İRANLI MÜSLÜMANLARA (ŞİA'YA) YÖNELTİLEN İTİRAZLAR
Toprağa ve Yerden Biten Şeyler Üzerine Secde
Şüphesiz ki Resulullah (s.a.a) hayatı boyunca hep toprağa ve topraktan biten şeyler üzerine secde etmiştir. Resulullah'ın mescidi de toprak ve çakıl taşlan ile kaplıydı. Peygamber secde ederken sangın bile alından çözülmesini kaldırılmasını emretmiştir. Bu yüzden İranlı Müslümanlar da Resulullah'ın sünnetine uyarak toprağa veya yerden biten şeyler üzerine secde etmektedir. Halı, kilim vb. şeyler üzerine secde etmekten ictinab etmektedirler. Bu hususta Seyyid Rıza Hüseyni Neseb şöyle demektedir:
"Allah'a secdeyi "sünnet ve siret'e" uyarak, sadece yere ve yerden bitenler üzerine (yiyilecek ve giyilecek dışında) siz bilen Ehl-i Beyt mektebinin takipçileri Allah'ın karşısında daha fazla tevazu göstermek için toprak parçası üzerinde secde etmeyi tercih etmektedirler.
Zira insanın Allah karşısında tevazüsünün mazharı olan toprağın üzerine secde etmesi, insana kulluk ve ubudiyyet makamında daha da bir kuvvet ve güç bağışlamakta ve onu yaratılışın yüce hedefine daha da yakın kılmaktadır.
Bazıları türbenin üzerine secdenin bir nevi ona ibadet ve de şirk olduğunu zannetmiş ve "niçin şiiler türbet'e secde ediyorlar?" diye itirazda bulunmuşlardır.
Bu soruya cevap olarak demek gerekir ki, "Es'sucud-i lillah" (Allah için secde etmek) ile "Es'sucud-i alel-arz" (yerin üzerine secde etmek) cümleleri arasında çok açık bir farklılık vardır.
Ama bu itiraz, mezkur iki cümleyi mefhum olarak aynı görüp aralarında fark koymamaktan kaynaklanmaktadır. Halbuki birinci cümlede secdenin Allah'a mahsus olduğu ve ikinci cümlede ise secdenin yerin üzerine yapılması gerektiği beyan edilmektedir, Başka bir tabirle biz yerin üzerine secde etmekle Allah için secde etmiş oluyoruz.
Esasen bütün dünya Müslümanları bir şeyin üzerine secde etmektedirler. Ama secdeleri Allah içindir. Beytullah'ı ziyaret edenler de Mescid-ül Haram'ın taşları üzerine secde etmektedirler. Halbuki onların secdeden hedefi, Allah’tır.
Bu beyandan anlaşıldı ki, toprak, bitki ve benzeri şeyler üzerine secde etmek onlara ibadet anlamında değildir. Evet, secde ve ibadet toprağa kapanma haddine kadar varan bir tevazu ve,eğilme yoluyla Allah için yapılmaktadır. Hakeza anlaşıldı ki, toprak parçası üzerine secde etmek "toprak için secde etmekten" bambaşka bir şeydir.
Burada şiâ'nın görüşünün daha fazla açıklığa kavuşması için, dünya şiilerinin büyük önderi İmam Sadık (a.s.)dan nakledilen bir hadise değinmek yerinde olur. "Hişam b. Hakem diyor ki, İmam Sadık (a.s.)'a üzerinde secde edilmesi caiz olan şeylerin ne olduğunu sorunca, Hazret şöyle buyurdu: "Secde sadece yere ve yerden bitenler üzerine (yiyecek ve giyecek şeyler dışında) caizdir. Dedim ki, "Fedan olayım, bunun sebebi nedir?" Hazret şöyle buyurdu: Secde Allah karşısında huzu etmek (küçülmek) demektir. Bu yüzden de giyilecek ve giyilecek şeyler üzerine secde doğru değildir. Zira dünya oğullan, (dünya düşkünleri) yedikleri ve giydikleri şeylerin kuludurlar.
Halbuki insan secde anında, Allah'a ibadet etmektedir. O halde aldanmış dünya oğullarının mabudu olan şeylerin üzerine, secde halinde alnını koyması doğru değildir. Yerin üzerine secde etmek daha efdal'dır. Zira Allah'a karşı tevazu ve huzu içinde olmakla daha çok uygundur. (1)
Bu hadis, toprağın üzerine sadece yalnız Allah karşısında tevazu göstermekle daha fazla tanasubü olduğu için secde yapıldığını açıkça beyan etmektedir. Bu esas üzere büyük şiâ alimi Allame Emini (r.a.), kendi değerli eseri "Siretuna ve Sünnetuna" (Siretimiz ve Sünnetimiz) kitabında bu hakikate işaret ekmekte ve şöyle demektedir: "Secde, sadece Allah'ın azamet ve kibriyalığı karşısında tevazu göstermek için olduğundan dolayı, yerin secdegah olarak seçilmesi daha uygundur. Secde eden kimse, surat ve burnunu yerin üzerine koymalıdır ki kendisinin ilk alçak tabiatını -ki ondan yaratılmış, ona dönecek ve de yeniden ondan dirilecektir- hatırlasın ve böylece öğüt almasına ve kendi aslının alçaklığını unutmamasına vesile olsun ve onda Allah'a karşı ruhi bir aşağılık hissi meydana gelsin ve onu Allah'ın kulluğuna ve tekebbür ve bencillikten uzak durmaya şevketsin ve mahlukun toprağa layık olduğunu ve yaratılışın zillet ve meskenetle birlikte olduğunu daima göz önünde bulundursun." (2)
Burada şu soruyla karşılaşıyoruz: Şiâ mezhebi niçin sadece yer ye yerden biten şeyler üzerine secde etmeyi caiz bilmekte ve diğer şeyler üzerine secdenin sahih olmadığını söylemektedir?
1-Bihâr'ul Envar C. 82, S. 147:
2-"Suretu na ve sunnetunâ" S. 125:
Bunun cevabında hatırlatmak gerekir ki, bu ibadetin aslının mukaddes şeriatın tarafından teşr'i edilmesi gerektiği gibi şart ve hükümlerinin de şeriatın beyan edicisi yâni İslâm Peygamberi'nin (s.a.a.) söz ve emelleriyle belirlenmesi lâzımdır. Zira Resulullah (s.a.a.) Kur'ân'ın buyruğuna göre tüm takva sahihleri için örnek konumundadır ve de tüm Müslümanlar dini hükümlerini ondan almalıdır.
Bu esas üzere, secde konusunda, Peygamber'i Ekrem'in (s.a.v.) bazı rivayet ve ameli siresi ile O Hazretin ashabı ve tabiin'den olanların sözleri ve amel tarzlarından bazı örnekleri -ki çoğunlukla Ehl-i Sünnet kaynaklarından alınmıştır- siz aziz okuyuculara takdim edeceğiz. Bu rivayetlerin hepsi Resulullah'ın (s.a.a.) ashab ve tabiin'in yer ve hasır gibi yerden biten şeyler üzerine secde ettiğini açıkça göstermektedir; aynı günümüzde Şii Müslümanların inandığı ve yaptığı gibi.
Resulullah'ın (s.a.a.) sözleri, dünya Müslümanları açısından (Kur'an'dan sonra) İslâmi yaşamanın asıl kaynağı konumundadır. Bütün şeriat takipçileri, bu esas üzere amel etmeyi kendisi için bir farize saymaktadırlar.
Şia'da aynısını kabul etmekte ve de bütün hususlarda bu cümleden secde hükümleri hususunda Resulullah'ın (s.a.a.) sünnetine uymaktadır.
Burada O Hazretin bu konudaki siretini beyan eden hadislerden örnek olarak bazılarını naklediyoruz: İslâm muhaddislerin-den bir grup, Resulullah'dan (s.a.a.) şöyle rivayet etmişlerdir:
"Yeryüzü bana secdegah ve de temizleyici karar kılınmıştır." 1
Mezkur hadis, çeşitli lafızlarla bir çok hadis kitaplarında yer almıştır ki, bazılarına işaret ediyoruz: Müslim b. Haccâc, kendi "Sahih"inde şöyle rivayet ediyor:
"Bütün yeryüzü bana secdegah ve temizleyici kılınmıştır." 2
Beyhaki de kendi Sünen'inde şöyle rivayet ediyor:
"Yeryüzü bana temiz, temizleyici ve de secdegah kılınmıştır. "
1-"Sahih-i Buhâri" c. l, Kitab-us Selat, S. 91, "Sunen-i Beyhaki" C. l, S. 212, Bab'ut Teyemmüm Bissaid -it Teyyib. "İktiza'us sırat-il müstakim" (İbni Teymiyye) S. 332, "Sahih'i Müslim" C. l, S. 371, "Sunen-i Nesai", C. l, "Bab'ut Teyemmüm'ü bissaid" S. 210, "Sunen'i Tirmizi" C. 2, S. 131-133 ve C. 4, S. 123:
2-"Sahih'i Müslim" C. l, S. 371, Aileme Emini "Siretuna ve sunnetuna" Kitabında aynı lafzı, Nesei, Tirmizi ve Ebi Davud'dan da nakletmiştir:
3-"Süneni Beyhaki" C. 6, S. 291:
Bihar-ul Envar'da ise şöyle nakledilmiştir:
"Bütün yeryüzü sana ve ümmetine secdegah ve temizleyici kılınmıştır." (1)
"Misbâh-ul Müsned" kitabının yazan da Peygamber-i Ekrem'den (s.a.v.) şöyle rivayet ediyor:
"Bütün yeryüzü bana ve ümmetime secdegah ve temizleyici kılınmıştır. "(2)
Zikredilen bu mütevatir ve de bütün Müslüman âlimlerinin kabullendiği hadislerin hepsi beyan etmektedir ki, yeryüzü, taş, toprak, çakıl, ve otlarıyla asıl üzerine secde edilecek şeylerdir ve makbul bir özrü (ki bunlar ileride açıklanacaktır) olmadan onları bırakıp da başka şeyler üzerine secde etmek de caiz değildir.
Hakeza hadislerdeki teşri ve yasama manasına gelen ve (çel) maddesinden türeyen (cuilet) kelimesinden de anlaşıldığı gibi bu mesele bütün Müslümanlar için ilahi bir hüküm konumundadır. Böylece yer ve yerden biten şeyler üzerine secde etmenin meşru olduğu ispatlanmış oldu sanırız.
Bir kısım hadislerde, Peygamber-i Ekrem'in Müslümanlara toprağın üzerine secde edilmesini emrettiği beyan edilmiştir. Burada bu hadislerden bazı örnekler sunmaya çalışacağız:
1- Resulluhın zevcesi Ümmü Seleme, Hazret'in şöyle buyurdu
ğunu rivayet etmiştir:
"Yüzünü Allah için toprağın üzerine koy." (3)
2- Abdurrezzâk "El Müsannef1 adlı kitabında Halid-i Cehmi'den şöyle naklediyor:
"Peygamber-i Ekrem (Suheyb adında bir sahabiyi) topraktan, sakınır bir halde secde ettiğini görünce şöyle buyurdu. "Yüzünü toprağın üzerine koy ey Suheyb" (4)
3-"İrşâd-us Sâri" kitabında ise şöyle nakledilmektedir: "Pey-
gamber'i Ekrem (s.a.v.), Muâz'a hitaben şöyle buyurdu: "Yüzünü toprağın üzerine sür." (5)
4-Kenz'ül Ümmâl, "El-İsabe" ve "Üsd'ul Gâbe" kitaplarında ise
rivayet şöyledir:
"Peygamber (Ribah adlı şahsa) şöyle buyurdu: Ey Riba, alnını toprağın üzerine bırak" (6)
1-"Bihar'ul Envar c. 83, S. 227:
2-"Misbâh'ül Müsned-şeyh kivamuddin":
3-Kenz'ül Ümmal C. 7, Halep baskısı, S. 465, "Kitab'us Salât:
4-"El Müsannef C. l, S. 392
5-"İrşâad'us Sâri, C. l, S. 405:
6-1-Kenzu'l Ümmâl, C. 4, S. 99, 212 ve başka bir baskıda C. 7, S. 324- 2-"El İsâbe" C.l, S. 502, Hadis: 2562, 3- "Üsd'ul Gabe" C. 2, S. 161:
Bu gibi hadisler, Şii ve Sünni birçok hadis kaynaklarında nakledilmiştir.
Peygamber efendimizin hadisinde yer alan (alnını toprağa koy) cümlesinden iki nükte açığa çıkmaktadır:
-Birinci nükte şudur ki, insan secde anında alnını toprağın üzerine bırakmalıdır.
-İkinci nükte ise şudur ki: Bu şekil secde etmek farzdır ve asla terk edilmemelidir, Zira "terrib" kelimesi, "toprak manasına gelen "turab" Maddesinden alınmış ve de emir sığası olarak beyan edilmiştir.
Toprağın üzerine secde edilmesinin tercih felsefesi ise, bu âmelin, insanın alemlerin yaratıcısı karşısında huşu ve tevazu içinde olmasının mazhar ve nişanesidir ve aynı zamanda insanı, tekebbür ve kendini beğenmişlik tuzağına düşmekten de kurtarmaktadır.. Bu yüzden Peygamber-i Ekrem (s.a.a.) şöyle buyuruyor: "Sizlerden biri namaz kıldığında alnını ve burnunu yere (toprağın üzerine) koysun ki, (Allah karşısında huzu ve zeliliği zahir olsun." (1)
Yerin üzerine secde edilmesi gerektiğini belirten delillerden biri de, Resulullah'ın (s.a.a.) secde anında sarık vb. şeylerin alından kaldırılmasını emretmesidir. Îslam muhaddisleri, Resulullah'ın secde ederken alnına sarık bağlayıp da öyle secde edenleri, bundan nehyettiğine dâir bir çok hadis nakletmişlerdir.
Burada mezkur hadislerden, bazı örnekleri değerli okuyuculara takdim ediyoruz:
1- Salih Sibâi şöyle naklediyor:
"Peygamber, (s.a.a.), yanında secde eden bir şahısın (secde halinde) alnına sarık bağladığını görünce, sangını alnından çözdü." (2)
2- Ayaz b. Abdullah-i Kuraşi şöyle diyor:
"Resulullah birini secde ederken sangının üzerine secde ettiğini görünce eliyle onun alnına işaret ederek sarığı ahundan kaldırmasını istedi. (3)
3- "Kenz'ül Ummal" ve "Sünen-i Beyhaki" kitaplarında da
Emir'ul mümin'den (a.s.) şöyle nakledilmiştir. "Sizden biri namaz
kılınca sangını alnından kaldırsın." (4)
1-"En-Nihâye (İbn-i Esir) C. 2, "Rağm" maddesinde:
2-"Sünen-i Beyhaki" C.2, S. 105:
3-"Sünen-i Beyhaki" C.2, S. 105:
4-"Kenz-ül Ummal C. 4, S. 212, Başka bir baskıda ise C. 8,8.86- "Süneni Beyhaki" C. 2, S. 105:
4-Bihar’ül Envar kitabında "Deaimu'l İslam" kitabından naklen şöyle yer almıştır: "Resulullah'dan, (s.a.a.) hazretin namaz kılanları elbisesine, yenine veya sangın bir parçasının üzerine secde ekmekten nehyettiği nakledilmiştir. (1)
Bu rivayetlerden de Peygamber-i Ekrem (s.a.a.) zamanında toprağın üzerine secde edilmesinin lüzumunun oldukça malum ve kesin bir şey olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki, Müslümanlardan herhangi biri secde anında alnını sangın bir parçası üzerine koyup da toprağın üzerine secde etmekten çekinince, hemen Peygamber tarafından nehyedilip, engelleniyordu. Halbuki eğer her-şeye ve hatta sarık gibi başa sarılan şeylere dahi secde etmek caiz olsaydı, kesinlikle Peygamber bunu engellemez ve nehyetmezdi.
Bütün Müslümanlar, Peygamber'in (s.a.a.) kendilerine tam bir örnek olduğunu ve o hazretin amel tarzının bir meş'âle gibi hayatın tüm boyutlarında, Müslümanların davranış ve âmel yolunu aydınlatması gerektiğine inanmaktadırlar. Kur'ân'ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor.
"Andolsun ki Allah'ın Resulünde sizin için uyulacak en güzel bir örnek var. Sizden Allah'a ve âhiret gününe ümidi olan ve Allah'ı çok çok anana da (en güzel bir örnektir.) (Ahzab, 21)
Bu yüzden secde meselesinde de her şeyden önce daha fazla Resulullah'a uymalı ve o hazretin siresini örnek edinmeliyiz.
Şimdi burada hadislerin özellikle Ehl-i Sünnet kitaplarında yer alan hadislerin Resulullah'ın (s.a.a.) ameli suretini incelemeğe çalışacağız.
Bu mevzuda var olan birçok hadislerden istifade edilmektedir ki, Peygamber Ekrem (s.a.a.) yer veya hasır gibi bazı bitkilerden yapılmış, şeylere secde ediyordu. Bu da Şia'nın Resulullah'a uyarak takip ettiği yolun aynısıdır. Bu yüzden mezkur rivayetleri iki grupta incelemek mümkündür:
1- Resulullah'ın (s.a.a.) yerin üzerine (toprak, taş vb. şeylere)
secde ettiğini bildiren hadisler,
2- Resulullah'ın (s.a.a.) bazı bitkilerden yapılan haşır gibi şeylere secde ettiğini bildiren rivayetler.
Birinci Grup Hadisler:
Bu rivayetlerin içinden bazılarını örnek olarak siz okuyuculara takdim ediyoruz:
l- Vâil b. Hacer diyor ki:
"Ben, Resulullah'ı secde ederken, alnını ve burnunu yere (top-
1- "Bihâr'ül Envar C. 85, S. 156:
rağın üzerine) koyduğunu gördüm." (1)
2- İbni Abbas diyor ki; "Peygamber'! Ekrem taşın üzerine secde etti." (2)
3-Aişe'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Peygamber'in secde ederken alnını herhangi bir şeyle (topraktan) koruduğunu görmedim." (3)
Bu söz de Resulullah’ın (s.a.a) (zevcesinin de dediği üzere) daima yerin üzerine secde ettiğini ve de alnıyla yer arasında herhangi bir şeyin fasıla ve engel olmamasına şiddetle özen gösterdiğinden bahsetmektedir.
4- Ahmet b. Şuâyb-i Nesai, kendi "Sünen"inde Peygamber'in
sahabisi olan Ebu Said'i Hodri'den şöyle naklediyor: "Peygam
ber'in alnı ve burnunun üzerinde su ve çamurun eserini kendi gözlerimle gördüm." (4)
Bu ve benzeri hadislerden de açıkça anlaşılmaktadır ki, Peygamber'i Ekrem (s.a.a.) yağmur yağarken de yerin üzerine (toprağa) secde etmeyi tercih ediyorlardı. Öyle ki, su ve çamurun eserleri müşahade edilecek derecede mübarek ahunda iz bırakıyordu."
Aşağıda zikredilen hadis'i şerif de aynı nükteyi vurgulamaktadır:
5- "Mecme üz Zevâid" kitabında Ebu Hüreyre'den şöyle nakle
dilmiştir' "Resulullah (s.a.a.) yağmurlu bir günde secde ettiğinde ben alnında ve burnunda bunun eserini müşahade ettim." (5)
Öte yandan bazı rivayetlerde şiddetli soğuk veya yağmur gibi zorunlu hallerde, Hazretin abasını veya elbisesini sadece ellerinin ve ayaklarının altına serdiğini nakletmiştir.
Bu hadislerin zahirinden de istifade edildiği gibi O Hazret hatta yağmur ve şiddetli soğuk gibi zorunlu durumlarda dahi alnının altına elbise, aba ve bir şeyi sermiyor ve alnıyla yer arasına fasıla bırakmıyordu. Çünkü bu hadislerde yalnız eller ve ayakların altına bir şey serdiği zikredilmiştir ve alından herhangi bir söz edilmemiştir.
Burada onlardan bazısını zikrediyoruz:
1-"Ahkâm'ul Kuran, (Cessâs Hanefî) C. 3, S. 209, Beyrut Baskısı.
2-"Sunen-i Beyhaki" C. l, S. 102:
3-"El-Musannef' C. l, S. 397, "Kenz'ul Ummal C. 4, S. 212, ve başka bir baskıda, C. 8, S. 85:
4-"Sunen-i Nesei, C. 2, S. 208: Bu hadisin mazmununu yakın hadisler, Sahih-i Buhari, Sunen-i Beyhaki, Sunen-i Ebi Davud vb. hadis kitaplarında da nakledilmiştir.
5-"Mecme'uz Zevâid, C. 2, S. 126:
6- İbn-i Abbas şöyle diyor:
"Resulullah'ı (s.a.a.) soğuk bir sabah, beyaz bir ridayla namaz kılarken gördüm. Ridasıyla el ve ayaklarını yerin soğuğundan korumaya çalışıyordu." (1)
7- Başka bir hadisinde ise şöyle diyor:
"Yağmurlu bir günde Resulullah'ı (namaz kılarken) gördüm. Secde ederken üzerindeki ridayı eliyle yer arasında fasıla kılıyor ve bu vesileyle çamurdan korunmaya çalışıyordu." (2)
8- İbn-i Mâce de kendi sünen'inde Abdullah b. Abdurrah-
man'dan şöyle rivayet ediyor:
"Resulullah bizim yanımıza geldi ve bizim ile birlikte "Beni Ab-dul Eşhel" camiinde namaz kıldı. Ben secde halinde O Hazretin iki elini elbisesinin üzerine koyduğunu gördüm." (3)
9- Hakeza bir kaç vasıtayla Sabit b. Samitten şöyle rivayet etmektedir:
"Resulullah (s.a.a.) "Beni Abd-ul Eşhel" camiinde namaz kılarken bir ridâ giymişti, (secde ederken) ellerini bir ridanın üzerine bırakıyor ve böylece kendini çakılların soğuğundan korumaya çalışıyordu." (.4)
İkinci Grup Hadisler:
Bir takım hadislerde de Peygamber'in hasır gibi bazı bitkilerden yapılan şeylere secde ettiği nakledilmiştir. Bu çeşit rivayetler, Sünni ve Şii muhaddislerden nakledilmiştir ki, biz burada bazı örnekleri (özellikle Ehl-i Sünnet kaynaklarından) okuyuculara takdim etmeğe çalışacağız:
1- Ebu Said diyor ki:
"Resulullah'ın yanına varınca, Hazret'in hasırın üzerine secde ettiğini gördüm." (5)
2- Enes b. Malik, İbn-i Abbas ve Peygamber'in (s.a.a.) zevceleri
Aişe, Ümmü Seleme ve Meymune'den şöyle rivayet edilmiştin
"Peygamber, hurma lifinden örülü bir hasıra namaz kılıyordu."
(6)
1-"Sunen'i Beyhaki" C. 2, S. 106:
2-"Siretuna ve sünnetuna", 8.132. Ahmed b. Hanbel'den naklen:
3-"Sunen-i İbn-i Mâce" C.l, "Bab'us Sucud-i ale-s Siyahi Filharri velberd", S. 328:
4-"Sunen-i İbn-i Mâce, C. l, S. 328:
5-"Sunen-i Beyhaki C. 2, S. 421, "Kitab'us Salat" Bab-us salati, alel Haşir"
6) "Sunen-i ibn-i Mâce" C. l "Ba'us Salat alel humre, S. 328, ve Sünni Beyhaki C. 2, S. 421 ve Musned-i Ahmed, C. l, s. 269:
3- Ebu Sâid Hudri'den şöyle nakledilmiştir:
Peygamber (s.a.a.)'i hasırın üzerinde namaz kılıp onun üzerinde secde ederken gördüm." (1)
4- Feth'ül Bâri'de Peygamber'in zevcesi Aişe'den şöyle naklediyor: "Resulullah'ın bir hasın vardı ki yere seriyor ve üzerinde namaz kılıyordu." (2)
5- Bihâr'ul Envâr'da ise Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Peygamber (s.a.a.), hasırın üzerinde namaz kıldı. (3)
6- Enes ise şöyle diyor: "Resulullah hurma lifinden yapılı hasının üzerinde namaz kılıyor ve secde ediyordu." (4)
7- Sahih'i Müslim ve diğer bazı kitaplarda da Enes'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Peygamber-i Ekrem (s.a.a.) insanların en güzel ahlaklı olanıydı. Bazen evimizdeyken namaz vakti oluyordu. O zaman altındaki sergiyi süpürüp su serpmelerini emrediyor ve sonra da biz, Hazret'in imamlığında namaz kılıyorduk. Sergileri de hurma lifinden örülüydü." (5)
8- Müslim b. Haccâc, Ahmet b. Hanbel, Ebu Abdullah Buharı
ve diğerleri şöyle rivayet etmektedirler: Enes b. Malik diyor ki:
"Eski olduğu için, siyahlaşmış bir hasın hazırladım su serptim ve Resulullah üzerinde durdu ve bize (imamlık yaparak namaz kıldırdı." (6)
9- Müslim b. Haccâc, kendi Sahih'inde şöyle rivayet ediyor:
"Ebu Sâid'i Hudri diyor ki:
"Resulullah'ın huzuruna varınca, Hazret'in bir hasırın üzerinde namaz kıldığını ve secde ettiğini gördüm." (7)
10-Enes b. Mâlik şöyle diyor:
"Peygamber-i Ekrem (s.a.a.), Bazen Ümmü Seleme'yi görmeye geliyordu. Namaz vakti gelince hasırdan olan sergimizi suluyor ve üzerinde namaz kılıyordu. (8)
Resulullah'ın âmelini gösteren bunca hadisden de açıkça anlı-
1-"Siretunâ ve sünnetuna", S. 130, Sahih-i Müslim'den naklen:
2-"Feth-ul Bari, C. l, S. 413:
3-"Bihâr'ul Envar" C. 85, S. 157:
4-"Mücem-ül Evset ve Mü'cem-us Sağır (taberâni):
5-l- "Sahih-i Muslim C. l, S. 457, 2-"Suneni Beyhakı" C. 2, S. 436, 3-"Müsned-i Ahmed", C. 3, S. 212.
6-"Sahih-i Müslim, C. l, S. 457: 2- "Sahih-i Buhâri C.l, S. 107-218" 3-"Musned-i Ahmed", C. 3, S. 130 ve diğerleri:
7-"Sahih-i Müslim, C. l, S. 458:
8- "Tabakât'ı Kubrâ" C. 8, S. 312, ve "Sünen-i Ebi Dâvud", C. l, S. 177:
yoruz ki, Hazret dâima, yer (toprak) veya yerden biten şeylerden yapılı hasır gibi şeyler üzerinde secde ediyordu. Bu hadislerden hiç birinde yenilecek ve giyilecek türden şeylere secde edildiği yer almamıştır. Bu hakikat ise, şiânın inandığı ve de bu esas üzere yaptığı âmelin aynısıdır. Evet şiâ'ya göre, Kur'ân'ı Kerim'den sonra İslam ümmetinden bütün âmel ve davranışlarına ışık tutacak şeyin, Peygamber'in sünneti ve âmeli sireti olmalıdır. Hiç bir Müslüman bu çizgiden çıkma hakkına sahip olmadığı gibi tıpa-tıp ona uyması gerekir.
Peygamber'in (s.a.a.) ashabı da hazretin siret ve sünnetine uyarak, Müslümanları, yerin (toprağın) üzerine secde etmeye emrediyor ve giyilecek-yiyilecek şeylerin üzerine secde etmekten onları nehyediyorlardı. Burada ashabın bu konudaki sözlerinden ikisini Örnek olarak okuyuculara aktarmak istiyoruz:
1- Sunen-i Kubra'da (Beyhaki), Emir'ül müminin Ali (a.s.)den
şöyle rivayet ediyor:
"Sizden her kim namaz kılarsa sangını alnından kaldırsın." (1)
2- Hâkim-i Nisabım "Mustedrek" de ve Beyhaki Es'sunen-ül
Kubra'da İbni Abbas'dan şöyle nakletmişlerdir:
"Secde anında alnını ve burnunu yerin üzerine (toprağa) koymayan kimsenin namazı sahih değildir. (2)
Hakeza İslam muhaddisleri kendi hadis kitaplarında Peygamber'in ashabı ve tabiin'in secde meselesindeki âmeli siretini beyan eden bir çok nakiller yapmışlardır. Bu nakillerde de yer aldığı gibi ashâb ve tabiin her hangi bir zorunluk olmayan normal hallerde sadece yerin (toprak, taş vb.) üzerine secde edip elbise, kumaş ve diğer giyilecek şeylerin üzerine secde etmekten çekmiyorlardı. Burada bu nakillerin bazısına değineceğiz:
l-Nafi şöyle diyor:
"Abdullah b. Ömer secde anında alnı yere değmesi için sangını kaldırıyordu. (3)
2- İbn-i Sa'd "Tabakat-ül Kubra" adlı kitabında şöyle diyor:
"Mesruk b. Ecda, sefer zamanında gemide üzerine secde etsin diye yanına bir parça kerpiç alıyordu." (4)
Hatırlatmak gerekir ki, Mesruk b. Ecda Peygamber'in tabi-
1-"Es-sunen-ul Kubra (Beyhaki) C. 2, Ş. 105:
2-"Müstedrek-i Hâkini" C.l, S. 270 ve Sünen-i Beyhaki C. 2, S. 103-104:
3-"Sunen-i Beyhaki" C. 2, S. 105, 1. Baskı, Kitabus salât, Bab-ul keşf anissecde fissucud:
4-"Tabakâtul Kubra" C. 6, S. 79, "Beyrut baskısı Mesruk b. Ecda'nın tercümesinde:
in'inden ve de İbn-i Mesud'un ashabından idi. "Tabakat-ül Kub-ra'nın" müellifi onu Peygamber'den sonra Küfe ehlinin ilk tabakasından ve de Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali (a.s.) ve Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet eden kimselerden saymıştır.
Sadr-ı İslam'dan bu büyük şahsiyetin (Meşru b. Ecda'mn) ameli, toprak parçasını yanında bulundurmanın, bir nevi şirk ve bid'at olduğunu zan eden kimselerin sözünü temelsiz ve yanlış olduğunu ispat etmekte ve de İslâm tarihinin öncülerinin de böyle bir amelde bulunduğunu göstermektedir. Halbuki eğer her şeye secde caiz olsaydı bu meşhur tabiin'in bir parça kerpici yanına almasının ne gibi zarureti olabilirdi?! Acaba dünyadaki Şii Müslümanlar da İslâm’ın öncüleri olan bu şahsiyetlerin ameline uymaktan başka bir şey mi yapmaktadırlar?
3-Kazın şöyle diyor:
"Ali b. Abdullah b. Abbas bana şöyle yazdı" "Bana Merve (dağı) taşlarından düz bir parçasını gönder de üzerine secde edeyim." (1)
Tabiin tabakasından olan Ali b. Abdullah b. Abbas'ın bu sözün
den de iki nükte anlaşılmaktadır. -
A- Yerin bir parçası olan taşın üzerine secde etme ve de yanın
da bulundurmanın, tevhit ve Allah'a ibadet ruhuyla hiç bir çelişkisi ve aykırılığı yoktur ve de taşa ibadet demek değildir hiç bir
zaman. ,
B- Asr-ı saadetteki bazı büyük şahsiyetler, (merve gibi) mukaddes yerlerden getirilen bir parça taşın üzerine secde etmeyi tercih ediyor ve bu vesileyle ona teberrük ediyorlardı."
Binaenaleyh, toprak ve yerin sair eczasının üzerine secde ettiği ve mukaddes yerlerden alınan bir toprak parçasını, secde etmek için yanında bulundurduğu hasebiyle şiileri şirk ve Allah’tan başkasına tapmakla suçlayanların sözleri tamamen yersiz ve esassızdır. Aynı zamanda onların Asr-ı Saadet'teki Müslümanların amelinden ve İslâm'ın en ilkel usullerinden bile habersiz olduklarım göstermektedir.
Dostları ilə paylaş: |