ihtirâm-kâr (a.f.b.s.) ihtiram, hürmet gösteren, saygılı.
ihtirâs (a.i. hirâset'den) çekinme, sakınma, korunma, (bkz: ihtirâz).
ihtirâs (a.i. hırs'dan. c. ihtirâsât) 1. şiddetli arzu, istek. 2. aşırı heves.
ihtirâsât (a.i. ihtirâs'ın c.) aşırı istekler, aşırı tutkular.
ihtirâz (a.i. hırz'dan) 1. sakınma, çekinme, (bkz: ictinâb). 2. korkma.
ihtirâzen (a.i.) sakınmak suretiyle, sakınarak.
ihtirâzî (a.s.) sakınma, çekinme ile ilgili, çekinmeye ait.
Kayd-i ihtirazî bâzı hakları kullanabilme şartı, ilerisi için hesaba katılan bir kayıt.
ihtisâb (a.i. hisâb'dan) 1. hesap sorma. 2. mes'ûliyet, sorumluluk. 3. [eskiden] belediye me'mûrunun işi ve dâiresi. 4. intisap dâiresinin aldığı vergi.
ihtisâbiyye (a.s.) 1. [eskiden] ihtisapla, narh, tartı ve ölçü işleriyle ilgili. 2. i. belediyece alınan vergi.
ihtisâd (a.i.) biçme, biçilme.
ihtisâd-ı mezrûât ekinlerin biçilmesi.
ihtisâm (a.i.) husûmet, düşmanlık etme. (bkz. muhâsame).
ihtisâr (a.i. hasr'dan. c. ihtisârât) 1. kısaltma; sözü, yazıyı kısaltma. 2. mat. sadeleştirme, basitleştirme, fr. simplification.
ihtisâr-ı muhill ed. bozucu kısaltma.
ihtisâren (a.zf.) ihtisar suretiyle, kısaltarak, kısaca.
ihtisâs (o.i. hiss'den. c. ihtisâsât) 1. hissetme, duyma. 2. duygulanma. [Fransızcadaki "sensation ve sentiment" kelimelerini karşılar; yapıca yanlış bir kelimedir].
ihtisâs (a.i. husûs'dan) bir ilim veya san'at üzerinde fazla çalışarak onda derinleşmiş olma, uzmanlık, [ihtisas etmek kendine mahsus kılmak].
ihtisâsî,ihtisâsiyye (a.s.) ihtisasa, uzmanlığa ait, bununla ilgili.
ihtisâsiyye (a.i.) fels. duyumculuk, fr. sensualisme.
ihtisâsiyyûn (a.i.c.) ihtisas sahibi olan kimseler, uzmanlar, (bkz: ihsâiyyûn).
ihtisât (a.i.) rağbet etme, îtibar gösterme.
ihtişâ' (a.i.). (bkz: tevâzu').
ihtişâd (a.i.) birikme, toplanma, yığılma, (bkz: tahaşşüd).
ihtişâm (a.i. haşmet'den) tantana, debdebe, şanlı görünüş.
ihtişâr (a.i.) 1. kocabaş, büyük başlı olma. 2. toplanma.
ihtişâş (a.i.) saman ve kuru ot biriktirme.
ihtitâb (a.i. hutbe'den) nikâhla isteme [bir kız veya kadını].
ihtitâb (a.i. hatab'dan) odun toplama, odun kesme.
Hakk-ı ihtitâb orman civârındaki köy halkının ihtiyaçları ölçüsünde ormandan parasız odun kesme hakkı.
ihtitâf (a.i. hatf’dan) 1. kapma, kapıp götürme. 2. göz kamaşması, kamaştırma.
ihtitâl (a.i.) gizli konuşulanı, kulak kabartıp dinleme.
ihtitâm (a. i. hatm'den) hitam bulma, bitme, sona erme.
ihtitân (a.i. hitân'dan) sünnet ettirme.
ihtitât (a.i.) hat çekme, sınırlandırma; sınır çekilme.
ihtivâ' (a.i.) içine alma, içinde bulundurma.
ihtiyâc (a.i.c. ihtiyâcât) 1. muhtaçlık, yokluk, yoksulluk. 2. gereklilik. 3. çaresiz kalıp isteme.
ihtiyâc-ı azîm büyük ihtiyaç.
ihtiyâc-ı rûh ruhî, ruhsal ihtiyaç.
ihtiyâc-ı sevdâ sevme ihtiyacı.
ihtiyâc-ı tefekkür düşünme ihtiyacı.
ihtiyâcât (a.i. ihtiyâc'ın c.) ihtiyaçlar.
ihtiyâcât-ı siyâsiyye siyâsî ihtiyaçlar.
ihtiyâcât-ı zarûriyye (zarurî, gerekli ihtiyaçlar, giderilmesi gerekli ihtiyaçlar) ev, yeme içme, giyinme, yakma.
ihtiyâl (a.i.) kibirlenme, gururlanma, büyüklenme.
ihtiyâl (a.i. hîle'den. c. ihtiyâlât) hîle yapma, düzen, oyun etme.
ihtiyâl (a.i.) korkma.
ihtiyâlât (a.i. ihtiyâl'in c.) hileler, düzenler, dolaplar.
ihtiyân (a.i.) hıyanetlik etme, emânete hıyanet etme.
ihtiyâr (a.i.) 1. seçme, seçilme. 2. katlanma.
ihtiyâr-ı külfet külfete katlanma. 3. kendi arzusuyla hareket etme. 4. s. yaşlı [kadın, erkek].
ihtiyâr-ı sükût susmayı tercih etme.
ihtiyâr-ı zahmet zahmete katlanma.
ihtiyârât (a.i. ihtiyâr'ın c.) yapılması veya yapılmaması, takvimlerde gösterilen günlere göre verilen hükümler; astr. yıldızlar ilminin bir şubesi olup yedi seyyare (gezegen) nin üzerindeki türlü vaziyetlerine göre herhangi bir işin yapılacağı ve teşebbüsten çekinileceği zamanı tâyin imkânını belirtme.
ihtiyâren (a.zf.) 1. kendi seçerek. 2 . gönüllü olarak, kendi isteğiyle.
ihtiyârî, ihtiyâriyye (a.s.) red veya kabulü isteğe bağlı, bırakılmış olan, fr. facultatif. "mecburî" nin zıddı.
Hey'et-i ihtiyâriyye yaşlılar hey'eti (kurulu).
ihtiyâriyyât (a.i.c.) yapılması insanın elinde olan şeyler.
ihtiyât (a.i.) 1. ilerisini düşünerek, görerek davranma. 2. sakınma, tedbirli, tedarikli bulunma. 3. s. yedek.
ihtiyaten (a.zf.) ihtiyat olarak, ilerisini düşünerek.
ihtiyâtî (a.zf.) ihtiyatla, ilerisini düşünmek suretiyle.
ihtiyâtî hacz huk. bir alacağı elde edebilmek için yetkili kuruluşlardan karar alınarak borçlunun malına el koydurma.
ihtiyâtî muhâtab eko. keşideci ve ciranta tarafından poliçe üzerinde muhatap tâyin edildikten sonra ilâveten (lüzumu hâlinde falan kimseye) kaydı ile isim ve ikametgâhı gösterilen üçüncü şahıs.
ihtiyâtiyye (a.s.) ["ihtiyatî" nin müen.] (bkz: ihtiyatî).
ihtiyât-kâr (a.f.b.s.) sakıngan.
ihtiyât-kârâne (a.f.zf.) sakınganlıkla.
ihtiyât-kârî (a.f.i.) sakınganlık.
ihtizâ' (a.i.) ateş yakıp alevlendirme, eşeleme.
ihtizâ' (a.i.) numuneye, örneğe göre iş yapma.
ihtizâ' (a.i.) tevazu', gönül alçaklığı. (bkz. ihtidâ').
ihtizâb (a.i.) 1. boyanma, renklenme. 2. kına ile saç ve sakal boyanma, (bkz: ihtidâb).
ihtizâm (a.i.) kuşak bağlama, kemer takma, takınma.
ihtizâm-ı arûs gelinin kemer, kuşak takınması.
ihtizân (a.i.) 1. çocuğu besleme. 2. işinden alıkoyma [birini].
ihtizâr (a.i. huzûr'dan) can çekişme, (bkz: hâlet-i nez').
ihtizâr (a.i.) 1. sakınma, çekinme, korunma. 2. korkma, (bkz: ihtirâz).
ihtizâz (a.i.) hazzetme, gönlü ferahlama.
ihtizâz (a.i.) kendini alçak tutma, alçalma, (bkz tezellül).
ihtizâz (a.i.c. ihtizâzât) 1. titreme, deprenme. 2. sıçrayıp oynama; sallanma.
ihtizâz-ı arzânî jeol. enine sarsıntı, enine titreşim.
intizâz-ı hâsir ziyanlı titreme, zarara uğramaktan ileri gelen titreme.
ihtizâz-ı pest alçak titreyiş.
ihtizâzât (a.i. ihtizâz'ın c.) 1. titremeler, 'titreşimler; deprenmeler. 2. sıçrayıp oynamalar; sallanmalar.
ihtizâzî, ihtizâziyye (a.s.) ihtizazla, titreme ile ilgili.
ihvân (a.i. âh'ın c.) 1. sâdık, samîmî, candan dostlar. 2 . bir tarikat arkadaştan.
ihvân-ı bâ-sefâ 1) Mevlevî tarikatinden olanlar. 2) saf, içi temiz olan kardeşler.
ihvân-ı dîn bir dinden olan kimseler.
ihvan-üs-safâ ve hullân-ül-vefâ Arap edebiyatında dünyâ çapında bir cereyan uyandırmış teşekkül olup, X. asrın ikinci yansında Basra'da bâzı müşterek fikirlere sahip bir çok feylesof ve ilim adamı tarafından vücûda getirilmiş bir şîî teşekkülü, fr. leş Freres de la joie.
ihvâniyyat (a.i.c.) arkadaş, eş dost mektupları.
ihve (a.i.c. ihevât). (bkz: ihvân).
ihve-i müteferrikîn huk. [eskiden] ana baba bir, yalnız baba bir ve yalnız ana bir erkek kardeşler.
ihyâ' (a.i. hayât'dan) 1. diriltme, diriltilme, canlandırma. 2. taze can verircesine iyilik, lütfetme. 3. yeniden kuvvetlendirme. 4. uyandırma, canlandırma, tazelik verme.
ihyâ-yi leyl, -leyâl, -leyâlî geceyi, geceleri ibâdetle geçirerek zamanı değerlendirme.
ihyâ-yi mevât işlenmemiş toprağı, ekine elverişli bir hâle getirme, işleme.
ihyâ-kerde (a.f.b.s.) ihya edilmiş; meydana getirilmiş, yaptırılmış.
ihzâ' (a.i.) 1. ayakkabı giydirme. 2. ganimetten pay ayırma.
ihzâ' (a.i.) semirme, semirtme, semirtilme.
ihzâk (a.i.) çok gülme, kahkaha ile gülme.
ihzâl (a.i.) ıslatma, ıslatılma, (bkz: ihdâl).
ihzâl (a.i.) alay ve şaka ile çok uğraşma.
ihzân (a.i. hüzn'den) mahzun etme, kederlendirme.
ihzâr (a.i. huzûr'dan) 1. hazırlama, hazır etme, edilme. 2. huzura getirme; birinin mahkemeye davet olunması, (bkz. celb).
ihzâr (a.i.) gevezelik etme; saçmalama.
ihzârât (a.i. ihzâr'ın c.) hazırlamalar, hazırlıklar.
ihzâren (a.zf.) 1. ihzâr ederek, hazırlayarak. 2. huzura getirerek; birini mahkemeye davet ederek.
ihzârî (a.s.) hazırlayıcı, fr. preparatoire.
Sınf-ı ihzârî hazırlayıcı, yetiştirici sınıf.
ihzâriyye (a.i.) birinin mahkemeye çağırılması için alman harç ve yazılan yazı.
ihzâz (a.i.) talihi açık, nasibi çok olma.
îjek (f.i.) kıvılcım, (bkz: şerâr, şerâre).
îka' ("ka" uzun okunur, vuku'dan) 1. yapma, yaptırma, oldurma; düşürme. 2. Türk müziğinde bir usul.
îkâ' (a.i.) 1. dayanma. 2. dayanacak şey verme.
ikab ("ka" uzun okunur, a.i.) eza, cefâ, eziyet, azap.
Îkad ("ka" uzun okunur, a.i.) yakma, yakılma.
îkad-ı kanâdîl kandillerin yakılması.
îkâd (a.i.) sağlam kalma.
ik'âd (a.i. kuûd'dan) 1. oturtma. 2. bir hükümdarı tahta çıkarma, tahta oturtma, (bkz. iclâs).
ikae ("ka" uzun okunur, a.i.) kay ettirme, kusturma, kusturulma.
îkaf ("ka" uzun okunur, a.i. vakfdan) l. bir malı vakfetme, mal, vakfedilme. 2. durdurma, durdurulma.
ikâf (a.i.) palan.
ikâf-i himâr eşek palanı.
ikal ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. bağ. (bkz: bend).2. ayak bağı, köstek, (bkz: pâ-bend).
ikale ("ka" uzun okunur, a.i.) huk. 1. iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. 2. dememiş iken "dedin" diye iddia etme.
ikam ("ka" uzun okunur, a.s. akim'in c.) akamete uğrayanlar, kısırlar.
ikame ("ka" uzun okunur, a.i. kıyâm'dan) ; 1. oturma. 2. kaldırma; ayakta durdurma. 3. meydana koyma.
ikame-i da'vâ huk. dâva açma.
ikame-i beyyine şâhid getirme.
ikamet ("ka" uzun okunur, a.i. kıyâm'dan) 1. oturma.
ikamet-i hüccet oturma belgesi.
ikamete memur (etmek) sürgüne göndermek.
ikamet tezkeresi Türkiye'de bir aydan fazla kalacak olan yabancının hükümetten almakla yükümlü bulunduğu belge. 2. cemaatle namaza başlamadan önce müezzinin kamet getirmesi.
ikamet-i salât namaza durma.
ikamet-gâh, ikamet-geh ("ka" lar uzun okunur, a.f.b.i.) ikamet olunan, oturulan yer.
îkan ("ka" uzun okunur. a.i. yakîn'den) sağlam biliş, bilme.
îkanî ("ka" uzun okunur, a.s.) fels. sağlam gerçeklere ait, sağlam gerçeklerle ilgili olan.
îkâr (a.i.) doldurma, doldurulma.
ik'âr (a.i.) derinletme, derinletilme, derinleştirme, derinleştirilme.
ik'âr-ı âbâr kuyulann derinleştirilmesi.
ik'âr-ı enhâr nehirlerin derinleştirilmesi.
îkâz (a.i. yakaz'dan) 1. dikkati çekme, uyarma, uyandırma, uyandırılma. 2. aklını başına toplatma.
ikbâb (a.i.) 1. yüzüstü düşme, kapanma. 2. bir şeyin üstüne çok düşme, olmasına çok çalışma. 3. çalışmada aşın gitme.
ikbâh (a.i. kubh'dan) kötülük, fenalık yapma.
ikbâl (a.i. kabûl'den) 1. birine doğru dönme. 2. baht, talih. 3. işlerin yolunda gitmesi; bahtlı, saâdetli, mutlu olma. 4. arzu, istek. 5. (eskiden) sarayın hareminde pâdişâhın eşi, gözdesi olmaya namzet cariye. 6. erkek veya kadın adı.
ikbâl-i beşer insan saadeti.
ikbâl-i dehr dünyânın, zamanın ikbâli.
ikbâl-i rüzgâr zamanın ikbâli, saâdeti.tâlihi.
ikbâl-cû (a.f.b.s.) ikbal, ilerleme, büyüklük arayan.
ikbâl-mend (a.f.b.s.) talihli, bahtiyar, mutlu.
ikbâl-perest (a.f.b.s.) 1. ikbâle çok düşkün, (bkz: harîs-câh). 2. iyi gün dostu, dalkavuk.
ikbâr (a.i.) büyük, ulu görme, görülme.
ikbâr (a.i.) 1. kabire koyma, konulma.
ikbâr-ı meyyit ölünün kabre konulması, gömülmesi.
ikdâm (a.i. kadem'den. c. ikdâmât) 1. gayret ve sebatla çalışma, devamlı çalışma. 2. ilerleme. 3. 1894'te Ahmet Cevdet ve Ethem izzet Benice tarafından istanbul'da yayımlanmış günlük bir gazete.
ikdâmât (a.i. ikdâm'ın c.) devamlı sürekli çalışmalar.
ikdâr (a.i. kudret'den) 1. kudret verme, kudretlendirme, gücünü arttırma. 2. birini kayırma. 3. geçimini te'mîn etme.
ikdirâr (a.i.) bulanma, bulanık olma.
ikdirâr-ı mâ' suyun bulunması.
ikfâ (a.i.) ed. sesleri birbirine yakın olan harflerle kafiye yapma.
ikfâl (a.i.) kilitleme, kilitlenme.
ikfâl (a.i.) tekeffül ettirme, kefil kılma.
ikfâr (a.i. küfr'den) birisine kâfir deme, denilme, (bkz: tekfîr).
ikhât (a.i.) kıtlığa, kuraklığa uğratma.
iklâb (a.i.) tersine çevirme, çevrilme; aksine döndürme, (bkz: taklîb).
iklîl (a.i.c. ekâlîl) 1. taç. (bkz: efser). 2. bot. tüveyç, fr. corolle. 3. tırnağın kenarını çevreleyen deri.
iklîl-i cenûbî astr. güney tacı, fr. couronne australe.
iklîl-i şemsî astr. güneş tacı, fr. couronne(splaire).
iklîl-i şimâlî astr. El-avvâ burcunun yakınında bulunan, parlak yıldızlardan meydana gelen bir küme, lât. corona Borealis; fr. couronne Baureal; ing. Corona.
iklîlî (a.s.) 1. iklîle ait, iklîl ile ilgili. 2. bot. ikili, fr. bicuspide.
ikmâl (a.i. kemâl'den) 1. kemâle erdirme, tamamlama, bitirme. 2. eksiğini doldurma.
ikmâm (a.i.) 1. elbiseye yen yapma. 2. ağaç tomurcuklanma.
ikmân (a.i.) örtme, gizleme, (bkz: iknân).
iknâ' (a.i. kanâat'den) kani kılma, razı etme, edilme, kandırma, kandırılma, inandırma, inandırılma.
iknâiyyât (a.i.c.) ikna etmek, razı etmek, kandırmak için söylenilen sözler.
iknân (a.i.) gizleme, örtme, (bkz: ikmân).
ikrâ' (a.i.) kiraya verme, verilme.
ikrâ' (a.i.) okutma.
ikrâh (a.i. kerh'den) 1. birine, zorla iş yaptırma. 2. iğrenme, tiksinme.
ikrâh-i gayr-i mülcî huk. [eskiden] döğme ve hapis gibi yalnız gam ve elemi gerektiren şeylerle vuku bulan ikrah.
ikrâh-i mülcî huk. [eskiden] ölüm veya kat-ı uzuv, yahut bunlardan birine müeddî olan, şiddetli döğme ile olan ikrah.
ikrâh-ı nâkıs huk. dayak ve hapis gibi, kederi, sıkıntıyı gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet.
ikrâh-ı tamm huk. kendini öldürmeye veya uzvundan bir yer kesmeye sebebolacak yolda meydana gelen mecburiyet.
ikrâhen (a.zf.) 1. zoraki, zorla. 2. ikrah ederek, iğrenerek, tiksinerek.
ikrâm (a.i. kerem'den. c. ikrâmât) 1.hürmet, saygı gösterme. 2. ağırlama. 3. bir şeyi hediye, armağan olarak verme. 4. hesap dışı yapılan indirme.
ikrâmât (a.i. ikrâm'ın c.) hürmetler, saygı göstermeler, ağırlamalar.
ikrâmen (a.zf.) ikram suretiyle, ikram olarak.
ikrâmiyye (a.i.) 1. bahşişler; bağışlar. 2. ikram olarak verilen para. 3. piyangodan çıkan şey.
ikrâr (a.i. karar'dan) 1. saklamayıp söyleme, (bkz: i'tirâf). 2. dil ile söyleme, bildirme. 3. tasdîk, kabul. 4. huk. birinin, başka birinin, kendisinde olan hakkını, alacağını haber vermesi.
ikrâr bi-l-kitâbe birinin, başka bir kimseye olan vereceğini yazı ile bildirmesi.
ikrâr-ı marîz ölüm döşeğinde iken edilen ikrar, vasiyetname.
ikrâr-ı mübhem şüpheli, güvenilmez ikrar. (a.i. karz'dan. c. ikrâzât) borç verme, ödünç verme, (bkz: iâre).
ikrâzât (a.i. ikrâz'ın c.) borç vermeler, ödünç vermeler.
ikrâz ve istikrâz (a.i.) borç verme ve borç alma.
iksâ' (a.i.) kasvet, sıkıntı verme, verilme.
iksâ-yi kalb gönül sıkıntısı.
iksâ' (a.i. kisvet'den) giydirme, giydirilme. (bkz: ilbâs).
iksâ-yi eytâm yetimlerin giydirilmesi.
iksâd (a.i. kesâd'dan) kesâda düşürme, düşürülme, kesatlandırma.
iksâl (a.i. kesel'den) bıkkınlık, bezginlik verme.
iksâm (a.i.) kasem etme, yemin etme, and içme. (bkz: half).
iksâm (a.i.) 1. kökünü kırma; kırılma, hepsi silinip süpürülme. 2. çok mal alma, biriktirme.
iksâr (a.i. kesret'den) çoğaltma, çoğaltılma, arttırma [söz hak.].
iksâr-ı kelâm sözü uzatma, gevezelik etme.
iksâr (a.i.) bir şeyi yapmak elinde iken, savsaklayıp yapmama.
iksât (a.i.) hakkaniyet, doğruluk gösterme.
iksîr (a.i.) 1. ortaçağ kimyacılarının, çok te'sirli olduğuna ve herhangi bir mâdeni altın yapacak kadar kuvvetli bir hassası bulunduğuna inandıkları bir madde. 2. te'sirli, yarar şurup. 3. biricik şifâ, en te'sirli sebep.
iksîr-i azam madeni, altın yaptığı sanılan taş; kimyataşı.
iksîr-i hayât insana ölümsüzlük sağlayan bir içecek.
iksûn (a.i.) 1. şık, süslü elbise. 2. renkli, siyah veya siyaha çalan renkte bir kumaş.
ikşı'râr (a.i.) ürperme, tüylerin ürpermesi.
ikşı'râr-ı eş'âr kılların ürpermesi.
iktâb (a.i.) 1. güzel yazı, kaligrafi öğretme. 2. söyleyip yazdırma, dikte etme.
iktâm (a.i. ketm'den) gizleme, saklama.
iktân (a.i.) yapıştırma, yapıştırılma. (bkz: ilzâk).
iktâr (a.i.) inbikten çekme, çekilme. (bkz. taktir).
iktât (a.i.) kulağa fısıldama.
iktibâs (a.i.c. iktibâsâ) 1. ödünç alma. 2. ed. bir kelimeyi; bir cümleyi veya bunların mânâlarını olduğu gibi alma, aktarma.
iktibâsât (a.i.) iktibaslar, yazı aktarmaları.
iktibâsen (a.zf.) iktibas yoluyla.
iktidâ' (a.i. kıdve'den) tabî olma, uyma.
iktidâen (a.zf.) tabî olarak, uyarak.
iktidâr (a.i. kudret'den) güç yetme, yapabilme.
iktidâr-ı kâmin gizlü güç, fr. potentiel.
iktidârî (a.s.) iktidâr'a, güc'e mensup.
Fi'l-i iktidârî yeterlik fiili.
iktifâ' (a.i. kifâyet'den) yeter bulma, aza kanaat etme, yetinme.
iktihâl (a.i.) 1. ağarma, kır düşme, [saç, sakal]. 2. ihtiyarlama, kocama.
iktihâl (a.i.) sürme çekme, çekinme.
iktihâm (a.i.c. iktihâmât) 1. göğüs germe, karşı durma. 2. hücum etme, saldırma. 3. hakir görme, küçük görme. 4. güçlüğü yenme.
iktihâmât (a.i. iktihâm'ın c.) 1.hücumlar, saldırışlar. 2. güçlükleri, zorlukları yenme.
iktihân (a.i.) kır saçlı, kır sakallı olma.
iktilâ' (a.i. kal'den) koparma, kapıp alma.
iktimân (a.i.) gizlenme, saklanma. (bkz. iktimân, iktinân).
iktimân-i sârık hırsızın saklanması.
iktinâ' (a.i.) gizlenme, saklanma. (bkz. iktimân, iktinân).
iktinâ' (a.i.) 1. çalışarak kazanma. 2. meslek tutma, uyma. 3. biriktirme, yığma. 4.tuzak kurup avlanma.
iktinâh (a.i. künh'den) künhünü, esâsını, kökünü anlama, (bkz: istiknâh).
iktinân (a.i.) saklanma, gizlenme.
iktinân-ı nisvân kadınların saklanması, (bkz: iktimân, iktinâ').
iktinâs (a.i. kans'dan) tuzak kurup avlama, avlanma.
iktirâ' (a.i.) kur'a atma, atışma; seçme.
iktirâ' (a.i. kirâ'dan) kira ile tutma, kiralama, (bkz: istîcâr).
iktirâb (a.i.) korkulu, gamlı, kederli bulunma.
iktirâb (a.i. kurb'dan) yaklaşma, yanaşma, (bkz: takarrüb).
iktirâb-i sâat kıyametin yaklaşması.
iktirâc (a.i.) küflenme, paslanma.
iktirâh (a.i. karh'dan. c. iktirâhât) aklına gelip, içe doğup söyleyiverme, söylenilme.
iktirâhât (a.i. iktirâh'ın. c.) birdenbire içten doğarak söylenilen rengîn ve zengin şeyler.
iktirân (a.i. karn'dan) yakın varma, yanına gelme, yaklaşma.
iktirân-ı kevâkib astr. iki seyyarenin (gezegen) görünüşte birbirine yakın bir mevzie gelmeleri, ayni burçta bulunmaları.
iktirâs (a.i.) 1. kederli olma. 2. bir işe, bir şeye ehemmiyet verme.
iktirâz (a.i. karz'dan) borç alma. (bkz. istikrâz).
iktisâ' (a.i. kisvet'den) giyme, giyinme, (bkz: telebbüs).
iktisâ (a.i.) biriktirme, biriktirilme.
iktisâ-yi nükûd para biriktirme.
iktisâb (a.i. kesb'den. c. iktisâbât) kazanma, edinme.
iktisâb-i şân ü şöhret şan ve şöhret kazanma.
iktisâbât (a.i. kesb'den. iktisâb'ın c.) iktisaplar, kazanmalar, edinmeler.
iktisâbî (a.s.) iktisap edilmiş, kazanılmış.
iktisâd (a.i. kasd'den. c. iktisâdât) 1. aşırı gitmeme, davranmama. 2. tutum, tutma. 3. biriktirme, artırma. 4. ekonomi, f r. economie.
iktisâden (a.zf.) iktisat yoluyla, iktisat kuralları bakımından.
iktisâdî (a.s.) iktisat ile, tutumla ilgili, fr. economique.
iktisâdiyyât (a.i.c.) tutum, iktisat bilgisi; iktisat ile ilgili olan şeyler.
iktisâdiyye (a.s.) ["iktisadî" nin müen.] (bkz: iktisadî).
iktisâdiyyûn (a.i.c.) iktisatla uğraşanlar, iktisat uzmanları.
iktisâm (a.i. kısm'dan) 1. bölüşme, paylaşma. 2. hisselere ayırma.
iktisâr (a.i. kasr'dan) sözü uzatmama, kısa kesme, (bkz: ihtisâr).
iktisâr (a.i.) kesretme, kırma.
iktisâs (a.i.) 1. izinden, ardından gitme, (bkz: iktifâ). 2. kısas isteme vay â etme. 3. kıssa, hikâye söyleme.
iktisâs (a.i.) çekip koparma, koparılma.
iktitâb (a.i.) yazılmış bir şeyin suretini alma, kopyasını çıkarma.
iktitâf (a.i.) 1. meyva toplama, devşirme; toplanma, devşirilme.
iktitâf-ı esmâr meyva toplama, toplanma. 2. meç. bir çalışmanın veya işin neticesinden faydalanma, bir çalışmanın meyvasını, yemişini alma.
iktitâfât (a.i. iktitâf'ın c.) (bkz: iktitâf).
iktitâfiyye (a.i.) fels. seçmecilik.fr. eclectisme.
iktitâl (a.i.) birbirini öldürme.
iktitâm (a.i. ketm'den) 1. ketmeyleme, gizleme, saklama. 2. sararma.
iktivâ' (a.i.) hek. dağlama, dağlanma, kızgın demirle, cehennem taşıyla vücûdun bir yerine dağ vurma.
iktivâ' (a.i.) kuvvetlenme.
iktiyâd (a.i.) tutup götürme, yedme; götürülme.
iktiyâd (a.f.) hîle, dalavere yapma.
iktiyâl (a.i.) ölçü ile, ölçek ile ölçme.
iktiyâl-i zahâir zahirelerin ölçü ile ölçülmesi.
iktiyâs (a.i.) 1. kıyas tutma, ölçme. 2. benzerini bulma.
iktizâ' (a.i. kazâ'dan) 1. lâzım gelme, gerekme. 2. lâzım getirme, gerektirme. 3. ihtiyaç, gereklik. 4. işe yarama.
iktizâ-yi hâl hâlin, gösterdiği lüzum.
iktizâz (a.i.) bozulup buruşma.
iktizâz-i cild hek. cildin bozulması, buruşması.
iktizâz (a.i.) kızlık bozma; ırza geçme, (bkz. izâle-i bikr).
iktizâz-ı bikr kızlığını bozma.
ikvâ' (a.i.) şiirde görülen bir kafiye hatâsı.
ikvâl (a.i.) birinin söylemediği bir sözü, söyledi diye iddia etme.
ikvâliyyât (a.i.c.) ikval, birinin söylemediği sözü, söyledi diye iddia yolunda söylenen sözler.
ikzâ' (a.i.) küfür etme, azarlama.
ilâ (a.e.) ... ye, ... ye kadar, ... dek, ...değin.
Min evvel ilâ âhir evvelinden sonuna kadar.
ilâ âhirihi (a.zf.) sonuna kadar.
ilâ cehenneme zümerâ cehenneme kadar yolu var.
ilâ gayr-in-nihâye sonu olmayan zamana kadar.
ilâ inkırâz-iz-zamân sonuna kadar.
ilâ-yevm-il-kıyâme kıyamet gününe kadar.
îlâ' (a.i.) 1. yemin etme. 2. erkeğin, bir müddet karısına yaklaşmaması için yemin etmesi. 3. sıkıntı ve derde uğrama.
îlâ-i mechûl huk. [eskiden] ebediyet veya müddetle takyîdolunmayan ilâdır ki îlâ-i müebbet hükmündedir.
îlâ-i muvakkat huk. [eskiden] bir müddetle mukayyet olan îlâ.
îlâ-i müebbed huk. [eskiden] ebediyetle mukayyet olan îlâ.
i'lâ (a.i. ulüvv'den) 1. yükseltme, yükseltilme, yüceltme, yüceltilme. 2. şan ve şöhretini arttırma.
i'lâ-yi kelime-t-ullah islâm dîninin tevhid akidesini, sânına lâyık şekilde yüceltip yayma.
îlâ' (a.i.) harîs etme, çok istekli kılma.
il'âb (a.i.) oynatma, oynatılma; oyunla meşgul etme, edilme.
îlâc (a.i.) girdirme, içeri sokma, (bkz: idhâl).
ilâc (a.i.) 1. derde deva olan şey, ilâç. 2. çâre, tedbir.
Bî-ilâc, Lâ-ilâc ilâçsız, çaresiz. (bkz. nâ-çâr).
ilâc-nâ-pezîr (a.f.b.s.) 1. ilâç kabul etmeyen, tedâvî edilemeyen. 2. çaresiz, imkânsız.
ilâc-pezîr (a.f.b.s.) 1. ilâç kabul edip şifâsını bulan. 2. çâresi bulunabilen.
îlâd (a.i. velâdet'den) doğurma, doğurulma. (bkz: tevlîd).
i'lâf (a.i. alef'den) hayvana yem verme, yem yedirme.
îlâf (a.i. ülfet'den) ülfet ettirme, ettirilme; alıştırma, alıştırılma.
ilâh (a.i. c. âlihe) mitolojide tanrı, (bkz: ma'bûd).
ilâh (a.i.) ve başkaları, ve benzerleri, (v.b.). [Arapçada "sonuna kadar, diğerleri de böyledir" mânâsına gelip "ilâ-âhirihi" nin kısaltmasıdır].
ilâhe (a.i.c. âlihât ) mitolojide kadın tanrı, (bkz: ma-bûde).
ilâhî (a.s.) 1. Allah'a mensup, tanrı ile ilgili, tanrısal. İlm-i ilâhî, fr. theodicee. 2. ilâhi, (bkz. münâcât).
ilâhî (a.n.) Allah'ım, ey Allah; bu ne hal, ne tuhaf.
ilâhiyyât (a.i.c.) felsefenin, Allah'tan ve Allah ile ilgili mevzulardan bahseden kısmı, fr. theologie.
ilâhiyye, ilâhiyyet (a.i.) tanrıcılık, yaradancılık, deizm, fr. deisme, theisme. tas. her şeyin Allah'ın birliğinde mündemiç olduğu mânâsına gelen bir kelime.
Dostları ilə paylaş: |