Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə17/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   26

melen çocukluğunda ailesiyle birlikte Del­hi'ye yerleştiği için Dihlevî nisbesini almış­tır. Gençliğinde fırıncılık yaptığı, hatta Ni-zâmeddin Evliya ile tanışmasının bu fı­rıncı dükkânında gerçekleştiği rivayet edi­lir. Moğol istilâsı sırasında Kuzey Hindis­tan'a sığınan âlim ve sanatkârların yaşat­tığı İran kültürünün hâkim olduğu bir bölgede yetişti. Bu dönemin ünlü şairle­rinden Emîr Hüsrev-i Dihlevî ile tanıştı. Onunla birlikte Delhi sultanlarından Giyâ-seddin Balaban'ın sarayına girdi ve Bala-ban'ın oğlu Muhammed Kaan'ın hizme­tinde bulundu. Moğollar'ın Hindistan'ı iş­gali sırasında (684/1285) Şehzade Mu­hammed öldürüldü. Hasan da Emîr Hüs-rev ile birlikte Moğollar'a esir düştü. İki yıl esir kaldıktan sonra Delhi'ye dönerek Balaban'ın ölümüne kadar (686/1287) ona hizmet etmeye devam etti. Hasan Dihle-vî'nin bundan sonra yaklaşık on iki yıl ne ile meşgul olduğu bilinmemeKtedir. Da­ha sonra Alâeddin Muhammed Şah Ha-lacfnin {I296-1316) hizmetine girdi. Çok geçmeden başşehrini Delhi'den Devletâ-bâd'a (Devagiri) nakleden I. Gıyâseddin Tuğluk( 1320-1325) ile birlikte oraya git­ti. Gıyâseddin'in oğlu ve halefi Gıyâsed­din Muhammed Şah döneminde (1325-1351) görevini sürdürdü. Elli yaşlarında iken Çiştî velîlerinden Nizâmeddin Evli-yâ'ya intisap etti. Devletâbâd'da vefat et­ti ve oraya defnedildi. Ölüm tarihi olarak kaynaklarda 727 (1327). 729 (1329). 737 {1337}. 738 ve 739 yılları kaydedilmek­tedir.

Hasan Dihlevî gazellerinde sade bir dil kullanmıştır. Saray şairi olarak kaside ala­nında çok şiiri bulunması gerekirken ga­zellerinin daha fazla oluşu methiyeciliği kötüleyen şeyhi Nizâmeddin Evliyâ'nın etkisiyle açıklanabilir. Nitekim az sayıda olan kasideleri yanında 800 civarında ga­zeli bulunmaktadır. Gazellerinde daha çok Sa'dî-i Şîrâzî'nin etkisi görüldüğü için çağdaşları ona Sa'dî-i Hind unvanı vermiş­tir. Kendisi de Kemâl-i Hucendîve Demî-rî-i İsfahânî'yi etkilemiştir.

Eserleri. 1. Dîvân. Kaside, gazel, ter-cîât (terciibend) ve terkîbât (terki bibend), rubâiyyât ve kısa mesnevilerden oluşan yaklaşık 9000 beyit hacmindeki divanı Küllivyât adıyla Mes'ûd Ali Mahvî tara­fından neşredilmiştir (Haydarâbâd 1352). Z. 'Işknâme (Hikâyet-i *Âşık-ı Nigört). Müellif, konusunu bir Hint halk hikâye­sinden aldığı bu 606 beyitlik mesnevide Leylâ ve Mecnûn kıssasından esinlene­rek iki gencin aşk hikâyesini anlatmıştır (Rypka, s. 7)8)- 3. Mersiye. Moğol istilâ-

sı esnasında öldürülen Şehzade Muham­med Kaan için yazılmış mensur bir eser­dir (a.g.e., s. 718). 4. Fevâ'idü'l-fu'âd (Delhi 1865; Leknev 1885, 1908; Lahor 1966). Hasan Dİhlevî'nin aynı zamanda menâkıbnâme müellifi olarak tanınma­sını sağlayan bu eser, şeyhi Nizâmeddin Evliyâ'nın sözlerinin (melfûzât) derlen­mesinden meydana gelmiştir. 5. Muh-hu'î-mecânî. Tasavvufa dair küçük bir risale olup tek nüshası, Aligarh Âzâd Kü­tüphanesi Sir Şah Süleyman koleksiyo­nunda bulunmaktadır (Motasim a. Azad, XLIV/4, s. 233-243). BİBLİYOGRAFYA :

Devletşah. Tezkire, s. 247-249; Lâmiî. Nefe-hât Tercümesi, s. 677-678; Mîrhord, Siyerü'l-euüyâ1 (trc. İ'câzülhak Kuddûsî), Lahor 1992, s. 482-483; Abdülkâdir el-Bedâünî. Muntakha-bu-t-Tawârİkh{tTc.G.S A. Ranking v.dğr], Dei-hi 1986, I, 187. 188, 269; Abdülhak ed-Dihlevî. Ahbârü'l-ahyâr {trc SiibhSn Mahmûd-Muham­med Fâzıl), Delhi 1994. s. 218-221; Rieu. Cata-logue of ttıe Persian Manuscripts, 11, 618; Brow-ne. LHP, III, 106, 108; Hidâyet, Riyâzü't-'ârirm, Tahran 1305 hş., s. 188; Safa. Edebiyyât, V. 817-831; K. A. Nizamî. Târth-i Meşâyih-i Çişi, Delhi 1953, s. 181; a.mlf.. SomeAspects of Re-ligion and Politics in During the 13"1 Century, Aligarh 1961, s. 270; Rahman Ali. Tezkire-i 'üle-mâey Hind(Uc. M. Eyyûb Kâdirî), Karaçi 1961. s. 163-164; Nefisi. Târîh-i Nazm u Neşr, I, 171-172; Ma'sûm Ali Şah. Tarâ\k, II, 64-65; Rypka. HIL, s. 717-719; FME, s. 251-252; Münzevî. Fihrist, III, 2295-2297; Zehrâ-yi Hânleri [Kiyâ], Ferheng-i Edebiyyât-ı Fârsî-yİ Deri, Tahran 1348 hş., s. 182-183; Şiblî Nu'mânî, Şi'rü'l-'Acem (nşr. M. Taki-yi Fahr-i Dâî-yi Gîlânî). Tahran 1348 hş., s. 81, 94-95; A. Schimmel. islam in the İn-dtan Subcontinent, Leiden 1980, s. 16-18,29; Âgâ Büzürg-i Tahrânî, ez-Zerl'a ilâ teşânî/î'ş-Şica, Beyrut 1403/1983, IX, 242; İkbâl Selâhad-din. Hazret-i Nizâmüddİn Evliya', Lahor 1988, s. 75; Motasim A. Azad. "Mukh-ul-ma'ani of Hasan-ı Sijzi Dehlevi\ /C, XLIV/4 (1970). s. 233-243; Aziz Ahmed, "Hasan Dihlawi", El2 (İng). III, 249; "Hasan Dihlevî". ÜDMİ, VIII,

228-229. )T]

İHSI Rıza Kurtuluş

HASAN EFENDİ, Gevrekzâde ^

(ö. 1216/1801)

Geleneksel Osmanlı Hekimliğinin

son temsilcisi.

L J


Eserlerinin bazı nüshalarında babası­nın adı Abdullah şeklinde veriliyorsa da (meselâ bk. Gâyetü'l-münteha, vr. la) bu durum Hasan b. Abdullah adlı başka bir tabiple karıştırılmasının sonucudur; al­dığı bir icazetnameden baba adının Ah­med olduğu öğrenilmektedir (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cev­det, nr. 434, vr. 102b). Kaynaklarda do­ğum tarihi verilmeyen Hasan Efendi Dür-

remensûriyye (telifi: 1209/1794) adlı eserini 69 yaşında yazdığını kaydettiğine göre 1140 (1727) yılında doğmuş olmalı­dır. Hafızlığı ve medrese eğitimini tamam­ladıktan sonra ilgi duyduğu tıp tahsilini "to­katlı Mustafa ile onun damadı İsmail ve Mehmed Emin efendilerin yanında yaptı.

III. Mustafa döneminde ordu hekim-başılığma yükselen Gevrekzâde, 1769'da bu görevle katıldığı Rusya seferinden İs­tanbul'a dönünce etıbbâ-yi hâssa arası­na girdi. I. Abdülhamid döneminde 10 Rebîülâhir 1200'de (10 Şubat 1786) he­kimbaşı Hayrullah Efendi'nin azli üzerine sertabib oldu. Padişahın ölümü üzerine (1203/1789) yerine geçen 111. Selim tara­fından beş ay sonra azledilerek kendi­sine Halep mevleviyeti verildi. Hasan Efendi Halep'te Menâkıbü'l-^âriün'i okuttu ve 1210'da (1795) bir yıl kaldığı İstanbul'da bu eseri tercüme ederek III. Seiim'e sundu. 1213'te (1898) Edirne mol­lalığına, ardından Mekke-i Mükerreme payesine yükseltildi. 1220'de (1805) yap­tırılan Topkapi'daki Ahmed Paşa Camii'-nin güneş saatinin Gevrekzâde tarafın­dan hazırlandığı İleri sürülmekle beraber (Adıvar, s. 212'de Kazancıgil'in notu) bu iddianın doğruluğu tarih bakımından mümkün değildir. Ayrıca mûsikiyle ilgisi bulunmadığından ünlü bestekâr Hacı Sâdullah Ağa'nın hocaları arasında gös­terilmesi de yanlıştır (Ekmen, s. 27).

Hekimbaşılıktan azledildikten sonra belki de yeniden göze girmek düşünce­siyle eser telifine ağırlık veren Gevrekzâ­de Hasan Efendi çalışmalarının çoğunu III. Seiim'e sunmuştur. Celvetiyye, Nakşiben-diyye ve Bayramiyye tarikatlarına intisap ettiği bilinen Gevrekzâde vefatında Eyüp'­te Bozcaadalı Hasan Paşa'nın eski hayra­tı karşısındaki Atâullah Mehmed Efendi naziresine (Boyacı Sokak) defnedildi.

Eserleri. 1. Netîcetü'i-fikriyye fî ted­bîri velâdeti'l-bikriyye. Bir mukaddi­me, iki bölüm (makale) ve bir hatimeden

meydana gelen kitabın konusu çocuk ve kadın hastalıklarıdır. Bu alanda yazılmış ikinci eser olarak kabul edilir (Şahsuva-roğlu, Türk Tıp Tarihi, s. I2l). Müellifin kendi gözlemlerine de yer verdiği çalış­masında bazı Avrupa hekimlerinin adla­rını anması, eski kaynakların yanında on­lardan da faydalandığını göstermekte­dir. A. Süheyl Ünver - N. Tenik tarafından incelenen eserin (bk. bibi.) şair-hekim Şuûrî Hasan Efendi'den (ö 1693) akta­rıldığı iddia edilen müzikle tedavi kısmını (Günsel Koptageİ-İiâ! - Aykut Kazancıgil, II, 83) yine Süheyl Ünver ilim âlemine ta­nıtmıştır. Müellif hattı olduğu sanılan yazma nüshasından (İÜ Ktp., TY nr. 7092), hangi mûsiki makamının hangi çocuk hastalığına iyi geldiğini konu alan bir parçayı Arslan Terzioğlu günümüz Türk­çe'sine aktarmıştır (bk. bibi). 2. Risale fî iskorbüt. İskorbüt hastalığı hakkında Osmanlı tarihçisi Ahmed Câvid Bey için kaleme aldığı bir risaledir (TSMK, Yeni­ler, nr. 125). 3. Dürre mensûriyye fî ter-cemeü'l-Mansûriyye. Müellif, başlık koy­madığı bu eserinin adını içeride (vr. 2a) kenar notu olarak vermektedir. Dahilî, haricî ve ateşli hastalıklar olmak üzere üç kısımdan meydana gelen eser, Ebû Mansûr Hasan el-Kumrî'nin (X. yüzyıl) Gunâ ve Münâ adli kitabının tercüme­sidir. Tercümenin giriş kısmında Gev­rekzâde kendi hayatı hakkında bilgi ver­mektedir. Eserin müellif hattı nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulun­maktadır (Bağdatlı Vehbi, nr. 1489). 4. Gâyetü'l-müntehâ fî tedbîri'l-merdâ. Eserin adı daha sonra istinsah hatası yü­zünden Gâyetü'1-münâ (mennâ) şekline dönüşmüştür. Paraclesus'un (ö. 1541) tıbbî kimya ile ilgili eserinin Arapça ter­cüme ve şerhinin Türkçe çevirisidir (Sü-


HASAN EFENDİ, Gevrekzâde

leymaniyeKtp.,TâhirAğa, nr. 395). 5. Mü-cennetü't-tâûn ve'1-vebâ. II. Bayezid za­manında İspanya'dan göç eden Musevî asıllı tabip İlyâs b. Abram'ın aynı adı taşı­yan eserinin genişletilerek yapılmış ter­cümesi olup salgın hastalıklar ve karan­tina hakkındadır (İÜ Ktp., TY, nr. 1299). 6. Aslü'I-usûl terceme-i faslü'l-Fusûl Ebû Abdullah Muhammed b. Yûsuf el-îlâkî'-nin (ö. 536/1141) el-Fuşûl fî külliyyâ-ti't-tıb adlı eserinin genişletilerek yapıl­mış tercümesidir (İÜ Ktp., TY, nr. 4289). 7. Düstûru '1-amel fî tedbîri's-sıhha ve 'J-üel. Düstûrât-ı Hamse olarak da bilinen eserin adı ferağ kaydında er-Risâietü 'd-düstûriyyeti'l-hamsiyye şeklindedir. Kalp, nabız, ateş ve ateşlenmenin sebep­leriyle zâtülcenbi ve teşhisi konu alır (İÜ Ktp., TY, nr. 4268). 8. Zübdetü'1-küh-Hyye fî teşrîhi'l-basariyye. Sadaka b. İbrahim eş-Şâzelî el-Mısrî'nin göz hasta­lıklarına dair Vmdetü'l-kühliyye adlı ki­tabının tercümesidir (TSMK, Hazine, nr. 57 E). Eser Süheyl Ünver tarafından ince­lenmiştir (bk. bibi). 9. Risöietü'f-mûsi-kiyye mine'd-devâi'r-rûhâniyye. Ruhî rahatsızlıkların mûsikiyle tedavisinden bahseder (TSMK, Hazine, nr. 571). Ese­rin adının Emrâz-ı Rûhâniyye-i Naga-mât-ı Mûsikiyye olarak verilmesi yan­lıştır (Ünver, TMD, sy. 3, s. 3; Akdoğu, s. 33). 10. Risâle-i Tıbbiyye. Dimağ, aksı­rık, nezle ve göz hastalıklarını konu alan eserin (TSMK, Hazine, nr. 570) kafa trav­maları ile ilgili kısmı Nıl Akdeniz-San ta­rafından incelenmiştir (bk. bibi). 11. Ri-sâle-i Nıkris. Gut hastalığıyla ilgili olan bu eseri (TSMK, Hazine, nr. 564) Rengin Bütün incelemiştir (bk. bibi.) 12. Mürşi-dü 'i-libâs fî tercemei İspagorya. Eser yanlış olarak Mürşidü'f-etibbâ veya Kİ-tâb-ı Mürşidü'l-lübâb-ı İspagorya ad-

HASAN EFENDİ, Gevrekzâde

lanyla da tanınır. Salih b. Nasrullah el-Halebî'nin (ö. 1080/1669), Paraclesus'un kitabından bazı pasajlar seçip Arapça'ya tercüme ederek ve aralarına ilâç yapımı­na dair yeni bilgiler serpiştirerek mey­dana getirdiği eserinin Türkçe çevirisidir (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 114). 13. Firösetnâme. İki ayrı nüshası Kıyâfet-nâme (İÜ Ktp., nr. 2695) ve Terceme-i Pa-raclesus Firâsetnâme (İÜ Ktp., TY, nr 7085, vr. 31) adlarıyla kaydedilen eser ilm-i firâset üzerine yazılmış bir eserin tercü­mesidir; bazı ifadelerden Mürşidü'1-li-bâs'ın devamı olduğu tahmin edilmek­tedir. 14. Vekâyi'nâme. Abdullah b. Hü­seyin es-Süveydî'nİn (ö. 11 74/1760) Ri­sale fi'1-mübâheşe mcfa 'ulemâ1! îrân it bahşi'l-imâme adlı eserinin tercüme­sidir (Süleyrnaniye Ktp., Esad Efendî, nr. 2436). 15. Terceme-i Risâle-i Ledün-niyye. Gazzâlî'nin aynı adlı risalesinin tercümesidir (TSMK, Hazine, nr. 252). Atâullah Mehmed Efendi'nin kızı Aliye Molla Hanım bu eseri Gevrekzâde hayat­ta iken istinsah etmiştir (İstanbul Bele­diyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. K508). 16. Terceme-i Menâkıbü'l-ârifîn. Mukaddimesinde. Sultan II. Murad için yapılan bir tercümenin dilini beğenme­diği için eseri yeniden ele aldığını söyler. Ancak 1208 (1793-94) yılında III. Selim'in bilgisi dahilinde Abdülbâki Nasır Dede'-nin eseri tercümeye başladığı bilindiğine göre bu çalışma bir ilmî kıskançlık ürünü olarak da değerlendirilebilir. Çevirinin so­nunda Mevlânâ'nm silsilesine de yer ve­rilmiştir (Süleymanlye Ktp., Pertev Paşa, nr. 511). 17. Kendisine ait bir mecmuada (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, nr. K 434) yer alan çe­şitli konulara dair yedi risale: a) Hâce Muhammed Pârsâ'nın Farsça bir ese­rinden çevirdiği Terceme-i Risâletü'ş-şerîfe; b) Şam hadis âlimlerinden Ali Efendi Dağıstânî'nin Hz. Peygamber'in anne ve babasının imanı hakkındaki ese­rinden çevirdiği Terceme-i Risâle-i Da-ğıstânî; c) Niyâzî-i Mısrî'nin Hz. Hasan ve Hüseyin'e dair bir risalesinin özeti; d) Abdülahad Nuri'nin devran hakkındaki ri­salesinin özeti; e) Hz. Ali ile Muâviye ara­sındaki olayları anlatan ve birbirlerine yaz­dıkları mektupların tercümelerini içeren bir risale; f) Mecdüddin Kâşî'nin Zîne-tü'1-mecâlis adlı Farsça eserinden bazı pasajların tercümesi; g) Arapça kaleme aldığı Risâletü't-tevhîdiyye adlı risale.

Bunlardan başka. Topkapı Sarayı Mü­zesi Kütüphanesi'nde kayıtlı 20 varaklık bir mecmuada çeşitli risaleleri istinsah

318


eden Gevrekzâde'nin (Karatay, II, 339) Sır-rü'1-esrâr tercümesi, Mîrhând'dan çevir­diği Kıssa-i Yûsuf, Kısas-ı Enbiyâ-i Benî İsrâîl ve Tahrîb-i Beytülmukaddes adlı eserlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Gevrekzâde Hasan Efendi, Dürre mensüriyye. Millet Ktp., Ali Emîrî, nr. 249, vr. lîb; a.mlf. Mec­mua, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Mu­allim Cevdet, nr. 434, vr. 1021; a.mlf.. Gâyetü'l-müntehâ. Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 2752, vr. l", 4"; a.mlf.. Terceme-İ Menâkıbü'l-ârifîn. Sü­leymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 511, vr. l"-2b; Vâsıf, Târih (Ilgürel). s. 316; Sİcitt-i Osmânî, II, 16; Osmantt Müellifleri, 111, 213-214; Osman Şevki [Uludağ], Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi (İstanbul 1925; haz. İlter Uzem), İstanbul

1991, s. 182, 214; Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim. s. 211-212; Süheyl Ünver, "Music Theraphy for the Insane at Edirne Hospital in the Seven­teeth Century", International Record of Medİ-cine. 1958; a. mlf., "Hekimbaşı Gevrekzâde ve Risâle-İ Teşrihu'l-basariyye'si", Göz Kliniği. 1/ 5, İstanbul 1944; a. mlf.. Tarabi, Musiki..,", TMD. sy. 3 (1948), s. 3; Karatay, Türkçe Yaz­malar, II, 339, 464, 586-537; Bedİ N. Şehsu-varoğlu. Eczacılık Tarihi Demleri, İstanbul 1970, s. 296, 298; a. mlf., Türk Tıp Tarihi. Bursa 1984, s. 121 -122; M. Sadık Yi ğitbaş. Musiki ile Tedaui. İstanbul 1972, s. 293; Nil Akdeniz-San, "Gev­rekzâde Hafız Hasan Efendi ve Kafa Travmaları Hakkındaki Bilgisi", /. uluslararası Türk İslâm Bilim oe Teknoloji Tarihi Kongresi. İstanbul 1981, Ii, 47-55; Günsel Koptagel-İ!â! - Aykut Kazancıgil, "Orta Doğu ve İslam Dünyasında Bi­limsel Düşünce", a.e.. II, 83; Rengin Bütün, "Hekimbaşı Gevrekzâde Hafız Hasan Efendi'nin Nikris Risalesi". a.e.. II, 94 vd.; Şeşen, Fihrisü mahtûtâti'uıbbi'l- İslamî, s. 335-337; Arslan Terzioğlu, "İbn Sînâ ve Türk Çocuk Psikiyatrisi", İbn Sina: Doğumunun Bininci Yılı Armağanı (haz. Aydın Sayılı). Ankara 1984, s. 264-266; Onur Akdoğu, Türk Müziği Bibliyografyası: 9. YY-1928, İzmir 1989, s. 33; Nusret Çam. Osmanlı Güneş Saatleri. Ankara 1990, s. 67; Nil Sarı -Bedize! Zülfikar. "The Paracelsusian İnfiuence on Ottoman Medicine in the Seventeeth and Eight-eenth Centuries", Transfer of Modern Science and Technology to the Müslim World. istanbul

1992, s. 160, 175; Güldeniz Ekmen, Hacı Sa-dullah Ağa ue Diğer Sadullahlar (sanatta ye­terlik tezi. 1993, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 27; Recep Uslu, Tarihten (yayımlanmamış çalışma, 1977, İSAM Ktp.), s. 9-27;Süheyl Ûn~ ver - N. Tenik, Türk Tıp Tarihi Arkiüi, IV/15, İstanbul 1940, s. 113-119; Ali Haydar Bayat, "Osmanlı Devletinde Hekimbaştlık", KAM, Xl/ 4 (1982), s. 59. m

İKİ Recep Uslu

P HASAN EFENDİ, Yahyalılı ~"

(1914-1987)

Nakşibendî-Hâlidî şeyhi.

Kayserİ'nin Yahyalı ilçesinin Kavacık mahallesinde doğdu. Babası Mustafa Hu­lusi (Dinç) Efendi, Nakşibendî-Hâlidî şey­hi Esad ErbîlTnin halifesidir. Hasan Efen-

di dinî bilgilerini babasından aldı. Onun 1939'da vefatından kısa bir süre önce Mahmut Sami Ramazanoğlu tarafından kendisine Hâlidî, 1965 yılında da Kadiri icazeti verildi. Başta Yahyalı olmak üzere Develi, Adana. Kozan. Ceyhan, Niğde ve Ürgüp gibi il ve ilçelerde elli yıla yakın bir süre fahri vaizlik ve irşad faaliyetlerinde bulundu. Halk arasında daha çok Yahya­lılı Hacı Hasan Efendi diye tanındı. Şeyhi Mahmut Sami Ramazanoğlu 1979'da İs­tanbul'da, ertesi yıl da Medine'de maka­mını Hasan Efendi'ye vasiyet etti.

Şeker ve kalp rahatsızlığı bulunan Ha­san Efendi 27 Ocak 1987'de bir müridi­nin evinde vefat etti. Cenazesi, doğum yeri olan Yahyalı'nın Kavacık mahallesin­de kendisinin yaptırdığı Kalender Camii'-nin son cemaat mahalline defnedildi.

Başta Yahyalı İmam-Hatip Lisesi ol­mak üzere cami ve Kur'an kursu gibi çe­şitli kurumların inşası ve geliştirilmesi için faaliyetlerde bulunan Hasan Efendi, vaaz ve sohbetlerinde dinî konuların yanı sıra çeşitli iç ve dış olaylar hakkında gö­rüşlerini açıklamış, entelektüel ve siyasî kimliğe sahip birçok kişi onun sohbetle­rinden faydalanmıştır. Mütevazı, tatlı dil­li ve güler yüzlü bir kişi olarak tanınan Hasan Efendi'nin mensupları onun bir-çok menkıbe ve kerametini anlatırlar.

Hasan Efendi, dinî ve tasavvufî konu­larda hece vezni ve sade bir Türkçe ile şi­irler yazmıştır. Kalemdâr mahlasını kul­landığı bu şiirler oğlu Ali Ramazan Dinç tarafından bir araya getirilerek Gönül Âleminden adıyla yayımlanmıştır (An­kara 1989, 1993). Bu derlemede babası Mustafa Hulusi Efendi'nin de şiirleri bu­lunmaktadır. Teybe kaydedilen vaaz ve sohbetleri Yeni Dünya dergisinde Ka­lemdâr İmzasıyla yayımlanmaktadır.

Hasan Efendi'nin silsilesi, yazı ve şiirle­rinde Alemdar mahlasını kullanan oğlu Ali Ramazan Dinç tarafından sürdürül­mektedir.

BİBLİYOGRAFYA :

Vahyalılı Hasan Efendi. Gönül Âleminden, Ankara 1993; Erol Erdoğan - Mustafa Demirci, "Hacı Hasan Efendi", Sahabe'den Günümüze Allah Dostları, İstanbul 1996, X, 285-291; Vey­sel Kafalı v.dğr.. Hakikat Önderi Yahyaltlt Ha­cı Hasan Efendi, İstanbul 1996; Ali Özebağlı, "Hakikate Giden Yolcu Yahyalılı Hacı Hasan Efendi", İslâm Mecmuası, İV/43, İstanbul 1987, s. 56; Alemdar, "Vefatının Sekizinci Yıİ Dönü­münde Hacı Hasan Efendimiz'! (k.s.> Anar­ken", Yeni Dünya, 11/16, İstanbul 1995, s. 44-46; Ahmet Sargın, "Hacı Hasan Efendi (k.s.)", a.e., s. 46; Hamdi Boydak. "Yahyah'Iı Hacı Ha­san Efendi'nin (k.s.) Nakşî SiJsilesindeki Ye­ri", a.c, s. 47-49; Abdullah Seyhan, "Hacı Ha­san Efendi (k.s.) Hazretleri ve Solmayan. Gü­zellikler", a.e., s. 50. rrı

İKİ Ferhat Koca

r HASAN EFENDİ, Zâkirî

(ö. 1032/1623)

Türk dinî mûsikisi bestekârı ve zâkir.

L -I


Foça'da doğdu. Hatiplik yapması ve devrinin önemli zâkirlerinden olması se­bebiyle Hatîb Zâkirî Hasan Efendi diye de anılır. Küçük yaşta İstanbul'a giden Hasan Efendi Halvetiyye şeyhlerinden Nûreddin-zâde'ye intisap etti. Güze! sesi ve zikir idare etmedeki kabiliyetiyle dikkati çe­kerek dergâhın zâkirbaşılığına getirildi. NevTzâde Atâî, zâkirbaşının bulunmadı­ğı bir zikir meclisinde bu vazifenin şeyh efendi tarafından Hasan Efendi'ye veril­diğini, zikri başarılı bir şekilde idare et­mesi üzerine daha sonra da bu hizmete devam ettiğini ve zamanla bu sahada üstat olduğunu söyler. Sultan I. Mustafa döneminde Eminönü Küçükpazar'daki Hoca Hayreddin Camii'ne hatip olan Ha­san Efendi bu görevi sırasında vefat etti. Caminin hazîresinde, Fâtih Sultan Meh-med dönemi ulemâsından Hoca Hayred­din Efendi'nin yanına defnedildi. Evliya Çelebi'nin anlattığına göre Hasan Efen­di, bir öğle vakti minarede ezan okurken bir çaylak sarığını başından kapıp mina­renin alemi üzerine bırakmış, bir hafta kadar burada duran sarığın çıkan bir fır­tınada minareden düştüğü sabah Hasan Efendi vefat etmiştir. Bazı kaynaklarda I. Mustafa'nın musâhiblerinden olduğu söylenen Hasan Efendi'nin vefat tarihini Atâî, Kâtib Çelebi ve diğer kaynaklar i 032 (1623), Müstakimzâde ise 1030 (1621) olarak kaydeder.

Hasan Efendi, dinî mûsikinin özellikle cami mûsikisi formunda bestelediği eser­lerle tanınmıştır. Zamanımıza ulaşan bes-

teleri arasında hüseynî cenaze salası, dil-keşhâveran sabah salası, bayatî cuma ve bayram salası, nühüft Mersiye-i İmam Hüseyin en meşhurlarıdır. Halil Can, ce­naze salası ile sabah salasının Buhûrîzâ-de Mustafa Itrî tarafından bestelendiği­ni söyler. Mehmet Suphi Ezgi ise Itrî'nin eserleri olarak bilinen segah tekbir ve sa-lât-ı ümmiyyenin de üslûp benzerliğini ve Hasan Efendi'nin talebesi şair Dâî'nin bir manzumesini delil göstererek ona ait olduğunu ileri sürerse de {Türk Musiki­si, 11, 8] bu görüş mûsiki çevrelerinde kabul görmemiştir.

Bazı güfte mecmualarında rastlanan Zâkirî mahlaslı manzumelerinden Hasan Efendi'nin orta derecede bir şair olduğu anlaşılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Evliya Çelebi, Seyahatname, 1, 376; Atâî, Zeyt-i Şekâik, s. 622, 677; Kâtib Çelebi. Fezleke,

II, 45-46; Mecmua, Millet Ktp., Ali Emîrî, Man­zum, nr. 650, vr. 73"; Müstakimzâde. Mecmûa-i llâhiyyât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3397, vr. 147"; Mehmed b. Receb Dâî. Neoha-tü'l-uşşâk, İstanbul 1261, s. 9-10; Ezgi. Türk Musikisi, II, 5-6, 8-9; İli, 54-56, 63-72; IV, 2-3; a.mlf., Türk Musikisi Klâsiklerinden Temcit-Na'L-Salat-Durak, İstanbul 1945, s. 4-8, 11-16, 26-28; Ergun, Antoloji, 1, 27-29, 58-59; Vasfi Mahir Kocatürk, Teleke Şiiri Antolojisi, Ankara 1968, s. 273-276; M. Ekrem Karadeniz, Türk Musikisinin Nazariye ue Esasları, Ankara, ts., s. 653-657; Özalp. Türk Musikisi Tarihi, I, 144; "Zâkirî'nin Külahını Çaylak Niçin Kaptı?", Ta­rih Hazinesi, sy. 5, İstanbul 1951, s. 255, 258; Halil Can, "Dinî Türk Musikisi Lügati", MM, sy. 217 (1966), s. 14; sy. 222(1966), s. 198; a.mlf.. "Dînî Musiki-11-", a.e.,sy. 317 (1976), s. 19, 22-23; Gültekİn Oransay, "Yayınlanmış Türk Din. Musikisi Sözlü Anıtlarının Ezgileyicileri", AÛİF İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, sy. 3, Ankara 1977, s. 155-156; M. Kemal özergin, "Müs-takimzâde'nin Besteciler Fihristi", Nesil Dergisi, sy. 43, İstanbul 1980, s. 12; Vural Sözer, Müzik ue Müzisyenler Ansiklopedisi, İstanbul 1964, s. 173-174; öztuna. BTMA, I, 333; Ömer Tuğrul İnançer, "Hasan Efendi (Hatip-Zâkirî)", DBlsLA,

III, 563; Nuri Özcan. "Osmanlılarda Musikî", Os­man;! Ansiklopedisi, İstanbul 1993, III, 227.

Iffil Nuri Özcan

HASAN EFENDİ CAMİİ

Bosna'da Banaluka şehrinde XVI. yüzyıl sonunda yapılmış cami.

Banaluka'nm (Banja Luka) Aşağışehir (Donji Seher) olarak adlandırılan kesimin­de bulunan yapı Arnavudiye veya Defter­dar Camii olarak da adlandırılır. Kapı ke­meri üstündeki 1003 (1594-95) tarihini taşıyan ta'lik hattıyla yazılmış kitabesin­den banisinin defterdar olduğu anlaşıl-

HASAN EFENDİ CAMİİ

maktadır ("Bu câmi-i zîbâya âyâ ne de­sem târih / Hâtİf dedi ey Sebzî de Câmi-i Defterdar"}.

Ekrem Hakkı Ayverdi Bosnalı araştır­macılardan naklen, caminin aynı şehirde büyük bir külliyesi olan Gazi Ferhad Pa-şa'nın defterdarı Hasan Efendi (Ağa) ta­rafından yaptırıldığını bildirir. Ona göre mâbed 1963'teki şiddetli zelzelede zarar görmüş ve 1972'de tamir edilmiştir. Amir Pasi"in Bosna-Hersekteki İslâm mima­ri eserlerine dair kitabındaki listede. Bos­na savaşında 1992 Nisanı ile 1993 Hazi­ranı arasında zarar gören eserlerden Ar-navudija adıyla gösterilen bu caminin bü­tünüyle harap olduğu belirtilmiştir.

Taş döşeli geniş bir avlunun içinde yer alan cami dışarıdaki zemin kotuna göre daha aşağıdadır. Bu avlunun en ilgi çeki­ci özelliği kapısının üstüne yerleştirilmiş, yerli halk arasında "Munarica" (küçücük minare) ya da "Aksamluk" (akşamlık) adıy­la bilinen küçük bir minareye sahip ol­masıdır. Bu minareye, daha doğrusu üs­tü külâhlı şerefeye çıkış, yanında korku­luğu olan yaklaşık sekiz on kadar basa­maklı merdivenle sağlanmıştır. Semavi Eyice tarafından "minber biçimli mina­reler" olarak adlandırılan böyle minare­lere Anadolu'da (Kayseri, Milas) ve İstan­bul'da rastlanır (Semavi Eyice, "İstan­bul'da Bazı Cami ve Mescit Minareleri", TM, X )1951-1953|. S. 247-268). Ancak belirtilen örneklerde bu tarz minareler bir mescide aitken Hasan Efendi Camii'-nin ayrıca bir minaresi daha vardır. Bu durum karşısında böyle ikinci bir mina­reye niçin gerek görüldüğü anlaşılma­maktadır. Burada şerefeyi teşkil eden

HASAN EFENDİ CAMİİ

köşk kısmının kemer biçimi de bunun sonradan yapılmış bir ekleme değil Türk sanatının klasik dönemine, yani esas caminin inşa edildiği yüzyıla ait olduğu­nu göstermektedir. Ayverdi'nin hâlâ akşam ezanının okunduğunu belirttiği bu kısmın, cemaatin çok olduğu yaz ay­larında avluda namaza duranlar için minber olarak kullanılmış olması ihtima­li de kıble yönü bulunmadığından söz ko­nusu değildir.

Hasan Efendi Camii önünde, üzerleri kubbe ile Örtülü üç birimli bir son cema­at yeri vardır. Tunç bilezikli, baklavalı baş­lıklı dört sütuna oturan sivri kemerlerin taşıdığı kubbelerden ortadaki diğerleri­ne göre daha geniş çaplıdır. Son cemaat yerinden harime geçit veren cümle kapı­sı da alışılmamış biçimde bir kemerin için­dedir. Esas kapı kanatları üstündeki yay­van kemerin tepesinde kitabe yer almış­tır. Bunları çerçeveleyen büyük kemer ise barok profilli içbükey ve dışbükey bir alt kenar süslemesine sahiptir.


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin