Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə15/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   26

Hasan el-Bennâ'ya göre İslâm dini fikir hürriyetini tanımış, ilmî araştırmaları teş­vik etmiştir. Bir hadiste de işaret edildiği üzere hikmet müslümanın yitirdiği kendi malı olduğu için hangi kültürel ortamda ortaya çıkmış olursa olsun rahatça sahip-lenilmelidir. Din ve akıl bazan birbirine ters düşebilirler; ancak kesin ve gerçek olan hususlarda birleşirler. Kesin biçim­de ortaya konan ilmî kanunlar hiçbir za­man dinî esaslara aykırı olamaz. Eğer her İkisi arasında görünürde bir ihtilâf varsa zan ifade eden delil kesin olanla uy­gun şekilde yorumlanmalıdır; her ikisi de zan veya ihtimaliyet ifade ediyorsa dinî esasa uyulur. Ona göre ilim konusundaki görüşlerde başlıca iki sakat cereyan gö­ze çarpmaktadır, a) Olayları, sebeplerini araştırmaksızın yalnızca gizli güçlere bağ­layan hurafeci anlayış; bu anlayış insan­ları tembelliğe itmektedir, b) Olayların hiçbir gaybî veya metafizik sebebinin ol­madığını İleri süren materyalist-poziti-vist anlayış ve özellikle biyolojik materya­lizm. Müslümanlık ise aklı ve gaybı, ilmi ve metafiziği birleştiren bir dindir. İslâm maddeye önem verir, ancak ona köle ol-

mayı reddeder; İman ve ruhu esas alır, fakat ilmi inkâr etmez. Nitekim müsiü-man âlimler ilerlemeye karşı çıkmamış­lardır. Bu konuda ileri sürülen istisnaî ve kötü örnekler ölçü alınamaz. Esasen Kur'an'da müsbet ilimlere çok sayıda işa­ret vardır. Kalkınma için askerî güç yanın­da İslâm'ın teşvik ettiği ilmî birikim zo­runludur ve müslümanların muhtaç ol­duğu kalkınma hamlesi yalnızca İslâm'la gerçekleşebilir. Hasan el-Bennâ. modern ideolojilerden özellikle Arap ırkçılığı {Ara-bizm} üzerinde durmuş, İslâm'ın ırkçılığı reddettiğini vurgulayarak sadece bir mil­letin tarihî ve kültürel kimliğine sahip çıkması anlamındaki bîr milliyetçiliği be­nimsemiş, aslında Mısır için çalışmanın evrensel İslâm vatanının bir parçası için çalışmak anlamına geleceğini belirtmiş­tir. Ona göre İslâm vatanının sınırlarını iman birliği çizerken Batı tipi milliyetçi­lerin vatan anlayışını coğrafî sınırlar tayin etmektedir. Ancak İslâm milletleri ara­sında adaletin gözetilmesi şarttır; bir müslüman millet ötekinin sırtından ge-çinemez ve ona zulmedemez. Esas itiba­riyle kin, düşmanlık ve ırkçılık üzerine ku­rulu milliyetçilik anlayışı reddedilmelidir. Fakat her milletin kendine özgü birtakım hususiyetleri olduğu da inkâr edilemez. Bazı milletler bazı hususlarda Ötekiler­den üstün olabilir ve bu tür meziyetler genel İslâmî kalkınma idealine hizmet için vardır. Öte yandan Batı'ya karşı çı­karken de Doğucu olmak gerekmemek­tedir. Doğuculuk geçici bir slogandır ve dünyayı Doğu-Batı diye ayıranların ürü­nüdür. Bu ayırımda ısrarlı davranılacak-sa Batı medeniyetinin iflâs ettiği söylen­melidir. Müslüman Doğu uykusundan uyandığında dünya liderliğini kolayca ele geçirebilecektir. Batı'nın manevî yapısı çökmüştür: çünkü bu medeniyet dini ter-ketmiştir ve başlıca özellikleri de şehvet düşkünlüğü, çıkarcılık, faizciliktir. Bu ma­teryalist hayat tarzı, Batılılar'ca sömür­ge altında bulundurdukları İslâm ülkele­rine de aşılanmaya çalışılmaktadır. Batı. Doğu ülkelerini önce borçlandırmakta, sonra da kendine bağımlı kılarak sömür­mektedir. Bu ülkelerde Avrupaî eğitim ve­ren okullar açarak lehine çalışacak yöne­tici bir seçkin zümre yetiştirmekte, ba­sın yayın ve eğlence araçlarıyla da kitle­leri istediği şekilde yönlendirmektedir. Ona göre, Türkiye ve Mısır bu tesire en çok mâruz kalan İslâm ülkeleridir. Hasan el-Bennâ, bu tesbitlerinin ışığında girişi­lecek ıslahatçı gayretler için işe fertten başlanması gerektiği inancındadır. Fer-

