Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə157/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   153   154   155   156   157   158   159   160   ...   189

şevk-i hüsn güzelliğin şevki, neş'esi.

şevk-i sûrîde perişan neş'e, iki yakası bir araya gelmeyen sevinç.

şevk-i teheyyüc psik. coşku.

şevk ü tarab (a.b.i.) 1. neş'e, sevinç ve coşkunluk. 2. müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. III. Selim tarafından terkîbedilmiştir. Şevk ü tarab, sabâ ve acem aşîran ile hüseynî aşîranda (mi) kürdî dörtlüsünden mürekkeptir, inici çıkıcı olarak karışık bir şekilde seyreder. Kürdî dörtlüsü ile hüseynî aşîranda kalır. Bâzan acem-âşîran kullanılmaz, ki, bu şekilde makam, aşîran perdesinde kalan bir sabâ zemzeme manzarası arze-der. Güçlüler, birinci derecede -sabâ ile acemaşiran güçlüleri olan- çargâh (do), ikinci derecede -sabâ'nın durağı ve kürdî dörtlüsünün tiz sesi olan- dügâh (la), üçüncü derecede de -a-cem aşîranın durağı olan- acem aşîran (fa) perdeleridir. Donanımına sabâ gibi "si" koma bemolü ile "re" bakıyye bemolü konulur. Sabânın tiz "la" bakıyye bemolü, acem aşîranın "si" bekar ve "si" küçük mücenneb bemolü ile "re" bekan, kürdî dörtlüsünün "si" ve "re" bekarları, nota içerisinde îcâbettikçe kullanılır. Makamın bir de ikinci çeşidi vardır ki, bunda kürdî dörtlüsü bulunmaz ve doğrudan doğruya sabâ ile acem aşîran terkibindedir ve acem aşîran perdesinde kalır.

şevk, şevke (a.i.c. eşvâk) bot. deve dikeni.

şevk-âlûd (a.f.b.s.) şevkli, keyifli, neşeli, sevinçli.

şevk-âver (a.f.b.s.) 1. neşe getiren, neş'e veren.

şevk-âver-i derûn gönüle neşe, ferahlık veren, içini neşelendiren. 2. i. müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup, Arif Mehmet Ağa tarafından terkîbedilmiştir. Çârgâhda rast ve nihâvend ile acem-aşîran makamlarından mürekkeptir. Şu haliyle tarz-ı cedît makamına çok yakındır. Acem aşîran ile acem aşîran (fa) perdesinde durur. Güçlüleri -birinci derecede çârgâhda rastın durağı ve acem aşîranın güçlüsü olan- çargâh (do), ikinci derecede -nihavendin durağı ve çârgâhda rastın güçlüsü olan- rast (sol), üçüncü derecede de -nihavendin güçlüsü olan- neva (re) perdeleridir. Donanımına acem-aşîran'ın "si" küçük mücenneb bemolü konulur. Nihâvend için "mi" küçük mücenneb bemolü ilâve edilir (keza "fa" bakıyye diyezi); çârgâhda rast için ise "si" bekar ve "si" koma bemolü ile "mi" koma bemolü kullanılır.

şevk-bahş (a.f.b.s.) 1. şevk veren. 2. meşhur bir çeşit lâle.

şevke (a.i.) 1. bir tek diken. 2. dikenli bitki. 3. s. diken gibi ucu sivri olan şey.

şevk-efzâ (a.f.b.s.) 1. şevklendiren, neşe arttıran. 2. i. müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup, kuvvetli bir tahmin ile III. Selim tarafından terkîbolunmuştur. Biraz kasvetli, lyrique ve içli bir makamdır. Oldukça rağbetle kullanılmıştır. Şevk-efzâ, acem aşîran, çârgâh'da zengüle ve acem aşîran'da nikriz beşlisinden mürekkeptir, inici çıkıcı karışık bir şekilde seyreder. Nikriz beşlisi ile acem aşîran (fa) perdesinde kalır (ki acem aşîran'ın da durağıdır). Güçlüleri, birinci derecede -çârgâhda zengüle'nin güçlüsü olan-gerdâniye (sol), ikinci derecede de -acem aşîran'ın güçlüsü ve çârgâhda zengülenin durağı olan- çargâh (do) perdeleridir. Donanımına Acem aşîranın küçük mücenneb bemolü (si için) konulur; çârgâhda zengüle için "si" bekar ve "si" koma bemolü, "mi" koma bemolü, "la" ve "re" bakıyye bemolleri ile acem aşîranda nikriz beşlisi için de "si" bekar ve "si" koma bemolü, "la" bakıyye bemolü, nota içerisinde kullanılır. Bâzı şevkefzâ eserlerin, mev-zuubahis nikriz beşlisini kullanmaksızın acem aşîran makamı ile karar verdiği de görülür.

şevk-engîz (a.f.b.s.) 1. keyf, neşe, sevinç, arzu koparan, yaratan. 2. i. müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

şevkerân (f.i.) bot. baldıran otu.

şevkerân-ı mâî bot. su rezene [râziyâne] si veya küçük baldıran.

şevket (a.i.) 1. büyüklük, heybet [pâdişâhlar için kullanılırdı]. (bkz: azamet, celâl). 2. erkek adı.

şevket-lü (a.t.b.s.) şevketli, azamet ve heybet sahibi [pâdişâhın vasfıdır].

şevket-masîr (a. b. s.), (bkz: şevket-makrûn).

şevket-makrûn (a.b.s.) şevketli.

şevket-meâb (a.f.b.s.). (bkz: şevket-penâh).

şevket-penâh (a.f.b.s.) şevketin ait olduğu, şevketin bulunduğu yer, pâdişâh.

şevket-ül-yahûd (a.b.i.) bot. tekçeneklilerden salepgillere mensup, çiçeklerinin zarifliğiyle meşhur bir bitki.

şevket-vâye (f.b.s.) hükümdara kısmet olan, hükümdara ait.

şevket ve iclâl veya şevket ve ikbal debdebe, tantana ve şeref.

Şevkınize!... (o. dey.) tar. tîrendazların müsabakaya başlamadan önce vaziyet alarak seyircilerden büyük rütbede bulunanlara dönüp atış müsaadesi istemek için kullandığı tâbir. [bu tâbirin cevabı "kuvvet ola!" dır].

şevkî (a.s.) 1. şevkle, neşe ile ilgili. 2. i. erkek adı.

şevkî (a.s.) dikene ait, dikenle ilgili.

A'sâb-ı şevkiyye anat. fıkra (omur) ların yan deliklerinden geçerek vücûda yayılan sinirler.

İltihâb-ı muhh-i sevkî-i hâdd hek. müzmin omurilik iltihabı.

İltihâb-ı sehâyâ-yi dimâgî-i şevkî hek. menenjit.

Mih-ver-i dimâgî-i şevkî anat. dimağ, dimağçe, basala-i sîsâiye ve nuhâ-i sevkînin hepsi.

Nütû-i şevkî anat. omuriliği teşkil eden fıkra (omur) ların yan ve ön kısımlarındaki dikenimsi çıkıntılar.

şevk-istân (a.f.b.s.) dikenlik.

şevkiyye (a.s. şevk'den) l ["şevki" nin müen.]. (bkz: şevkî). 2. i. kadın adı.

şevl (a.i.c. eşvâl) 1. vazodaki su kalıntısı. 2. geniş, ıssız, tenha toprak.

şevlet (a.i.) astr. l.menâzil-i kamerden birinin adı. (bkz: menâzil-i kamer). 2. akrep kuyruğunun yuvarlak kısmı.

şevne (a.i.) anbar. [Mısır'da kullanılır].

şevvâl (a.i.) arabî ayların onuncusu olup, ilk üç günü şeker bayramıdır.

şey' (a.i.c. eşya) şey, nesne.

şey'-i kalîl az şey.

şeyâtîn (a.i. şeytân'ın c.) şeytanlar.

şeyb (a.i.) saç sakal ağarması, kocama, ihtiyarlık.

şeybe (a.i.) Kabe'nin temizliğiyle görevli olan kimse.

şeybiyye (a.i.) likenler, fr. lichenees.

şeydâ (f.s.) aşktan aklını kaybetmiş, dîvâne, düşkün, şaşkın.

şeydâî (f.i.) sevgiden ileri gelen divanelik, şaşkınlık.

şeyh (a.i. şeyhûhet'den. c. eşyâh, meşâyih, şüyûh) 1. yaşlı adam, ihtiyar. 2. (c. meşâyih, şüyûh) bir tekke veya zaviyede reislik eden ve müritleri bulunan kimse. 3. kabile ve aşiret reisi. [Arabistan'da].

şeyh-i fânî huk. yaşlılığı dolayısıyla gücünü yitirmiş olan kimse.

şeyh-i imâret bir imaretteki yoksul kimselere gerekli yardımı yaparak buraya gelen misafirleri ağırlamakla görevli kimse.

şeyh-i necdî mec. şeytan, iblis.

şeyh-ül-ekber Muhyiddîn-i Arabî.

şeyh-ül-harem halife tarafından Mekke'ye vazifeli olarak gönderilen memur.

şeyh-ül-İslâm şeyhislâm.

şeyh-ül-vüzerâ vezirlerin en yaşlısı.

şeyhân (a.h.i.c.) fık. Hanefiyye fukahâsınca İmâm-ı Ebû Hanîfe ile İmâm-ı Ebû Yûsuf.

şeyhayn (a.i.c.) "iki şeyh" huk. siyer kitaplarında Hz. Ebû Bekr ile Hz. Ömer'e; İslâm hukukunda ise Hz. İmâm-ı A'zam ile Hz. İmâm-ı Yûsuf a verilmiş olan unvan.

Şeyh Galib (a.h.i.) 1757 de İstanbul'da doğdu. Dîvânını 1780 de tertîbetti, 1782 de Hüsn ü Aşk'ı yazdı. Konya'ya seyahati vardır. Küçükten mevlevîliğe girmiştir. 1785 de derviş olarak Yenikapı Mevlevîhâ-nesine girdi. 1790 da Galata Mevlevîhânesi Şeyhi oldu. 1798 de İstanbul'da öldü. Eserleri Dîvân'ı ile Hüsn ü Aşk'ından ibarettir.

Şeyhî (a.h.i.) Germiyanlı olan şâirin asıl adı Sinan'dır. Dîvanından başka "Hüsrev ve Şîrîn", "Harnâme" adında ve mesnevi tarzında iki eseri vardır. 1422 yılında Kütahya'da ölmüştür. Divânı, Türk Dil Kurumu tarafından 1942 de bastırılmıştır.

Şeyhî (a.h.i.) Şeyhî, tarihî bilgisi, hal tercümeleri üzerindeki tetkikleri ve araştırmaları ile tanınmıştır. Şeyhî'yi en çok tanıtan eseri Nev'îzâde Atâî'nin "şakayik-i Nu'mâniyye Zeyli" ne zeyil olarak yazdığı "Vekayi-ül-fuza-lâ" adındaki tezkiresidir. Şeyhî, bu eserinde Hicrî 1044-1143 arasında yetişmiş âlim, şâir ve devlet adamlarının hal tercümelerini yazmaktadır, (d. 1667 - ö. 1732).

Şeyhî (a.h.i.) Sivas'ta doğmuştur. Asıl adı Abdülhamîd'dir. Halvetiye tarîkatındandır. Dîvânından başka yirmiden fazla eseri vardır. İlmî, târihî bilgisi ve şairliği ile tanınmış bir şahsiyet idi. 1639 yılında ölmüştür, Dîvânı basılmıştır.

şeyhûhet (a.i.) şeyhlik, yaşlılık, ihtiyarlık.

şeyhûhiyyet (a.i.). (bkz. şeyhûhet).

şeyh-ül islâm (a.i.) Osmanlı Devleti zamanında dînî meselelerle şeriat mahkemelerine bakan en yüksek rütbeli din adamı, şeyhislâm.

şeyh-ül-meydân (a.b.i.) [eskiden] okçular tekkesinin başında bulunan kimsenin unvanı.

şeyh-zâde (a.f.b.i.) tas. tarikat şeyhinin oğlu.

şey'î (a.s.) afakî, nesnel, fr. objectif. [aksi enfüsî].

şey'iyye (o.s.) ["şey'î" nin müen.]. (bkz. şey'î).

şey'iyyet (a.i.) fels. nesnellik, fr. objectivite.

şeyn (a.i.) leke, ayıp, kusur.

şeypûr (f.i.) müz. Sâsânî ve Arap müziklerinde kullanılmış basit bir nefesli saz.

şeytân (a.i.c. şeyâtîn) şeytan.

şeytanet (a.i.) şeytanlık, kurnazlık, hîlekârlık.

şeytanet-kâr (a.f.b.s.) şeytanlık, hîle ve fesatçılık yapan.

şeytanet-kârâne (a.f.zf.) şeytanlıkla, hîle ve fesatla.

şeytanî (a.s.) şeytana ait, şeytanla ilgili, şeytana yakışır.

şeytaraciyye (a.i.) bot. dişotugiller. fr. plumbaginees.

şeyyâd (a.i. şeyd'den) 1. sıvacı. 2. riyakâr, yüze gülen, (bkz. mürâi). 3. helak eden (kendini-).

Şeyyâd Hamza (a.h.i.) Yunus Emre'den önce ilk Türkçe şiir yazan ve bu şiirleri aruz ve hece vezniyle kaleme alan 13. yüzyılın gezgin bir dervişi.

şezâ (a.i.) kokulu şeylerin kokusu.

şezen (a.i.) anat. trakea, f r. trachee.

şezerât (a.i. şezre'nin c.) 1. işlenmeden mâdenin içinden toplanılan altın parçaları. 2. süs olarak kullanılan inci ve altın taneleri.

şezr (a.i.c. şüzûr) 1. işlenmeden mâdenin içinden çıkarılan altın. 2. süs olarak kullanılan inci ve altın.

şezre (a.i.c. şezerât, şüzûr) 1. işlenmemiş ham altın. 2. süs için asılan inci ve altın.

şıhne (a.s.) inzibat me'muru, emniyet me'muru. (bkz. muhtesib, şahne).

şıhnet-ün-necef Hz. Alî.

şık (a.i.). (bkz: şıkk).

şıkk (a.i.) 1. ikiye bölünmüş şeyin her parçası. 2. bir işin iki cihetinden her biri.

İki şıktan birini tercih!... ya onu, ya bunu yapma.

şıkk-ı evvel imparatorluk devrinde mâliye teşkilâtının ayrıldığı birinci mâlî bölge.

şıkk-ı sâlis İmparatorluk devrinde mâliye teşkilâtının ayrıldığı üçüncü bölge.

şıkk-ı sânî imparatorluk devrinde mâliye teşkilâtının ayrıldığı ikinci bölge.

şıkkayn (a.i.) bir işin iki ciheti.

şın, şun (a.ha.) Osmanlı alfabesinin on altıncı harfi olup, "ebced" hesabında üçyüz sayısının karşılığıdır; "ş" sesini verir.

şiâ' (a.i. şuâ'nın c.), (bkz. şuâât).

şîa (a.i. eşya, şiya') 1. taraflılar, yardımcılar. 2. Hz. Ali taraflısı. 3. Şiîlik. 4. yardımcılar ve tarafdarlar topluluğu.

şiâb (a.i. şi'b'in c.) dar yollar, dağ yollan, patikalar, keçiyolları.

şiâb (a.i. şu'be'nin c.), (bkz. şuabât).

şiân (a.i. şe'n'in c.), (bkz. şüûn).

şiâr (a.i. şa'r'ın c.) kıllar, (bkz: şuûr).

-şiâr (a.s.) "iyi, üstünlük veren işaret, âdet" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler meydana getirir.

Merhamet-şiâr (hep) merhametli.

Şöhret-şiâr şöhretli, ünlü, şöhret kazanmış.

Zafer-şiâr (dâima) zafer kazanmış, üstün gelmiş.

şiâr (a.i.c. şaâyir) 1. alâmet, işaret, iz. 2. ayırıcı işaret, ayırdedici âdet. 3. hacı olmak için Mekke'de yapılan tören(ler).

şib (f.i.) 1. iniş; aşağı doğru eğiklik, (bkz: nişîb). 2. servet kaybı.

şib ü firâz iniş ve çıkış.

şi'b (a.i.c. şiâb) 1. dar yol, keçiyolu, dağ yolu. 2. oymak [kabile]. 3. küçük akarsu yatağı.

şib' (a.i.) doyma, tokluk, (bkz: şiba').

şiba' (a.i.) doyma, tokluk, (bkz: şib').

şibâ' (a.s. şeb'ân'ın c.) toklar, karnı doymuşlar.

şibâk (a.i. şebeke'nin c.) ağlar, tuzaklar, kafesler.

şibh (a.i.c. eşbâh) 1. benzeme, benzeyiş. 2. bir şeyin benzeri. 3. benzeyen şey.

şibh akd sözleşme benzeri. fr. quasi-contrat.

şibh-i amd huk. katli meşru olmayan bir insanı âlât-ı cârihadan sayılmayan bir şey ile kasden öldürme, [buna "şibh-ül-hatâ" da denir].

şibh-i beşer zool. insanımsılar, orangutan, şempanze, goril gibi kısmen insana benzeyen maymunlar, fr. anthropoide. (bkz. şibh-i insâniyye).

şibh-i beşere anat. üst derimsi, fr. epidermoide.

şibh-i billûrî billurumsu, fr. cristalloide.

şibh-i cenâh anat. kanatsı.

şibh-i ceyb fiz. sinüsoit.

şibh-i ceybi sinüsoidal.

şibh-i cezîre cogr. yarımada, fr. presou'île.

şibh-i cezrî bot. kökümsü, fr. rhizoîde.

şibh-i cild anat. cildimsi, fr. dermoide.

şibh-i cümle gr. cümlenin mânâsım tamamlayan "ünlem.

şibh-i cürm huk. fail, kusursuz veya haklı olduğu halde tazminat borcunun çıkmasına sebep olan davranışlar.

şibh-i hüsn-i tâlil ed. bir hâdisenin vukuuna şairane olmakla beraber kat’i olmayan bir sebep göstermek. ["Niçin hamidesin ey çarh söyle boynunda / Birikmiş ahlann mı vebali kalmıştır" beytindeki "birikmiş ahlann vebali" şibh-i hüsn-i tâlil'dir].

şibh-i insâniyye zool. (bkz: şibh-i beşer).

şibh-i isfencî süngerimsi, fr. spongoîde.

şibh-i kalevî kim. alkaloit, fr. alcaloide.

şibh-i kevkeb astr. küçük gezegen.

şibh-i küre astr. yuvarlağımsı, fr. spheroîde.

şibh-i ma'den mâdenimsi, fr. metalloide.

şibh-i münharif geo. yamuk, fr. Trapeze.

şibh-i nâime zool. *yumuşakcamsılar.

şibh-i necliyye bot. buğdayımsılar, fr. graminidees.

şibh-i zıll astr. fiz. yarı gölge, loşluk, yarı karanlık, fr. penombre.

şibh-ül-cild-ül-müşevvek zool. denizkestanesi, fr. echinoîde.

şibl (a.i.) arslan yavrusu.

şibr (a.i.) 1. karış. 2. astr. gökteki bir derecelik kavis, yay.

şicâ' (a.s. şecî'in c.) cesurlar, yiğitler, yürekliler, (bkz: şüceâ).

şicâc (a.i. şecce'nin c.), (bkz. şeccât).

şic'ân (a.s. şicâ'ın c.), (bkz. şüc'ân).

şîd (f.i.) Güneş, nur, aydınlık.

şidâd (a.s. şedîd'in c.) sertler, katılar.

Seb'ün şidâd Hz. Yûsuf zamanında Mısır'da geçirilen yedi kurak yıl.

şiddet (a.i. şedd'den. c. şided) 1. sertlik, katılık. 2. fazlalık. 3. sıkılık. 4. inandırma, sözle yola getirme yerine kaba kuvvet kullanma.

şiddet-i basar hek. görüş keskinliği.

şiddet-i hâl durumun güçlüğü, şartların zorluğu, yoksulluk.

şiddet-i havâss psik. duyum keskinliği.

şiddet-i sefâlet yoksulluğun anması.

şiddet-i şehvet ihtiras şiddeti.

şiddet-i tazyîk zorlamanın, sıkıştırmanın şiddeti.

şiddî (a.s.) 1. hafif, yeğin. 2. şiddetlendiriri, *yeğinleştirici.

şided (a.i. şiddet'in c.) şiddetler.

şifâ' (a.i.c. eşfiye) hastalıktan kurtulma, iyi olma, sağalma.

Dâr-üş-şifâ hasta-hâne.

şifâ-i âcil [hastalıktan] çabuk kurtulma.

şifâ-i sadr öç almış olma, gönlü ferahlama.

şifâ-bahş (a.f.b.s.) şifâ verici, veren, iyilik veren, iyileştiren.

şifâh (a.i. şefe'nin c.) dudaklar, (bkz: şefevât).

şifâ-hâne (a.f.b.i.) 1. hastahâne. (bkz: dâr-üş-şifâ).

şifâ-hâne-i mestûrân kadın hastahânesi. 2. tımarhane.

şifâhen (a.zf.) ağızdan, sözle, (bkz: şifâhî).

şifâhî (a.s.) ağızdan, sözlü. (bkz: şifâhen).

şifahî imtihân sözlü sınav.

şifâhî vasiyet-nâme sözlü, ağızdan yapılan vasiyetname.

şifâhiyyât (a.i.c.) şifâhî olan, ağızdan alınan, sözlü ifâdeler.

şifâhiyye (a.s.) ["şifâhî" nin müen.]. (bkz: şifâhî).

şifâ-nâ-pezîr (a.f.b.s.) şifâ kabul etmez, tedâvî edilemez, onulmaz.

şifâ-pezîr (a.f.b.s.) iyileşebilir, geçebilir, onulur.

şifâ-resân (a.f.b.s.) şifâ ulaştıran, iyi eden.

şifâ-sâz (a.f.b.s.) iyi eden. (bkz: şifâ-bahş, şifâ-resân).

şifâ-yâb (a.f.b.s.) şifâ bulan, iyileşen, ["olmak" yardımcı fiiliyle beraber kullanılır].

şîfte (f.s.) kaçık, düşkün, tutkun, (bkz: meftûn, şeydâ).

şîfte-dil (f.b.s.) gönül vermiş, tutkun.

şîftegi (f.i.) kaçıklık, düşkünlük, tutkunluk, (bkz: meftûniyyet).

şihâb (a.i.c. şihbân, şühüb) 1. kıvılcım. 2. akan yıldız. 3. erkek adı. [Arapçada "cesur, yürekli kimse" manasınadır].

şihâb-ı sâkıb 1. delip geçen kıvılcım. 2. astr. akanyıldız.

şinâb-üd-dîn dînin kıvılcımı, [dilimizde erkek adı olarak "şebabettin" şeklinde kullanılır].

şihâs (a.i. şahs'ın c.) (bkz: eşhâs).

şihbân (a.i. şihâb'ın c.) 1.kıvılcımlar. 2 . akan yıldızlar, (bkz. şühüb).

şîhe (f.i.) at kişnemesi, (bkz: sahîl).

şîî (a.s. ve i.) şîa mezhebinde olan, Hz. Ali taraflısı.

şîiyyet (a.i.) şîîlik.

şikâ (a.i. şekve'nin c.) şikâyetler, sızıltılar. (bkz: şekevât).

-şikâf (f.s.) "yırtan, yaran" mânâsına gelerek birleşik kelimeler yapar.

Saf-şikâf saf yaran, saf yarıcı.

Mû-şikâf kıl yaran; kılı kırk yaran.. gibi.

şikâf (f.i.) 1. yarık, yırtık, çatlak.

şikâf-ı dîvâr duvar çatlağı, yarığı.

şikâf-ı câme elbise yırtığı. 2. g. s. boya ile yaldızın birlikte kullanılması suretiyle yapılan

süslemeler.

şikâfe (f.i.) mızrap, çalgıç, (bkz: tâziyâne, zahme).

şikâfe-zen (f.b.i.) çalgıcı, (bkz: sâzende).

şikak ("ka" uzun okunur, a.i.) uyuşmazlık, anlaşmazlık, bozuşma, (bkz: ihtilâf, muhalefet).

şikâl (a.i.) 1. devenin ayağının bağlandığı ip, bukağı, köstek; el ve ayak zinciri. 2. devenin palanını bağlayan ip. 3. üç ayağı sekili (beyaz) at.

şikâl-gâh atın ayağına bukağı takılan yer.

şikâr (f.i.) 1. av. (bkz: sayd). 2. avlama. 3. avlanan hayvan. 4. ganîmet, düşmandan ele geçirilen mal. 5 . ender bulunan şey.

şikâr-i sûret görünüşe av olma; görünüşe aldanma.

şikâr-gâh (f.b.i.) avlak, av yeri, avı çok olan yer. (bkz. şikâr-istân).

şikârî (f.s.) 1. ava mensup, avla ilgili. 2. i. [şahin, doğan gibi] av kuşu. 3. i. pâdişâhın av hizmetçisi. 4. i. meşhur Türk tarihçisi.

şikâr-istân (f.b.i.) avlak, av yeri, avı çok olan yer. (bkz: sayd-gâh, şikâr-gâh).

şikâriyye (a.i.) ed. av kasidesi, konusu av olan kaside.

şikâyât (a.i. şikâyet'in c.) şikâyetler, sızlanmalar.

şikâyet (a.i.c. şikâyât) sızlanma, yanıkma, yakınma.

şikâyet-nâme (a.f.b.i.) 1. şikâyet mektubu, şikâyet yazısı. 2. Fuzûlî'nin nişancı paşaya gönderdiği meşhur şikâyet yazısı.

şikem (f.i.) karın, (bkz: batn).

şikembe (f.i.) işkembe.

şikem-bende (f.b.s.) karnına, miğdesine bağlı, düşkün, çok yiyen, pisboğaz. (bkz: ekûl).

şikem-derd (a.b.i.) karın ağnsı.

şikem-perest (f.b.s.) boğazını seven, boğazına düşkün, obur. (bkz: şikem-perver).

şikem-perver (f.b.s.). (bkz. şikem-perest).

şikem-rev (f.b.i.) hek. ishal, ötürük.

şiken (f.i.) büklüm, kıvrım, (bkz: şikence).

şiken-i kâkül kıvırcık saç, saç kıvrımı.

-şiken (f.s.) "kıran, kırıcı" mânâlarına gelerek "birleşik kelimeler meydana getirir.

Büt-şiken put kıran.

Dil-şiken gönül kıran, gönül kırıcı.

Hâtır-şiken hatır kıran.

Peymân-şiken yemininde durmayan.

şikenc (f.i.) 1. büklüm, kıvnm. (bkz: şiken). 2. aldatma, hîle, oyun. 3. melodi, nağme. 4. işkence.

şikenc-i gîsû saç büklümü.

şikence (f.i.) işkence.

şikest (f.s.) 1. kırılmış, kırık. 2. i. kırma, kırılma. 3. i. yenilme, (bkz. mağlubiyyet).

şikeste (f.s.) 1. kırık, kırılmış. (bkz: meksûr). 2. yenilmiş, (bkz. mağlûb, münhezim).

Leşker-i şikeste bozulmuş asker. 3. ta'lîk'i andırır bir yazı şekli.

şikeste beste kırık dökük, şöyle böyle.

şikeste-i şikeste-tâli' talihsiz dîvâne.

şikeste-bâl (f.b.s.) kırık kanatlı, kanadı kırık; kederli.

şikeste-bâzû (f.b.s.) kolu kırılmış. mec. kuvvetten düşmüş.

şikeste-bend (f.b.i.) 1. kırıkçı, çıkıkçı. 2. sargı bezi.

şikeste-dil (f.b.s.) gönlü kırık, kederli, mahzun.

şikestegî (f.i.) kırıklık, (bkz: inkisâr).

şikeste-pâ (f.b.s.) ayağı kırık.

şikeste-tâli' (f.a.b.s.) talihi kırık, talihsiz.

şikeste-zebân (f.b.s.) 1. peltek. 2. i. kırık uçlu [kalem].

şikeste-zebânî (f.b.i.) pelteklik.

şikîb (f.i.) (bkz. şekîb).

şikîbâ, şikîbende (f.s.)sabırlı, (bkz. sâbır).

şiküfte (f.s.) açılmış.

şiküfte-ru (f.b.s.) yüzü açık.

şimâl (a.i.) 1. sol, sol taraf, (bkz: yesâr). 2. coğr. kuzey.

Eshâb-üş-şimâl amel defterleri sol taraflarından verilen cehennemlik insanlar.

şimâl-i garbî coğr. kuzey batı.

şimâl-i şarkî coğr. kuzey doğu.

şimâlen (a.zf.) soldan, sol taraftan olarak, şimal, kuzey tarafından.

şimâlî (a.s.) şimale ait, şimal ile, kuzeyle ilgili.

Kutb-i şimâlî kuzey kutbu.

şimâliyye (a.s.) ["şimâlî" nin müen]. (bkz: şimâlî).

şîme (a.i.c. şiyem) huy, tabîat. (bkz: haslet).

Şimr (a.h.i.) Kerbelâ hâdisesinde Hz. Hüseyn'in başını kesen mel'ûn.

şimrâh (a.i.c. şemârîh) 1. hurma veya üzüm budağı, salkımı. 2. dağ tepesi, (bkz: tell).

şimrâhiyye (a.i.) Hz. Ali'ye muhalefet eden haricî zümresinin bir kolu.

şimşâd (f.i.) şimşir ağacı.

şimşir (f.i.) kılıç, [aslı "şemşîr" dir]. (bkz: seyf, şemşîr, tîg).

şimşîr-i bürrân keskin kılıç.

şimşîr-ger (f.b.i.) kılınççı. (bkz: şemşîr-ger).

şimşîr-zen (f.b.s.) kılıçla vuran, kılıç çeken, (bkz: şemşîr-zen).

şinâb (f.i.) suda yüzme, yüzme, (bkz: şinâh, şinâr).

şinâh (f.i.) suda yüzme, (bkz: şihâbet). ["şinâ" şekli de vardır].

şinâhte (f.s.) tanınmış, herkesçe bilinen, (bkz: ma'lûm).

şinâr (f.i.) yüzme [suda-] (bkz: sebh).

-şinâs (f.s.) "anlayan, tanıyan, bilen" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler meydana getirir.

Hâtır-şinâs hatır sayan, hatır kırmayan, hatır bilen.

Târih-şinâs târih bilen, târihten anlayan.. gibi.

şinâsi (f.s.) 1. tanımaya mensup, tanımakla ilgili, tarayıcı. 2. (Ş büyük harfle) Tanzimat devrimizin ünlü şâir ve gazetecisi.

şinâver (f.s.) suda yüzen, yüzgeç. (bkz. sâbih).

şinâverî (f.b.i.) [suda] yüzgeçlik, yüzücülük, (bkz: sibâhet, şinâh).

şinev (f.s.) işiten, dinleyen.

Dûr-şinev (uzağı işiten) telefon.

şinîd (f.i.) işitme, (bkz: sem', istimâ).

şinîde (f.s.) işitilmiş, duyulmuş.

Nâ-şinîde işitilmemiş, duyulmamış.

Nev-şinîde yeni işitilmiş, [fasîhi "şenîde" dir.].

şi'r (a.i.c. eş'âr) 1. anlama, (bkz: fehm, idrâk). 2. ed. şiir, edebî değeri olan nazımlı ve kafiyeli söz.

Aksâm-ı şi'r ed. mısra, beyt, gazel, kasîde, rubâî, murabba, kıt'a, mesnevi, medhiye, hicviye, fahriye, mü-nâcât, tevhîd, tehlîl gibi şi'rin beyan yolları.

şîr (f.i.) 1. arslan. (bkz: dırgam, esed, gazanfer, haydar, leys).

şîr-i âsmân astr. arslan burcu.

şîr-i felek astr. arslan burcu.

şîr-i Hakk (Allah'ın arslanı) Hz. Ali. (bkz: esed-ullah).

şîr-i Hudâ (Allah'ın arslanı) Hz. Alî.

şîr-i jiyân kızgın, kükremiş arslan.

şîr-i mâde zool. dişi arslan.

şîr-i ner erkek arslan. (bkz: nerre-şîr).

şîr-i sipihr astr. arslan burcu, Güneş.

şir-i Yezdân İran devletinin en büyük nişanı. 2. süt. (bkz. şîre1).

şîr-i berfîn kar gibi beyaz süt.

şîr-i mâder ana sütü.

şîr-i mürg kuş sütü; mec. bulunmayan şey.

şîr-i revgan (f.b.i.) [şîr süt + revgan yağ] = şırlağan, susamyağı.

şîr ü şekker (süt ve şeker) muvafık, uygun. 3. mec. yiğit, yürekli.

şirâ' (a.i.) satın alma, satın alınma. ["etmek" yardımcı fiili ile kullanılır].

bey' ü şirâ alım satım.

sevm-i şirâ fık. bir malın satıcı tarafından fiatlandırılıp muhayyer olarak satılması.

şirâ' (a.i.) yelken, gemi yelkeni, (bkz: bâd-bân).

şi'râ' (a.i.) yelken, gemi yelkeni. (bkz: bâd-bân).

şi'râ' (a.i.) astr. iki yıldızın adı.

şi'râ-ül-yemânî, şi'râ-yi yemânî astr. semânın güney yarımküresinde bulunan Kelbülekber (Büyük Köpek) burcunun ve bütün semânın görünen en parlak yıldızı, Sirius; lât. alpha Canis Majoris.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   153   154   155   156   157   158   159   160   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin