323
HASAN HABENNEKE el-MEYDÂNÎ
Hasan Habenneke'yi hapse atarak mallarına el koydu.
Geleneksel ilimlerde dirayetli bir âlim olmasına rağmen faaliyetlerinin yoğunluğu sebebiyle eser yazmaya imkân bulamayan Hasan Habenneke, 14 Zilkade 1398 (16 Ekim 1978) tarihinde Râbıta-tü'1-âlemi'l-İslâmrnin toplantısına katılmaya hazırlandığı bir sırada vefat etti. Çok kalabalık bir cemaatin katıldığı Eme-viyye Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Hasan Camii civarına defnedildi, i—i
İm Abdurrahman Hasan Habenneke el-Meydânî
HASAN b. HASAN b. ALİ
Ebû Muhammed el-Hasen b. el-Hasen b. Alîb. EbîTâlib (ö. 97/715-16)
Hz. Hasan"in oğlu.
Muhtemelen 37 (657-58) yılında Medine'de doğdu. Hz. Hasan'ın Havle bint Manzûr'dan olan oğludur. Babası ile aynı adı taşıdığı için çoğunlukla Hasan el-Mü-sennâ diye anılır.
Çocukluğu ve gençliği hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Evlenme isteğini amcası Hz. Hüseyin'e açınca Hüseyin kızlarından Fâtıma veya Sekîne'den birini almasını tavsiye etti, o da Fâtıma ile evlendi. Kerbelâ Vak'ası'nda (61/680) Hz. Hüseyin'in oğlu Ali el-Asgar'la birlikte katliamdan kurtulan Hasan esir edilip hanımı Fâtıma ile birlikte Kûfe'ye götürüldü. Fâtıma'nm I. Yezîd'e müracaatı üzerine ellerinden alınan mallan iade edilerek Medine'de ikametlerine izin verildi. Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân tarafından, Irak halkıyla iş birliği yaparak hilâfeti ele geçirmeye teşebbüs etmekle suçlanıp sürekli baskı altında tutuldu. Biat etmek için Dımaşk'a gitmesinden sonra Abdülmelik, Hz. Peygamber'in Ha-san'ın elinde bulunan kılıcını tehditle alan Hicaz Valisi Haccâc b. Yûsuf es-SekafTye bir mektup göndererek onu rahat bırakmasını bildirdi. Sünnî kaynaklarında, Ehl-i beyt'in ileri gelenlerinden olmasına rağmen İraklı Şiîler'in yaptığı daveti reddettiği, hatta onlarla mücadeleyi Allah'a yak-laştırıcı bir amel olarak kabul ettiği (Zehebî, Actâmü'n-nübe!â\ IV, 486), kendisine Resûlullah'ın neslinden olması dolayısıyla hürmet eden bir Râfizî"yi azarladığı, başka bir Râfizî'ye de, "Eğer Resûl-r Ekrem'e olan yakınlığımdan dolayı emir-
324
lige daha lâyık olduğumu zannediyorsan yanılıyorsun. Çünkü onun için namaz, zekât, oruç gibi İbadetler emirlikten daha efdaldi" dediği (İbn Sa'd, V, 319-320), Ebû Bekir ve Ömer'e lanet okuyan Mugi-re b. Saîd el-İclî'yi huzurundan kovduğu ve Hz. Peygamber'in, "Ben kimin mevlâ-sı isem Ali de onun mevlâsıdir" hadisinde halifeliğin kastedilmediğini söylediği rivayet edilir.
Hasan b. Hasan 97 (715-16) yılında altmış yaşlarında Medine'de vefat etti. 99'-da (717-18) öldüğüne dair rivayetler de vardır. İbnü'l-Cevzî ise onun 91 (710) yılında vefat ettiğini söyler {el-Muntazam, VI, 301). Bazı kaynaklarda otuz beş yaşında öldüğünden bahsediliyorsa da bu doğru değildir. Eşi Fâtıma kabri üzerine bir mescid yaptırmış, fakat bir süre sonra kabirlere mescid yapılmayacağına dair hadis kendisine bildirilince yıktırmıştır. Zeyneb adındaki kızı Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik'le evlenmiş, ancak kardeşlerine yapılan kötü muameleden dolayı üzüntüsünü dile getirdiği için kocası ile araları açılmış ve boşanmışlardır. Hasan b. Hasan'ın çocuklarından Abdullah, Hasan ve İbrahim, Abbasî Halifesi Ebû Ca'-fer el-Mansûr tarafından isyan hazırlıkları içinde oldukları gerekçesiyle Hâşimiy-ye'de ömürlerinin sonuna kadar hapiste tutulmuşlardır.
Hasan'ın çocuklarından İbrahim ve Dâ-vûd'un nesli Yemen'de İmâmîler ve Sü-leymânîler; Abdullah'ın nesli Kuzey Afrika'da Süleymânîler, İdrîsîler, Sa'dîler, Fi-lâlîler; Endülüs'te Hammûdîler; Gana'da Benî Salih; Mekke'de Benî Katâde, Benî Uhaydir ve Benî Füleyte adlarıyla hüküm sürmüş ve tarihte önemli rol oynamışlardır. İbn Fazlullah el-ömerî bunları "Düve-lü'1-Hasaniyyîn" başlığı altında ele almaktadır (Mesâltk, XXIV, 2 vd.). Zeydîler ve bazı Şiî grupları imametin Hasan b. Hasan ile Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidîn) ve evlâtlarından başkasına intikal etmeyeceği görüşünü benimsemişlerdir IRiyâd M. Nâsırî, 1, 61).
Şiî ve Sünnî muhaddislerin "sadûk" olduğu konusunda ittifak ettikleri Hasan b. Hasan babasından, hanımı Fâtıma1-dan ve Abdullah b. Ca'fer'den hadis rivayet etmiştir. Oğulları Abdullah ve Hasan, amcasının oğlu Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye, Süheyl b. Ebû Salih gibi kişiler de ondan rivayette bulunmuşlardır.
Babasından kalan Medine'deki hurmalıkların yıllık gelirinden ihtiyacı kadarını alıp geri kalanını sadaka olarak dağıtan, pek az kimseyle görüşen, vaktinin çoğu-
nu ibadetle geçiren Hasan İslâmiyet'i yaşamadaki hassasiyetiyle tanınmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
Buhârî, "Cenâ'iz", 62, "Meğazî", 14; a.mlf.. et-Târîhu!-kebîr, II, 289; İbn Sa'd, et,-Tabakât, V, 319-320; Zübeyrî, Nesebü Kureyş, s. 51-53; Halîfe b. Hayyât. et-Tabakât (Zekkâr), II, 598; Taberi. Târih (Ebü'l-Fazl). V, 469; Ebü'1-Arab et-Temîmî. Kİtâbü'l-Mihan (nşr. Yahya Vâhid), Beyrut 1988, s. 313; Hatib, Târihu Bağdâd, IV, 430-436; İbn Asâkir, Târihu Dtmaşk (Amrevî). XIII, 61-71; İbnû'l-Cevzî, el-Munlazam, VI, 301; VII. 183, 212-214; Ali b . Muhammed el-Ömerî, et-Mecdî (nşr. Ahmed ed-Dâmgânîl. Kum 1409, s. 36; Zehebî, A'lâmü 'n-nübelâ\ IV, 483-487; a.mlf.. Târihu'l-Islâm: sene 81 -100, s. 328-330; İbn Fazlullah el-Ömerî. Mesâiik, XXIV. 2 vd.; İbn İnebe, 'Umdetü't-tâlib, Beyrut, ts. (Dârül-Mek-tebil-Hayât), s. 117-120; Meclisi. Bihârû'l-en-uâr, Beyrut 1983, XLIV, 166-170; Muhammed Sirâceddin el-Mahzûmî, Sıhâhu'l-ahbâr, İstanbul 1306, s. 11, 12; Bedrân. Tehzîbü Târihi Dı-maşk, IV, 165-169; Bakır Şerif el-Kureşî, Hayâ-tü'l-İmâmi't-Hasan b. cAll, Beyrut 1403/1983, II, 464; Riyâd M. Nâsırî, el-Vâktfiuye, Meşhed 1988,1, 61; Ebü'l-Kasımel-Hûyî, Mu'cemu ricâ-ti'1-hadîş. Kum 1409/1989, IV, 301; Abdülceb-bâr er-Rifâî, Mu'cem mâ küübe Cani'r-Resül oe ehli't-beyt. Tahran, ts. (Vezâret-i Ferheng), VII, 5-60; B. Lewis. "'Alids", EF (İng.), I, 401. 402.
İMİ Recep Uslu
r n
HASAN HUKMI
J
(ö. 1048/1638'den sonra) Osmanlı retsülküttâbı, münşi.
Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Oldukça genç bir yaşta Dîvân-ı Hümâyun kâtipleri zümresine dahil olduğu ve kırk yıldan fazla burada görev yaptığı bilinmektedir. Hükmî lakabının hüküm yazmadaki kabiliyetinden gelmiş olması muhtemeldir.
1006 (1597-98) yılında divanın kırk kıdemli kâtibinden biri olan Hasan Hükmî, aynı zamanda Vezîriâzam Hadım Hasan Paşa'nın tezkireciliğini de yapmaktaydı. 1604-1605 te reîsülküttâb makamına vekâlet etti; hemen ardından 1606'da önce reîsülküttâblığa, birkaç ay sonra da nişancılığa getirildi. 1614 yılında tekrar reîsülküttâblığa yükseltildi. 1618'de nişancı, 1621'de yeniden reîsülküttâb oldu. Bu dönemde reîsülküttâblık görevi nişancılığa göre giderek önem kazanmaya başlamıştı. Hasan Hükmî'nin meslek hayatı bu değişikliği gözler önüne seren bir örnektir. Hükmî sonraki yıllarda çeşitli kitabet görevlerinde bulundu; 1638'de sipahi mukabelecisi iken son defa reîsülküttâblığa getirildi. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
Hasan Hükmî, XVII. yüzyılın ilk yarısının meşhur Osmanlı münşilerinden biri sayılır. 1601'de divan kâtipliğini sürdürürken aynı zamanda bir önceki şehnameci olan Lokman'ın ricasıyla Tâlikîzâde Mehmed Subhi'nin yerine şehnameci tayin edildi. Bu göreve tayiniyle ilgili Cemâ-ziyelâhir 1010 (Aralık 1601) tarihli hükmün sureti Âyîne-i Zurefâ'da verilmiştir (s. 41-43). Hükmî, Cigalazâde Sinan Paşa'nın 1604-1605 İran seferine şehnameci olarak katılmışsa da gerek bu olaylar gerekse başka konular hakkında herhangi bir şehname veya inşâ eseri meydana getirmemiştir. İnşâsına dair birkaç örneğe münşeat mecmualarında rastlanmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA :
BA. KK, nr. 7530; Selânikî. Târih (İpşirli), II, 739; Sarı Abdullah, Düstûru'l-İnşâ, İÜ Ktp., TY, nr. 3110, vr. 280b-282°; Resmî Ahmed Efendi. Sertnetü'r-rüesâ, İstanbul 1269, s. 28-30; Ce-mâleddin, Osmanlı Tarih ueMüverrihleri:Âyt-ne-iZurefâ, İstanbul 1314, s. 40-43; Babinger (Ûçok). s. 185-186; Necib Âsim. "Osmanlı Ta-rihnüvisleri ve Müverrihleri: Şehnameciler", TOEM. I (1911), s. 434-435; Christine Wood-head. "'An Experiment in Officİal Hİstoriogra-phy: the Post of Şehnameci İn the Ottoman Empire.c. 1555-1605", WZKM, LXXV (İ983), s. 176-178; Feridun M. Emecen. "Ali'nin 'Ayn'i: XVII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Bürokrasisinde Kâtib Rumuzları", TD, XXXV (1994), s.
140. m
İJJN Christine Woodhead
HASAN HÜSÂMEDDtN UŞŞÂKİ
(bk. HÜSÂMEDDtN UŞŞÂKİ).
r HASAN HÜSNİ ABDÜLVEHHÂB ^
(bk. ABDÜLVEHHÂB, Hasan Hüsni).
L J
r .... i
HASAN HUSNU PAŞA
(bk. TOYRÂNÎ).
L J
HASAN el-İDRÎSÎ
Hasen b. Kasım Kennûn {Cennûn)
b. Muhammed b. Kasım b. İdrîs el-Hasenî
(ö. 375/985)
İdrîsîlcr'in son hükümdan (954-974, 984-985).
Hayatının ilk dönemi hakkında bilgi yoktur. Kardeşi Ebü'l-Ayş Ahmed b. Kâ-sım'dan sonra tahta geçti (343/954). Endülüs Emevî halifesine tâbi olarak hüküm
süren Hasan, Fâtımîler'in meşhur kumandanı Cevher es-Sıkillî 347'de (958) Tanca ve Sebte (Ceuta) hariç bütün Mağ-rib'i hâkimiyeti altına alınca Fâtımîler'e bağlılık arzetmek zorunda kaldı (349/ 960). Sıkıllî'nin 349 yılı sonunda (Şubat 961) İfrîkıye'den ayrılmasının ardından yine eskiden olduğu gibi Endülüs Emevî-leri adına hutbe okutmaya başladıysa da Bulukkîn b. Zîrî'nin Mağrib'de gerçekleştirdiği başarılı seferden sonra tekrar Fâtımîler'e biat etti ve hatta onlarla iş birliği yaptı. Buna çok öfkelenen Endülüs Emevî Halifesi 11. Hakem veziri Muhammed b. Kâsım'ı Afrika'ya gönderdi. Taraflar arasında Tanca'da Fahsumehrân denilen yerde meydana gelen savaş Muhammed b. Kâsım'm mağlûbiyeti ve ölümüyle sonuçlandı (21 Rebîülevveî 362/30 Aralık 972). Bunun üzerine halife meşhur kumandanı Gâlib b. Abdurrahman'ı büyük bir orduyla yola çıkardı (30 Şevval 362/3 Ağustos 973)- Hasan korkup bulunduğu Basra şehrini terketti ve Hacerün-nesr Kalesi'ne çekildi. Kasrımasmûde yakınlarında cereyan eden savaş sırasında Gâlib Berberî kumandanlarını çeşitli va-adlerle kendi tarafına çekti. Yalnız kalan Hasan savaşı bırakıp Hacerünnesr Kale-si'ne sığındı ve kalenin kuşatılmasıyla da eman dileyerek teslim oldu; böylece bütün Mağrib yeniden Endülüs Emevî Dev-leti'nin hâkimiyeti altına girdi. II. Hakem. 1 Muharrem 364'te (21 Eylül 974) muhteşem bir törenle karşıladığı Gâlib'in Kur-tuba'ya getirdiği Hasan'ı ve maiyeti erkânını affetti ve kendilerine hü'at giydirip maaş bağladı. Ancak ertesi yıl istediği değerli bir mücevheri vermeyince Hasan'ı adamlarıyla birlikte ülkesinden sürdü.
Meriye'den (Almeria) Tunus'a, oradan da Mısır'a giden Hasan, Fatımî Halifesi Azîz-Billâh tarafından çok iyi karşılandı ve kendisine intikamının alınacağına dair söz verildi. Sekiz yıl kadar Mısır'da kalan Hasan, 373'te (983-84) Fâtımîler'e tâbi İfrîkıye Valisi Bulukkîn b. Zîrî'nin yardımıyla Mağrib'e geçti; Berberîler de kendisine katıldılar. Bunu haber alan Endülüs Emevî Halifesi II. Hişâm'ın hâcibi İbn Ebû Âmir el-Mansûr, amcazadesi Ebü'l-Hakem Amr b. Abdullah'ı büyük bir orduyla gönderip hükümdarlarını ortadan kaldırarak İdrisîler meselesini kökünden çözmesini istedi. Ebü'l-Hakem de donanma ile Sebte'ye geçti ve Hasan'ı muhasara etti. Ebû Âmir, daha sonra oğlu Abdülmelik'i de büyük bir ordu ile yardıma gönderdi. Zor durumda kalan Hasan eman diledi ve Endülüs'e geçmesine izin
HASAN İLMİ BEY
verilmesini istedi. Ebü'l-Hakem ona eman verip durumu Mansûr'a bildirdi; ancak Mansûr bunu onaylamadı ve Hasan'ı yolladığı adamlarına öldürttü (Cemâziye-levvel 375/Eylül-Ekim 985). Böylece İdrî-sîler hanedanı yıkılmış oldu. Kaynaklar Hasan'ı katı kalpli ve kaba bir insan olarak tanıtırlar.
BİBLİYOGRAFYA :
Selâvî, el-İsttkşâ, I, 201-205; İbn Ebû Zer. et-Enîsü'l-mutrib, Rabat 1972, s. 89, 91-95; E. Levi-Provençal, Histoire de l'Espagne musul-mane, Paris-Leiden 1950, II, 190-196, 263-264; Abdallah Laroui. The Hİstory of the Maghrib (tre. R. Manheim), Princeton - New Jersey 1977, s. 140; İsmail el-Arabî. Deuletü't-Edârise: mü-lûkü Titemsân ve Fas veKurtuba, Beyrut 1403/ 1983, s. 181-183, 186-197, 204-210, 213-214, 225, 294, 309; Ziriklî. el-A'lâm, II, 227; M. Abdullah İnan. Devletü'I-lslâm ft'l-Endelüs, Kahire 1408/1988, II, 492, 494, 495-499, 544-545; R. Basset. "Hacerünnesr", İA, V/l, s. 25; et-Kâ-mûsü'l-lslâmt, II, 78; D. Eustache, "Idrislds", £/2(lng.).III, 1036-1037. j—ı
İKİ Atilla Çetin
P HASAN İLMÎ BEY ^
(1846-1900'den sonra)
Giritli mülkiye memuru, şair ve sözlük yazarı.
J
22 Ağustos 1846'da Kandiye'de doğdu. Kandiye âşâr ve ağnam mültezimi Ali Hilmi Efendi'nin oğludur. İlk öğrenimini burada Turşucu Yûsuf Efendi Medrese-si'nde yaptı. Matematik, coğrafya, fizik, jeoloji dersleri aldı; ayrıca Mesnevi, Dî-vân-ı Hafız ve Gülistan okudu. Bir yıl kadar da Rum mektebine devam etti. 1863'te Menteşe Şerl Mahkeme mukay-yitliğiyle memuriyete başladı. 1866 -1900 yılları arasında İstanköy, Aydın, Kastamonu. Lice. Yemen'de Tâiz, Ânis, Harâz, Lühayye, Basra'da Sûkuşşüyûh. Trablus-garp'ta Garyân, Misrâta, Zaviye vilâyet, sancak ve kazalarında rüsumat memuriyeti kitabeti, cinayet kitabeti. Tahrirat Kalemi mukayyitliği, Meclis-i İdâre-i Vilâyet başkitâbeti. Tahrirat Kalemi müdüriyeti, Mektupçu Kalemi müsevvitliği ve kaymakamlık gibi görevlerde bulundu. Son memuriyeti Garyân kazası kaymakamlığıdır. Ölüm tarihi bilinmemekte, ancak sözlük çalışmasının mukavelesine ve şiir kitabının basım tarihine göre 1900yı-lında hayatta olduğu anlaşılmaktadır.
Arapça, Farsça ve Rumca bilen, Kastamonu'daki memuriyeti sırasında bir süre vilâyet gazetesinin muharrirliğini de yapan Hasan İlmî'nin bilinen iki eseri vardır. Bunlardan Osmanlı DiJiadlı eseri.
325
HASAN İLMÎ BEY
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi'nde mevcut bir sözlük çalışmasıdır. 1305 sayfalık dokuz defter halindeki eserin basılmasıyla ilgili iki adet mukavelename müsveddesi de aynı yerde bulunmaktadır. Hasan İlmî Bey'le, İran uyruklu Tahranlı tüccar Ab-durrahman Şîr Mirza arasında imzalanmış olan ilk mukavelenameye göre Osmanlı Dilinin müsveddesine müellif tarafından. Mütercim Âsim Efendi'nin Kamus Tercümesi ve Burhân-ı Kâtı' Ter-cûmesi'ndeki kelimelerden Osmanlıca'da yaygın olarak kullanılanları ilâve edilerek "Burhân-ı Lugât-ı Osmâniyye" adı altında yeni bir sözlük hazırlanacaktır. Bu sözlüğün Kâmûs-ı Türkî sayfaları büyüklüğünde ve 120-150 forma hacminde olması düşünülmüştür. Fakat Hasan İlmî Bey'in bu ilâveleri yapamadığı anlaşılmaktadır. Yine müellifle Asır Matbaası ve Kütüphanesi sahibi Kirkor Faik Efendi arasında imzalanan ikinci mukavelenameye göre önceki sözlükten vazgeçildiği, bunun yerine, Kirkor Fâik'in daha önce hareke sistemine göre yayımladığı Lugat-ı Naci'nin alfabetik olarak düzenlenmesi, burada mevcut örnek beyitlerin çıkarılması ve Osmanlı Diii'ndekt Türkçe kelimelerin buna ilâve edilerek "Osmanlı Lügat Hazinesi" adlı yeni bir sözlük hazırlanması öngörülmüştür. Ancak bu tasarının da gerçekleşmediği anlaşılmaktadır (Kirkor Faik Efendi, daha sonra Lugat-ı Nâ-cfyi alfabetik sisteme çevirip bazı ilâvelerle birlikte yeniden yayımlamıştır jis-tanbul 1317, 1322|). Hasan İlmî Bey, Osmanlı Dili'nin "Gerekli Birkaç Söz" başlığını taşıyan önsözünde sözlüğün tertibi ve sözlükte yer alan kelimelerle ilgili bilgi vermekte, eserde Türkçe kelimelere herhangi bir işaret konulmadığı halde Arapça ve Farsça asıllı olanların belirtildiğini, bu arada galat ve muharref kelimelere de dikkat çekildiğini söylemektedir. Aslı Türkçe olan. ancak sonradan yapısı değişmiş veya terkedilmiş bulunan kelimeleri de sözlüğüne alan yazar değişikliğe uğramış kelimelerin aslını kaydetmiş ve terkedilmiş olanların terkedildiğini belirtmiştir.
Müellifin ikinci eseri olan Meâlimü'l-garâm onun İKİ na't. yirmi bir gazel, üç şarkı ve bir manzumesini ihtiva eden küçük bir şiir kitabıdır (İstanbul 1318). Şarkılarından, "Bîzâr ediyor canımı kalbimdeki yâre" uşşak, "Arz-ı ruhsâr et çemende güller olsun şermsâr" dügâh, "Sinemde siperdir güzelim hırz-ı hayâlin" hicazkâr
326
makamlarında dönemin bestekârı Nuri Şeyda Bey tarafından bestelen mistir.
Hasan İlmî Bey'in Hüseyin Hüsnü ile birlikte hazırladıkları bir Yemen Salnamesi de bulunmaktadır (III. cilt, San'a 1304). Müellif Yemen'de Meclis-i İdâre-i Vilâyet başkâtibi iken hazırlanan salnamede Yemen ve kazalarıyla ilgili tarihî, coğrafî, iktisadî, sosyal ve istatistik bilgilerle devlet personelini tanıtıcı bilgiler yer almaktadır.
BİBLİYOGRAFYA :
BA. Memurin Stcill-İ Ahval Defteri, XXV, 317-318; Cevat İzgi. "Giritli Hasan İlmî Bey ve Osmanlı Dili Adlı Sözlüğü", VIII. Mitli Türkoloji Kongresi'ne Sunulan Tebliğ : 14-18 Eylül ]987(fotokopisî: İSAM Ktp.. nr. 51.054).
İM Cevat İzgi
F HASAN KÂFÎ AKHİSÂRÎ ""
(ö. 1024/1615)
Usûlü 'f-fıfkem adlı eseriyle tanınan
Osmanlı âlim ve müellifi.
L J
Ramazan 951'de (Aralık 1544) Bosna-Hersekteki Akhisar (Prusac) kasabasında doğdu. Zi'bî. Akhisârî, Bosnevî nisbele-riyle anılır. Bosna-Hersek'te Hasan Kafi-ja Pruscak diye tanınmıştır. Büyük dedesi Yâkub, XV. yüzyılın sonlarına doğru İş-kodra'dan (Arnavutluk) göç edip Akhisar'ın Zi'b {Zîb) köyüne yerleşti. Fâtih Sultan Mehmed döneminde gerçekleşen Bosna'nın fethinden sonra 100 yaşlarında iken İslâmiyet'i kabul ettiği, ailenin Yâkuboğullan veya Dâvudoğullan kollarından bir kısmının sonraki dönemlerde Akhisar'a göç ettiği. Hasan Kâfî'nin babasının adının Turhan, dedesinin adının Dâvud olduğu rivayet edilir. 982 (1574} tarihli tahrir defterinde, Akhisar'ın Sultan Bayezid Camii mahallesinde yaşadığı kaydedilen (BA, TD, nr. 535, s. 103) Dâvud oğlu Turhan'ın Hasan Kâfî'nin babası olduğu ve Hasan Kâfî'nin bu mahallede doğduğu söylenebilir. Bursalı Mehmed Tâhir'in, "Kâfi" mahlasını "ilm-i karta (?) olan mahareti veya Cemâleddin İb-nü'l-Hâcib'in ei-Kd/iye'sine yazdığı şerh sebebiyle aldığına dair kaydı {Osmanlı Müellifleri, I, 277) Evliya Çelebi tarafından verilen bilgiye dayanmış olmalıdır (Seyahatname, V, 446).
Hasan Kâfî, Niçâmü'l-'ulemâ'ad\\ eserinin son bölümünde verdiği bilgiye göre öğrenim hayatına on iki yaşında iken Akhisar'da başladı. 974 (1566) yılın-
da İstanbul'a giderek dokuz yıl kadar medresede okudu. Kemalpaşazâde'nin talebesi, muîdi ve fetva emini olan Hacı Efendi Kara Yılan'dan ders gördü ve hizmetinde bulundu. Emeklilik döneminde Çatalca Ali Paşa Medresesi'nde müderrislik yapan Hacı Efendi ile beraber bir süre Çatalca'da kaldı. Onun ölümünden sonra Kazasker Molla Ahmed Ensârî"den tefsir ve usûl-i fıkıh okudu. 983'te (1575) medrese tahsilini tamamlayıp doğum yeri olan Akhisar'a dönerek bir süre öğretim ve telifle meşgul oldu; Risale îî tahkiki lafzı çelebi ve el-Kâfî adlı kitaplarını bu dönemde kaleme aldı. Devletin Bosna ve çevresinde Hamza Bâlî mensuplarına karşı yürüttüğü takibat sırasında Bosna'ya kadı olarak tayin edilen ve İstanbul'dan hocası olan Bâlî Efendi'-nin yanında nâiblik görevini üstlendi (986/ 1578).
991 (1583) yılında Akhisar'a ilk kadı olarak tayin edilen Hasan Kâfî 996'da (1588) İstanbul'a gidip mülâzemete başladı ve 998 (1590) yılında Srem sancağına kadı tayin edildi. Osiek'te de (Osjek) kısa bir sûre kadılık yaptı. Ertesi yıl hacca gitti. Medine'de iken Bâbürlü Sultanı Ce-lâleddin Ekber Şah'ın hocası Mîr Gazanfer b. Ca'fer el-Hüseynî ile tanışarak derslerine katıldı. 1000 (1592) yılında İstanbul üzerinden memleketine dönünce Akhisar yakınlarındaki bir bölgeye kadı oldu. 1003 (1594) yılının sonbaharına kadar yürüttüğü bu görevini bölgede çıkan karışıklıklar sebebiyle terkedip Akhisar'a döndü.
Hasan Kâfî. 1596'da III. Mehmed'in Eğri seferine katılmak üzere Akhisar'dan ayrıldı. Arapça olarak yazdığı Uşûlü'1-hi-kem adlı eserini Eğri Kalesi'nin fethi ve Haçova zaferinden sonra (Safer 1005/ Ekim 1596) bazı devlet ve ordu ricaline sundu. Kendisine eseri Türkçe'ye çevirip şerhetmesi tavsiye edildi. Hasan Kâfî eserin açıklamalı tercümesini yaparak tekrar İstanbul'a gitti. Kitap Sadrazam Da-mad İbrahim Paşa vasıtasıyla padişaha arzedilince müellif onun iltifatına maz-har oldu. Bu vesile ile kendisine Akhisar kadılığı tekaüden ve o bölgedeki talebeye ders okutmak şartıyla tevcih edildi. Bir süre İstanbul'da kaldıktan sonra muhtemelen Şevval 1007'de (Mayıs 1599) İbrahim Paşa'nın kumandasındaki orduya katılarak memleketine döndü. Hasan Kâfî'nin hayatının bundan sonraki dönemi hakkında bilgiler yetersizdir. Vezîriâzam Lala Mehmed Paşa'nın Estergon Kalesi'-
ni muhasarası sırasında orduda bulunduğu ve bazı Önemli görevler üstlendiği, bu yıllarda da eser telifini sürdürdüğü, hatta Nûrü'l-yakin adlı kitabını Meh-med Paşa'ya ithaf ettiği kaydedilmektedir. Osmanlı-Habsburg mücadelesinin sona ermesinin (1606) ardından büyük bir ihtimalle Akhisar'a dönen Hasan Kâfi bundan sonraki yıllarını eser yazmak ve ders okutmakla geçirmiştir.
Kaynaklarda Hasan KâtTnin 1S Şaban 1025 (28 Ağustos 1616) tarihinde vefat ettiği kaydedilmektedir (Kâtib Çelebi, I, 380; Atâî, s. 584; Osmanlı Müellifleri, 1. 277). Ancak Nizâmü'I-hjlemâ' adlı eserinin muhtemelen bir öğrencisi tarafından istinsah edilen nüshasında (Gazi Hüsrev Bey Ktp., nr. 946, vr. 49) vefatıyla ilgili birkaç beyit, yanına da 16 Ramazan 1024 {9 Ekim 1615) tarihi kaydedilmiştir (Sabanovic, s. 176; Nakicevic, Hasan Ka-fija Prusiak Pionir, s. 40, 41). Akhisar'da yaptırdığı caminin yanında bulunan medresenin bitişiğindeki türbeye defnedilen Hasan Kâfî'nin kabri bugün de halk tarafından ziyaret edilmektedir. Akhisar'da 1937yılında Hasan Kâfî adına bir dernek (Drustvo Hasan Kafija) ve bir kültür merkezi kurulmuş, ancak II. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında bu kurumun faaliyetleri yasaklanmıştır. Bugün Saray-bosna'da bir cadde onun adını taşımaktadır. Hasan Kâfî'nin hayatı ve eserleri, 1995ten itibaren Bosna-Hersek Devle-ti'nin resmî eğitim programına alınmış ve lise ders kitaplarında okutulmaya başlanmıştır.
Evliya Çelebi, Hasan Kâfî'nin Akhisar'da bir cami, medrese, tekke, han, sıbyan mektebi, çeşme yaptırdığını ve bunlar için vakıflar tahsis ettiğini söyler. Bu tesisler etrafında oluşan mahalleler Nevâ-
bâd (Novo Mjesto) adıyla anılmıştır (bugünkü Prusac'ta Srt |Sırt| mahallesinin üst tarafındadır). Tekkenin Halvetiyye tarikatına ait olduğunu belirten Evliya Çelebi, hanın kapısı üzerindeki kitabeye dayanarak söz konusu binanın 1021'de (1612) inşa edildiğini kaydeder [Seyahatname, V, 445-446). Camide bulunan lev-haiardaki imzadan Hasan Kâfi'nin hat sanatıyla da meşgul olduğu anlaşılmaktadır (Nametak, Çevren, VII/4, s. 39).
Eserleri. Hasan Kâfî Arapça olarak dil, mantık, kelâm, fıkıh, biyografi ve siyaset alanlarında on sekiz eser kaleme almıştır. Bu eserlerin bir kısmı Bosna -Hersekte yakın zamanlarda Boşnakça'ya tercüme edilmiştir. A) Dil. 1. Risale tî tahkiki lafzı çelebi (Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Ktp., nr. 946; Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr 3814; Amasya Beyazıt İl Halk Ktp., nr. 918/11). Çelebi kelimesinin etimolojisine dair küçük bir risale olup Boşnakça tercümesi Fehim Nametak tarafından Izabrani Spisi adlı kitap içinde yayımlanmıştır (s. 87-89). 2. Temhîşü't-TeJhîş ü Hlmi'l-belâğa (Gazi Hüsrev Bey Ktp., nr. 1689; Köprülü Ktp., Meh-med Âsim Bey, nr 486; ayrıca bk. Sabanovic', s. 178). Hatîb el-Kazvînî'nin Telhî-şü'1-Miftöh adlı eserinin muhtasarıdır 3. Şerhu Temhîşi't-Telhîş.
B) Mantık. 1. Muhtaşarü'1-Kâfî mi-ne'1-mantık (Sarajevo-Orijentalni In-stitut, nr. 591; Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. 780; Beyazıt Devlet Ktp., Ba~ yezid.nr. 1851/5). Bir mukaddime ile beş bölümden oluşan eserin adını müellif bazı nüshalarında Kâfî ü'1-mantık şeklinde zikretmiştir (TÜYATOK, I, 42) Dipnotlarla zenginleştirilmiş Boşnakça bir tercümesi Amir Ljubovtf tarafından yapılmıştır [Izabrani Spisi, s. 61-85). Z.Şerhu Muhtaşari'1-Kâfî mine'l-mantık. Bir önceki eserin "et-Tasawurât" adlı bölümünün şerhi olup herhangi bir nüshası tesbit edilememiştir. Müellifi tarafından haber verilen eser Akhisar kadılığına tayininde (991/1583) yazılmıştır (Sabanovic, s. 187).
C) Kelâm. 1. Ravzâtü'1-cennât û uşû-li'1-iHikâdât (Beyazıt Devlet Ktp., Baye-zid, nr. 3670/3; İÜ Ktp., AY, nr. 3822; ayrıca bk.a.g.e.,s. 183). Akaide dair konulan ihtiva eden eser Mahmud Esad tarafından Türkçe'ye çevrilmiş ve Mehmed Bir-givfye nisbet edilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1305). Bu tercümeye yapılan şerhin kime ait olduğu bilinmemektedir
Dostları ilə paylaş: |