"Şeytanın adımlarını izlemeyin!" emri birçok ayette, farklı bağlamlarda geçmektedir. 168. Ayetteki bağlamın ne olduğuna bakmak gerekir. Bağlam; yeryüzündeki helal ve hoş olan şeylerden yemektir. 173. Ayette haram edilen yiyecekler açıkça belirtilmiş olup bunlar dışındakilerin helal olduğunu, bunlar dışındakileri haram etme yetkisinin kimsede olmadığı sonucuna varmak gerekir. Bu belirtilenler dışında haramlar ihdas etmek olgusuna atfın bu ayetlerdeki bağlam olduğu anlaşılıyor. Haram etmek/haramlaştırmak yetkisi sadece Allah'a aittir. Allah'ın indirdiğine uyun denildiğinde atalarının yolunu izleyeceklerini söyleyenleri 170 ve 171. Ayetlerden Allah Teâlâ’nın örten inkârcılar olarak tanımladığını görüyoruz. Bu bir tiptir. Bu tip sözün kendisine, deliline, tutarlılığına, hak ile uyumuna değil de söyleyene, söyleyenin gücüne, insanlar nezdindeki kıymetine, sözün şiddetine, söyleyenin bağırıp çağırmasına bakar. Eğer siz bu kriterlere uygun değilseniz, peşinizden gelenler çok ve güçlü değillerse ya da onların tanrılarının yani toplumun onayını almadıysanız sözleriniz ne kadar tutarlı, delilli, apaçık olsa bile sözlerinizi duymayacaklardır. Onlar çoğunluğun çıkardığı sesi anlamadan tekrar etmekten başka bir şey yapmazlar. Akıllarını kullanmazlar, düşünüp değerlendirmezler, sadece tekrar ederler.
173 Şüphesiz size leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen haram edildi. Kim zorda kalırsa aşırıya kaçmadığı ve sınırı aşmadığı taktirde ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, bağışlayan ve merhametlidir.
174 Şüphesiz Allah'ın indirdiği kitaptan gizleyenler ve böylece onu az bir ücrete satanlar, işte onlar karınlarına ateşten başkasını yemiyorlar/doldurmuyorlar. Allah kıyamet günü onlara konuşmaz ve onları arındırmaz. Elim/acıklı azap/mahrumiyet onlar içindir.
175 Onlar sapkınlığı en güzele kılavuzlanma, azabı/mahrumiyeti de bağışlanma karşılığında satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar da dayanıklılar (!)
"Allah'ın indirdiğini gizlemek" uyarısını üzerine alınmayanlar! Dikkat edin. İnsanların Allah'ın indirdikleri ile temas edebilmeleri için, ondan sonuçlar çıkarabilmeleri için, apaçık, tafsilatlı ve kolaylaştırılmış olan Kuran'ı anlayabilmek ve sonuç çıkarabilmek için şu kadar ilim, bilim, dil ve geçmişin bütün geleneğini bilmek gerektiğini söyleyenler Allah'ın indirdiklerini gizleyenler değiller mi? Allah'ın indirdiğinden sonuç çıkarabilmek yani içtihat edebilmek için bütün ilimleri ordinaryüs profesör düzeyinde bilmek ve bunun üzerine de ilm-i ledünnü bilmek gerekir diyen şahısların bu ülkenin resmi televizyonunda bangır bangır bağırarak insanlara ayar verdiğini bu gözler gördü. İşte Allah'ın indirdiğini gizleyip onu az bir ücrete yani boş ve kısa süreli bir tanrılık deneyimine satanlar bu tiplerdir, öncelikle. Allah'ın haram ettikleri dışında haramlar uydurup bu uydurduklarını da Allah'a ve Resulüne iftira edenler de bu tiplerdendir.
Bizim de kendi korku ve kaygılarımız yüzünden çoluk çocuğumuza ve bizimle beraber olanlara yani "emrimiz altında olanlara" Allah böyle diyor diye helal olanı yasaklamaya kalkmamız da Allah'ın indirdiklerini gizlememizdir. Böyle bir halden şiddetle kaçınmamız gerekir. Hem içte ve hem de dışta Allah'ın indirdikleri ile ilgili tanıklıklarımızı gizlememeliyiz. Her şeye gücü yetenin/her şeye ölçü koyanın Allah olduğunu her daim hatırda tutmalıyız. Bizim otoritemiz; Allah'tır. Korkularımızı, kaygılarımızı, arzularımızı Allah yerine koymaktan O'nun koyduğu ölçüler dışında ölçüler koymaktan veya konulmuş ölçüleri dayatmaktan şiddetle kaçınmalıyız. Yukarıda anlattığım tipin panzehiri Hakkın iktidar olduğu prototip/ilk örnek kurgular oluşturmak ve bu kurguları yaygınlaştırmayı dilemek ve bu doğrultuda çaba göstermektir. İnsanla Allah arasındaki engelleri kaldırmak/kaldırmaya adanmaktır. İnsanın potansiyelini ortaya çıkarıp üretmesi salâttır. Salâtı engelleyenlerden olmaktan şiddetle kaçınmalıyız. Salâtımızı da tek otoritemiz, efendimiz, Rabbimiz olan Allah için gerçekleştirmeliyiz. Kaygılarımızı, korkularımızı, arzularımızı merkeze aldığımız, Allah için üretmediğimiz sürece bizden hiç bir söz çıkmasa, her şeye uzaktan baktığımızı düşünsek bile varlığımız salâtı engellemektedir. Bundan şiddetle kaçınabilmenin tek yolu potansiyelimizi ful kapasite Rabbimiz için üretime tahsis etmemizdir. Bir iş ve oluştan boşaldığımızda hemen yeni bir iş ve oluş nasbetmemizdir. Aksine davrandığımız her anda Rabbimize kafa tuttuğumuzu ve ateş azabına karşı dayanıklı olduğumuz iddiasında olduğumuzu hiç hatırımızdan çıkarmamalıyız.
176 İşte böyle Allah kitabı gerçek ile indirdi/İşte bunun sebebi Allah'ın kitabı gerçek ile indirmesidir. Şüphesiz kitap hakkında birbirleriyle ihtilaf edenler, derin/uzak bir parçalanmışlık içerisindedirler.
Kitabın anlaşılması konusunda insanların farklı düşünceler içerisinde olması, birbirleri ile ihtilaf etmeleri aslında bir zenginliktir. Farklı anlayışlar değerlendirilerek en güzel yoruma ulaşılabilir. Peki, Hak Teâlâ bu ayette kitap hakkında ihtilaf edenler demekle neyi işaret ediyor? 164. Ayette “gece ile gündüzün ihtilafının” bizim için bir ayet/delil/gösterge olduğu ifade edilmişti. Gece ile gündüz birbirine ihtilaf eder; birinin olduğu yerde diğeri yoktur ancak gece ile gündüz biteviye birbirlerini izlerler. Muhalefet etmek, muhaliflik merkeze alındığında muhalefet ettiğini biteviye izlemektir, o halde. “Yalan muhalefet” ile muhalefet ettikleriniz vazgeçilmez bir şekilde takip ettiklerinizdir. Bu ayette de kitap hakkında ihtilaf edenler kitabı izlemiyorlar, aslında; Birbirlerini izliyorlar. Kitabın onlara uygulamak bağlamında anlattıkları ile değil birbirlerine nasıl üstün gelebileceklerinin derdindeler. Bu halin neticesi de derin bir parçalanmışlık oluyor, haliyle. Hâlbuki Allah Teâlâ bize örnek olarak İbrahim Peygamberi göstermiş ve onun kurduğu kurguyu ayrıntılı ve apaçık bir biçimde anlatmıştı. Bize düşen kitap ile ilgili yorumlar ya da algılamalarla ilgili tartışmaya girmek değil Allah’ın bizi kılavuzladığı istikamete doğru kararlı ve teslim olmuş bir şekilde yürümektir.
177 İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir velâkin iyilik, bir kimsenin Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve nebilere inanıp güvenmesidir. Sevdiği malını yakınlara/garibanlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, çabalayanlara ve bağlarını çözmesi için kölelere (firriqâb) vermesidir. Salâtı ayağa kaldırması ve zekâtı vermesidir. Sıkıntı zamanında sıkıntılara ve darlıklara direnmesidir. İşte onlar doğru/tutarlı olanlardır. Onlar Allah'ın koruması altına girenlerdir.
Dinleştirme olgusuna dayalı içi boşaltılmış ritüeller en temelde "Allah'ın dinini korumak" olgusu ile ilgili olup Allah'ı yüceltmek ile tamamen ilgisiz ve hatta zıttır. Âlemlerin yaratıcısı ve efendisi olan Rabbi korumak, O'nun dinini yüceltmek bizim gibi acizlerin işi olabilir mi? Allah Teâlâ’nın bu ayette, diğer birçok örnekte de olduğu gibi insanın en önemli vazgeçilmezi ve sevgilisi olan maldan Allah'a güvenerek işaret ettiklerine vermesi olgusunu insanın önüne çıkarmaktadır. Eğer sevdiğimiz şeylerden veremiyorsak inanıp güvendiğimiz iddiası boş bir iddiadan ibaret olacaktır, zira.
178 Ey inanıp güvenenler! Ölümlü olaylarda sizin üzerinize "kısas" yazıldı; Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi... Kardeşi tarafından bir şey affedilirse bilinene/örfe uymak suretiyle ona güzelce diyet ödemelidir. Bu hafifletme Rabbinizden bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa onun için elim/acıklı bir azap vardır.
179 Sizin için kısasta hayat vardır. Ey gönül ve akıl sahipleri! Umulur ki Allah'ın koruması altına girersiniz.
180 Size ölüm hali geldiğinde eğer bir hayır/mal bırakacaksanız ana babaya ve akrabalara bilinene/örfe uygun şekilde vasiyet etmek Allah'ın koruması altına girenler üzerine bir hak/gerçek olarak sizin üzerinize yazıldı.
181 Onu işittikten sonra onu her kim değiştirirse onun günahı değiştirenlerin üzerinedir. Allah işiten ve bilendir.
182 Kim vasiyet edenin kusur (cenefen) ya da günah işlemesinden korkar da onların aralarını düzeltirse onun üzerine bir günah yoktur. Şüphesiz Allah bağışlayan ve merhamet edendir.
183 Ey inanıp güvenenler! Sizden öncekilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de "oruç" 29 yazıldı. Umulur ki Allah'ın koruması altına girersiniz.
184 Sayılı günlerdir. Her kim hasta ya da seferde 30 olursa karşılığı başka günlerde onun sayısı kadardır. Eğer güç yetirebiliyorsa/zorlanıyorsa yoksulların yiyeceğini fidye olarak vermelidir. Kim gönülden/fazladan (tetavve'a) bir iyilik yaparsa o iyilik kendisi içindir. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır/üstündür/iyidir.
185 O Ramazan ayı ki onda kılavuzlanma ve doğruyu yanlıştan ayırt etme/Furkan'dan açıklamalar/delillerin bulunduğu, insanlar için en güzele kılavuzlanma olan Kuran indirilmiştir. Sizden kim ona tanık olursa onda oruç tutsun. Eğer kim hasta ya da sefer halinde olursa başka günlerde onun sayısınca tutsun. Allah sizin için kolaylık istiyor, Allah sizin için zorluk istemiyor. Bu, sayıyı tamamlamanız ve sizi en güzele kılavuzladığından dolayı Allah'ı büyüklemeniz/ululamanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.
186 Kullarım sana benden sorarlarsa şüphesiz ben yakınım. Dua ettiğinde dua edenin duasına icabet ederim/karşılık veririm. O halde onlar da icabet etsinler/karşılık versinler ve bana inanıp güvensinler. Umulur ki rüşde/olgunluğa ererler.
187 Oruç gecesinde kadınlarınıza cinsel içerikli yaklaşmak (rafese) size helal kılındı. Onlar sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz. Allah sizin nefislerinize/egolarınıza yazık ettiğinizi (tahtânûne) bildi de size yöneldi/tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın/insani ilişki kurun (bâşirûhunne) ve Allah'ın sizin için yazdığını arayın (vebteğû) ve fecirden beyaz iplik siyah iplikten apaçık ayırt edilinceye kadar (yetebeyyenû) yiyin için. 31 Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Sizler mescitlerde ibadete çekilmiş iken ('akifûn) onlara yaklaşmayın/insani ilişki kurmayın (velâtubâşirûhunne). İşte bu Allah'ın hudududur, ona yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlar için açıklıyor. Umulur ki Allah'ın koruması altına girersiniz.
188 Birbirinizin mallarını batıl ile/boş sebeplerle yemeyin! Eğer bilirseniz bir kısmınız insanların mallarını günah ile yemek için hâkimlerin önüne karar için götürmeyin! (tedlû)
Bu ayette genel olarak çevirenler tarafından hâkimlere rüşvet vermenin yerildiği kanaatinin öne çıkarıldığı görülüyor. Ancak yapılması olumsuzlanan fiil “tedlû” fiili olup bu fiilin “adalet” ile ve “hâkimler” ile bağlantısı kurulduğunda daha çok hâkimlerin önlerine getirilen kanıtlarla hareket edecekleri ve verdikleri kararların adaletten ziyade “kıst” yani hakkaniyet üzere olacağı ve işin aslının en iyi o işin tarafları tarafından bilinebileceğinden hareketle vicdanları harekete geçirmek suretiyle tartışmalı işin dava konusu edilmeden uzlaşma ile çözümlenmesinin teşvik edildiği kanaatine ulaştım.
189 Sana "hilalleri" soruyorlar. De ki; "İnsanlar ve hac için vakit belirleyicileridir". İyilik, evlere arkalarından girmek değildir velâkin iyilik, kişinin sakınmasıdır. Evlere kapılarından girin! Allah'ın koruması altına girin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.
“Evlere kapılarından girin!” emri bu ayetin bağlamı itibariyle “soruları manipüle etmek için sormayın, doğrudan uygulamak için sorun!” ya da “maksadınız olan şeyleri başka şeylerin arkasına saklamayın!” ya da “dolaylı değil doğrusal ilişkiye girin!” gibi bir imgesel anlatımı öncelikli olarak içeriyorsa da evlere kapılarından girmek de “bir beldeye secde ederek girmek” emri benzeri bir emir olup izin alınarak girilen evin, orada bulunulan süre içerisinde kurallarına uymak gibi bir anlamı içerdiğini de unutmamak gerekir.
190 Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın ancak sınırı aşmayın/saldırganlık yapmayın! Allah sınırı aşanları/saldırganları sevmez. 32
191 Onları yakaladığınız yerde öldürün! Sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. Fitne, öldürmekten daha şiddetlidir. Orada sizinle savaşıncaya kadar Mescid-i Haram'ın/Sınırlandırılmış Mescid'in yanında onlarla savaşmayın! Sizinle savaşırlarsa onları öldürün! Örten inkârcıların karşılığı/cezası böyledir.
192 Sakınırlarsa/son verirlerse (feinintehev) şüphesiz Allah bağışlayan ve merhametlidir.
193 Fitne kalmayıncaya ve din/istikamet/yol Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Sakınırlarsa/son verirlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
194 Haram ay, haram aya karşılıktır. Saygı duymak (velhurumât) karşılıklıdır (qısâs). Kim size saldırırsa onların size saldırdığının misliyle/benzeriyle onlara saldırın (fe'atedev). Allah'ın koruması altına girin! Şüphesiz Allah, koruması altına girenlerle beraberdir.
Bu ayette kullanılan "kısas" kavramı üzerine şu kanaate ulaşmak mümkündür, kanaatimce; 178 ve 179. Ayetlerde ölümlü olaylarda uygulanması gereken kısas/adil karşılık ilkesinin ihdas edildiğini görmüştük. Yine ölümle ve saldırı ile dolaylı olarak ilgili olsa bile bu kavramın bu şekilde kullanılması bize hayattaki bir ilkeyi, sünnetullahı anlatmaktadır. Kişisel ya da toplumsal tavır ve kararlarda muhatabının mukabilini çıkarmak esastır. Eğer mukabilini çıkarmaz iseniz, saldırıları durduramazsınız. Muhatabınızın gerçekte ne söylediğini, teklifinin ne olduğunu duymalı, dikkatle dinlemeli, tahlil etmeli ve murakabe noktasını kavrayarak mukabilini çıkarmalısınız ve asla saldırganlaşmamalısınız/haddi aşmamalısınız. Mukabilini çıkarmazsanız zillete, haddi aşarsanız da zulme düşersiniz. Tavrın/sözün mukabilini çıkarmaz iseniz süreç içerisinde sesinizin yükselmekte, tavırlarınızın da kilitlenmekte olduğunu görürsünüz. Haddi aştığınızda da yüzünüzü kendisine yönelik olarak haddi aştığınız kişiye veya topluma çevirmekten kendinizi alamazsınız. Karar noktanız bozulur. Ya yaptığınız bu haksızlığı unutarak örtme yolunu tercih edersiniz ki bu durum sizi katılaştırır ve güzellikleri göremez/duyamaz/hissedemez hale gelirsiniz ya da özür dilemek zorunda kaldığınız için asıl haksızlığı örtmek durumunda kalırsınız. Karar noktanız yine bozulur. Her ikisi de insanın ya da toplumun ileri gitmesinin önündeki en büyük engeldir. Bu sebeple hakikaten de "kısasta hayat vardır". 190. Ayet de zaten aynı bağlamdadır.
195 Allah yolunda infak edin ama kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın! İyilik edin! Allah iyi/güzel davrananları sever.
196 Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer engellenirseniz/muhasara altında olursanız (ehsartüm) kurbandan (hedy) kolayınıza geleni yapın. Kurban, mahalline ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden başında hastalığı ya da ezası/sıkıntısı olan oruçtan, sadakadan ya da nüsükten/ritüelden bir fidye versin. Güvene kavuştuğunuzda hacca kadar umre ile faydalanmak isteyenler kurbandan kolayına geleni yapsın. Kim ki bulamaz ise hacda üç gün, döndükten sonra da yedi gün oruç tutsun. Böylece on güne tamamlasın. Bu ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir. Allah'ın koruması altına girin ve bilin ki Allah akıbeti şiddetli olandır.
197 Hac bilinen aylardadır. Kim haccı kendisine gerekli görürse (feradza) Hacda cinsel içerikli yaklaşma, sınırı aşma (füsûq), kavga/cedel, yoktur. Hayırdan ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık tedarik edin (tezevvedû), şüphesiz azığın en hayırlısı/üstünü Allah'ın koruması altına girmektir. Ey gönül ve akıl sahipleri! Benim korumam altına girin!
198 Rabbinizden bir lütuf aramanızda size bir sorumluluk (cünâh) yoktur. Arafat'tan/Tanışma merkezinden ayrılıp akın ettiğinizde (efadztüm) Meş'ar-i Haram'ın/Sınırlanmış bilinçlenme yerinin yanında Allah'ı zikredin/öğüdünü dinleyin. Sizi en güzele kılavuzladığı gibi O'nu anın/öğüdünü dinleyin. Bundan önce şaşırmış/sapmış kimselerdendiniz.
199 İnsanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayan ve merhamet edendir.
200 Ritüellerinizde karar kıldığınızda/tamamladığınızda (qadzaytüm) atalarınızı andığınız gibi ya da daha şiddetli bir anışla Allah'ı anın! İnsanlardan bir kısmı; "Rabbimiz bize dünyada ver!" der. Onun ahirette/sonrasında bir nasibi (min halâq) yoktur.
201 Onlardan bir kısmı da; "Rabbimiz bize dünyada/öncesinde iyilik ve ahirette de/sonrasında da iyilik ver. Bizi ateş azabından koru!" der.
202 İşte onlara kazandıklarından bir pay (nasibun) vardır. Andolsun Allah hesabı çabucak görendir.
203 Allah'ı anın/öğüdünü dinleyin. Sayılı bilinen günlerde kim iki gün içerisinde acele ederse ona günah yoktur. Allah'ın koruması altına giren kimse için kim de ertelerse ona da günah yoktur. Allah'ın koruması altına girin. Şunu bilin ki hiç şüphesiz O'na toplanacaksınız.
204 İnsanlardan bir kısmının dünya hayatı hakkındaki sözleri senin acayibine/hoşuna gider ve o kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. O, hasımların en azılısıdır/üstelik tartışmada son derece ustadır. (eleddü)
205 Yüzünü çevirdiğinde ise yeryüzünde bozgunculuk yapmak, ekinleri ve nesli helak etmek için gayret eder. Allah bozguncuları/sınırı aşanları sevmez.
206 Ona "Allah'ın koruması altına gir!" denildiğinde izzet-i nefsi/gururu onu günaha sürükler. Cehennem ona yeter. Ne kötü bir döşektir o!
204, 205 ve 206. Ayetlerde anlatılan tipte asıl öne çıkarılan yaklaşım; insanların sözlerinden daha çok tavır ve eylemlerinin esas alınmasıdır. İnsanların sözleri hoşumuza gitse de esasen bakmamız gereken eylemleridir. Bu sebeple hem kendimize aynı nazarla bakmalıyız yani sözlerimizden ziyade tavırlarımızın ve eylemlerimizin esas olduğundan hareketle sonuç çıkarmalıyız ve hem de muhatabımızın tekliflerini sadece sözleriyle değil tavır ve eylemleri ile okumalı ve değerlendirmeliyiz.
207 İnsanlardan kimileri de canını/egosunu Allah'ın rızasını aramak için satar. Andolsun Allah, kullarına şefkatli olandır (raûf).
208 Ey inanıp güvenenler! Hep birlikte barışa girin! Şeytanın adımlarını izlemeyin! O, sizin için apaçık bir düşmandır. 33
209 Size apaçık deliller geldikten sonra yan çizerseniz (zeleltüm) Bilin ki şüphesiz Allah Aziz/üstün ve Hakîmdir/hüküm ve hikmet sahibidir.
210 Onlar buluttan gölgeler içerisinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini ve işin karara bağlanmasını mı bekliyorlar/gözlüyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah'a döner.
211 İsrailoğulları'na kaç apaçık ayet/delil/gösterge verdiğimizi sor! Kim Allah'ın nimetini o kendisine geldikten sonra değiştirirse şüphesiz Allah'ın akıbeti şiddetlidir.
212 Örtüp inkâr edenlere dünya hayatı süslenmiştir/süslü gösterilmiştir. İnanıp güvenenleri küçümsüyorlar/aşağılıyorlar (yesharûne). Allah'ın koruması altına girenler kıyamet/diriliş gününde onların üzerindedirler. Andolsun Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
213 İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, müjdeleyici ve uyarıcı nebiler gönderdi. Aralarında ihtilaf ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsin diye onlarla birlikte kitabı gerçek ile indirdi. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra onda ihtilaf etmeleri aralarındaki kıskançlık sebebiyledir. Hak/gerçek üzerinde ihtilaf ettikleri şeylerde inanıp güvenenleri Allah en güzele izniyle kılavuzladı. Allah dilediğini/dileyeni dosdoğru yola kılavuzlar.
Şeytanın iğvasından sonra Âdem dünyaya/aşağıya düşmanlar olarak indirildi. İçinde bulunduğumuz dünya hayatında fonda hep düşmanlık vardır. Kıskançlık, aşırılık bu düşmanlığın sonuçlarından biridir. İnsan içine yerleştirilen işletim sistemi ile gerçeği saf ve sade bir şekilde kavrayacak yetenekte yaratılmıştır. Ancak insan bu düşmanlığın etki ve sonuçlarıyla gerçeği apaçık gören işletim sistemine virüsler bulaştırır ve gerçeği örter. Allah Teâlâ’nın "kâfirlik" kavramını seçmesi tesadüfî değildir. Gerçeği apaçık görme yeteneğine sahip olan insan bu gerçeği ne kadar örtse de duyup algıladığında muhakkak görecek ve algılayacaktır. İnsan gerçeği gördüğünde ya ona tabi olacak ya da örterek kurduğu sistemin tehlike altında olduğu zannıyla korumaya alıp saldırganlaşacaktır. Bu sebeple örten inkârcılar haktan/gerçekten nefret ederler. Gerçekten hedeflediği/merkezine aldığı şey ile ilgili gerçekçi, üretken, bütün verileri sağlıklı bir şekilde okuyup yaratılışına uygun şekilde davranan insan iş Allah algısına gelince sanki bambaşka bir düzen varmış gibi davranmaktadır. Verileri okuyan gözleri görmez, kulakları işitmez olur. Akıl ise zaten devre dışı kalmaktadır. Her hangi bir kitabı anlamak için uyguladığı bütün prensipleri Allah'ın kitabı söz konusu olduğunda görmezden gelmektedir. Peki, bu teslimiyetinden/dindarlığından mı kaynaklanıyor? Tabii ki hayır. Bazen tembelliğinden, bazen korku ve kaygısından ama çoğunlukla da yukarıda anlatılan sebeple kastından kaynaklanmaktadır.
214 Sizden öncekilerin başına gelenlerin benzeri/misli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi hesabettiniz? Onlara öyle sıkıntılar ve darlıklar dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki elçi, beraberindeki inanıp güvenenlerle birlikte "Allah'ın yardımı/Nasrullah ne zaman?" derlerdi. Gözünüzü açın! Allah'ın yardımı/Nasrullah yakındır.
2/286, 3/81 ve 7/157 ayetlerinde bahsi geçen "ISIR" kavramı ile ilgili olarak 2/286 ayetiyle bu "ağır yükün" bizim üzerimizden kaldırıldığı kanaatinin bu ayet ile birlikte değerlendirildiğinde itibar edilebilmesi mümkün olmayan bir görüş olduğunu çok daha net olarak kavrayabiliyoruz, kanaatimce.
215 Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; "İnfak edeceğiniz şey ana baba, akrabalar/garibanlar, yetimler, yoksullar ve yolun oğlu/yolda kalmışlar içindir". Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilir.
Bu soru aynı şekilde 219. Ayette de geçmektedir. Bu ayette infak edilecek hedef kitleden bahsedilirken 219. Ayette ise neyin infak edileceği anlatılmakta. Kuran'ın kelime manası itibariyle bir konuyu ayrı yerlerde başka bağlamlar içerisinde farklı yönleriyle anlatıp anlam kümeleri oluşturan bölümler olarak algılanması gerekiyor. Kuran'ın bütünü de göz ardı edilmeden sistemin anlaşılmaya çalışılması gerekmektedir.
216 Kerih görseniz de/hoşunuza gitmese de savaş üzerinize yazıldı. Belki de hoşlanmadığınız şey sizin için hayırdır. Belki de sevdiğiniz şey sizin için şerdir. Andolsun Allah bilir, siz bilmezsiniz.
191 ve 193. Ayetlerde Fitnenin öldürmekten daha şiddetli olduğu ve Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar savaşılması emredilmişti. Ayetlerin genel konsepti itibariyle fitne kavramının kaos, belirsizlik, hukuksuzluk, karmaşa gibi çağrışımları var. Toplumsal olarak yani devletler bağlamında olaya yaklaşmak bir yana kişisel olarak da kendi iktidar alanlarımızda fitneye sebebiyet vermeyecek şekilde net ve tutarlılık çabasında olma savaşını vermemiz gerekiyor. Hukukların netleşmesi bu anlamda çok önemlidir. Hukukun netleşmesi için savaşmaktan bir an bile geri durmamak gerekmektedir. Hukuksuzluğun, karmaşanın, kaosun olduğu durumlarda savaştan kaçınmak, barışa hizmet etmek demek değildir. Barış için savaşmak çıkarımı görüntü itibariyle paradoksal bir yaklaşım gibi gözükse de hayat içerisinde karşılaşmakta olduğumuz gerçeklik ile tam uyumludur. Karmaşanın, kaosun, hukuksuzluğun olduğu yerde sırf kavga çıkmasın, keyfimiz bozulmasın diye barışın savaşını vermemek kaosa, karmaşaya, hukuksuzluğa hizmet etmek demektir. Yani şeytan iktidarının gönüllü askeri olmak demektir. Hayatta hiç bir şeyin ve de en önemlisi özgürlüğün, hürriyetin emek etmeden, savaşmadan alınamayacağını acı tecrübelerimiz bize anlatmış olmalı. Savaş, tabidir ki istenecek bir durum değildir. Keşke savaşmadan bunlara sahip olabilseydik. Salât yani üretim barışın temelidir. İslam olmanın temel koşulu üretimdir. Esasen üretiminiz, savaşınızdır. Ancak üretiminizi kaosun sürdürücü ve sahiplerinin emrine vermemelisiniz. Üretiminiz Rabbiniz için olmalıdır. O'nun emrettiği şekilde barış için olmalıdır. 47. Surenin 35. Ayetinde de belirtildiği üzere gevşeme bilmeyen "barış savaşçıları" olmalıyız. İslam olmak kanaatimce, budur.
217 Sana haram/sınırlandırılmış ayda savaşmayı soruyorlar. De ki; "Onda savaşmak büyüktür. Allah yolundan alıkoymak ve onu örtüp inkâr etmek ve sınırlandırılmış mescidi ve ondan halkını/ehlini çıkarmak Allah katında daha büyüktür". Güçleri yettiğince sizi dininizden/yolunuzdan/istikametinizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmezler. İçinizden kim dininden/yolundan/istikametinden döner ve örten inkârcı olarak ölürse işte onun dünya/önceki ve ahirette/sonrasında yaptıkları boşa gitmiştir ve o cehennem yârânıdır ve orada ebedi kalıcıdır.
218 Şüphesiz inanıp güvenenler ve Allah yolunda hicret edenler ve cihad edenler/gayret gösterenler, işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar (yercûne). Andolsun Allah Gafûr/bağışlayan ve Rahîm/merhametlidir.
219 Sana aklı örten içecekler/sarhoş ediciler (hamr) ve kumardan (meysir) soruyorlar. De ki; "O ikisinde büyük bir günah ve insanlar için faydalar/menfaatler vardır. Günahları faydalarından daha büyüktür". Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; "Bağışladıklarınızı! ('afve)". 34 Böylece Allah ayetlerini açıklıyor, umulur ki üzerinde derin düşünürsünüz/tefekkür edersiniz...
Dostları ilə paylaş: |