmayı Allah ile ahitleşirse, dileği hâsıl olduğunda ahdine amel etmelidir. Aynı şekilde hiçbir dileği olmadan bir işi yapmayı ahdederse, o işi yapması farz olur.
2626- Ahit’de de nezir gibi akit okunmalıdır. Mesela şöyle demelidir: “Bu işi yapmak için Allah’a ahit ettim.” Ahit edilen işin yapılması, şer’i açıdan iyi olmalıdır. Hatta şer’i olarak o amelin yapılmasının men edilmemesi yeterlidir. Akıllı insanlar nezdinde yapılması iyi sayılmalı ve yapan için maslahatı olmalıdır. Ahitten sonra o amelin hiçbir maslahatı olmaz veya şer’i açıdan tercih edilmez bir duruma gelirse, mekruh dahi olsa, ona amel etmek gerekmez.
2627- İnsan ahdine amel etmezse günah işlemiştir ve keffaret vermelidir. Yani altmış fakiri doyurmalı veya iki ay peş peşe oruç tutmalı veya bir kul azat etmelidir.
YEMİN ETME HÜKÜMLERİ
2628- Bir işi yapmak veya terk etmek için yemin içilirse, mesela insan, oruç tutmak veya sigarayı terk etmek için yemin eder ve daha sonra bilerek yeminini bozarsa, keffaret vermelidir. Yani bir köle azat etmeli veya on fakiri doyurmalı veyahut on fakiri giydirmelidir. Bunları yapamazsa üç gün peş peşe oruç tutmalıdır.
2629- Yemin etmenin birkaç şartı vardır:
1- Yemin eden kişi, akıllı ve baliğ olmalı, kendi isteğiyle yemin etmelidir. Bu durumda çocuğun, delinin, sarhoşun ve yemin etmeğe mecbur edilen kişinin yemini sahih değildir. Aynı şekilde sinirli halde yapılan yemin de geçersizdir.
2- Yapmak için yemin ettiği şeyin haram ve mekruh olmaması gerekir. Terk etmek için yemin ettiği şey de, vacip veya müstehap olmamalıdır. Mubah olan bir işi yapmaya veya tek etmeye yemin ederse, halk arasında bu işi yapmanın veya terk etmenin tercih edilen iyi tarafı olmalıdır. Kendisi için dünyevi hayrı olması durumunda yine yemini sahihtir.
3- Yemin edilirken, âlemlerin rabbinden başkası için kullanılmayan yalnız onun mukaddes zatı için kullanılan, “Allah” gibi isimler veya ona mahsus olan sıfatlar zikredilmelidir. Mesela “yerleri ve gökleri yaratana yemin olsun” derse yeterlidir. Veya Allah’tan başkası için de kullanılan ancak, söylenildiğinde yalnız Allah akla gelecek şekilde çok kullanılmış olan, mesela halik (yaratan), razik (rızk veren) gibi isimlere yemin edilirse, sahihtir. Hatta “Semi” ve “Besîr” gibi yemin içildiğinde sadece Yüce Allah’ın akla geldiği isimlere de yemin etmek sahihtir.
4- Yemin dille söylenilmelidir. Dilsiz birisi işaretle yemin ederse sahihtir. Konuşma gücü olmayan yazıyla yazar ve kalbinden geçirirse, yeterlidir. Hatta konuşma gücü olan biri yemini yazarsa, vacip ihtiyat gereği ona amel etmelidir.
5- Yapılan yemine amel etme mümkün olmalıdır. Yemin ederken mümkün olmaz daha sonra mümkün olursa, yeterlidir. Yemin ettiğinde amel etmek mümkün olur daha sonra onu yapmaktan aciz olursa, aciz olduğu andan itibaren yemini geçersiz sayılır. Aynı şekilde yemine amel ederken, tahammül edilemeyecek kadar zorlukla karşılaşırsa hüküm aynıdır. Acizliğin onun elinde olması veya olmaması durumunda; yemine amel etme gücü olduğu halde mazeretsiz onu geciktirirse, günah işlemiştir ve kefaret de vacip olur.
2630- Baba evladın veya koca karısının yeminini engellerse, onların yapmış oldukları yeminleri sahih değildir.
2631- Evlat babadan, karı kocadan izinsiz yemin ederlerse, baba ve koca onların yeminini bozabilirler.
2632- İnsan, unutkanlık, çaresizlik veya gafletten dolayı yeminine amel etmezse, ona kefaret farz olmaz. Aynı şekilde yeminine amel etmemesi için onu mecbur ederlerse, ona keffaret vacip olmaz. Vesveseci bir insan yemin eder, mesela “vallahi şimdi namaza başlayacağım” der sonra vesveseye kapılarak başlayamazsa, başlayamaması elinde olmadığından dolayı olursa keffareti yoktur.
2633- Sözünün doğru olduğuna dair yemin eden kişinin, gerçekten sözü doğru olursa, yemin etmesi mekruhtur, yalan olursa haramdır. Tartışma esnasında yapılan yalan yeminler büyük günahlardandır. Kendisini veya bir Müslüman’ı zalimin şerrinden kurtarmak için yalan yere yemin etmenin sakıncası yoktur hatta bu işi bazen farz olur. Tevriye etmek mümkünse, vacip ihtiyat gereği tevriye etmelidir. ( Tevriye; kullanılan sözden başka bir mana kast edilmesi, kendi maksadını anlatan hiçbir işaret verilmemesidir.) Örneğin, bir kimseye eziyet etmek isteyen bir zalim, insandan onu görüp görmediğini sorarsa, o da onu bir saat önce görmüşse, beş dakika önce görmediğini kastederek “hayır görmedim” derse, buna tevriye denir.
VAKIF HÜKÜMLERI
2634- İnsan, bir şeyi vakfederse, vakfettiği şey onun mülkiyetinden çıkar, vakfeden veya bir başkası vakfedilen o malı satamaz ve bağış yapamaz. O malda hiç kimsenin miras alma hakkı yoktur. 2054. meselede açıklandığı gibi bazı durumlarda onu satmanın sakıncası yoktur.
2635- Akdini Arapça okumak gerekmez. Mesela Türkçe “bu kitabı ilim öğrenen talebeler için vakfettim” derse, vakıf sahihtir. Vakıf işle de gerçekleşir. Örneğin, bir hasırı vakıf amacıyla camiye sererse veya bir binayı mescit olmsı niyetiyle mescit şeklinde yaparlarsa, vakıf olayı gerçekleşir. Yalnız kastetmekle vakıf oluşmaz. İster umum için isterse özel kişiler için yapılan vakıfta, kabul etmek ve kur bet katsıda, gerekli değildir.
2636- Bir mülkü vakfetmek için tayin eder, vakfetmeden önce pişman olur veya vefat ederse, vakıf gerçekleşmez. Aynı şekilde özel vakıfta teslim etmeden vakfedilen kişi ölürse, vakıf gerçekleşmez.
2637- Vakfeden kişi, vakfettiği şeyi ebedi olarak vakfetmelidir. Mesela “bu malım ben öldükten sonra vakıf olsun” derse, vakıf akdi okunduğu andan ölümüne kadarki zaman diliminde vakıf olmadığı için, sahih değildir. Aynı şekilde on yıla kadar vakıf olsun derse, sahih değildir. “On yıl vakıf olsun daha sonra beş yıl vakıf olmasın, daha sonra tekrar vakıf olsun” diye vakfetmesi de sahih değildir. Ancak bu müddette hapsetme kastı olursa sakıncası yoktur.
2638- Özel vakıf, vakfedilen malın, vakıf olunan kişilerin veya vekil ve velilerinin tasarrufuna sunulduğunda sahih olur. Yakınlarından birinci derecede olanların tasarruf etmeleri yeterlidir. Onlardan bazıları o malda tasarruf ederlerse, vakıf onlar için sahih olur. Bir şeyi küçük çocuklarına vakfeder, vakfedilen şey kendi elinde olursa yeterli ve vakıf sahihtir.
2639- Okul, cami ve benzerleri gibi umuma yapılan vakıfta, vakfedilen şeyi teslim almak gereksizdir. Vakfetmekle vakıf gerçekleşir.
2640- Vakfeden, baliğ, akıllı ve kendi iradesiyle vakfetmelidir. Şer’i açıdan kendi malında tasarruf edebilmelidir. Aptal (=kendi malını anlamsız yerlerde harcayan) bir kişi kendi malında tasarruf hakkı olmadığı için bir şeyi vakfederse, sahih değildir.
2641- Henüz anne karnında olan ve dünyaya gelmeyen bir çocuk için bir mal vakfedilirse, sahih olması sakıncalıdır. Bu konuda ihtiyata riayet etmek gerekir. Ama hali hazırda bulunan bir şeyi, henüz ana rahminde bile bulunmayan çocuklar için vakfedilir, mesela bir şeyi çocuklarına vakfeder onlardan sonra da torunlarına ve daha sonraki nesillerin faydalanması için vakfederse, yapılan vakıf sahihtir.
2642- İnsan, bir şeyi kendisi için vakfederse, örneğin, dükkânını ölümünden sonra onun borçları, kazaya kalan ibadetlerini yaptırmaları için vakfederse, sahih değildir. Bir evi fakirlerin oturması için vakfeder, daha sonra kendisi fakirleşirse, o evi kullanabilir. Ancak o evi kiraya verip fakirler arasında bölüştürülmesi için vakfeder, daha sonra kendisi fakirleşirse, onun vakfedilen maldan alması sakıncalıdır.
2643- İnsan, vakfettiği şeye bir görevli (mütevelli) tayin ederse, yapılan anlaşmaya göre vakfedilen maldan yararlanılmalıdır. Vakfeden görevli seçmez, mesela kendi evlatları için vakfederse, ondan faydalanmak onların elinde olur. Mükellef olmazlarsa, onların velilerinde olur. Vakfedilen maldan faydalanmak için şer’i hâkimden izin almaya gerek yoktur. Vakfedilen şeyin veya gelecek nesillerin faydasına ise, örneğin, sonraki nesillerin faydasına tamir etmek veya kiraya vermek için şer’i hâkimden izin alınması gerekir.
2644- Bir mülk, fakirlere ve seyitlere veya gelirini hayır işlerde kullanmak için vakfedilir, fakat mülke sorumlu tayin edilmezse, o mülkün kullanılması şer’i hâkime aittir.
2645- Bir mülkü, nesilden nesil’e faydalanmaları için evlatlarına vakfeder, sorumlusu ise o mülkü kiraya verir ve vefat ederse, kira anlaşması bozulmaz. Sorumlusu olmaz, fakat kendileri için vakfedilen kişiler o mülkü kiraya verirler, kira anlaşması bitmeden vefat ederlerse, onlardan sonra gelen ikinci nesil o anlaşmayı imzalamazlarsa, anlaşma bozulur. Kiralayan ücretin tamamını ödemişse, anlaşmanın bozulmasından sonra kalan kısmını geri alabilir.
2646- Vakfedilen şey bozulursa, vakıflıktan çıkmaz. Ancak vakfedilmesi özel bir amaçla olur ve o amaçtan çıkarsa, mesela bir meyve bağı, bahçe olduğu için vakfedilir, meyve veren bir bahçe özelliğini kaybederse, vakıf bozulur. O mülk vakfedenin mirasçılarına intikal eder.
2647- Sadece bir kısmı vakfedilen mülk, bölünmemiş olursa, mütevelli ve vakfedilmeyen bölümün sahibi, vakfedilen bölümü ayırabilir.
2648- Vakfedilen şeyin mütevellisi ihanet eder ve gelirini belirlenen yerlerde harcamazsa, şer’i hakim yaptığı ihaneti engellemesi için onun yanına birini tayin edebilir. Eğer bu da mümkün olmazsa, onu azlederek yerine emin bir kişi atayabilir.
2649- Hüseyniye için vakfedilmiş bir halı, üzerinde namaz kılmak amacıyla, hüseyniyeye yakın olsa dahi, camiye götürülemez. Ama hüseyniyenin malı olursa, mütevellinin izniyle başka bir yere götürülebilir.
2650- Bir mülkü bir caminin tamiri için vakfederlerse; eğer kısa ve uzun vadede caminin tamir edilmesi gerekmiyorsa, öte taraftan daha sonra tamir için kullanılmak üzere aylık gelirinin biriktirilmesi de mümkün değilse, bu durumda farz ihtiyat gereği, o mülkün gelirini, vakfedenin maksuduna yakın yerlerde örneğin, caminin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için veya başka bir caminin tamiri için kullanılmalıdır.
2651- Bir mülk, geliri caminin tamirinde kullanılması ve camide namaz kıldıran imama ve ezan okuyan müezzine verilmesi için vakfedilirse, eğer her birine ne kadar belirlendiği bilinirse, bilinene göre hareket edilmelidir. Fakat her birine ne kadar verilmesi gerektiği kesin olarak bilin-mezse, ilkönce caminin tamirine kullanılmalı, eğer bir şey artarsa, imam ve müezzin arasında uygun gördükleri şekilde paylaştırmalılar. Ancak bu iki kişinin, taksim hususunda birbirleriyle sulh ederek anlaşmaları daha iyidir.