ÇEVRE SORUNLARI
496
497
ÇEVRE YOLLARI
Kadıköy açıklarında batan Independenta tankerinden akan petrol, yıllarca denizin ve kıyıların kirlenmesine yol açtı . (üstte) ve Boğaz'da batan koyun yüklü gemiden çıkanlabilenler sahile alındı (solda). Fotoğraflar Bünyamin Çelebi
Sonuçları düşünülmeden kolayca havaya verilen zehirli gazlar. Nazım Timuroğlu, 1994
değildir. Boğaz'm morfolojik ve meteorolojik yapısını tanımayan, boyutları ve su çekimleri uygun olmayan ve tehlikeli yük taşıyan gemilerin neden olabileceği kazalar, denizdeki tüm canlı yaşam üzerinde giderilemez etki yapacak boyutta kirlenmeye yol açabileceği gibi, yangın ve patlama gibi nedenlerle kent için de ciddi tehlikeler oluşturabilirler. Son yıllarda örneklerine sıkça rastlanan bu olayların uluslararası güvence altına alınmış yeni bir trafik düzeniyle önlenmesi kadar, acil durumlarda çevre kirliliğinin yayılmasını önleyecek araç, gereç ve eğitilmiş personelin bulundurulmasına gerek duyulmaktadır.
İstanbul'u çevreleyen denizler, sınırö-tesi kirlilik kaynaklarının da tehdidi altındadır. Zararlı ve tehlikeli atıkların zararlarını yok etme ve saklanmalarıyla ilgili kesin yasal sınırlamalar olan ülkeler-
den, çoğu zaman hiçbir bildirimde bulunmaksızın, her türlü zararlı madde denizyoluyla getirilebilmekte; hiçbir önlem alınmaksızın denize bırakılabilmektedir. Bu konuda koruyucu işlevi olan uluslararası protokollere taraf olmayışı, Türkiye'nin denizlerini bu amaç için uygun bir alıcı ortam durumuna getirmiştir.
İstanbul'un deniz kirliliği tartışmalarında Haliç, simgesel bir öneme sahiptir. İstanbul Boğazı'nın Marmara ile birleştiği noktada, bir menderes şeklinde ku-zeybatı-güneydoğu yönüne uzanan Halic'in boyu 8 km, ortalama genişliği 400 m'dir. Dolmasını önlemek amacıyla Osmanlı dönemi boyunca kıyılarının kullanımı fermanlarla denetim altına alınmaya çalışılmışsa da, mansapta 40 m olan derinliği, membada dipsel çamur nedeniyle l m'ye kadar düşmüştür. Halic'in 375 km2'lik drenaj havzasının 32 km2'si kent içi alanlardır. 1990'da bu havzadaki nüfus 1.240.000'dir. Alibeyköy ve Kâğıthane dereleri, çevrelerinde plansız olarak gelişen yoğun yerleşme ve endüstrinin tüm atıklarını Halic'e taşır.
Halic'in hidrodinamik özelliklerini belirlemek için yapılmış çok sayıda araştırma, üç tabakalı bir sistemin varlığını göstermiştir. Düşük yoğunluklu yüzey tabakayı kara kökenli deşarjlar ve drenaj sulan oluşturmaktadır. Bu tabaka, kirlilik yükü nedeniyle, güneş ışınlarının 1-2 m' den daha derinlere inmesini engellemektedir. Bunun altındaki iki tabaka ise, Bo-ğaz'daki çift akıntı sistemiyle paralellik göstermekte, üstte Akdeniz, altta da Karadeniz'in karakteristiklerini taşıması, bu sistemlerle alışveriş halinde olan yüzeydeki kirlenme birikiminin köprü dubaları tarafından tutulduğu, alt tabakalarda ise 2-3 gün gibi kısa sürelerde su kütlesinin değişebileceği savunulmaktadır.
Haliç'teki en büyük sorun, evsel ve endüstriyel deşarjlardaki çökebilir maddelerin dipte birikerek oluşturduğu çamurdur. Bu çamurun içerdiği organik maddelerin hızla ayrışarak, tüm oksijeni tüketmesi sonucu oluşan anaerobik ortam, Haliç'teki en belirgin çevre sorunu olan kokunun kaynağıdır.
İstanbul kanalizasyon projesi çerçevesinde yapımı tamamlanan Güney Haliç Kolektörü ve yapımı süren Kuzey Haliç Kolektörü, Halic'e atık su girdisini önemli ölçüde azaltmayı hedeflemektedir. Kopili dubalarının kaldırılmış olmasıyla da su değişiminin hızlanması beklenmektedir. Ancak, Halic'in görsel kirliliği yanında kokusunun hafiflemesi, dip çamurunun azaltılmasına bağlıdır. İstanbul Bü-yükşehir Belediyesi, 1994'te Hasköy-Ba-lat'ın kuzeybatısındaki 4 km'lik alanı 3-5 m derinlikte taramak üzere girişimlerde bulunmuştur. Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinin tabanından daha yüksek olan bu dip çamurunun taranması, bu derelerin ıslahını da kolaylaştıracaktır. Taranan çamurun taşınma ve depolanmasında seçilecek yöntemin yeni bir çevre sorunu yaratıp yaratmayacağı, önemli bir tartışma konusunu oluşturmaktadır.
Atık Sular: Evsel ve endüstriyel su kullanımından kaynaklanan ve atık sular, İstanbul'un yalnızca su kaynaklarını ve denizlerini kirletmekle kalmayıp kentsel yaşam çevresini olumsuz yönde etkilemektedir (bak. atık su).
Atık su toplama ve uzaklaştırma sistemleri, kentin gelişme ve sanayileşme hızı karşısında çok yetersiz kalmıştır. 1990' lara gelindiğinde, kentin gereksindiği kanalizasyon şebekesi toplam 8.000 km olarak hesaplanmıştır. Bunun halen inşa edilmiş bulunan 6.000 km'sinin yüzde 80'i gerekli standardın çok altında olduğu için yenileme ve onarını gerektirmektedir. Endüstriyel atıkların kanalizasyona hiçbir ön arıtımdan geçmeden bağlanması, şebekelerin ömrünü kısaltmış, içerdiği tehlikeli ve zararlı maddeler nedeniyle taşıdığı risk unsurunu arürmış-tır. Açıktan akan kanalizasyonlar veya kanalizasyon görünümünde akan dereler, İstanbul için alışılmış görüntülerdir. Genellikle imar dışı gelişen yerleşmelerde ve düşük gelir gruplarının yaşadığı yörelerde bu durum toplum sağlığını etkilemekte, giderek çocuk ölümlerine yol açabilmektedir.
Derelerin ve kanalizasyon şebekelerinin denize yaptığı yüzey deşarjlar, renk
Ortaköy sahilinde deniz kirlenmesine yol açan atıklardan oluşan bir çöp topluluğu.
Ahmet Kuzik, 1994
değişimi ve bulanıklık gibi görsel kirlilik yanında kokuya da neden olmaktadır. Kentsel kullanımların yoğun olduğu Beşiktaş ve Üsküdar gibi semtlerde deşarj noktaları sağlıklı kent imajını ciddi ölçüde zedelemektedir. Koli basilinin sağlığı tehdit edici miktara ulaşması nedeniyle, Marmara ve Boğaz'da denize girmek o-lanaksızlaşmıştır.
Küçük yerleşmelerde yaygın olan fo-septikler, usulüne uygun yapılmadıkları için, sızdırdıkları sularla toprağın, yeraltı sularının ve kumsalların kirlenmesine yol açmaktadırlar. Vidanjörle toplanan atıklar ise, alıcı ortama denetimsiz bir biçimde verildiği için daha yoğun bir kirlenmeye neden olmaktadır.
Kentin atık su sorununa kapsamlı bir çözüm bulmak için 1950'li yıllardan beri çeşitli master plan çalışmaları yaptırılmıştır. Bunların çoğunun temel prensibi aynıdır: Evsel ve endüstriyel atık suları yağmur suyu sisteminden ayırarak toplamak ve derin deniz deşarj lyla uzaklaştırmak. Ayrık sistemin mantığı, işlem görecek suyun debisini düşük tutmak, derin deniz deşarjının mantığı ise Marmara ve Boğaz'm hidrodinamik özelliklerinden yararlanarak hızlı bir seyrelme sağlamaktır.
Birbiri ile doğrudan bağlantılı olmasına karşın 1981'e gelinceye kadar İstanbul'un su sorunları, 1933'ten beri bir tüzel kişiliğe sahip olarak hizmet veren İstanbul Sular İdaresi'nin, atık su sorunu ise belediyede kanalizasyon şubesinin sorumluluğunda ele alınmakta idi. 1981' de, 2560 sayılı yasa ile kurulan İSKİ, su ve kanalizasyon hizmetlerini tek elden yürütmekle görevlendirilmiştir.
İSKİ'nin, İstanbul'un atık su sorununa yönelik olarak 1984'te başlattığı çalışmalar, daha önceki çalışmaların ilke-
lerini benimsemiştir. İstanbul havzalara ayrılarak ana kolektörler ve tünellerle toplanacak atık suların, ön arıtımdan sonra Marmara Denizi ve Boğaz'm derin sularına deşarjı amaçlanmış, ilk uygulama, Güney Haliç kolektör sisteminin Yeni-kapı'daki derin deniz deşarjı olmuştur. Derin deşarjla dip akıntıya verilerek seyrelmiş olarak Karadeniz'e taşınacağı u-mulan atık suların kısmen de olsa Marmara'ya geri dönme olasılığı, atık suların yalnızca önarıtımdan geçirilmesini arzu edilen bir seçenek olmaktan çıkarmış, tüm deşarj noktalarında biyolojik arıtma yapılmasına karar verilmiştir. Kıyı kullanımlarını olumsuz yönde etkilememek için biyolojik arıtma tesislerinin kıyıdan içeriye çekilmesi de öngörülmüştür.
Her iki projede de endüstriyel atıkların kanalizasyon şebekesine verilmeden evsel atık su niteliği kazanacak biçimde önarıtımdan geçmesi, zararlı ve toksik kirlenme yüklerinden arındırılması Kanalizasyon Şebekesine Deşarj Yönetmeliği ile zorunlu kılınmıştır. İstanbul'da, endüstriyel nitelikli atık suyu olan 2.000 kadar tesisin yüzde 25'inde önarıtım gerçekleştirilmiştir. Ancak arıtımdan doğan ve bünyesinde zararlı maddeleri barındıran çamurun yarattığı sorun henüz çözülememiştir.
Açık kanalizasyon niteliğindeki 52 derenin 28'i için ıslah projesi yapılmış, 1993 sonunda başta 4.500 hektarlık alanın atık su ve yağmur sularını toplayan, debisi ve çevresindeki nüfus yoğunluğu bakımından Anadolu yakasının en büyük deresi olan Kurbağalıdere olmak üzere, beş tanesinin uygulaması tamamlanmıştır.
İstanbul'a büyük yoğunluk getiren gökdelen projeleri ve benzeri gelişmeler, kentin atık su sorununa öngörülen sürelerde tutarlı çözümler getirilmesini güçleştirmektedir.
Görsel Kirlilik: İstanbul'daki gözle görülür boyuta ulaşan hava ve su kirliliği, zamanında ve usulüne uygun toplanmayan çöpler yanında düzensiz ve çevreye duyarsız yapılaşma, bitki örtüsü tıraşlanmış tepe ve kıyılar, çanak antenler, tabela kargaşası ile ortaya çıkan görsel kirlilik ve kente sürekli bir şantiye görünümü veren altyapı çalışmaları kentteki yaşam kalitesini olumsuz etkileyen unsurlardır.
Bibi. D. Orhon, istanbul'un Çevre Sorunları ve Çözüm Yollan, (istanbul Ticaret Odası), 1991; Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu, İstanbul'un Çevre Sorunlun ve Çözümleri Sempozyumu, 1990; Beşiktaş Rotary Kulübü Derneği, Marmara Denizi ve Boğazlar'da Çevre Sorunları Sempozyumu, 1989; Çevre Bakanlığı, UNCED Türkiye Raporu, 1992; İSKi, 1992 Yılı Çalışma Raporu, İst., 1992; O. Ekinci, "İstanbul'u Sarsan On Yıl", Cumhuriyet, 10-21 Ocak 1994. ÇELEN BİRKAN
Dostları ilə paylaş: |