BEKTAŞÎLİK
136
137
BELEDİYE
tarikat temsilcileri. Yalıya Efendi Tekkesi Şeyhi Hafız Efendi, İdrisköşkü Tekkesi Şeyhi Balmumcu Mustafa Efendi, Galata Mevlevîhanesi Şeyhi Kudretullah Dede. Beşiktaş Mevlevîhanesi Şeyhi Mehmed Kadrî Dede, Kocamustafapaşa Tekkesi Şeyhi Şikârîzade Ahmed Efendi, Merkezefendi Tekkesi Şeyhi Ahmed Efendi, Nasuhî Tekkesi Şeyhi Şemsed-din Efendi, Hüdaî Tekkesi Şeyhi Abdur-rahman Nesib Efendi, Bandırmak Tekkesi Şeyhi Mehmed Galib Efendi ve Ko-ğacı Tekkesi Şeyhi Mehmed Emin Efen-di'dir. Bu toplantıda başta Şeyhülislam Kadızade Tahir Efendi olmak üzere söz konusu tekke şeyhlerinin Bektaşîliğin yasaklanmasından yana bir tutum sergilemedikleri, ancak medrese uleması ve sadrazamın baskısıyla çıkan karara uydukları, tarihçi Lutfî Efendi tarafından kaydedilmektedir. Bektaşîliğin yasaklanması kararı gereğince kuruluşları 60 yıl öncesine dayanan tarikata ait tekkeler Nakşibendî şeyhlerinin denetimine verilmiş, diğerleri yıktırılmıştır. Bu arada ayaklanmaya katılıp yeniçerileri kışkırttıkları tespit olunan Kinci Baba, Ahmed Baba ve Salih Baba gibi o tarihte herhangi bir Bektaşî tekkesinde meşihat görevi bulunmayan kişiler idam edilmiş, postnişinlik yapan şeyhler ise yakın çevreleriyle birlikte Amasya, Hadim, Kayseri, Birgi ve Tire'ye sürülmüşlerdir. Bu karışık siyasi ortamda, özellikle bürokrasi içinde Bektaşîlik suçlaması yaygınlaşmış, rakipleri tarafından sindirilmek istenen bazı Osmanlı aydınları da tarikatla ilişkileri olduğu gerekçesiyle sürgüne gönderilmişlerdir. Bu aydınlar arasında hekim ve tarihçi Şânizade Mehmed Atâullah Efendi (ö. 1826)(~>), Me-lekpaşazade Abdülkadir Bey ve İsmail Ferruh Efendi de vardır. Şânizade'nin sürülmesine gerekçe olarak kurucuları arasında bulunduğu Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi'nin(->) gizli toplantılarına Bektaşî Şeyhi Mahmud Baha'nın da katılması ve cemiyetin tarikatla organik ilişkisinin bulunması gösterilmiştir.
1826-1925 arasını kapsayan dönemde Bektaşîlik, İstanbul'un gündelik hayatında eskiye oranla daha farklı bir örgütlenme faaliyetini sürdürür. Bu faaliyetin ağırlık noktası, masonluk etkisine açık bir idari yapılanmada odaklanarak, öncelikle şehrin üst tabakasında yaygınlık kazanmak şeklinde kendini gösterir. Bunun sonucunda Bektaşîlik, kısmen de olsa İstanbul'daki orta ve alt tabakalarda temsil edilen Alevî zümreden kopmuş, giderek kendi içine kapalı bir kuruma dönüşmüştür. Bu dönüşümün temelinde, tarikatın eskiden Yeniçeri Ocağı'nda kazandığı siyasi nüfuzu bu defa Tanzimat bürokrasisi içinde ele geçirme isteği yatmaktadır.
Tanzimat sonrası İstanbul Bektaşîliği, birbirinden farklı üç ayrı toplumsal alanda örgütlenmiştir. Birinci alan, bir bakıma yeniçeri kültürünün 19. yy'daki u-zantısını temsil eden mahalle tulumbacılığı ile âşık kahvelerinde odaklanan
alt ve oıta tabakaları kapsar. Daha önce Bektaşîlik, bağlı bulunduğu yeniçeriliğin kuralları gereği İstanbul'un mahalle hayatına tam anlamıyla nüfuz edememiş iken, 1826'dan sonra temelleri atılan mahalle tulumbacılığı sayesinde kısmen de olsa halk arasında yaygınlaşa-bilmiştir. Mahalle tulumbacılığının esası, her mahallenin kendi sakinleri arasından bu işe uygun kişilerce oluşturulmuş sosyokültürel bir gruba dayanmasıdır. Böylece yeniçerilik döneminden beri tulumbacı kültürü üzerinde etkili olan Bektaşîlik, bu defa tulumbacılığa getirilen yeni düzenleme sayesinde mahalle hayatına dışarıdan değil, içeriden katılma olanağını elde etmiştir. Yeniçeri kahvelerinin kültürel atmosferini Tanzimat sonrasında yeniden canlandıran âşık kahveleri de Bektaşîliğin 19. yy'da ağırlığını hissettirdiği mekânlar arasında sayılabilir. Özellikle İstanbul'da yeniden açılan Bektaşî tekkeleri ile bu kahveler arasındaki kültürel dolaşımda, Anadolu ve Rumeli Alevîliğinin şehir hayatında temsil ettiği mistik folklorun büyük rolü vardır. Bu yeni dönemde tarikata ait tekkeler eskiden olduğu gibi sur dışında faaliyet gösterirken, Bektaşîliğin suri-çindeki etkinliğini Beyazıt, Şehzadebaşı, Aksaray ve Çemberlitaş'ta yoğunluk kazanan bu kahvehaneler temsil etmişlerdir. Bu mekânlarda, Bektaşîliğin sözcülüğünü yapanların başında Kazlıçeşme' deki Perişan Baba Tekkesi Şeyhi Hasan Baba müntesiplerinden Ceylıunî (ö. 1886) ve Sültüce'deki Bademli Tekkesi Şeyhi Münir Baba'dan nasip alan Çınarî (ö. 1899) gelir. Şehitlik Tekkesi Postnişi-ni Nafî Baba'nın müritlerinden Ramî (ö. 1920) ise, son dönem tulumbacı Bektaşî-lerin en tanınmışıdır.
Bektaşîliğin 1826 sonrasında faaliyet yürüttüğü ikinci toplumsal alan, kapatılmış tekkelerini yeniden açarak doğrudan doğruya tarikat şemsiyesi altına almaya çalıştığı şehir kökenli orta ve üst tabakalardır. Özellikle bu dönemde Bektaşîlik, üst tabakanın maddi desteğini, İstanbul ölçeğinde yaygınlaştırdığı tekke organizasyonuna yönlendirmiştir.
Abdülaziz döneminde (1861-1876) tarikata ait kapatılmış tekkeler yeniden açılmaya başlar. Üsküdar'daki Yarımca Baba Tekkesi ile Beykoz'daki Akbaba Tekkesi dışında kalan diğer eski Bektaşî tekkeleri tekrar faaliyete geçer. Yarımca Baba Tekkesi 1826'dan sonra Şeyh Ahmed Şerif Efendi (ö. 1846) tarafından Kadirîliğe bağlanmış ve oğulları Mehmed Arif Efendi ile Mehmed Kâzım Efendi 1925'e kadar burada Kadirî meşihatını temsil etmişlerdir. Akbaba Tekkesi ise bir süre boş kaldıktan sonra İstanbul Merkez Komutanı Abdülkadir Paşa aracılığıyla II. Abdülhamid tarafından Buharalı Nakşî Şeyhi Abdülhakim Efen-di'ye (ö. 1888) verilmiş, kendisinden sonra oğlu Ahmed Mansur Efendi (ö. 1961), 1925'e kadar burada Nakşî meşihatını yürütmüştür.
Karaağaç Tekkesi, 1870'te Hasib Ba-
ba tarafından faaliyete geçirilir. Daha sonra meşihata atanan Hüseyin Zeki Baba, tarikatın İstanbul'da yaygınlaşması için büyük çaba harcamış, 16. yy sonlarında Kasımpaşa'da bir Bayramî/Melamî merkezi olarak kurulan Haşimî Osman Efendi Tekkesi'nin son postnişini Mehmed Süreyya Baba'ya (ö. 1930) icazet vererek bu köklü tekkeyi Bektaşîliğe bağlamıştır.
Eyüp'teki Karyağdı Tekkesi, Abdülaziz döneminde Mehmed Necib Baba (ö. 1874) tarafından yeniden açılmıştır. Necib Baba, tekkede bir matbaa kurup, Bektaşîlikle ilgili risaleler basmış ve bu yüzden "Matbaacı" lakabıyla da anılmıştır. Yerine Tokmak Baba olarak ün yapan İhlasî Baba (ö. 1897) geçmiş ve onu Hafız Baba (ö. 1911) izlemiştir. Asıl adı Salih olan ve medrese eğitimi gören Hafız Baba, postnişinliğinin yamsıra imamlık da yapmış, böylece Bektaşîliğin Sünnî cemaat içinde taraftar bulmasında hizmeti geçmiştir. Hafız Baba'nın Karyağdı Tekkesi'nde temellerini attığı bu İstanbul Bektaşîliğine özgü hoşgörülü tutum, tekkenin son postnişini Arif Yaşar Baba (ö. 1930) tarafından da 1925'e kadar sürdürülmüştür. Aslen Rıfaî olan Yaşar Baba, diğer tarikatlara ait tekkelerde zikir yönetmiş ünlü bir zâkirbaşıdır.
Kazlıçeşme Eryek Baba Tekkesi, I. Meşrutiyet öncesinde Seyyid Mustafa Baba (ö. 1871) tarafından canlandırılmış, daha sonra yerine Mehmed Perişan Baba (ö. 1875) geçmiştir. Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi'nde dedebabalık da yapan Perişan Baba, İstanbul Bektaşîliğinde "mü-cerredlik erkânı"nı sürdüren şeyhlerdendir. Kendisini Hacı Hasan Baba (ö. 1891), Hamdi Baba (ö. 1909) ve Küçük Abdullah Baba (ö. 1920) izlemişlerdir.
1826'da yıktırılan Sütlüce'deki Bademli Tekkesi, Münir Baba tarafından yeniden inşa ettirilmiş ve onun adıyla anılmıştır. Münir Baba son dönem İstanbul Bektaşîliğinin önde gelen isimlerin-dendir. Nureddin Cerrahi Tekkesi Şeyhi Abdülaziz Efendi'den (ö. 1853) arakiye giymiş ve bu tekkenin şeyhlerinden İbrahim Fahreddin Efendi'ye Bektaşîlikten nasip vermiştir. 1855'te Sütlüce'deki Fod-lacıbaşı Konağı'm satın alarak Bademli Tekkesi'ni yeniden kurmuştur. Münte-sipleri arasında Neyzen Tevfik ve Bahariye Mevlevîhanesi Postnişini Hüseyin Fahreddin Dede de vardır.
Şehitlik Tekkesi, 1826'dan sonra en erken faaliyete geçen Bektaşî merkezle-rindendir. Tekke, Abdülmetid döneminde (1839-1861) İsmail Baba (ö. 1855) tarafından canlandırılmış ise de asıl önemini Mahmud Baba'dan sonra posta geçen oğlu Mehmed Abdünnafî Baba (ö. 1899) zamanında kazanmış ve son dönem İstanbul Bektaşîliğinde Nafî Baba Tekkesi olarak ün yapmıştır.
Çamlıca'daki Tahir Baba Tekkesi ise Nuri Baba'nın gayretiyle İstanbul'un üst tabakası tarafından rağbet edilen bir merkez durumuna gelmiş ve bu özelliğinden dolayı Yakup Kadri'nin Nur Ba-
ba adlı romanına konu olmuştur. Nuri Baba'dan sonra yerine oğlu Ali Nutkî Baba meşihat görevini üstlenmiştir. Yakup Kadri'nin romanında anlatılan Bektaşî şeyhi, Ali Nutkî Baha'dır.
Aslen bir Celvetî tekkesi olarak kurulan fakat 1752'den sonra Bektaşîliğe de bağlanan Bandırmalı Tekkesi, Mustafa Haşini Efendi ailesine mensup şeyhler tarafından 1925'e kadar idare edilmiştir. Celvetîliğin yamsıra Bektaşî meşihatını da üstlenen bu şeyhler, Mehmed Galib Efendi (ö. 1831), Abdürrahim Selâmet Efendi (ö. 1849), Mehmed Fahreddin Efendi (ö. 1893) ve Mehmed Galib Efendi'dir (ö. 1911). Tekkenin son postnişini tanınmış Bektaşî şeyhlerinden Yusuf Fahir (Ataer) Baha'dır (ö. 1967).
Ahir Mehmed Baba'nın postnişinliği döneminde kapatılan Merdivenköy Şah-kulu Sultan Tekkesi'ni kısa bir süre sonra Halil Revnakî Baba'nın (ö. 1850) canlandırdığına ilişkin bir rivayet varsa da tekkenin ikinci kurucusu olarak Ahmed Baba (ö. 1849) gösterilir. Daha sonra meşihat makamına Hacı Sadık Baba (ö. 1852), Hasan Baba (ö. 1857) ve Ali Baba (ö. 1863) geçmiştir. 18ö9'da tekkenin postnişinliğine Çelebi Feyzullah Efendi tarafından Mehmed Ali Hilmi Dedeba-ba(-0 atanır. Hilmi Dedebaba 1856'da Hasan Baba'dan nasip, Türabî Ali Dede-baba'dan da Bektaşî hilafeti almıştır. Bir süre Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi'nde dedebabalık yapan Hilmi Dedebaba, Şah-kulu Tekkesi'nde "mücerredlik erkânı" uygulamış ve tekkeye ek binalar yaptırarak burasını bir Bektaşî külliyesine dönüştürmüştür. İstanbul Bektaşîleri arasında nefesleriyle tanınan ve bir tekkeye dönüştürdüğü evinde etrafına topladığı muhipleriyle sohbetler düzenleyen Edib Harabî(->) de bu tekkede tarikata intisap etmiştir. Hilmi Dedebaba'dan sonra yerine sırasıyla Filibeli Mustafa Yesarî Baba, Ahmed Burhan Baba, Hacı Ahmed Baba (ö. 1918), Ubeydullah Baba, Filibeli İbrahim Fevzî Baba, Ahmed Nuri Baba, Yal-vaçlı Mehmed Tevfik Baba geçmiş olup tekke bu şeyhin döneminde 1925'te kapatılmıştır. Son postnişini Merhaba Tahsin Baha'dır (ö. 1953).
Bektaşîliğin 1826'dan sonra faaliyet gösterdiği üçüncü toplumsal alan, asker ve sivil bürokrasiyi kapsar. Bu durum, Bektaşîliğin Osmanlı üst bürokrasisi içinde örgütlenmesini, bir bakıma 1826'da kaybettiği siyasal gücünü bu defa merkezi otorite karşısında yemden kazanması şeklinde yorumlanabilir. Ancak 1826' da II. Mahmud'un modernleşme hareketi karşısında tamamen tutucu bir tavır sergileyen Bektaşîlik, Tanzimat'tan sonra bu hareketin içinde yer almış ve merkezi otorite dışında gelişen muhalif siyasi akımların destekçisi olmuştur.
19. yy boyunca İstanbul'da Bektaşîlik, Osmanlı siyasi ve kültürel modernleşmesinin öncülüğünü yapan Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler hareketinin içindedir. Fakat bu grupları kendi siyasi amaçlan doğrultusunda yönlendirmek
isteyen Mısırlı hıdiv ailesi, Bektaşîliği de bu çerçevede desteklemiştir. Bu destek aynı zamanda Bektaşîlik ile masonluğun yakınlaşmasını sağlamada birinci derecede rol oynamıştır. Bektaşîler 1867'den itibaren Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa tarafından masonluğa sokulmuşlar ve bu teşkilat içinde Yeni Osmanlılar ile ittifak kurmuşlardır. Namık Kemal'in hem mason hem de Bektaşî olması bu ittifakın çarpıcı bir örneğidir. Yeni Osmanlıların tahta geçirmek istedikleri ve daha sonra 1876'da kısa bir süre padişahlık yapan V. Murad, mason olup kendisini etkileyip üzerinde nüfuzunu kullananlar arasında Şehitlik Tekkesi Postnişini Nafî Baba'nın müritlerinden Ruhî Baba da (ö. 1898) vardır. Bektaşîliğin masonlukla ilişkisi II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) daha da güçlenerek sürmüş, İttihat ve Terakki önderleri arasında her iki teşkilata birden üye olmak, neredeyse kural haline gelmiştir. Talat Paşa ile Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi'nin hem Bektaşî hem de mason olmaları bu açıdan dikkat çekicidir.
Bektaşîliğin 19. yy'daki sosyal topografyasında üst tabakanın giderek daha geniş bir alan kaplaması, tarikatın temsil ettiği liberal ve özgürlükçü düşüncenin bu tabakaya kültürel modernleşmenin bir göstergesi olarak yansıması sonucunda gerçekleşmiştir. Bu üst tabaka üyeleri arasında Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'nın eşi Zeynep Hanım gibi konağında Bektaşî ayinleri düzenletenler olduğu gibi, Yahya Kemal ve Yakup Kadri gibi bizzat Bektaşî tekkelerine devam edenler de vardır.
Bibi. BOA, Cevdet Evkaf, no. 32171 (Muharrem 1174); BOA, Cevdet Evkaf, no. 24138 (Şaban 1193); BOA, Cevdet Evkaf, no. 24903 (Rebiülevvel 1195); BOA, Cevdet Evkaf, no. 25727 (Muharrem 1199); BOA, Cevdet Evkaf, no. 23903 (Şevval 1214); BOA, Cevdet Evkaf, no. 6717 (17 Şevval 1262); CSR, Dosya A/45; Hâce Abdullah-ı Ensarî, Risâle-i Kalendernâ-me, Süleymaniye Ktp, Şehid Ali Paşa, no. 1383; Küçük Abdal, Velâyetname-i Otman •Baba, Ankara, Adnan Ötüken Halk Ktp, no. 643; Velâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan, Ankara, Adnan Ötüken Halk Ktp, no. 1189; Elvan Çelebi, Menâkıbu 'l-Kudsiyye ff Menâsibi 'l-Onsiy-ye, (yay. İ. E. Erünsal-A. Y. Ocak), İst., 1984; Lamîî, Nefehât, 691; Mecdî, Hadaikü'ş-Şakaik, 44; Esad Efendi, Üss-i Zafer, İst., 1293, s. 210-221; Tarib-i Cevdet, XII, 54-55; Tarih-i Lutfî, I, 170-174; Mehmed Rıfat, Mir'atü'l-Mekâsıd, İst., 1293; A. Rıfkı, Bektaşî Sim, I-III, İst., 1325; Mehmed Ali Hilmi Dedebaba, Divân, İst., 1327; Süreyya Baba, Bektaşîlik ve Bektaşî-ler, ist., 1330; ay, MüncîBaba Tarikat-ı Aliy-ye-i Bektaşiyye, ist., 1338; B. Atalay, Bektaşîlik ve Edebiyatı, İst., 1341; G. Jocob, Beitrâge zur Kenntnis deş Denvischordens der Bektashis, Berlin, 1908; ay, Die Bektaschijje in ibrem Verhaltnis zu Verwandten Erscheinungen, Münih, 1909; Çelebi Ahmed Cemaleddin, Müdafaa, İst., 1327; F. Köprülü, "Bektaşîliğin Menşeleri", Türk Yurdu, S. 8 (1341), s. 131-140; Baha Said, "Balım Sultan", Türk Yurdu, S. 28 (1927), s. 310; J. P. Brown, The Darvis-bes ör Oriental Spirutualizm, Londra, 1927; F. W. Hasluck, Bektaşîlik Tedkikleri, (çev. R. Hulusi), İst., 1928; ay, Christianity and islam Under the Sultans, I-İI, Oxford, 1929; (Ergim), Bektaşî-, S. Nüzhet Ergun, Bektaşî Şairleri ve Nefesleri, İst., 1955; A. Refik, Onaltıncı Asırda
Dostları ilə paylaş: |