Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə5/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26

Savaşın kazanılmasında önemli rol oy­nayan Has Bey'e emîr-i hâciblik verilerek en yüksek mevkiye çıkarıldığı gibi atabeg unvanı da tevcih edildi. Ancak birçok emîr Has Bey'e gösterilen bu teveccühü kıs­kandı. Selçuklu hanedanının memlükleri olan bu emîrler. Has Bey'in eski aleyhtar­larından Hâcib Tatar'ın hapsedilip öldü­rülmesi üzerine Sultan Mesud'un hizme­tinden ayrılarak Bağdat'a gittiler. Mak­sattan, sultanı Abbasî halifesinin hizme­tine girmekle tehdit edip isteklerini ka­bul ettirmekti. Kendilerine kötü davra­nan bu emirlerle Bağdat halkı arasında bazı çarpışmalar oldu: halktan birçok kişi Öldü. Bir süre sonra Sultan Mesud emîr-leri bağışladı ve dirliklerini geri verdi.

Has Bey'in tecrübeli emirlerin başına geçirilmesinden dolayı ortaya çıkan hoş­nutsuzluğa. Mesud'un amcası ve met-bûu Büyük Selçuklu Sultanı Sencer ilgisiz kalmadı. Bazı kaynaklara göre Mesud'a Has Bey'i uzaklaştırmasını, bunu yapma­dığı takdirde tahtını elinden alacağını bil­dirdi. Sencer'in 1148 yılının sonlarında Rey'e gelmesi muhtemelen bu meseley-

272


le ilgilidir. Sultan Sencer'in Rey'e geldiği­ni Bağdat'a giderken Esedâbâd'da haber alan Mesud, Has Bey ile vezirini ve maiye­tini orada bırakıp Sencer'in huzuruna çık­mak için hareket etti. Mesud'u çok iyi karşılayan Sencer, hakkında bilgi edindi­ği Has Bey'in meziyetlerine hayran kala­rak yeğenine onun daha fazlasına lâyık olduğunu söyledi. Sultan Mesud'un Has Bey'e gösterdiği teveccüh artarak devam etmiş, onun 1150 yılında yakalandığı bir hastalıktan kurtulması üzerine "mükûs" denilen ve halka ağır gelen gayri şer*î ver­giyi kaldırmıştır.

Sultan Mesud'un vefatı üzerine (Re-ceb 547/Ekim 1152), oğullan daha önce öldüğünden kardeşi Mahmud'un oğlu Melikşah, Has Bey ve diğer beyler tarafın­dan Selçuklu tahtına oturtuldu. Sultan Mesud'un ölümünü fırsat bilen Halife Muktefî-Liemrillâh Bağdat'ta sultan ve beylerin konaklarına el koydurdu; ayrıca Vâsıt, Hİlle ve Kûfe'deki Selçuklu valileri­ni uzaklaştırarak buraları kendi idare­sine aldı. Melikşah ise devlet işlerini Has Bey'e bırakarak eğlence ile vakit geçirme­ye başladı. Melikşah ile devleti idare ede­meyeceğini anlayan Has Bey onun yerine Melik Muhammed'i tahta geçirmeyi dü­şündü. Emîrlerin de bu görüşe katılması üzerine Melikşah'ı Hemedan Kalesi'nde hapsettirdikten sonra (Ocak 1153) bir ve­zirle bir emîri Hûzistan'da bulunan Melik Muhammed'e gönderdi. Ancak bunlar Has Bey'e ihanet ederek Muhammed'e Has Bey'i kötüleyip onu öldürmeden ra­hat şekilde hükümdarlık yapamayacağı­nı ve ortadan kaldırılmasına herkesin se­vineceğini söylediler. Bu durumdan ha­berdar olmayan Has Bey, Kaymaz oğlu İl Kavşut vasıtasıyla Melik Muhammed'i sultan ilân etmek üzere Hemedan'a da­vet etti. Muhammed Hemedan'a gelince kendisine çok değerli hediyeler sundu. Fakat Muhammed, gelişinin üçüncü gü­nü tahtın devri hususunu konuşmak için Has Bey'i huzuruna çağırdı ve Has Bey İle birlikte Emîr Zengî Candar'ın boyunlarını vurdurdu. Has Bey'in askerleri Muham-med'in köşküne yürüdülerse de Has Bey İle Zengî Candar'ın kesik başları ile karşı­laşınca dağıldılar. Has Bey'in çok zengin hazinesi Sultan Muhammed ve adamla­rının eline geçti.

Samimiyeti, saflığı ve kıskançlığın kur­banı olan Has Bey'in başı Merâga hâkimi Nusretüddin ile Arrân Valisi Şemseddin İldeniz'e gönderildi. Olaya büyük tepki gösteren Nusretüddin ile Şemseddin, Zencan Valisi Bâzdâr ve Yarınkuş oğlu

Alp Argu ile birleşerek Hemedan'a yürü­yünce Sultan Muhammed İsfahan'a kaç­mak zorunda kaldı. Emîrler onun yerine amcası Süleyman'ı Selçuklu tahtına ge­çirdiler.

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Hamdûn. Tezkire, TSMK, III. Ahmed, nr. 2948, vr. 180", 182«, 183'; İbnü'l-Ezrak el-Fâriki. Târihu Meyyâfârikin, British Museum, Or. nr. 5803, vr. 183b; İbnü'l-Cevzî. el-Munta?am, X, 124,131,135,138,143,147,148,153-154; Râvendî, Râhatü's-sudür (Ateş), 1, 215, 224. 225, 228, 232-237; II, 241, 244-245, 249-251, 270; Ahbârü'd'deuleti's-Selcûkıyye, s. 114-115, 118-121, 126-127; a.e. (Lugal).s. 79,80, 82-83, 85, 89; İbnü'l-Esîr, el-Kâmit, bk. İndeks; Bündârî. Zübdetü'n-tiusra (Burstan), s. 176, 181,182, 193. 196, 198-204, 206, 208-209; Re-şîdüddin, Câmi'ut-teuârilj (nşr. Ahmed Ateş), Ankara 1960, s. 120-121, 123, 127, 128, 130-137, 139, 159; Faruk Sümer. "Mes'ûd". lA, VIII, 135-141; a.mlf.. "&iâşş Beg", B* (Ing.), IV, 1097. pı

İffll Faruk Sümer

"~ HAS BEY DÂRÜLHUFFÂZI ^

Konya'da Karamanlılar dönemine ait

bir dârülhuffâz.

L _J

Mimari kuruluşu, çini mihrabı ve dış bezemeleriyle dikkate değer bir eser olan Gazi Âlemşah mahallesindeki bu kü­çük yapı, kapısının üzerinde bulunan ki-



Has Bey Dârülhtrffâzr - Konya

tâbesine göre 824 (1421) yılında Hatipli Has Bey oğlu Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır. Kitabesinde dârülhuffâz ol­duğu açıkça belirtilmesine rağmen ben­zerliğinden dolayı bazı yayınlarda türbe şeklinde geçer; bazı Batılı yazarlar ise ya­pıya Ayasofya Mescidi demektedirler. Me-ram'da da bir cami ve hamam yaptırdığı bilinen Has Bey oğlu Mehmed Bey'in bu dârülhuffâz için zengin vakıflar bıraktığı II. Mehmed, II. Bâyezid ve 111. Murad dö­nemi il yazıcı defterleriyle muhtemelen bu yapıya ait olan Konya Müzesi'ndeki bir taş vakfiyeden (envanter nr. 939) öğ­renilmektedir.

Kare planlı ve iki katlı olan yapının alt katını bodrum, üst katını mescid teşkil eder. Halk arasında Has Bey oğlu Meh­med Bey'in gömülü olduğu söylenen bod­ruma binanın kuzeyindeki bir kapıdan inilir. Kalın tutulan duvarlar kireç taşın­dan örülmüş ve tavan dört köşeli kırma kubbe ile örtülmüştür. Bodrum duvarla­rı dış yüzde üst kat duvarlarından, bu ka­tın cephelerini çevreleyen çıkıntılı bir sil­me kornişin alt kenarı ile ayrılır. Böylece alt kenarı İle subasman kotunu da belir­leyen bu çerçeve, iç ve dış nisbetleri fev­kalâde uyumlu olan yapıya farklı bir gö­rünüş kazandırmıştır.

Üst kattaki mescid mekânı yine kare planlı olup giriş cephesi batı yönündedir ve kapıya iki taraftan çıkılan dört basa­maklı bir merdivenle ulaşılır. Kapının sağ tarafında mermer söveli bir pencere yer almaktadır. Subasman hariç binanın ta­mamı tuğladan yapılmış, ön cephe mer­mer, diğer cepheler kireç taşı ile kaplan­mıştır. Beş dilimli bir kemerin örttüğü giriş açıklığının üzerinde iki satirli sülüs kitabe, onun üzerinde sivri kemerli alın-

lık nişi yer alır. Pencerenin üzerinde ise kapının alınlık nişinden daha az derin, yu­varlak kemerli küçük bir sağır pencere bulunmaktadır. Üstten itibaren yarıya ya­kın bir kısmı dökülmüş olan mermer kap­lamalar, kapı ve pencerenin söveleriyle cepheyi çevreleyen silme kornişin arası­na yerleştirilmiş Selçuklu tarzı geomet­rik ve bitkisel motifli şerit ve zencirekler-le bezenmiştir (bu mermerlerin kaplama mı yoksa aslî duvar taşı mı olduğu hak­kındaki tartışma İçin bk. Konyalı, s. 960).

Geniş bir kasnağa oturan kubbe yarım küre şeklindedir; üstünde almaşık dizil­miş üç sıra halinde tuğla mahmuz dikkat çeker. Kare prizma gövdeden onaltıgen kasnağa geçiş üçgenlerle sağlanmış, kub­benin kasnakla birleştiği hat üzerinde bir kirpi saçak meydana getirilmiştir. Kasna­ğın cephe duvarlarının ortasına gelen kı­sımlarında birer sivri kemerli pencere bu­lunmakta ve bu pencerelerin kenarları ile köşelerdeki geçiş üçgenlerinin birbiri­ne bitiştiği kesimlerde mavi çinilere rast­lanmaktadır.

Kasnaktaki dört fevkani pencere ile ka­pının yanındaki dörtgen pencereden ışık alan harim oldukça loştur. Mekânı örten dilimli kubbeye geçiş dışarıda olduğu gi­bi yine üçgenlerle sağlanmıştır. Selçuklu çini mihraplarının yakın bir benzeri olan mihrabın yarım silindirik nişi beş kade­meli kavsara ile konikleşmektedir. Kav-saranın başlangıcına kadar yükselen sü-tunçelerve başlıkları da dahil olmak üze­re nişin, köşe düzlüklerinin ve bordur şe­ritlerinin tamamı lâcivert ve firuze çini­lerle kaplanmıştır. Kaplamada Selçuklu çini mozaik usulü uygulanmış ve çok çe­şitli geometrik ve bitkisel motifler işlen­miştir.

HAS YÛNUS BEY TÜRBESİ

BİBLİYOGRAFYA :

Konyalı, Konya Tarihi, s. 959, 960, 962; Meh­met önder, Meulâna Şehri Konya, Ankara 1971, s. 212-214; Gönül Öney. Anadolu Sel­çuklu Mimarisinde Süsleme ue El Sanatları, Ankara 1978, s. 91; Mahmut Akok, "Konya'da Üç Tarihî ve Mimarî Eser: Altınapa Kervan­sarayı, Hasbey Dârülhuffâzı ve Selim II. İma­reti", Türk Arkeoloji Dergisi, XX/1, İstanbul 1973, s. 7-9. r-ı

İRİ KÂMİL UĞURLU

HAS ODA


Enderun teşkilâtını oluşturan

yedi kademeden (koğuş)

en yükseğinin adı

(bk. ENDERUN).

L J

HAS YUNUS BEY TÜRBESİ



Edirne'nin Enez ilçesinde XV. yüzyıla ait türbe.

Kasabanın yerleşim alanı dışındaki düz­lükte eski mezarlığın içindedir. İlkçağ'da adı Ainos olan Enez, tarih içinde Önemli bir ticaret ve liman şehri olarak gelişmiş. Edirne'nin Meriç yoluyla denize bağlantı­sını sağlayan bir iskele olmuştur.

Türbenin adını taşıdığı Yûnus Bey'in aslen ihtida etmiş bir Katalan (İspanyol) olduğuna dair kaydın doğruluk derecesi­ni kontrol mümkün değildir. Donanma kumandanı Hamza Bey'in Sakız adası se­feri arkasından i 4SS yazında Osmanlı do­nanmasının başına getirilen Has Yûnus Bey, denize açıldığı ilk seferinde bir fırtı­naya yakalanarak gemilerinden yedisini kaybetmiş, kendi sancak gemisi güçlük-

HAS YÛNUS BEY TÜRBESİ

le Sakız'a sığınabilmiş, on iki gemisi de Midilli Umanı'na ulaşabilmiştir. Kritobu-los ve Dukas adlı Bizanslı tarihçilerin ver­diği bilgilere göre Sakız önünde, içinde Midilli Dukası Gattelusio'nun kayınvalide­sinin de bulunduğu bir gemiyi ele geçir­meye çalışmış, daha sonra Anadolu kıyı­larında Yenice- Foça'da Ceneviz tüccarla­rını yakalamış ve ganimet toplayarak ka­sım ayı içinde donanmanın üssü olan Ge­libolu'ya dönmüş, hediyeleriyle esirleri sultana sunarak durumunu düzeltmeye çalışmıştır. Has Yûnus Bey bunun ardın­dan Enez'in fethine katıldı. Uzun süre Bi­zans hâkimiyetinde kalan şehir. İmpara­tor V. loannes Palaiologos'un kız kardeşi Maria Palaiologina, Ceneviz Francesco Gattelusio ile evlenince Midilli adası ile birlikte gelinlik çeyizi olarak ona verilmiş­ti (1355) Bundan sonra Cenovalı asil aile­ler arasında çeşitli iktidar mücadeleleri­ne sahne olan Enez, 1455yılı kışı ortasın­da Fâtih Sultan Mehmed kumandasın­daki Osmanlı ordusu ve on kadırgadan oluşan donanma tarafından kuşatma al­tına alındı. Bu esnada kasabanın idareci­si olan Dorino Gattelusio kışlamak üzere Semendirek adasına çekildi, Enez haikı da çaresiz kaldığından 1456 Ocak ayı için­de kaleyi teslim etti. Enez'e gelen Fâtih, Dorino'nun sarayına yerleşerek burada üç gün kaldı, kasabadaki en büyük kili­seyi camiye çevirdi, kalenin idaresini de Murad Bey'e bırakarak Edirne'ye döndü. Âşıkpaşazâde ve Neşrî'ye göre bu arada Yûnus Bey de Taşoz ve Limni adalarını fethetmiştir.

Fâtih buradan ayrılırken Yûnus Bey'e Dorino'yu da yakalama emrini verdi. Aynı zamanda adalardan Dorino'nun adamla­rını uzaklaştırmak için yola çıkan Yûnus Bey bir kadırga ile İmroz önüne gitti; fa­kat şiddetli fırtına yüzünden Kefalo Li-manı'na sığınmak zorunda kalarak bura­ya çağırttığı İmrozlu Kritobulos'u. adayı Dorino adına İdare eden loannes Laska-ris Rhyndakenos'un yerine tayin etti. Do­rino'nun, bizzat Edirne'ye gidip Fâtih'e

kendini affettirerek bu iki adanın ida­resini tekrar elde etmesi üzerine Yû­nus Bey buna karşı çıkarak adaların Gat-telusiolar'ın elinde kalmasının sıkıntı­lara yol açacağını padişaha bildirdi. Bu­nun üzerine Fâtih Sultan Mehmed ka­rarından dönerek Dorino'ya Makedon­ya'da Zihne'de timar verdi; ancak Dori­no kısa bir süre sonra yanındaki Türk muhafızları öldürterek Midilli'ye, oradan da Naksos (Nakşa) adasına kaçtı. Bu olay­dan sonra kaynaklarda Has Yûnus Bey hakkında bilgi bulunmamaktadır. Kendi­sini yakından tanıyan ve Fâtih'in biyogra­fisini yazan İmrozlu Kritobulos meşhur vekâyi'nâmesinde, bazı başarısızlıkları ile daha başka sebepler yüzünden gözden düşen Yûnus Beyin kısa bir süre sonra gazaba uğrayarak idam edildiğini kayde­der. Dorino ve Yûnus Bey'le ilgili olayla­rı görmüş, bazılarının içinde bulunmuş bir kişi olarak en doğru bilgileri Kritobu-los'un vermesi kuvvetle muhtemeldir. Ancak bunların kronolojik sırasını kasıtlı olarak karıştırmış olmalıdır. Bu olaylara çok daha uzak olan Dukas, Yûnus Bey'in gözden düştükten sonra Karia sancak beyliğine tayin edildiğini, yerine Hadım İsmail adında birinin getirildiğini bildirir. İkbali 1455 yazından 1456 yılı kışı sonla­rına kadar devam eden Has Yûnus Bey, Enez'in ocak ayı sonlarındaki (Dukas'a gö­re 24 Ocak'ta) fethini takip eden hafta­larda görevinden alınarak idam edilmiş olmalıdır. Sicill-i OsmânTde (IV. 676) Yû­nus Bey'in daha uzun yıllar yaşadığı ve Ot-lukbeli Meydan Savaşı'nda şehid düştü­ğü yolunda verilen bilgiler yanlıştır. Öte yandan bu denizcinin. Cenevizli Dorino Gattelusio ile Fâtih'e yaltaklanarak ken­disine bir derebeylik kurmak İsteyen Kri-tobulos'un entrikaları sonunda idam edil­miş olduğu da düşünülebilir.

Halk arasında, türbenin Fâtih Sultan Mehmed'in kaptanı Yûnus Bey'e ait ol­duğuna ve onun Enez'in fethinde "şe-hîden" öldüğüne inanılması Has Yûnus Bey'in burada defnedildiği ihtimalini ak­la getirmektedir. Aynca Enez'in fethine katılmış önemli bir kişi olarak kasabanın müslüman halkı tarafından burada bir "makam türbe" yaptırılmış olabilir. Böy­lece Enez fâtihi sayılan Yûnus Bey, yerli halk arasında Yûnus Baba adıyla anılan efsanevî bir kahraman durumuna girmiş­tir. Bunun yanında İstanbul'da, son kırk elli yıl içinde Has Yûnus Bey'e ait olduğu sanılarak 1952'de ihya edilen bir türbe daha vardır. Halbuki Enez'in fethiyle yeni kaptan İsmail Bey'in seferi arasındaki za-

manda Yûnus Bey istanbul'a gelmemiş­tir. Süleymaniye semtinin alt tarafında Rızapaşa Yokuşu'nun başında Fuadpaşa caddesi köşesinde olan, önce Hacı Yûnus Baba Türbesi olarak bilinen küçük bir tür­be 1952 yılında yeniden yapılırken bura­ya Fâtih'in donanma kumandanı Has Yû­nus Paşa'nın adını bildiren bir kitabe ko­nulmuştur. Ancak yukarıda belirtildiği gi­bi Has Yûnus Bey'in İstanbul'da bir tür­besinin bulunmasına imkân yoktur.

Evvelce yakınında bir de tekke olduğu bilinen Enez'deki türbe geniş bir müslü­man mezarlığının ortasındadır. Etrafın­da kasabanın Türk halkına ait çok sayıda mezar taşı görülür. Pîrî Reis'in Kitâb-ı Bahriyye adlı eserindeki küçük portulan haritalarında Enez Limanı kenarında "Yû-nusluk" yazısı ile bu kabristan İşaretlen­miştir. Buranın bütün Osmanlı dönemi boyunca kasabanın Türk mezarlığı oldu­ğu etraftaki çok sayıda mezar taşından anlaşılmaktadır. Türbe, mimarisinden de açıkça görüldüğü gibi bir Türk yapısı ol­mayıp çok küçük ölçüde bir hıristiyan iba­det yeri yani şapeldir. Etrafı moloz taş­lardan alçak bir duvarla çevrili olan bu haç biçimindeki yapının ortasında yük­sek kasnaklı bir kubbe vardır. Türbenin dış duvarları içinde bir de kuyu mevcut-

tur. Türbenin esas girişi Örülmüş, yan­dan yeni bir giriş açılmıştır. Mekânın haç şeklindeki kollan beşik tonozlarla Örtülü­dür. Bu kollardan birine. Kaptan Yûnus Bey'e ait olduğu kabul edilen bir sandu­ka yerleştirilmiştir. Bina moloz taşlardan inşa edilmiştir. 1,65 m. yüksekliği olan kasnak, 15 cm. genişliğinde ve 60 cm. yüksekliğinde mazgal gibi dar ve uzun dört pencereye sahiptir. Kubbe ve tonoz­lar alaturka kiremitlerle örtülüdür. Bu küçük binanın doğu tarafında, üzeri ya-nm kubbe ile örtülü ve dışa yarım yuvar­lak bir çıkıntı teşkil eden bir apsis vardır. Esasında çok ufak bir hıristiyan ibadet yeri olduğu anlaşılan bu tarihî eser. Has Yûnus Bey adına 500 yıldır Enez'in Türk halkı tarafından saygı gösterilen bir tür-be-ziyaretgâh halinde yaşamaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Sldll-t Osmânî, IV, 676; Piri Reis. Kitâb-t Bah-rfye(haz. E Kurdoğlu - A. H. Alpagut), İstanbul 1935, s. 98;a.c. (nşr. Kültür Bakanlığı). İstanbul 1988,1, 229-230, 231; F. W. Hasluck. "Monu-tBients of the Gattelusi", Annuatofthe British SchoolatALtıens, XV, London 1908-1909. s. 249-257; Feridun DirimteKn, "Fatih'in Donan­ma Komutanlarından Has Yunus Bey", TTOK Belleteni, sy. 128 (1952); Muzaffer Bat ur. "Enez", Arkitekt, XXXI/305, İstanbul 1961, s. 173-176, 186; Semavi Eyice. "Enez'de Yunus Kaptan Türbesi ve Has Yunus Bey'in Mezarı Hakkında Bir Araştırma", TD, sy. 17-18(1963). 8. 141-158, iv. I-VI, 10 rs.; a.mlf.. "Kritobulos ve Eseri". KAM, VI/3(I977}.s. 12-21.

Iftl Semavi Eyice

HASA n

(bk. LAHSÂ). L J



el-HASÂİS

İbn Cinnî'nin

(ö. 392/1002)

Arap dilinin

usul ve felsefesine dair eseri.
. Müellifin Bağdat'ta Büveyhî Emîri Ba-hâöddevle'ye takdim ettiği eserde, 377 . (987) yılında vefat etmiş olan hocası Ebû Ali el-Fârisî'yi rahmetle anması (II. 133) kitabın bu tarihten sonra yazıldığını gös­termektedir. Ayrıca İbn Ginnî'nin diğer İki eseri Sum şınd'bü'i-iVâb ile eİ-Mun-şıfa atıflarda bulunmasından (meselâ bk. 1, 369; II, 15, 84) el-Haşâ'iş'in onun son eserlerinden, dolayısıyla ilmî bakım­dan en yetkin döneminin ürünü olduğu anlaşılmaktadır.

Bu konuda yazılmış ilk ve en önemli eserlerden biri olan el-Haşâ'iş, esas iti­bariyle fıkıh ve kelâm ilimleri gibi nahiv ilminin de bir usulü (metodoloji) olması gerektiği düşüncesinden hareketle kale­me alınmıştır. Nitekim müellif eserin gi­rişinde, kendisinden önce Basra ve Küfe dilcilerinin bu konuda bir şey yazmadık­larını, Ahfeş el-Evsat'ın (ö. 215/830 |?|) Kitâbü'l-Mekâyîs fi'n-nahv"\ ile İbnü's-Serrâc'ın (ö. 316/929) Kitöbü'l-Uşûl'ün-de bu hususta bir iki mesele dışında do­yurucu bilgi bulunmadığını belirterekei-Haşâ*iş'\ nahiv usulünü ortaya koymak için yazdığını ifade etmiştir. İbn Cinnî bu amacını büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Ancak kitapta doğrudan nahiv usulü­nü ilgilendiren meseleler, daha sonra Ke-mâleddin el-Enbârî'nin Lüma'u'1-edil-le'si ile Süyûtrnin el-İktirâh'ında görül­düğü gibi sistematik olmayıp eserin bü­tünü içerisinde dağınık şekilde ele alın­mıştır. Bu dağınıklığın sebebini bu ilmin henüz teşekkül devresini yaşamasıyla, özellikle de usule dair meselelerde belli bir düzenin bulunmayışı ile veya müelli­fin nahiv usulü tabirine daha geniş bir anlam yükleyerek bununla, günümüzde fıkhü'l-luganın (filoloji) sahasına giren umumi meselelerin tamamını kastetmiş olmasıyla izah etmek mümkündür. Nite­kim eserde nahiv usulüne dair meseleler yanında dille ilgili genel konuların da yer aldığı görülür. 162 bölümden (bab) olu­şan eserin belli başlı konuları arasında semâ, semâda ıttırâd ve şâz, Kur'an'la is-tişhâd, Arap şiiriyle nesrinin delil (şâhid) olma keyfiyeti ve şartları; kıyas, şartları ve çeşitleri, tek kişiden gelen rivayetler­le söyleyeni belli olmayan şiir ve sözlerin delil olma durumu, semâ ile kıyasın ça­tışması, hüküm, illet ve sebepler, bir hü­kümde iki illetin varlığı, iki hüküm arasın­daki hüküm, nahivde geçen illetlerin fıkıh ve kelâmdaki illetlerle münasebeti, bir illetin bazan iki zıt hükme de illet teşkil etmesi, icmâ ve istihsan gibi doğrudan nahiv usulüyle ilgili meseleler; dilin ma­hiyeti, tarifi, ortaya çıkışı, yayılışı, dilin ilâ­hî mi (tevkifi) yoksa beşerî mi (ıstılâhî) ol­duğu meselesi, lehçeler ve bunların ter­kibi, kelimenin delâlet şekilleri, dilde ku­ral dışı kullanımlar, lafızların ıslahı, Arap­çalaştırman yabancı kelimelerin Arapça kabul edilmesi gibi filoloji alanına giren hususlar; sarf ilmi ve bu ilmin öğretimde nahivden önceye alınması, iştikak ve çe­şitleri, idgam, üç harfli fiillerin grupian-dınlması, isim-fiiller, kelimede değişiklik (i'lâl). ziyade, hazif, bedel ve ivaz gibi sarf-

el-HASÂİS

la ilgili meseleler; nahiv ilmi ve tarifi, âmil-mamul ilişkisi, hareke, i'rab ve bi­na meseleleri, lafızların ve harflerin mâ-nalarıyla olan münasebeti, dil yanlışları, ses bilgisiyle ilgili diğer bazı meseleler yer almaktadır. Ayrıca mecaz ve hakikat, la­fızların ilk vazedildiği mânaya hamli, mû­tat olmayan bir lafızla esas mânayı kas­tetme, ismin müsemmâya izafeti (isim-kavram ilişkisi) gibi belagata dair mese­leler yer almaktadır.

Eserde dille ilgili bu hususlar mantık ve felsefenin ilkelerinden hareketle, fa-kat dilin kendi İç yapısı da dikkate alına­rak incelenmiştir. Genel kurallara uyma­yan istisnalara da dilin temel esprisiyle ters düşmeyen yorumlar getirilerek çö­zümler aranmıştır.

İbn Cinnî el-Haşâ3iş'te büyük ölçüde hocası Ebû Ali et-Fârisî'nin görüşlerinden faydalanmıştır. Bunun dışında kendile­rinden nakilde bulunduğu başlıca dilciler arasında Halîl b. Ahmed, Sîbeveyhi, Ah­feş el-Evsat, İbnü's-Sikkît, Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ, Müberred. Sa'leb. Zeccâcve İb-nü's-Serrâc gibi şahsiyetler vardır. Ayrıca eserinde, fesahat konusunda güvendiği birçok bedevî ile yaptığı görüşmelerden edindiği şifahî bilgilere de yer vermiştir (I. 76. 240, 360. 365, 392; III, 283. 289).

Klasik devirde yapılan dille ilgili birçok çalışmaya kaynak teşkil eden el-Haşâ'iş günümüzde de etkisini sürdürmekte ve modern filoloji çalışmalarında kendisine başvurulan kaynakların başında gelmek­tedir. Nitekim eser halen Ezher ve Kahi­re üniversitelerinin dil fakültelerinde oku­tulmaktadır.

el-Haşâ'iş üzerine Abdüllatîf el-Bağ-dâdî bir haşiye yazmış, Ebü'l-Abbas Ah­med b. Muhammed el-İşbîlîde eseri ihti­sar etmiştir; ancak bu eserler günümü­ze ulaşmamıştır. İbn Sîde el-Muhaşşaş'-ta, Abdülkâdir ei-Bağdâdî tJizânetü'l-edeb'de eserden büyük ölçüde istifade etmişlerdir. Süyûtî ei-/k(irâh"ını, el-Ha-şd'işteki nahiv usulüne dair meseleleri belli bir düzen içinde bir araya getirmek suretiyle telif etmiştir. Bu yönüyle el-îk-tirâh, el-Haşâ*iş"m özeti mahiyetinde­dir.

Çeşitli kütüphanelerde yazma nüsha­ları bulunan eserin I. cildi ilk defa Kahi-re'de Dârü'l-kütübİ'l-Mısriyye tarafından neşredilmiş (1331), daha sonra eserin ta­mamını Muhammed Ali en-Neccâr tah­kik ederek üç cilt halinde yayımlamıştır (Kahire 1371-76).

275


el-HASÂİS

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Cİnnî, el-Haşâ'iş (nşr Muhammed Ali en-Neccâr), Kahire 1371-76/1952-56, naşirin mu­kaddimesi, I, 69-73; Yâkût. Mu'cemü't-üdebâ', XII, 109; İbnü'l-Kıftî. Inb&hü'r-ruoût, II, 336; Süyûtî, el-lktirâh (nşr. Ahmed Subhi Furat), İs­tanbul 1975, s. 4, ayrıca bk. naşirin mukaddime­si, s. 10-11; Keş/u '?-?unûn, 1,706; Abdülkâdir el-Bağdâdî. Hizânetü'l-edeb, I, 18; Serkîs. Muc-cem,l,66;Brockelmann,GAL, i, 126; Suppl.,1, 192; C. Zeydân, Âdâb (Dayf), II, 303-304; Subhî es-Sâlİh. Dirâsât fi ftkhi'l-luğa, Beyrut 1379/ 1960, s. 23; Sezgin. GAS, IX, 176; Seyyid Ya'küb Bekr. riuşûş fi fıkfti't-tuğati'l-'Arabiyye, Bey­rut 1970,1, 28-32; a.mlf., Nuşûş fi'n-nahoi'l-cArabî, Beyrut 1984, s. 123-127; Abduh er-Râ-cihî. Fıkhu'l-luğa fi't-kütübl'l-'Arabiyye, Bey­rut 1972, s. 190-191; Abdülvehhâb İbrahim Ebû Süleyman. Kitâbetû'l-bahsil-Vmt, Cidde 1403/ 1983, s. 523; Ma'a'l-mektebe, s. 299-300; Emîl Bedf Ya'kûb. Fıkhü'l-luğatİ'l-'Arabiyye ue ha-şâtşuhâ, Beyrut 1986, s. 46-49; Abdülvehhâb es-Sâbûnî, 'Üyûnü'l-ma'eltefât {nşr. Mahmûd Fâhûrî), Halep 1413/1992,1, 264-265; Mehmet Yavuz. İbn Cinni: Hayatı ue Arap Gramerinde-kt Yeri (doktora tezi. 1996). İÜ Ed.Fak., s. 80-82; Mazin el-Mübârek, en-liuşüşû'l'luğauiyye, Bey­rut, ts. (Dârü'1-Fikr). s. 11; Abdülmecîd Hâşim el-Hüseynî, "el-tfaşâ'is li-Ebi'1-Fetb •Osman b. Cinnî", Tl, IX, 229-248; G. C. Anawati. "Textes arabes anciens edites en Egypte au cours des annees 1955 et 1956", MIDEO, IH (1956). s. 261-264; Muhammed Es"ad Tâles, "Ebü'1-Feth b. Cinnî", MMİADm., XXXII/4 (1957). s. 345-346. m

İM Mehmet Yavuz

el-HASÂİSÜl-KÜBRÂ

Süyûtî'nin

{Ö. 911/1505)

Hz. Peygamber'in

mucizelerine dair rivayetleri

bir araya getiren eseri.

Resûl-i Ekrem'in nübüvvetini kanıtla­mak amacıyla yazılan eserlere "delâilü'n-nübüvve" adı verildiği gibi "onun diğer in­sanlardan ayırt edilmesini sağlayan özel­likleri" anlamında "hasâisü'n-nübüvve" de denilmiştir. Moğultay b. Kılıç'ın Ha-şâ3işü'n-nebî(Haşa>işü'l*Muş$afâ), İbn Dihye el-Kelbî'nin Nihâyetü's-sûl tî ha-şâHşi'r-Resul, İbn Mülakkın'ın ööye-tü's-sâl tî haştfişi'r-Resûl, İbn Zekrî el-Fâsfnin el-Haşâ'iş fî zikri'n-nebî, Ca'-fer b. Hasan el-Berzencî'nin el-Haştfi-şü'n-nebeviyye adlı eserleri bunlardan bazılarıdır (Brockelmann. GALSuppL, III, 901). Abdurrahman b. Ömer el-Bulkinî, Kemâleddin b. Muhammed eş-Şâmî. Kut-büddin el-Haydırî, İbn Müsdî ve İbn Hacer el-Askalânî gibi âlimlerin de bu türdeki eserlerini benzer adlarla yazdıkları bilin­mektedir (Keşfü'?*?unûn, 1, 706).

276


Süyûtî, bu türün en hacimli eseri olan kitabının adını mukaddimede zikretme­diği gibi kendisinin yaptığı muhtasarın­da da belirtmemiş, sadece Hz. Peygam­ber'in mucizelerini ve özelliklerini (mu-cizât ve hasâis) içerdiğini ifade etmiştir. Bu sebeple kitap el-Haşâ'iş ve'1-mıfci-zâtü'n-nebeviyye, el-Haşâ'işü'1-küb-râ, el-Haşâ'işü'n-nebeviyyetü'1-küb-râ, Kitâbü'l-Mu'cizât, Kiföyetü't'tâli-bi'1-lebîb ü haşâ'işi'I-habîb gibi isim­lerle anılmıştır. Eserin girişinde müellif, Resûl-i Ekrem'in nübüvvetini kanıtlayan bütün rivayetleri derlediğini, ancak uy­durma olanlarına yer vermediğini, isnad açısından zayıf rivayetleri araştırdığını, topladığı malzemeyi tasnif etmeye çalış­tığını, böylece sahasında en doyurucu ha­le gelen kitabının inkarcılar, bozguncu­lar, bid'atçılar. mülhidler ve inatçı filozof­lara karşı bir reddiye teşkil ettiğini söyle­mektedir.

Eseri on dört bölüm halinde incelemek mümkündür. Birinci bölümde, Hz. Pey­gamber'in yaratılıştan itibaren peygam­ber olmasına kadar geçen belli başlı had­iselere, geçmiş ilâhî kitaplarda adından bahsedilmesine ve doğumundan önce Mekke'de vuku bulan olaylara ilişkin riva­yetlere yer verilir. İkinci bölümde. Resûl-i Ekrem'in vücudunda nübüvvetine delâ­let eden üstün özelliklere dair rivayetler­le nübüvvetinden önce zuhur eden fevka­lâde olaylara dair haberler nakledilir. Bu arada annesi, dedesi ve yakın çevresiyle olan ilişkilerinde nübüvvet özelliklerinin görüldüğüne dair inançlar da anlatılır. Üçüncü bölüm, nübüvvetten itibaren Me­dine'ye hicrete kadar vuku bulduğu riva­yet edilen mucizeler hakkındadır. Burada ağacın yerinden kopup Hz. Peygamber'in yanına gelmesi, Resûl-i Ekrem'in yerden su fışkırtması, isrâ ve mi'racın gerçekleş­mesi, ayın ikiye ayrılması mûcizeleriyle hicret esnasında görülen mucizeler anla­tılır. Eserin dördüncü bölümünde, Resû-lullah'm hicretiyle Medine'nin içtimaî ha­yatında meydana gelen fevkalâde iyileş­meler ve savaşlarda vuku bulan mucize­lere, beşinci bölümde Hz. Peygamber'in devlet başkanlarına yazdığı mektupların ilgililere ulaştırılması sırasında gerçekle­şen mucizelerle, çeşitli kabilelerin müs-lüman olmak için gönderdikleri heyetle­rin ve müslüman olan fertlerin şahit ol­duğu mucizelere dair rivayetlere, ayrıca Veda haccı sırasında müşahede edilen fevkalâde olaylara yer verilir. Altıncı bö­lüm, Resûl-i Ekrem'in suyu ve çeşitli ye­mekleri çoğaltmasına, yedinci bölüm de-


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin