Ben kendi içimizden korkuyorum! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları Fasıl 26



Yüklə 30,64 Kb.
tarix06.03.2018
ölçüsü30,64 Kb.
#45132
növüYazı

Ben kendi içimizden korkuyorum! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 26

Baskın Oran

Daha önce de yazmıştım; bu aydın müsveddesi üniversite hocaları 1.128 imzayla terörü destekler bildiri yayınladılar ya, polisimiz bunların evlerine sabahın 7’sinde uğramaya başladı. Savcılarımız gözaltına alıyor, YÖK’ümüz de haklarında soruşturma açıyor. Süreç başladı. Mesela, şu Abdullah’ın adını taşıyan üniversite Bülent Tanju adlı profesörün istifasını istedi, Kayseri savcılığı da derhal TCK 301 ve 216’dan soruşturma başlattı. Koordinasyon buna denir.

Ahmet bunlara, “İmzalarınızı geri çekin!” diye tavsiyede bulundu. Çeken oldu gerçi, ama sayıları az maalesef. Buna karşılık, anlaşılır gibi değil, bana verilen raporlara göre şimdi sayıları 2020’yi aşmış. Cennetmekan paşamız Org. Kenan Evren bunlara dolaylı olarak “hain” demişti, ben direkt olarak dedim, yine anlamadılar. Sanıyorum şimdi bunların ebeveynine birer resmî mektup gönderip, ‘Çocuğunuza sahip çıkın, yoksa siz de mes’ul olursunuz!’ demek gerekecek.

Nereden geliyor bunların cesareti? Çünkü başka hainler birbiri ardına bunları destekliyor. Bu kadarını hiç beklemiyorduk. Aldattıkları talebeler, sözümona sanatçılar, sağlık çalışanları, ceza hukukçuları, Paraleller, bu memleketin ekmeğini yedikleri halde yurt dışına hizmet veren Türk akademisyenler, “davanızı parasız alacağız” diyen 2000 avukat, yine vatan haini 500 tane gazeteci müsveddesi… Hatta, İngiltere ve Amerika sefirleri. Bu sefirlerin susturulması için Ahmet şimdi Davos’u bahane edip Avrupa turuna çıktı.

Bi de, nereden icap ettiyse, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, "İfade özgürlüğü toplumun ve devletin geleceği açısından yaşamsal öneme sahip" dedi, tam da şimdi üstüne vazifeymiş gibi. Bununla da meşgul olacağız.

***

Bütün bunlar aslında çok iyi oluyor. Bizim halkımız bu ukala dümbeleklerine garezdir. Çünkü bunlar halkı küçük görürler. İngilizce biliyorlar diye kendilerini bi halt sanırlar. Bizim Kasımpaşa’da İngilizce öğretiyorlardı da biz mi öğrenmedik! Evet, yandaşlarımız bunlara garezdir ve bunlar konuştukça bizim etrafımızda daha da kenetlenmektedir inşallah.

***


Yalnız, yayınlananlar arasında 4 maddelik bir bildiri beni çok sinirlendirdi. Diyor ki, “PKK (…) kör teröre kayarak sivillere zarar veremez, kendi halkını çaresiz bırakamaz, iktidara daha büyük baskı uygulama fırsatı yaratamaz.” Cumhuriyet denen varakpare de bunu fırsat ittihaz etmiş, hemen “Erdoğan bu bildiriye ne diyecek; hem devlete hem de PKK’ye uyarı” diye manşet atmış.

Önce, dikkat, “PKK’ya” demiyor da “PKK’ye” diyor ve zaten ne mal olduğu da buradan anlaşılıyor! Ama en çok sinirlendiğim, bu 4 maddelik bildiri müsveddesinin başında şöyle demişler: “Türkiye toplumu, ‘korkutulan insanlar otoriteye sığınır’ taktiği icabı, planlanan Tek Adam rejimi için gerekli kargaşaya götürülüyor.

Bunu açığa çıkarmış olman bunu önleyemez efendi! Ama maalesef, sürekli söylediğimiz, "PKK'ya neden hiç değinilmiyor!" lafının da içine etti bildirici alçaklar! Bunu mutlaka unutturmak lazım halkımıza.

Ben halkımıza güvenirim. Halkımız daima neyi göreceğini, neyi hatırlayacağını bilir inşallah. 1991’de hazırladığım Kürt Sorunu Raporu’nun “Ne yapmalıyız” bölümünde şöyle demiştim: "PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamak lazım." Kim hatırlıyor şimdi bunu?

***

Bi de bu bildiri, “Erdoğan Rejimi Kürtlerin kentlerini harabeye döndüremez” hezeyanında bulunmuş. Döndürdük bile! Bi daha o dar sokaklara barikat kursunlar da göreyim. TOKİ’miz hazır çünkü. Derhal girecek ve kentsel dönüşüm yapacak.



Bu daha önce Paris’te de yapılmış. Danışmanlarım anlattılar, 19. Yüzyılda Osman adlı bir belediye başkanı yapmış (şanlı Osmanlı ahfadından olduğu anlaşılıyor). Hem sokakları genişletip hainlerin tıkamasını önlemişler, hem yandaş inşaat şirketlerine iş yaratıp mis gibi bağış toplamışlar, hem de yeni evleri zenginlere satıp para kazanmışlar.

***


Yalnız, hapisten çekip kurtardığımız Ergenekon sanıklarından eski 1. Ordu Komutanı Emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın yaptığına çok hayretler ettim! Bizim medyada "PKK sevici Paşa kızı" başlığıyla yer alan haberle ilgili olarak kalkmış, “Gösterilen tepkilerin üslup ve boyutunun, farklı düşüncelere tahammülsüzlüğün geldiği boyut itibarıyla ülkemizdeki demokrasi anlayışına yeni bir yara eklediğini düşünüyorum” demiş. Nankör! Kes sesini de otur oturduğun yerde yoksa üslup ve boyutu gösteririz sana inşallah!

Fakat desteklerimiz muhalefetten de gelmektedir. CHP Parti Sözcüsü H. Koç dedi ki, “Bu bildirinin arkasında değiliz”. En zor zamanlarımda kol değneğim olan Bahçeli dedi ki, “Üniversitelerimizde hainlere destek veren zihniyete çocuklarımızı emanet edemeyiz”. Nur olsunlar!

Bi de, çok memnun oldum, hani Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde bana laf çarpmaya kalkışıp dersini oracıkta alıveren bi barobaşı kepçe var ya, bu vesileyle bana yakınlaşıp yağ çekmeye girişti, keyfimden dört köşe oldum!

***


Bu hızla bir konuşma yaptım ve bildirici akademisyenler için, “Bunlar kapkaranlık, zalim ve alçaklar. Katliam yapanlarla beraber oldukları için aynı suçu işlemişlerdir” dedim. Aynı konuşmada, bütün yargı makamlarını ve üniversitelerin senatolarını göreve davet ettiğimi söyledim.

Şimdi vatan hainleri yine iğrenç ağızlarını açacaklardır. Benim Yargı’ya ve üniversiteye talimat verdiğimi söyleyeceklerdir. Ne halt ederlerse etsinler! Mesaj yerine ulaşmıştır!

Şimdi, gelen istihbarata göre, hakaretten bana tazminat davası açmaya hazırlanıyorlarmış. Höst! Bu memlekette tazminat davalarını ben açarım! Bana açamazlar! Bana vatana ihanetten başka dava açılamaz! Ben adam öldürsem dava açılamaz!

***


Bu arada, danışmanlarım söylediler, güya hukuken, hakaretten tazminat davası açılabilirmiş bana. Açabiliyorlarsa açsınlar. Hemen Akit gazetemiz ve diğer medyamız dava açanları fotoğraflarıyla teşhir eder, halkımız da bunu görür görmez gerekeni yapar! Artık o “gereken” duruma göre neyse, onu!

Ayrıca, HSYK’mız olduğu sürece, böyle bir dava açılsa bile hakimlerimiz de gerekeni derhal yapacaklardır. Mesela, Adana’da bir eylemde kendilerini görüntüleyen polislerin fotoğrafını çekerek sosyal medyada yayınlayan ve böylece polisleri hedef göstermiş sayılan yerel gazeteci Aytekin Gezici’ye 2 yıl 11 ay, Cihan Haber Ajansı muhabiri Abdullah Özyurt’a da 1 yıl 3 ay hapis cezası kesildi.

Halbuki Akit gazetemiz, bu Mülkiye denilen fesat yuvası var ya fesat yuvası, oradan 3 sözde hocanın fotoğraflarını yayınladı. Erkeklerden birini “İslam düşmanı”, ikincisini “PKK propagandacısı”, kadın mıdır kız mıdır olan üçüncüsünü de “sevici eşcinsel” ilan etti. Akit bunu her zaman yapar, dava açılır, hakimlerimiz karar verir: “İfade özgürlüğü!

Mesela: Bu akademisyen müsveddeleri “suça ortak olmayacağız” dediler ya, bak şimdi başlarına neler gelecek mahkemelerde. Oysa delikanlı kardeşimiz Sedat Peker, zaten bir süredir askerler, MHP ve 1930 Kemalistleriyle yürüttüğümüz mukaddes koalisyona katıldı ve bunlara, "Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız!" dedi. Şimdi buna göstermelik bi soruşturma açılmış, ama tabii ki “ifade özgürlüğü”nden takipsizlik verilecek veya en fazla birkaç gün ceza verip “açıklaması geri bırakılmıştır” denecek.

***

Beni rahatsız eden bunlar değil. Rahatsız eden, kendi içimizdeki hainler. Mesela, bize yakınlığıyla bilinen Milat gazetesinde Ramazan Akkır kalkmış, bu alçak akademisyenlere soruşturma açılmasına “Bu ifade özgürlüğüdür” diye tepki göstermiş. Sedat kardeşimize de "Şiddet çağrısıdır, hiç beklemeksizin yargılanmalı" şeklinde sapık bir değerlendirmede bulunmuş! İşte ben bunun için istiyorum partili başkanlığı! Asla kontrolü elden bırakmaya gelmez!



Mesela, bizim söylediklerimizin dışında şeyler söylemeye tevessül eden Fehmi Koru Habertürk’ten, Gülay Göktürk de Akşam’dan atıldı. “Akademisyenlere yönelik cadı avı, demokrasiye inanılmaz zarar veriyor” diyen Ali Bayramoğlu’nun da suyunu kaynatacağız böyle giderse.

Mesela, partisi 1992’de kapatılmış olan ve şimdi “Muhafazakarlarla ortak bir Vatan Cephesi kurduk!” diye iftihar eden Doğu Perinçek’e, HDP’nin kapatılması için başvuru yaptırttık (ne demiştim ben, “mukaddes koalisyon” demiştim di mi!). Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksın. Çok titiz davranacaksın. Ortalık kaskatı olacak.

Mesela, vatanını seven sanatçılarımızı devreye sokuyoruz. Bir TV programında Tuğçe Kazaz adlı sanatçı kızımız, HDP'li milletvekillerinin TBMM'nin açılışında İstiklal Marşı okumadığı yönünde çıkan tartışmaları hatırlattı ve bir anda, “Herkesi bir dakikalık saygı duruşuna ve İstiklal Marşı okumaya davet ediyorum" dedi. Sunucu da ayağa dikildi!

Mesela, Dargeçit sulh ceza hakimimiz, “silahlı terör örgütüne üye olmak”tan ve “devletin birliği ve ülkenin bütünlüğünü bozmak”tan yargılanan birinin Mardin Barosu tarafından görevlendirilen avukatının değiştirilmesini istedi. Titiz hakimimiz önce avukatın “nereli” olduğunu sordu ve aldığı cevap üzerine avukatın “mahkemede yeterince güven oluşturmadığı”nı ve “terör örgütüne sempati duyabileceği”ni bildirdi. Hiç gevşek davranmayacaksın.

***

Bu arada, tabii, azıcık havuç da koklatacaksın zaman zaman. Mesela polisimizin ne kadar nazik olduğu, o zırhlı arabanın arkasından sürüklenen terörist ölüsü hakkında Şırnak savcılığımızın şu ifadesinde açıkça görülüyor:



Cesede tahkir eyleminde bulunan görevlilerin Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaatlarının sağlanması istenmiş olup; şüphelilerin ikametlerinin yargı çevremiz dışında ise açık adres bilgilerinin bildirilmesi, aksi halde ivedi müracaatlarının sağlanması rica olunur."

***


Yalnız, havuç işini de aşırıya götürmemek lazım yoksa ortalık gevşer. Mesela şimdi Ahmet, gayrimüslim azınlıklara bir parmak bal çalmanın yanı sıra, operasyonlar yüzünden hürriyetlerin askıya alındığı tenkitlerini bertaraf etmek için uçaklarda Kürtçe anons yapılmasını sağlayacak, Kürtçe yer isimlerine de biraz izin verecek. Bu tedbir partimize o bölgeden oy getirmeye yarayabilir ama, hem Türk seçmenimizin tepkisine yol açabilir, hem de çok daha önemlisi, ülkenin sürekli teyakkuzda bulunmasını gevşetebilir. İnsanların korkutulması sayesinde desteğimiz yüzde 55’lere kadar çıkmışken tedbirde hiçbir kusur etmemek lazım.

Ortam rahatlarsa çok büyük belalar çıkabilir çünkü asla konuşulmaması gereken çok şey birikti. Benim başkan olmam için en az 330, hatta 400 vekile ihtiyacımız var ki, bunun için de üçüncü bir seçime gitmemiz lazım. Bu da ancak insanların korkmaya devamıyla olacak şeydir.
Yüklə 30,64 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin