(256-) Lâ ikrahe fid Diyni kad tebeyyenerrüşdü minel ğayy* femen yekfür Bittağuti ve yu'min Billahi fekadistemseke Bil urvetil vüska, lenfisame leha* vAllahu Semi'un 'Aliym;
* Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
İnsanın zâhirdeki düzen ve çalışmasını belirten ifadelere geçiyor şimdi,
Din’de zorlama yoktur, zorlamaya gerek yoktur çünkü, zorlama için en az iki taraf lâzımdır.
Rüşd ortaya geldiğinden inkâr kalkmaktadır, kerih görmek diye bir şey ortadan kalkmış olmaktadır yani Hüviyet-i Mutlak’a artık ortaya çıktı, hangi devirde okursa okusun kişi bunu o devirle bağlantılı olarak okuyabilir yani sadece bir devre has değildir.
Bizler şimdi kıyam devresinde olduğumuz için gerek ilmi yönden gerekse bireysel yaşam yönünden kemâlin kemâlini, rüştün rüştünü daha çok görmekteyiz, çünkü bu devir rüştün ortaya çıkma devridir, kemâlat devri Zati tecellinin olduğu devirdir, bundan sonra artık kıyametin kopması mümkündür çünkü bu devir yaşanmadıkça yeryüzünde kıyamet kopmaz, her ne kadar Bindörtyüz sene evvel Rüşd tamamlanmıştır diye bahsediyorsa da her devrin rüştü kendisine göredir. Kûr’ân’ı Kerîm bütün devreleri kapladığından aynı zamanda bu Rüşd bugünün devresine gelecek Rüşd’leri de içine almakta, o günkü şeriat mertebesinin rüşdünü ve kemâle gelmesini de anlatmaktadır.“Minel ğayy” eksiklikten, her türlü noksanlıktan artık ayrılmıştır, Hakkikat-i Muhammedi ortaya geldikten sonra artık bunun Rüşd’süz olması mümkün değildir.
Kim ki tagut’a küfreder;
Yukarıdan beri anlatılan hüvviyyet içerisindeki insânlar
tagut’a küfrederler yani tagut’u örterler, artık tagut diye
392
bir sorunları olmaz onların, beşeri hayalden kaynaklanan tagut’ları kalmadığından, Allah’a imân ederse, yani mü’min isminin sahibi olursa işte onlar tagut’u ortadan kaldırırlar.
İşte onlar sapasağlam bir kulba sımsıkı yapışmışlardır;
O kulb birinci itibarıyla Kûr’ân’ı Kerîm, ikinci itibarıyla Hz. Rasûlullah (s.a.v) dir. Kûr’ân-ı Kerîm’e insân doğrudan doğruya tutunamaz fakat “Elimden tut Ya Rasûlullah” dediğimiz zaman Efendimiz (s.a.v) bizim elimizden tutar, Efendimiz (s.a.v) de Kûr’ân’a tutunmuştur, kendi idraki kendi marifeti yüzüyle tutunmuştur demek ki Efendimize (s.a.v) tutunan Kûr’ân-ı Kerîm’e tutunmuştur ve Kûr’ân-ı Kerîm’e tutunan da Allah’a tutunmuş olur dolayısıyla onların ne kopması ne de herhangi bir eksikliği sözkonusu olur. Hz. Rasûlullah’a gitmek içinde zamanın İnsân-ı Kâmil’ine tutunmak lâzımdır,ki zaman zaman ifade ettiğimiz gibi “tutarsan tutulursun”.
Allah oluşan herşeyi mutlaka Sem’i sıfatıyla duyucudur, Alîm sıfatıylada bilici’dir.
اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Dostları ilə paylaş: |