din hem ilmî ve kültürel yönden hem de vücut sağlığı bakımından gelişmesi te­min edilmelidir. Bu özelliklere sahip kişi­lerin kuracakları aile ise İslâm ahlâk esas­ları üzerinde temellendirilmelidir. Toplu­mun asıl unsurunu teşkil eden aile sağ­lam esaslar üzerine oturunca sağlıklı bir toplum için en önemli adım atılmış ola­caktır. Toplumu irşad çabası yoğun şekil­de sürdürülmeli ve İslâm topraklan her türlü emperyalist etkiden arındırılmalı­dır. Bu hedefleri gerçekleştirici siyasî de­ğişikliklerle birlikte İslâm ümmetinin bir­liğini temin edici tedbirlerin de alınması gerekmektedir.

Bennâ'nın siyasî görüşleri geniş ölçü­de, Abbasî hilâfetinin dağılışından XIX. yüzyılda Avrupalı devletlerin İslâm ülke­lerinden çoğunu kolonileştirmesine ka-darki dönemde İslâm ümmetinin içine düştüğü yozlaşmanın tahliline dayanmak­tadır. Ona göre bu yozlaşmanın başlıca sebepleri müslümanlar arasındaki çıkar çatışmaları, siyasî tefrika, mezhep kav­gaları, yöneticilerin ihmal ve gafleti, ilim adamlarının faydasız tartışmalarla vakit geçirip uygulamalı disiplinlere yönelme­meleri ve dolayısıyla ilim ve teknik bakı­mından geri kalma, Araplar'ın İslâm ta­rihi sahnesinde geri plana düşmeleri ve modern zamanlarda müslümanların Av-rupalılar'ın hayat tarzını taklide yönelme­leridir. Hasen el-Bennâ, bu tarihî ve fiilî sebeplerden kaynaklanan kötü durumun aşılabilmesi için öncelikle hilâfetin yeni­den tesisi yoluyla İslâm birliğinin sağlan­ması, İslâmî değerlerin hayata geçiril­mesine yönelik bir devletin kurulması ve böylece bütün İslâm dünyasının her tür­lü yabancı hâkimiyetinden kurtarılması hedeflerini öngörmüştür. Bennâ'ya göre İslâmî bir hükümet, yöneticinin ilâhî öl­çüler ve halk karşısındaki mesuliyeti, üm­metin birliği ve ümmetin iradesi ilkeleri­ne dayanmalıdır (A. Z. Al-Abdin,XXVIII/ 3 |1989], s. 221-223).

Hasan el-Bennâ'nın bir suikasta kur­ban gidişinin ardından İhvân-ı Müslimîn hareketi bir kısmı ılımlı, bir kısmı da et­kin mücadele yanlısı gruplarca sürdürül­müştür. Ilımlı strateji yanlısı olan grupla­rın en kayda değer temsilcisi. el-Müsli-mûn adlı dergiyle aynı zamanda damadı olduğu Hasan el-Bennâ'nın fikirlerini ve daha ziyade bekleme siyasetine dayalı yaklaşımlarını İslâm dünyasına yayan Saîd Ramazan'dır. Daha etkin mücadele yanlısı grup ise Hasan el-Bennâ'nın bir

HASAN el-BENNÂ

başka halefi olan Salih Aşmâvî liderliğin­de ihvan hareketini radikal yorumlan ile sürdürmüş, Aşmâvî ekolünün bu fikirleri ed-Dacve dergisinde ifadesini bulmuş­tur. İhvân-ı Müslimîn'in Hasan el-Ben-nâ'dan sonra en etkili simalarından Sey-yid Kutub harekete 1951 yılında katılmış ve eserleri 1990'lara kadar çeşitli İslâmî akımları derinden etkilemiştir. Seyyid Ku-tub'un da dahil olduğu Muhammed el-Gazâlî. Abdülkâdir Ûdeh ve Suriyeli Mus­tafa es-Sibâfden oluşan bilgin ve düşü­nürler grubu özellikle Hasan el-Bennâ'­nın İslâm'da sosyal adalet öğretisinden etkilenmiş (The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamtc Wor!d, I. 197-198) ve bu perspektiften yazdıkları eserler Tür­kiye dahil birçok müslüman ülkesinde il­giyle takip edilmiştir.

Eserleri. 1. Müzekkirâtü'd-da've ve'd-dâHye (Kahire, ts. |Dârü'l-kitâbi'l-Arabî|). Hasan el-Bennâ'nın 1942 yılına kadar olan hâtıralarını ve bu hâtıralar vesilesiyle dile getirdiği fikirlerini ihtiva eder. İki bölümden oluşan eserin ilk bö­lümü kendi hayatıyla, ikinci bölümü ise İhvân-ı Müslimîn teşkilâtının kuruluşu ve gelişmesiyle ilgili hâtıralarından oluşmak­tadır. Eser M. N. Shaikh tarafından İngi­lizce'ye tercüme edilmiştir {Memoirs of Hasan al Barına Shaheed, Karachî 1981; Delhi 1982). Z. Mecmû'atü restfili'I-imâmi'ş-şehîd Hasan el-Bennâ. Çeşit­li dönemlerde kaleme aldığı sekiz risale­den oluşan bir koleksiyondur. Bu risale­ler, onun temel fikirleri çerçevesinde İh-van-ı Müslimîn teşkilâtının gaye, metot ve hedefleriyle ilgili tesbitlerini açıkladığı yazılardır. Son olarak 1988 yılında İsken­deriye'de neşredilen mecmuanın birçok baskısı bulunmaktadır. Hasan el-Bennâ'­nın hâtıra, risale, makale, hutbe ve dua­larını, ayrıca kendisi ve İhvân-ı Müslimîn hakkındaki bilgi ve değerlendirmeleri ih­tiva eden eser. Hasan Karakaya ve Hasan Fehmi Ulus tarafından Türkçe'ye çevrile­rek on dört cilt halinde neşredilmiştir {Risaleler, İstanbul 1991). Külliyatın da­ha önce Ramazan Nazlı tarafından yapı­lan bir tercümesi daha vardır (Şehit Ha­san el-Bennâ'nın Hayatı ve Risaleleri, İs­tanbul 1978).

Hasan el-Bennâ'nın ayrıca İhvân-ı Müs­limîn teşkilâtının resmî yayın organları olan Meceiîetü'l-İhvâni'I-müsUmîn, Cerîdetü'î-İhvâni'l-müslimîn, en-Ne-zîr ve Mecelletü'ş-şihâb gibi gazete ve dergilerde yazıları bulunmaktadır.

509


HASAN el-BENNÂ

BİBLİYOGRAFYA :

Hasan el-Bennâ, Müzekkirâtü'd-da'ue ue'd-dâ'İye, Kahire, ts.; a.mlf., Mecmû'atü resâ'ili'l-imâmi'ş-şehtd Hasan el-Bennâ, İskenderiye 1988; M. Abdullah es-Sem'ân. Hasan el-Bennâ: er-recüt ve'l-fıkre. Kahire 1977; Enver el-Cûndî, Hasan et-Bennâ: ed-dâ'iyetü't-imâm ue'l-mü-ceddidü'ş-şehid, Beyrut 1978; Yûsuf el-Kardâ-vî. et-Terbiyetü'l-İslâmiyye ue medresetü Ha-sanel-Bennâ, Kahire 1402/1982; FathiOsman, "Hasan Al-Banna: Founder of the Müslim Brotherhood", Arabia, sy. 31, London 1404/ 1984, s. 18-19; Câbir Rızk, ed-Deute ve's-siyâ-se fi fikri Hasan el-Bennâ, Mansûre 1405/1985; a.mlf.. el-İmâmü'ş-şehîd Hasan el-Bennâ bi-ak-lamı telâmizetih ue mu'âşırih, Mansûre 1406/ 1986; M. Seyyid el-Vekîl, Kübra'l-harekâti't-tslâmiyye fi'l-karnVr-râbF caşer el-hicrî, Cid­de 1406/1986; Muhsin Muhammed. Men ka-tele Hasan el-Bennâ, Kahire 1407/1987; Salâh Şâdî, eş-Şehîdân Hasan el-Bennâ ue Sey-yidKutub, Kahire 1409/1988, s. 1-45;Tevfik Aivân, Necmü'd-dü'ât Hasan el-Bennâ, Man­sûre 1413/1992; İbrahim el-Beyyûmî Ganim, el-Fikrü's-siyâsi li'l-imâm Hasan et-Bennâ, Kahi­re 1412/1992; Abdülmüteâl el-Cebrî, Li-maza uğtile't-imâm eş-şehtd Hasan el-Bennâ, Kahi­re, ts.; Muhammed Şiblî. Hasan el-Bennâ: imâm ve kâ'id, Kahire, ts.; Olivier Carre, "Note sur la politique de Hasan al-Banna et celle de Say-yid Qutb, d'apres leurs ecrits", Melanges de VüniversiteSaint Joseph, L/l, Beyrut 1984, s. 103-129; a.mlf., "Bennâ, Hasan al-", TheOx-ford Encyclopedia of the Modern Islamic World, NewYork Î995,1, 195-199; Mir Zuhair Husain, "Hasan al-Banna (1906-1949), Founder of the lkhwan al-Muslimin", İslam and the Modern Age, XVll/4. New Delhi 1986, s. 271-276: A. Z. Al-Abdin, "The Political Thought of Hasan al-Banna", IS, XXVIII/3 (1989). s. 219-234; Ah-mad S. Moussalli, "Hasan aî-Bannâ's Islamist Discourse on Constitutional Rule and Islamic State", Journal of Islamic Studies, IV/2, Ox-ford 1993, s. 161-174; Afaf Lutfi - al-Sayyid Marsot, "Müslim Brotherhood", ER, X, 217-219; J. M. B. Jones, "al-Bannâ1, Hasan", El2 (İng.), I, 1018-1019.

İMİ İbrahim el-Beyyûmî Ganim

HASAN BEY KÖPRÜSÜ

Yunanistan'ın Yenişehir'inde XVI. yüzyılda yapılmış köprü.

L J

Kuzey Yunanistan'da bugün adı Larisa olan Yenişehir'de Köstem {Pİnios) akarsu­yu üstündeki bu köprü şehirde bir cami, medrese ve sıbyan mektebi de yaptıran Hasan Bey (Gazi Hasan Bey) vakıflarından-dır. Kimliği hakkında yeterli bilgi bulun­mayan Hasan Bey'in Mora beyi olduğu. 909'da (1503-1504) ve 911'de (1505-1506) Anadolu ve Rumeli beylerbeyiliği-ne getirildiği. 920'de (1514) Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran seferinde şehid olduğu Sicill-i Osmânıde bildirilmektedir.



310

Osmanlılar zamanında Rumeli'de Türk­ler tarafından bu bölgede kurulan en bü­yük şehirlerden biri olan Yenişehir'deki Hasan Bey Köprüsü'nün başında aynı bani tarafından inşa ettirilmiş bir de ca­mi bulunduğunu burayı 1688'de ziyaret eden Evliya Çelebi bildirmektedir. Cev­det Çulpan, Mevlevî şeyhi Hasan Nazif Efendi'nin 1246'da (1830-31) hac dönü­şü Köstem suyu kenarında kurduğu mev-levîhâne ile yaptırdığı köprüden bahse­derken bunun yeniden inşa edilen bir köprü mü. yoksa Gazi Hasan Bey Köprü­sü'nün bir onarımı mı olduğu hakkında şimdilik bir şey söylenemeyeceğini ifade eder. Caminin kıble duvarı önünde ba­nisinin altıgen planlı kubbeli türbesi bu­lunmaktaydı. Hasan Bey Çaldıran'da şe­hid düşmüşse cenazesi buraya getirilmiş midir, yoksa önceden yaptırılan bu yapı boş kalmış bir türbe midir? Üçüncü bir ihtimal de külliyenin başka bir Hasan Bey tarafından yaptırılmış olmasıdır.

Hasan Bey Köprüsü, eski fotoğrafların­dan anlaşıldığı kadarı ile Rumeli'deki Türk köprülerinin en güzellerinden biri­dir. Tamamen kesme taştan yapılmış olup aralarında sel yaranlar (mahmuzlar) bulunan sivri kemerli on gözü vardır. Ay­rıca her mahmuzun üstünde ve iki büyük kemerin arasındaki masif ayak, içine kü­çük birer kemerli göz daha açılmak sure­tiyle yapı hem takviye edilmiş hem de hafıfletilmiştir. Türk-Yunan savaşı sıra­sında elden çıkmışken 1895'te geri alın­dığında Yenişehir'e giden Sabah gazete­si muhabiri Süleyman Tevfik köprünün dokuz gözlü, 114 m. uzunluğunda ve 8 m. genişliğinde olduğunu bildirir. Bu sı­rada gazetelerde yer alan ve üzerinden şehre giren Türk askerinin geçişini gös­teren resimlerden, XIX. yüzyılda köprü­nün kenar korkuluklarının yenilenerek ya­ya kaldırımlarının iki yanında demir pra-çollarla genişletildiği. korkulukların yeri­ne demir parmaklıklar takıldığı anlaşıl­maktadır.

Köprünün tam başında yer alan med­resesi, sıbyan mektebi, türbesiyle bir kül­liyenin merkezi olan cami de eski resim­lerinden öğrenildiği kadarı ile kesme taş-

tan bir yapı olup kubbeli, üç bölümlü bir son cemaat yerini takip eden kare planlı bir harimden ibaretti. Üstünü sekizgen biçiminde sağır kasnağa oturan kurşun kaplı bir kubbe örtüyordu. Önündeki köp­rü gibi bütünüyle XVI. yüzyılın klasik üs­lûbunu aksettiren bu yapı İstanbul Sul­tanahmet'teki Fîruz Ağa Camii'nin bir benzeri idi. Yunanistan'a dair turist reh­berlerinde buradaki Türk eserlerinden ve dolayısıyla bu köprüden tek kelime ile bahsedilmemesi (meselâ bk. Bequignon, s. 270-272) dikkati çeker. Halbuki 1910'-da basılan başka bir rehberde, şehrin içinde çoğu harap camilere ait yirmi yedi minare görüldüğü gibi köprünün karşı tarafında mükemmel durumda "muhte­şem" bir caminin bulunduğuna işaret edilmiştir (K. Baedeker, s. 219).

BİBLİYOGRAFYA :

Evliya Çelebi, Seyahatname, VIII, 194; Si-cill-İ Osmânî, II, 119; Süleyman Tevfik. Tesal-ya'da Bir Ceuelân ue Dört Aylık Seyahatim, İstanbul 1315, s. 167-168; K. Baedeker. Grece, Leipzig-Paris 1910, s. 219; Y. Bequignon, Grece: Les guides bteus, Paris 1935, s. 270-272; Cevdet Çulpan, Türk Taş Köprüleri, An­kara 1975, s. 169-170, 203-204; Ayverdi, Auru-pa'da Osmanlı Mi'mârî Eserleri IV, s. 309, rs. 240-241; Gökbilgin, Edirne ve Paşa Liuâsı, s. 478; SF.ay. 322 (1313i, s. 145; sy. 323 (1313).

s. 168, 169. fTI

İMİ Semavi Eyice

F HASAN b. BİŞR el-ÂMİDÎ "

(bk. ÂMİDÎ, Hasan b. Bişr).

L J


HASAN BURHÂNEDDİN CİHANGİRİ

(ö. 1074/1663}

Halvetiyye-Ramazâniyye tarikatının Cihangîriyye şubesinin kurucusu.

L J


Harpufta doğdu. Uzun yıllar İstan­bul'un Cihangir semtindeki tekkesinde faaliyet gösterdiği için Cihangiri lakabıyla anılır. Halifesi Mustafa Nehcînin Tuh-fetü's-sâlikîn ve hediyyetü'l-mürşidîn adlı eserinde bizzat kendisinden dinledi­ğini belirterek verdiği bilgiye göre Celâlî

isyanları sebebiyle Bursa'ya hicret etmek zorunda kaldı. On sekiz yaşlarında Halve-tiyye-Ramazâniyye şeyhlerinden Yâkub Fânî Efendi'ye intisap etti. Celâli isyanla­rı Bursa'yı da tehdit etmeye başlayınca şeyhiyle birlikte İstanbul'a giderek Eyüp'­te Baba Haydar Tekkesi'ne yerleşti. Bu yıllarda mürşidinin şeyhi Şerbetçi Meh-med Efendi ile onun şeyhi ve Halvetiyye'-nin Ramazâniyye kolunun pîri olan Mahfî Ramazan Efendi'nin sohbetlerine katıl­ma fırsatını buldu. Sekiz yıl hizmetinde bulunduğu Ramazan Efendi tarafından kendisine 1020 (1611) yılında hilâfet ve­rildi ve Cihangir Camii'ne meşihat konu­larak buraya şeyh tayin edildi. Bu bilgile­re göre Hasan Burhâneddin yirmi beş otuz yaşlarında hilâfet almış olmalıdır.

Diğer kaynaklarda yer alan Hasan Bur-hâneddin'le ilgili bilgiler oldukça çelişkili­dir. Şeyhî onun İstanbul'a 1068 (1658) yı­lında geldiğini söyler(Vekayiu'l-fuzalâ, I, 559-560) Aynı tarihi veren Ayvansarâyî ise 970'te (1562-63) dünyaya geldiğini. 1000 (1591-92) yılında Yâkub Fânî'den hilâfet aldığını kaydeder {Hadîkatü'l-ce-öâmi', II, 72, 73). Bu bilgiler daha sonraki bazı kaynaklarda da tekrarlanmıştır. Hü­seyin Vassâf a göre ise 1000 (1591 -92) yı­lında doğmuş, bulûğ çağına erince İstan­bul'a gelmiştir (Sefine, V, 26).

Hasan Burhâneddin Efendi Cihangir Camii'ne şeyh tayin edildikten sonra ca­minin yanına yaptırdığı tekkede vefatına kadar elli iki yıl irşad faaliyetini sürdür­müş, bu uzun süre içinde birçok halife yetiştirmiştir. Halifeleri İstanbul ve civa­rıyla Gebze, Safranbolu, İznik, Edirne, Bo­lu, Bursa, Gelibolu. Tavşanlı, İsmail (Tuna nehrinin kuzey kolu üzerinde bir şehir), Kili, Akkirman, Malatya ve Şam'da faali­yet göstermiş, kendisine nisbet edilen Ci-hangîriyye tarikatının geniş bir sahada yayılmasını sağlamışlardır. Mustafa Neh-cî onun, aralarında devlet erkânı ve med­rese mensuplarının da bulunduğu birçok halifesinin adını verir {Tuhfetü's-sâlikîn, vr. 14a-40b; ayrıca bk. Sefine, V, 30-31).

Hasan Burhâneddin Cihangîrî'nin ta­rikat silsilesi Şeyh Yâkub Fânî. Şerbetçi Mehmed Efendi vasıtasıyla Halvetiyye- Ra-mazâniyye'nin kurucusu Ramazan Mah-fî'ye ulaşır. Silsile Ramazan Efendi'den sonra Muhyiddin Karahisârî, Şeyh Kasım Efendi, Şeyh İzzeddin Karamam şeklinde devam ederek Halvetiyye'nin ana kolla­rından Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin'e (ö. 910/1504) nisbet edilen Ahmediyye ile birleşir. Cihangîriyye tarikatında Hasan

Burhâneddin Efendi tarafından tertip edilen ve "Cihangir usulü tevhid" diye bi­linen zikir usulü uygulanmaktadır. Diz üzerinde oturarak icra edilen bu zikri Ha­san Burhâneddin ilk olarak, hareket et­mek üzere olan bir gemideki tayfaların zinciri çekerken çıkardıkları ahenkli ses­leri işitip vecde gelerek uygulamış, daha sonra bu tarz zikir devam ettirilmiştir.

Halvetiyye'nin seyrü sülük âdabına ve atvâr-ı seb'aya dair iki risalesi ve bazı ilâ­hileri olduğu bildirilen Hasan Burhâned­din Efendi Rebîülâhir 1074'te (Kasım 1663) vefat etmiş ve Cihangir Camii'nin nazire­sine defnedilmiştir (bk. CİHANGİR TEKKE­Sİ). Hasan Efendi'den sonra makamına halifesi ve damadı Şeyh Fethullah Efendi geçmiştir (ö. 1113/1701). Tekkelerin ka­patıldığı 1925 yılına kadar Cihangir Tek-kesi'nde postnişin olan diğer şeyhler şun­lardır: Şeyh Mahmud Efendi f 1701 -1705), Şeyh Ali Efendi mahdumu (1705-1727), Şeyh Mahmud Efendi (1727-1785), Şeyh İbrahim Hakkı Efendi mahdumu (i 785-1792), Şeyh Hacı Mehmed Zâhid Efendi (1792-1822), Şeyh Rızâ Efendi (1828-1830), Şeyh Hafız Ahmed Efendi 11830-1847), Şeyh Ahmed Rızâ Efendi b. Seyyid Mustafa (1847-1889), Şeyh Seyyid Hafız Resmî Efendi (1889-1900), Şeyh Hafız Mehmed Cemâleddin Efendi (1900-?), Şeyh Eşref Efendi (?-1919), Şeyh Hafız İh­san Efendi (1919-1925).

Şeyh Mehmed Zâhid Efendi ile Şeyh Rızâ Efendi arasındaki altı yıllık (1822-1828) boşluk, 1822'de vuku bulan büyük Tophane yangını sırasında cami ve çev­resinin yanması sebebiyle meydana gel­miş olmalıdır. Nitekim caminin son ce­maat yeri girişinde bulunan 1307 (1889) tarihli ihya kitabesinde ilk inşa edildiği 967'den (1559-60) sonra caminin birçok yangın geçirdiği kaydedilmiştir. Şeyh Sey­yid Hafız Resmî Efendi ve sonrasındaki şeyhlerin Halvetiyye'nin Sünbüliyye kolu­na mensup olmaları, tekkenin XIX. yüz­yılın sonlarına doğru Sünbülîler'in kont­rolüne geçtiğini göstermektedir.

HASAN-I BÜZÜRC

BİBLİYOGRAFYA :

Evliya Çelebi, Seyahatname, 1, 442; Seyyid Mustafa Nehcî. Tuhfetü's-sâtikîn ve hediyye-tü'l-mürşidîn, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitap­lığı, Osman Nuri Ergin, nr. 637, tür.yer.; Belîğ, Güldeste, s. 157;Şeyhî. Vekâyİu'1-fu.zalâ, I, 51, 145, 559-560; Ayvansarâyî, Hadikatü'l-ceuâ-mV, II, 72-73; Hocazâde Ahmed Hilmi. Zİyâret-i Eviiyâ, İstanbul 1325, s. 107-108; Osmanlı Mü­ellifleri, 1, 53; Tomar-Haluetiyye, s. 93-94; Hü­seyin Vassâf. Sefine, V, 19-35; Mustafa Özda-mar. Dersaâdet Dergâhları, İstanbul 1994, s. 173; Günay Kut - Turgut Kut. "İstanbul Tekke­lerine Ait Bir Kaynak: Dergeh-nâme", Varia Turcica Türkische Miszellen, IX, İstanbul 1987, s. 224. 231; Ara Altun. "Cihangir Câmiİ", DİA, VII, 539-540; M. Baha Tanman, "Cihangir Tek­kesi", DBİst.A, II, 433. [Tl „ „

USU Reşat Öngören

HASAN-ı BÜZÜRG

(ö. 757/1356)

Celâyirliler'in kurucusu

ve İlk hükümdarı

(1340-1356).

Babası, İlhanlı Devleti'nin kuruluşunda önemli rol oynayan İlkân (İlkâ) Noyan'ın torunu Emîr Hüseyin'dir; kaynaklarda Emîr Şeyh Hasan b. Emîr Hüseyin b. Ak-boğa şeklinde geçer.

Hasan-ı Büzürg, İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han zamanında (1317-1335) önemli görevlerde bulunmuştur. Ebû Said Bahadır Han'ın kendisinden boşatarak evlendiği eski karısı Bağdat Hatun ile giz­lice haberleştiği ve hükümdara suikast hazırlığında bulunduğu iddiasıyla idam cezasına çarptırılmışsa da (bk. bağdat hatun) hanedana yakınlığı sebebiyle ve bilhassa Argun Han'ın kızı olan annesinin araya girmesiyle affedilerek Kemah Ka-lesi'ne gönderilmiş, bir yıl sonra da Ana­dolu valiliğine tayin edilmiştir (1333). İl­hanlı saltanatı uğruna giriştiği mücade­ledeki amansız rakibi ve düşmanı Suldus-lar'a mensup Emîr Çoban'ın torunu, Ti-murtaş'ın oğlu Şeyh Hasan ile karıştırıl­maması için kendisine Hasan-ı Büzürg ve­ya Celâyirli Şeyh Hasan, hasmına da Ha­san-ı Kûçek denilmiştir.

Ebû Said Bahadır Han'ın vâris bırak­madan ölümü üzerine Moğol kabilelerin­den Celâyir, Suldus, Uyrat ve Sutaylar ara­sındaki mücadele sırasında bağımsız bir devlet kurmak için fırsat kollayan Hasan-ı Büzürg, Moğol hanedanına mensup şeh­zadelerden Muhammed'i destekleyerek ilhan ilân etti ve Şehzade Mûsâ adına sal­tanat iddiasında bulunan Uyratlar'dan Ali Pâdişah'ın üzerine yürüdü. Van gölünün

311

HASAN-! BÜZURG



kuzeyindeki Aladağ yakınlarında meyda­na gelen savaşta Ali Pâdişâh savaşı ve ha­yatını kaybetti (1336); Şehzade Mûsâ da Bağdat tarafına gitti. İktidarı eie geçiren Hasan-ı Büzürg bu başarısından sonra Tebriz'i payitaht yaptı ve Erzurum'dan Musul'a kadar uzanan sahada Sutaylar'-dan Hacı Tbgay, Anadolu'da Alâeddin Eret-na, Bağdat yöresinde Kara Hasan, Ar-rân'da Surgan, Fars bölgesinde de Me-sud Şah kendisini metbû tanıdılar.

Uyrat Ali Pâdişah'in ortadan kaldırıl­masından sonra Horasan emirleri Toğa Timur'u ilhan seçtiler; Mûsâ da ona biat etti. Fakat Hasan-ı Büzürg Merâga civa­rında onları bozguna uğratarak Musa'yı esir alıp öldürttü (1337). Ancak çok geç­meden karşısına Hasan-ı Kûçek çıktı. Ha­san-ı Kûçek, 1338 yılında Aladağ'da Şeh-rinev yakınlarında yapılan savaşta Hasan-ı Büzürg ve müttefiklerini mağlûp ederek Tebriz ve Sultâniye'yi yağmaladı; Hasan-ı Büzürg'ün ilhan ilân ettiği Muhammed'i de yakalatarak öldürttü. Bunun üzerine Azerbaycan'ı terkedip Irâk-ı Acem'e çe­kilmek zorunda kalan Hasan-ı Büzürg, burada yeni bir cephe oluşturmaya çalış­tıysa da Hasan-ı Kûçek karşısında tekrar mağlûp oldu ve bu defa Bağdat'a çekile­rek Abaka Han'ın oğlu Şah Cihan Timur'a biat etti. Daha sonra Bağdat'ta dedesine nisbetle İlkânlılar, kabilesine nisbetle de Celâyirliler denilen bağımsız bir devlet kurdu (1340). Arkasından kendi isteğiy­le askeri yardım karşılığında, idaresi al­tında bulunan Bağdat, Musul ve Irâk-ı Acem'de Mısır Memlûk Sultanı el-Me-likü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun adı­na hutbe okutup sikke kestirdi (Sümer 11969|, 1, 100). Hasan-ı Kûçek'in ölümü (1343) Hasan-ı Büzürg'ü tehlikeli ve bü­yük bir düşmandan kurtardı; ancak onun yerine geçen kardeşi Melik Eşref döne­minde de (i343-1355) taraflar arasında­ki mücadele devam etmiştir.

Ebû Said Bahadır Han'ın son eşi Dilşâd Hatun'la evlenerek daha önce kendisine yapılan haksızlığın intikamını alan Hasan-ı Büzürg vefat edince yerine oğlu Şeyh Üveys geçti. Bağdat Moğol istilâsından sonra içine düştüğü siyasî, iktisadî ve İç­timaî çöküntüden, Hasan-ı Büzürg'ün kurduğu ve yapılanmasında İlhanlı idare sistemini örnek aldığı Celâyirli Devleti sa­yesinde kurtulmuştur. Hasan Ali evlâdı­na karşı saygılı olmuş, Necef şehrindeki türbeyi yeniden imar ve ihya etmiştir. Ce­lâyirliler döneminde Irak'taki Türkmen nüfusu artmış. Irak ve yöresi ekonomik, siyasî ve kültürel açıdan Önemli bir mer­kez haline gelmiştir.

312


BİBLİYOGRAFYA :

Mîrhând, Rautatü'ş-şafâ, Leknev 1891, II, 181-185; Handmîr. hiabibü's-siyer, Bombay 1284, III, 78-80, 130; Düuel-i İsiâmiyye, s. 391-393; Spuler, Iran Moğolları, s. 330-380; Bos-worth. islam Devletleri Tarihi, s. 203; Faruk Sü­mer, "Anadolu'da Moğollar", Selçuklu Araş-tırmalan Dergisi, I, Ankara 1969, s. 100; İbra­him Halîl, "el-Evdâ'u'l-'Irâkı's-siyâsiyye fi'ah-di's-Sultân el-Celâ'irî 1382-1410", Âdâbû'r-râfideyn, Vlll, Musul 1977, s. 128-129; el-Kâ-mûsü'l-İslâmi, II, 81; Mükrimin Halil Yınanç, "Ceîâyir", İA, III, 64-65; "Hasan Büzurg", a.e., V/l.s. 316; J. M. Smith, "Djalâyir", £F (İng.}. II, 401; "ÂI-i Celâyir", DMF, I, 205; Muzaffer Ürekli, "Celâyirliler", DİA, VII, 264-265.


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin