Ol devirlerde ne güzel günler gördüm. Ne tatlı ömür sürdüm... O âlem ne güzel âlem idi. Dâima talebeden biri bir ya iki türlü yemek pişirip birlikte yedikten sonra kendi odamda tenhâ kalıp tatlı tatlı mutaleâ ya te'lifat ile meşgul olurdum. Ve bazan... şiir yapardım ya münşiyâne birşey kaleme alırdım. Ulemâ ve üdebâdan ahbab ve yaranım çok idi. Gece medreseye varmasam arayıp soranım yok idi. Akşam üstü ahibbâdan birine rast gelip de başka mahalle gidecek olsam medresedeki refikim bunu canına minnet bilirdi. Zira hazırladığı yemek münhasıran kendisine kalırdı... Kangı tekyeye varsam ri'ayet bulurdum. AlePhusus mesnevihan olduğum cihetle mevlevî dergâhlarında muhterem olurdum ve ba'zan geceleri dahi Galata Mevlevihanesi'nde kalırdım... Bazan İstanbul'un kış gecelerini ütebânın encümen-i ülfetlerinde imrar ederdim. Yazın dahi bu vesileyle Boğaziçi'ne giderdim... Her gün istediğim yerde gezerdim... Ma'ahâza gençlikte gurbetzedelik insana te'sir ediyor... Hubb-i vatan beni böyle Rumeli tarafına çekerdi. İstanbul'dan ayrılmak ise bence müşkil idi. İki mıknatıs arasına düşmüş saman parçasına benzerdim. Halbuki dâima pederden para celbiyle İstanbul'da kalmak mümkin değil idi. Zira peder ve büyük peder sayesinde yoksulluk görmemiş olduğum cihetle şâir talebe kadar sefalete teham-mül edemezdim ve anlar gibi şühur-i selâsede cerr ü suâle dahi alışmamış idim. Binaenaleyh İstanbul'ca medresede geçinecek kadar ma'aş edinmek çâresi arıyordum...
Tezakir40-Tetimme(yay. Cavid Baysun), Ankara, 1967, s. 17-18