Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə190/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   186   187   188   189   190   191   192   193   ...   899
BEKTAŞÎ MUSİKİSİ

130

131

BEKTAŞÎLİK

Bektaşîliğin sembollerini içeren bir yazı resim: Şer yılanını boğan Allah'ın aslanı Hz Ali ve kılıcı zülfikâr, teslim taşı, on iki terkli (dilimli) hüseynî taç, müsenna (aynalı) tarzda yazılmış "Muhammed" ve "Ali". Ara Güler fotoğraf koleksiyonu

gibi terennüm sözlerine zâkirlerin dışındakiler de katılırlar.

Bektaşî musikisinde başlıca iki tür üslup ve tavır özelliği vardır. Köy ve kasaba çevrelerindeki Bektaşî tekkelerinde icra olunan musiki, tamamıyla halk musikisi niteliğinde olup, mahalline göre, Anadolu ve Rumeli ezgilerini içerir. Şehir tekkelerinde ise, klasik kültürün yansıması olarak musiki üslup ve ezgi yapısı yönünden klasikleşmiştir. Tabii bu musikinin en seçkin örnekleri İstanbul'daki tekkelerde icra edilmiştir. Nefeslerin güfteleri de, besteleri de genellikle zabitlikten uzak, rintçe, kalenderce, hattâ kayıtsızca bir üsluptadır. Tevşihlerin, ilahilerin bestelerinde görülen ağırbaşlı tasavvuf üslubu ve karakterine, nefeslerde rastlamak zordur.

Bektaşî musikisinin bu üslup ve tavır özelliğinden başka, bazı icralarda rastlanan bir özelliği daha vardır. Genellikle kalabalık semah ayinlerinde okunan nefeslerde, bazı nakaratlar Batı müziğinde olduğu gibi "kanon" tekniği ile tekrarlanır. Bu çeşit nefeslere, "deste", "takım" veya "arka" nefesi gibi adlar verilmiştir. Ayrıca, yine kalabalık semahlarda hazır bulunanlardan bazıları, "yâ Allah", "yâ Şah", "hû" gibi sözleri, okunan nefesin karar perdesinden tekrar ederler; buna da "dem tutmak" denilir. Semah havası daha "yürütülmek" istendiğinde perde, daha tize alınır; buna da "perde kaldırmak" denir, bu icra tekniği bütün tarikat ayinlerinde uygulanmıştır. "Turnalar semahı" gibi özel semah havalan da vardır.

Bektaşî musikisinde okunan eserlere, genel olarak "nefes", bestesiz okunan şiirlere ise "nutuk" denir. Nefesler, konuları bakımından na't-ı Ali, On İki İmam, mersiye, miraciye, nevrûziye gibi türlere ayrılır. Bunlar musiki açısından farklılık göstermez. Ağır usullerle bestelenenlere "oturak", yürük usullerle bestelenenlere ise "şahlama" denilir. Şahlamalar, semah sırasında okunan nefesler olduğundan semaha uygun ezgi yapısı ve ritim özellikleri taşırlar.

Bektaşî musikisi güftelerinin hepsi nefes tarzında olmadığı gibi, şairlerinin bir kısmı Bektaşî de değildir. Bütün Bektaşî tekkelerinin başlıca inanç temellerinden biri Ehl-i Beyt'e ve özellikle Hz Ali'ye karşı beslenen çok güçlü sevgidir. Bu sevgiyi dile getiren hemen her güfte, Bektaşî nefesi tarzında bestelenip okunmuştur. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri ünlü Mevlevî şair Şeyh Galib'in ikrarımıza ser veririz ahde ka-vîyiz / Biz Şâh-ı Velayet kuluyuz, hem Aleviyiz, nakaratlı müseddes tarzındaki şiirinin Bektaşî nefesi olarak bestelenip okunagelmesidir. "Tahirü'l-Mevlevî" ola-•uk tanınan ve Mevlevî olduğu herkesçe bilmen Tahir Olgun'un (ö. 1951) şu şiiri de böyle bir,örnektir: Müncezîb zerrât-ı şems-i Hazret-i Peygamberiz / Şey'enlil-lâh derviş-i kûy-i cenâb-ı bayderiz / Abd-i hass-ı zât-ı Zehrâ-yı inâyet-perve-riz / Bende-i âl-i aba hem biz Hüseynîlerdeniz. Bayramî tarikatı piri Hacı Bay-

ram-ı Velî'nin "N'oldu bu gönlüm" diye başlayan ünlü şiirinin de uşşak makamında nefes olarak bestelenmesi bir başka örnektir. Bir Bedevi tarikatı mensubu olan şair Kâzım Paşa'nın (ö. 1889) güfteleri de nefes olarak bestelenmiştir. Aynı durum besteciler için de geçerlidir. Bektaşî musikisini meydana getiren bestekârların da hepsi Bektaşî değildir. "Dâver-i aşr-ı Muharrem'dir Hüseyn-i Kerbelâ" diye başlayan hicaz ilahi, "Kadrim ola berter şeref-i Nâd-ı Alî'den" diye başlayan "Yâ Rab beni dür eyleme evlâd-ı Alî'den" nakaratlı hüzzam ilahi, "Arş tâkı-ı meskenindir Yâ Hüseyin İbni Alî" mısraıyla başlayan hüseyni ilahi; Bektaşî düşüncesini yansıtmaktadır; I-mam Ali muhabbetini ve Kerbelâ faciasını dile getiren bu eserlerin bestekârı bir Bektaşî değil, ünlü Dede Efendi'nin torunu ve Mevlevî tarikatı mensubu Mü-ezzinbaşı Rifat Bey'dir (ö. 1888).

Bektaşî musikisinde köy ve şehir üslubu olarak göze çarpan üslup özelliği semah ayinlerinde de gözlenebilir. Daha çok şehirlerdeki tekkelerde düzenlenen ayinler, Balım Sultan'a mal edilen "Erkân-nâme"deki usul ve erkâna uygun olarak gerçekleşen ayin ve semahlardır. Semahanede başlayıp "meydan odası"ndaki semah oyunu ile biten ve semaha belli kişilerin katıldığı, Balım Sultan erkânlı bu ayinlerden farklı olan, kırsal kesimdeki ayinlerin daha basit bir düzeni vardır.

Bir de hıdrellez, nevruz gibi günlerde veya bir adak gereği düzenlenen büyük semah ayinleri vardır. Genellikle bir yatırın türbesi civarında veya uygun kırlık bir alanda istisnasız herkesin katıldığı ve Bektaşî deyimi ile "kır muhabbeti" içinde gerçekleşen bu semaha "Koyun Baba" veya "Çoban Baba" semahı adı verilir. İstanbul'da, "Koyun Baba" semahı, Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı'n-da düzenlenirdi.

Bektaşîler arasında güzel ve sanatlı semah oynamakta ün salmış kimseler dışında nefes okumakta ve çalmakta ün kazanmış kimseler de vardır. Kazlıçeşme Perişan Baba Dergâhı Şeyhi Yedikuleli Hacı Hasan Baba'nın dervişlerinden Erzurumlu Ceyhûnî'nin (ö. 1886) talebesi Çınarî (ö. 1899), Çamlıca Dergâhı'ndan İnebolulu Âşık Ahmed, saz çalmak ve nefes okumakta İstanbul'un en ünlüleri idiler. Yine Sütlüce Şeyhi Münir Baba'nın mensuplarından, Bahriye Kolağası Mihrâbî Baba da (ö. 1922) çok güzel saz çalar, hattâ nefeslerini de kendisi bestelerdi. Kazlıçeşme Şeyhi Hafız Meh-med Perişan Baba da (ö. 1876) güzel saz çalardı.

İstanbul'da ünlü Bektaşî musikişinaslarından biri de zâkirbaşı Yaşar Baba Efendi'dir. Asıl zâkirbaşı olarak ün kazanmıştı. İntisap etmiş olduğu Kadirî Şeyhi Edhem Efendi ile Rıfaî Şeyhi Râşid Efendi'ye dervişliği sırasında kıyam zikrini ve zâkirliğini çok iyi öğrenmiş, Balat Meydancık İmamı Hafız Hasan Efendi' den de zikir ilahilerini ve tavrını meşk

etmişti. Sonra Çamlıca Bektaşî Şeyhi Ali Nutkî Baba Efendi'ye derviş, daha sonra da Eyüp Karyağdı Bektaşî Dergâhı'na şeyh oldu. Kendi dergâhındaki şeyhliğinden başka, İstanbul'un bazı tekkelerinde de zâkirlik, zâkirbaşılık ve kıyam zikirlerini idarede zikir reisliği etmişti. Misafir gittiği tekkelerde dahi, zâkirbaşılık ve reislik görevi ona ikram edilirdi. Mersiye okumakta da çok ünlü olup, özellikle muharrem ayında İstanbul'un birçok tekkesinde ve 10 Muharrem günü İmam Hüseyin ile Kerbelâ şehitleri için Sünbü-lefendi Dergâhı'nda fetihten beri gelenek olan ayinde ve Mercan'daki Valide Han ile Üsküdar Seyyid Ahmed Deresi'ndeki İranlılar mescidinde mersiye okurdu. Te-kirdağlı Hacı Hafız Rıfat Efendi de Bektaşî olmamakla beraber, ilahi ve şugl okumak kadar, İstanbul tavrı ile Bektaşî nefesi okumakta şöhret kazanmıştı.

Bektaşî musikisini icra eden, nefes okuyan ve saz çalanlara zâkir, âşık, güvende, sazende gibi adlar verilir. Kullanılan başlıca saz ise bağlamadır. Saz, ruzbâ, çöğür, tambura, divan sazı, cura (Rumeli'de bulgari saz), kabak kemane, kaval gibi halk musikisi çalgıları da kullanılır. Şehir Bektaşîlerinde ve özellikle İstanbul'da ise, ney, tambur, ut, rebap gibi klasik sazlar kullanılmıştır. Ritim sazı olarak tef, daire, mazhar, bendir, kudüm kullanılır.

Bektaşî musikisinin asıl beste şekli olan nefeslerin güfte şairlerinin çoğu bilinmekte ise de, bestekârların pek çoğu bilinmemektedir. Tarikat göreneği yönünden kişinin "benlik"ini öne çıkarmaması gerektiğinden bestekârlar isimlerini gizlemeyi tercih etmişlerdir. Ayrıca, 1826'da yeniçeriliğin kaldırılması ile birlikte, Yeniçeri Ocağı'nın manen bağlı olduğu Bektaşîlik de resmen yasaklandığından, bu da ayrı bir gizlilik nedeni olmuştur.

İstanbul'da oluşan Bektaşî musikisi örneklerinde, klasik Türk musikisi tavrı çok ağır basar. Kullanılan usuller dahi, klasik musikiye özgü devr-i hindî, aksak, yürük semai, sofyan, curcuna, mü-semmen, Türk aksağı gibi usullerdir. Bektaşî devr-i revanı, Bektaşî reksânı, Bektaşî raksı olarak adlandırılan üç usul Bektaşî musikisinin, Türk musikisine kazandırdığı usuller olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu usuller, güftenin zorlaması ile yapay olarak oluşmuş ve hiç ilgi görmeyip, başka bestecilerce kullanılmamıştır. İstanbul'daki Bektaşî musikisinin klasik tavrı, İstanbul Belediye Kon-servatuvarı'nca tespit edilen ve 1933'te yayımlanan Bektaşî Nefesleri adlı eserde de açıkça bellidir.

İstanbul'daki en önemli Bektaşî musikisi bestecilerinden biri, Müezzinbaşı Hacı Hâşim Bey'dir. Bektaşî bestekârlar gibi, tarikat terbiyesi ile, bestelediği nefesleri belirtmediği için, hangi nefeslerin kendisine ait olduğu bilinmemektedir. Ancak, Hâşim Bey'in inanç ve intisabı gereği nefesler ve hattâ ilahiler bestelediğine kesin gözüyle bakılabilir.

Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı Şeyhi Mehmed Ali Hilmi Dede Baba Efendi (1842-1907) ile Baba Efendi'nin mensuplarından Neyzen Mehmed Kâmî Efendi'nin de (ö. 1890 ?) nefes bestelediği söylenir. Divan-ı Hümayun kalemi memurlarından olan Kâmî Efendi, "Ölsem etmem sırr-ı aşkı zerre faş" mısraıyla başlayan hicaz şarkısının güfte seçiminde bile Bektaşî düşüncesini yansıtır. Çamlıcalı Nurî Baba Efendi'nin dervişlerinden Tevfik Bey (ö. 1889) bazı nefesler yazmıştır; aynı zamanda Muzıka-i Hümayun mensubu bir musikişinas olduğu için, bu nefeslerin bazılarını bestelemiş olduğu düşünülebilir. Tanınmış şarkı bestekârı Nuri Halil Poyraz da (1885-1956) Yüzlerce yıl evvel Pirimiz gelip / Rûm 'u tenvir için yakmıştı çerağ diye başlayan Küncî Baba'nın bir nefesini hüseyni makamında bestelemiştir. Son dönemin bilinen bir Bektaşî bestekârı da Sâmih Rifat Bey'dir (1874-1933).

Bektaşî bestekârlar hakkındaki bilgiler, kendilerini gizleme ilkesi ve bazı tarihi nedenlerden dolayı çok eksik kalmıştır.

Bektaşîliğe manen bağlı bulunan yeniçerilik, 1826'da kaldırıldığında, Mehterhane de beraberinde kaldırılıp, mehter musikisi de yasaklandı. Mehterde, selamlaşma şeklinden gülbank çekmeye kadar her usul ve âdette Bektaşîlik etkileri açıkça görülmekte ise de; mehter musikisinde, Bektaşî musikisinin hiçbir etkisine rastlanmaz. Ancak, Mehterhane musikişinasları içinde, Bektaşî nefesi tarzında olmaktan çok, âşık musikisi tarzında eserler meydana getirenler vardır. Bunlardan günümüze ulaşan eserler yoksa da, Mehterhane'de, sınır boylarındaki askerlerin morallerini yüksek tutmak maksadı ile bu tür eserlerin ve bazı ilahilerin bestelendikleri bilinmektedir. Evliya Çelebi'nin, sefer ve gazaya ait ilahiler okuduklarını ve üç yüz kişi civarında olduklarını belirttiği "esnâf-ı hânendegân"ın (okuyucu esnafı) okudukları eserlerin bu eserler olduğu kanısına varılabilir.



Bibi. İstanbul Belediye Konservatuvan, Bektaşî Nefesleri, ist., 1933; V. L. Salcı, Gizli Türk Dinî Oyunları, İst., 1941; Ergun, Antoloji, I-II.

ÖMER TUĞRUL İNANÇER




Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   186   187   188   189   190   191   192   193   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin