Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə572/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   568   569   570   571   572   573   574   575   ...   899
Beylerbeyi Camii, 1778

Erkin Emiroğlu

Ali Paşa, Fındıklı'da Molla Çelebi, Beşiktaş'ta Sinan Paşa, Beyoğlu sırtlarında Cihangir (sonraları çok değiştirildi), Anadolu yakasında Şemsi Paşa, Atik Valide camileridir. Sinan'ın henüz hayatta bulunduğu bir sırada inşa edilen, onun e-seri olup olmadığı kesin olarak bilinmeyen, Ayvansaray sırtlarındaki İvaz Efendi Camii'nin(->) özellikleri şaşırtıcıdır. Burada binayı üç taraftan saran ve şimdi yalnız temelleri duran değişik bir son cemaat yeri vardır. Kıble duvarına bitişik minaresi ve giriş cephesinin pencereli düz bir duvar halinde oluşu, kapıların ise bu alışılmamış cephede, iki yanlarda çifter çifter dört küçük giriş biçiminde açılması en ilginç özellikleridir.

Mimar Sinan'ı takip eden ve klasik Osmanlı mimarisini devam ettiren sanatkârlar da İstanbul'u süslemeyi sürdürmüşlerdir.

Sinan'dan sonra klasik dönemi yaşatan mimarların eserlerinden en önemlisi, Fatih semtinin Yenibahçe tarafında Sadrazam Mesih Paşa'nın 1586'da yaptırdığı camidir. Burada kubbe, köşelerinde tromplar olan bir sekizgene oturur. Güzel çinileri olan bu caminin özelliği, kurucusunun türbesinin avlunun ortasında oluşudur. Diğeri ise Fatih'te 1584-1588'de inşa edilen Nişancı Mehmed Paşa Camii'dir(->). Burada da kubbe sekizgen teşkil eden kemerlere oturur. Güzel bazı mimari buluşlarla zarif bir görünüş

almıştır. Yine Fatih semtinde Mimar Da-vud Ağa'nın 1585'te Darüssaade Ağası Mehmed Ağa için yaptığı camide de kubbe sekizgen teşkil eden kemerlere oturur. Burada da duvarlar güzel çinilerle kaplanmıştır.

Sinan'ın arkasından gelen ve onun üslubunu sürdüren ustaların eserlerinden biri de Sadrazam Cerrah Mehmed Paşa için 1593'te yapılan camidir. Burada kubbe bir altıgen üzerine yerleştirilmiştir. Mekânı genişletmek için ustalıklı bir buluşun uygulandığı görülür. Fakat cami deprem ve yangınlardan büyük ölçüde zarar gördüğünden, orijinal iç süslemesinden bir şey kalmamıştır. 17. yy'ın ö-nemli bir eseri ise Üsküdar'da I. Ahmed' in karısı ve IV. Murad ile İbrahim'in annesi Mahpeyker Kösem Sultan'm 1640'ta yaptırdığı Çinili Camii'dir (bak. Çinili Külliyesi). Üstü tek kubbe ile örtülü olan bu eser, çok mütevazı görünüşlüdür. Fakat içindeki duvarları kaplayan çiniler göz kamaştırıcı güzelliktedir. Minber ve şadırvanı da üstün kalitede mermer işleridir. Ana çizgileri klasik üslubu sürdürmekle beraber, orantılarda aksamalar görülen en büyük ve önemli 18. yy eseri 1732-1734 arasında Sadrazam Hekimoğ-lu Ali Paşa'nın yaptırdığı camidir. Altıgen üstünde bir kubbe ile örtülü olan ve bir selatin camii büyüklüğünde olan bu camideki çiniler kalite bakımından oldukça sönüktür. Etrafında da çeşitli külliye yapıları vardır. Bunlar arasında kütüphane binası dikkate değer.

17. yy'da bilhassa vezirlerin yaptırdıkları camilerin medrese ile birleşik oldukları görülür (Köprülü Mehmed Paşa,Merzifonlu Mustafa Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa, Çorlulu Ali Paşa camii ve medreseleri gibi). Genellikle beraber oldukları medreselerin aynı zamanda dershanesi de olan bu camiler, tek kubbeli birmekândan ibarettir ve minareleri yoktur.Kızlarağası Hacı Beşir Ağa'nın 1745'edoğru yaptırdığı cami de bir külliye halinde olup, medrese, sebil, sıbyan mektebi, kütüphane ve tekkeden oluşmuştur. Burada da barok üslubun Türk sanatına sızmasının izleri görülür.

18. yy'da Osmanlı sanatının Avrupabarok üslubunun tesiri altına girişim gösteren sınırlı sayıda camiler yapılmıştır.Bunların başında 1724'te inşa olunan Çar-şamba'daki, Şeyhülislam İsmail Efendi'nin yaptırdığı cami gelir. Klasik Osmanlıyapı sanatının terk edilmeye başlandığı,bu camide açıkça görülür. I. Ahmed'inkızı Zeyneb Sultan tarafından 1769'daAlemdar Yokuşu başında yaptırılan Zeyneb Sultan Camii ve Sıbyan Mektebi(->),Osmanlı mimarisine iyice yerleşen barok üslubun kuvvetle kendini hissettirdiği bir eserdir. İstanbul'un orta büyüklükteki son camii Atatürk Bulvarı kenarında, şimdi Manifaturacılar Çarşısı arasında kalan Şebsafa Kadın Camii'dir(->).I. Abdülhamid'in zevcesi Fatma Şebsafatarafından 1787'de yaptırılmış olup fazlabir gösterişe sahip olmayan bir eserdir.Bundan sonra artık şehrin içinde kayda

değer bir cami yapıldığı görülmemektedir. Bunun tek istisnası bir selatin camii olan ve 1851'de yapılan Hırka-i Şerif Ca-mii'dir(->). Yıldız Bahçesi başındaki Mecidiye, Kâğıthane'deki Sa'dâbâd, Beşiktaş'taki Aşariye, Maçka'daki Teşvikiye camileri Batı'dan Türk mimarisine uzanarak hâkim olan yeni zevklere göre inşa edilmiş, tamamen yabancı üsluplu eserlerdir. Mecidiye ve Sa'dâbâd camilerinin minarelerinin şerefeleri tamamen gotik üsluptadır. Teşvikiye Camii ise saçak hattındaki üçgen alınlığı, tepesindeki akroteıieri ile antik sanatın ilhamı ile yapılmış bir camidir.

19. yy'm sonlarına doğru cami mimarisinde şaşırtıcı denemelere girişildiği görülür. Anadolu yakasında Suadiye Camii ve Gazhane semtinde Hasan Paşa Camii, korint sütun başlığını taklit eden şerefeleri ile bu hususta örnek teşkil e-derler. II. Abdülhamid döneminde Avrupa'da başlayan art nouveau(-») üslubu, İtalyan Mimar R. D'Aronco tarafından Serencebey Yokuşu'nda Şeyh Zafir Külliyesi'nde uygulanmış, aynı mimar Karaköy Köprüsü başındaki küçük camide de (1956'da yıktırıldı) belirli bir karakteri olmayan modern bir üslup kullanmıştır. Tamamen art nouveau üslubunda yapmayı tasarlayarak projelerini çizdiği bazı büyük ve iddialı camiler ise yapılamamıştır. Fakat aynı yüzyılın sonlarında, bu karmaşık akıma bir tepki olarak Türk neoklasiği denilen yeni bir üslup doğmuş, bunda eski Türk mimarisinin prensipleri, her yerde başarılı olmasa da uygulanmıştır. Mimar Kema-leddin Bey'in(->) öncülüğünü yaptığı bu yeni akımın ortaya koyduğu eserlerin en başarılısı Bostancı Camii'dir(->).

İstanbul camileri içinde en değişik yapıya sahip olanı hiç şüphesiz Galata' da Yeraltı (veya Kurşunlu Mahzen) Ca-mii'dir(-0. Bu, Galata Kalesi'nin deniz kıyısındaki büyük kulesinin (Halic'i kapatan zincirin bir ucunun bağlandığı) mahzeni olup, fetihten sonra uzun süre mahzen olarak kullanılmış, sonra IV. Murad tarafından cami haline getirilmiş ve 1753-1756 arasında Sadrazam Mustafa Bahir Paşa tarafından restore edilerek şimdiki şekline sokulmuştur. Bu pek az gün ışığı alan bir mahzen olup, kare payelerin taşıdığı tonozlar yine çok az ışık alan namaz mekânını örter.

Küçük Camiler ve Mahalle Mescitleri: Fethin hemen arkasından şehrin iskânı ve İslamlaşmasıyla teşekkül eden yeni mahallelerde küçük mescitlerin inşasına da başlanmıştır. Bunlar kurucuları genellikle alt kademeden devlet görevlileri, zengin esnaf ve tüccarlar ile halktan kişilerdir. Binalar mimari bakımdan basit olmasına karşılık, bazılarında zengin bir süslemenin varlığı dikkati çeker. Bazı mescitler ise eski Bizans kiliseleri veya kilise kalıntılarından, "şenlendirme" politikası uyarınca yararlanmak suretiyle oluşturulmuştur. Bunlardan Ayasofya yakınındaki eski Teotokos Halkoprateia Kilisesi'nden kalmış çok ufak bir parça-

Küçük


Ayasofya

Camii'nin

içinden bir

görünüm.


Sebah & Joaillier'in

bir fotoğrafı.



Eser Tutel

koleksiyonu

nın, Acem Ağa (veya Lala Hayreddin) Mescidi'ne(->) çevrildiği bilindiği gibi, Topkapı'da Manastır veya Mustafa Çavuş, Samatya'da Sancakdar Hayreddin, Zeyrek civarında Şeyh Süleyman, Ay-vansaray'da Toklu İbrahim Dede, Fener' de Kızıl ya da Kapudan Sinan Paşa, Çarşamba'da Hırami Ahmed Paşa, Kara-gümrük'te Odalar veya Kemankeş Mustafa Paşa, Kefeli ve Kasım Ağa, Vefa'da Sekbanbaşı İbrahim Ağa, Cerrahpaşa'da Esekapı veya İbrahim Paşa mescitlerinin kiliseden çevrilme oldukları da bilinmektedir. Bunların eski adlan bilinmediği gibi, Toklu Dede, Odalar, Sekbanbaşı, Balaban Ağa mescitleri bütünüyle yıkılarak bugün izleri de kalmamış; Esekapı, Acem Ağa, Odalar ve Sinan Paşa mescitleri ise son derecede harap halde, hattâ kaybolmak üzeredir.

Kiliseden veya eski bir Bizans yapısı kalıntısından çevrildiklerine dair bilgiler olan bazıları ise (Baruthane, Balaban Ağa, Sekbanbaşı Ferhad Ağa, Haydarhane, Arabacı Bayezid, Etyemez, Hamza Paşa, Pur-kuyu, Şüheda, Şüheda Tekkesi mescitleri gibi) hiçbir iz bırakmadan ortadan kalkmıştır. Böyle yok olanlardan yalnızca Şeyh Murad Mescidi'nin birkaç resmi vardır. Türk eseri olarak yapılan küçük mescitlerin bir kısmı ana mekânı örten tek

bir kubbeden ibarettir. Bazıları ise ahşap çatı ve kiremit ile örtülüdür. Bu mescitlerden bazılarının ölçülerinin çok mütevazı olmasına karşılık, yüksek bir sanat eseri oldukları görülür. Unkapanı'nda Ya-vuzer Sinan, Uzunçarşı başında Yavaşça Şahin, Fatih'in Haliç tarafında Yarhisari mescitleri kubbeli küçük mescitlerdir.

15. yy'da yapılan mescitlerden ilk şeklini günümüze kadar muhafaza edebilenler son derece azdır. Tahtakale'dekiTimurtaş Ağa Mescidi, Süleymaniye' deII. Mehmed (Fatih) dönemine ait Sa-manveren Mescidi, yine aynı dönemdenBalat'taki Yatağan Mescidi bunlardandır.Fatih döneminde Topçubaşı İlyas Ağa'nın yaptırdığı bu sonuncu eser, kiremitörtülü basit bir bina oluşuna karşılık,içinde itinalı bir işçilik ile bezenmişağaç bir mahfil bulunmaktadır.

16. yy eserlerinden olan, Haliç sırtlarındaki Hacı Hasan Mescidi, eski Türkminarelerini hatırlatan gövdesi, baklava-lı bir süslemeye sahip minaresi ile dikkate değer. Şehzadebaşı'nda, Mısır Kadısı Emin Nureddin (ö. 1554) tarafındaninşa ettirilen Burmalı Mescit etkili bir güzelliğe sahiptir. Minaresinin helezoni kıvrımları, böyle bir minarenin inşası içinhususi surette tuğla imalatı gerektiği düşünülürse, küçük camilerde yeknesak-

15. CAMBAZHANE

382


Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   568   569   570   571   572   573   574   575   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin