Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə123/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   185

Allahım, bizi taklitten kurtar!.


Tahkîkî imana ulaşma vesileleri ve süresi fıtrattan fıtrata göre de değişebilir. Tahkike erme ve imanda derinleşme mevzuunda bazıları için bir ân-ı seyyale yetebilir. Bazıları içinse seneler gereklidir. Kimileri araştırma ve tetkikte gerekli olan azmi ortaya koyamamış olabilirler. Kimileri zaviyeyi yakalayamamıştır, bakış açıları yanlıştır. Kimileri de aşmaları gerekli olan bazı engelleri aşamamışlardır; mesela, hâlâ “ben” diyor ve kibirleniyorlardır. Oysa ki, bir mahiyette iki “ben” olmaz. O bütün benliğimize hâkim ise, onun “Ben” dediği yerde ikinci bir “ben” sesi olmamalı. İnsan kendisini nefyetmeli ki, isbata ulaşabilsin.. kendini “illa”nın berisinde tutmalı, “illa”nın ötesini sadece O’na bırakmalı ki hakîki tevhide ersin. O noktaya ulaşabilmek için azim, kararlılık ve temadî gereklidir; kibirden, bencillikten, kendini beğenmekten ve yaptığı işleri kendine mâl ederek şirke düşmekten sakınmak lazımdır. Evet, her şeyi Sahibine vermelisin ki, Sahib kendisini ifade etsin senin mahiyetinde. Sen bazı fiilleri kendine mâl eder, –hâşâ ve kellâ- onların gerçek Sahibini dışlarsan; eğer “düşündüm, ettim, yaptım” dersen, hakîki imana ulaşman veya iman-ı tahkîkînin semerelerini elde etmen imkansızdır. Bazen, böyle bir şirke düşsen de Allah Teala önce sana imhal imhal üstüne mehil verebilir. Bir daha kendini kontrol etmen ve gönlünü teste tabi tutman için sana süre tanınabilir. Hatandan döner, tevbe ve istiğfarla O’nun rahmet kapısına yönelirsen, bir kere daha sana kurtulma ve tahkike erme fırsatı doğar; aksi taktirde, sağlam zannettiğin iman direğinin kırılması, hayat enkazının altında kalman an meselesidir.

Bazıları senelerce oldukları yerde mübtediyâne kalırlar. Belki çok okurlar, çok kitap karıştırırlar; âleme de ders verirler, kendileri anlamış gibi başka insanların huzurunda ahkam keserler. Ne var ki, kendileri bir ömür boyu kat’iyen Allah’ı bilememişlerdir. Sadece, bir yaratıcının varlığına taklîdî olarak inanmışlardır. Oysa, ehl-i sünnet imamlarından bazıları göreneğe dayalı imanın makbul olmadığı kanaatindedirler. Öyleyse, herkes kendi düşünce ve inanç sistemini, tıpkı bir çorabı söküyor gibi söküp, yeniden örgülemelidir.. “Ben şunu böyle kabullenmiştim ama işin hakikati nedir acaba?” deyip inandığı esasları kalb ve kafa süzgecinden geçirerek kendine mal etmelidir. Üstad Hazretlerinin şeytanla mülakatında yaptığı şekilde, “Bunu şöyle farz edelim.. şuna şöyle yok diyelim.. eğer şöyle dersen...” gibi değişik ihtimallerin hepsi üzerinde kendi tahkîk, tedkik ve araştırmalarına göre düşünce ve inanç sistemini yeni baştan inşa ve tahkim etmelidir.

Biz bu telakkiyi ve üsûlu’d-din imamlarının bu mevzuudaki mülahazalarını nazar-ı itibara almasak ve “Allah’ın rahmeti geniştir, o rahmetten taklitçiler bile istifade edebilirler” desek bile asıl matlub olan tahkike ulaşmaktır. Hazreti Üstad da eserlerinde hep tahkik yolunu göstermiştir. O, tahkik adına ortaya koyduğu eserleriyle, sergilediği tahkik yörüngeli tavırlarıyla, dile getirdiği tahkîk desenli nasihatlarıyla milletin hakikî imana ulaşması için üzerine düşen vazifeyi tam eda etmiştir. O yapması gerekli olan hizmeti yapmıştır ama tahkîkin sonucunu hâsıl etmeye onun gücü yetmez. Bu konuda, sizin Allah’a, Hazreti Kur’an’a ve Peygamber Efendimize teveccühünüz ve günümüzde Kur’an’ı Kerim’in tercümanı olmaları itibarıyla, iman hakikatlerini anlatan eserlere itimadınız lazımdır.

Hasılı, her insan kendi inanç, düşünce, anlayış ve iman dünyasını yeniden bizzat kendisi inşâ etmelidir ki imanıyla ayakta durabilisin. Yoksa, bir insan, başkaları tarafından kendisine empoze edilmiş bir inanç sistemiyle, yani taklidî imanla yerinde çok sağlam duramayabilir. Nitekim, taklîdin hüküm fermâ olduğu bir dönemde, akide adına ortaya atılan bir kısım şüpheler karşısında sarsılmadık insan kalmamış, Hazreti Üstad’ın lâhikalarda dediği gibi, kırk kişiden otuzsekizi sarsılmıştı. Öyleyse, insanın çok sağlam kulplara tutunması, Urvet-ül-Vüskâ’ya sıkı sıkıya yapışması lazımdır ki o sapasağlam kulp da tahkîkî imandır. Aksi taktirde –Allah korusun- insan her an sarsılıp düşmekle karşı karşıyadır.

Bununla beraber, en az tahkik kadar, belki ondan da önemli bir şey daha vardır; o da, Allah’a çok itimat etmek, O’na çok güvenmek ve her an O’na sığınmaktır. Siz bana sorsanız ve deseniz ki, “Biz sabah–akşam bin defa “Allah’ım, Sensiz edemeyiz; elimizden tut, bizi yanlız bırakma! diyoruz. Bu kadarı yeterli midir?” Ben de derim ki, “Bin defa daha deseniz daha iyi olur.” Çünkü, o kadarına bizim ihtiyacımız var. Sakın, hiç kimse hâl-i hazırdaki durumuna güvenmesin, şu anki konumuna itimat etmesin. Maalesef, çoğumuz bir yalan üzerinde duruyoruz. Ma’siyetler karşısındaki zaaflarımız bu yalanların emareleridir. Cismaniyete ait bir kısım boşluklarımız durduğumuz yerin çatırdadığının işaretleridir. Dünya karşısında mümince bir duruş sergileyemiyorsak, beklentisiz olamıyor ve “Bir kuruş gelmese de olur, evim-barkım olmasa da olur” diyecek babayiğitliği ortaya koyamıyorsak yıkılma temayülleri gösteriyoruz demektir. Bu zaaf ve boşlukların hepsinden bizi avlayabilirler. Şeytan avlayabilir, şeytanın insî ve cinnî avanesi avlayabilir, nefs-i emmare avlayabilir. Evet, Allah tutmazsa ayakta duramayız. O’ndan diliyor ve dileniyoruz: Bizi taklitten ve mukallitlikten kurtarsın; tahkîke ve hakiki mü’min olmaya ulaştırsın.

KIRIK TESTİ – 19-12-2004

ZİKİR ALANININ GENİŞLİĞİ ve YANIK NAĞMELER

Soru: Zikir mülahazasını günlük işlerimiz arasına nasıl içirebiliriz?


Cevap: Sofîlerce, Allah’ın ad ve unvanlarının teker teker veya birkaçının bir arada anılması ve tekrar edilmesi şeklinde anlaşılan zikir; anmak, hatırlamak, varlığın koridorlarında gezerken hemen her nesneden Allah’a ait bir mesaj almak ve O’nu ins-cin herkese ilan etmek demektir. Cenâbı Hakk’ı mübarek isimleriyle yâd etmek, sıfât-ı Sübhâniyesiyle anmak, ef’âl-i ilâhiyesiyle hatırlamak ve “Allah şu isleri nasıl da bin bir hikmetle yapıyor” diyerek takdir ve minnet hislerini ifade etmektir zikir.

Zikir, bazen mücerret bir yâd etme şeklinde olur; bazen de onunla beraber bir fikir ve tefekkür de bulunur. Bazen kalbinizde takdir ve tebcil hisleri coşar ve Allah’ın ululuğunu, azametini temâşâ ettiğiniz o an içinizden “Allahu Ekber” demek gelir. Bazen, O’nun sonsuz nimetlerinin sağanak sağanak boşalması karşısında gönlünüzde “Elhamdulillah, elminnetü lillah, eşşükrü lillah” diye bağırma, Cebâbı Hakk’a minnet ve şükranlarınızı ifade etme arzusu hasıl olur. Bir başka zaman, Allah Teâlâ’yı şerikten, nazîrden, zıdd u nidden tenzih sadedinde ya da bazı insanların bir kısım işleri falana, filana veya kendilerine isnâd etmeleri karşısında, “Her şeyin fâili Allah’tır; O, işine başkalarının karışmasından muallâdır, müzekkâdır.. O Sübhândır..” der, “Sübhânallah” diye haykırmak istersiniz. Mesela, bir belgeselde, insan fizyolojisiyle, anatomisiyle ya da ruhun fizikî yapı üzerindeki tasarruflarıyla alakalı baş döndüren icraât-ı sübhâniyeyi gördüğünüz zaman, ard arda “Sübhânallah” sözü dökülür dudaklarınızdan; Allah’ı anarsınız, “Ne büyüksün Rabbim, Sen Ahsenü’l-hâlıkînsin” demek gelir içinizden. Bir musibete maruz kaldığınız ya da bir belanın def’ ü ref’ini gördüğünüz zaman da, yine O’nun merhameti, hıfzı ve inayeti ile alakalı mülahazalar gelir aklınıza; gelir de siz “Yâ Fârice’l-hemm, yâ Kâşife’l-gamm” yakarışlarıyla bir kere daha O’nu yâd eder ve “Ey sıkıntı ve tasaları kaldıran, ey gam ve kederleri gideren” diyerek O’na yönelirsiniz. Bunların herbiri, değişik şekillerde O’nu zikretme demektir ve hadiselerin insan gönlünde tetiklediği duygularla meydana gelen zikirlerdir.



Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin