Bir devriMİn anatomiSİ Kadri Çelik



Yüklə 3,6 Mb.
səhifə45/74
tarix03.05.2018
ölçüsü3,6 Mb.
#50098
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   74

6. Bölüm


İmam Mehdi'nin (a.s) Alametleri:

36- Haris b. Muğıyre en-Nazri'den"*" şöyle dediği rivayet olun­


muştur: "Ben, Hz. İmam Hüseyin'e (a.s) "Hangi alametle İmam
Mehdi'yi (a.s) tanımak mümkündür?" diye sordum.

İmam; "Helal ve harama marifeti olması ve halkın ona muhtaç olduğu halde onun kimseye muhtaç olmamasıyla" dedi." (38)

37- Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur:

"Niçin bu kadar Mehdi'nin kıyam etmesi için acele ediyorlar? And olsun Allah'a ki b kalın kaba elbiseden gayri elbise giymez. Arpa ekmeğinden gayri bir yemek yemez. Ve o kılıçtan ve kılıç al-tında ölümden başka bir şey değildir." (39)

38- Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur:

"Mehdi (a.s) kıyam ettiğinde halk onu tanımıyacaktır. Zira o halka güzel şimali bir genç olarak gelecektir. Gerçekten de halkın onu yaşlı bir ihtiyar olduğunu sandıklan halde sahiplerinin bir genç olarak onlara gelmesi en büyük imtihanlardan biridir." (40)


7. Bölüm


Hz. Mehdi'nin (a.s) Zuhur Alametleri:

"Muhammed b. Samit'ten rivayet olunmuştur; diyor ki: İmam Hüseyin b. Ali'ye (a.s) "bu işten "yani Mehdi'nin zuhurundan" ön­ce belirecek bir alamet var mı?" diye sordum.

İmam: "Evet vardır" dedi.

Ravi diyor; "o alametler nedir?" diye sordum.

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: "Beni Abbasın helak olup gitmeleri, Süfyani'nin huruç etmesi, Beyda çölünde "bir grubun" yere batması."

Ravi diyor; "ben İmam Hüseyin'e (a.s) sana feda olayım bunun çok uzun çekmesinden korkuyorum" dedim İmam; "Bunlar aynen bir teşbih taneleri gibi düzenle dizilmiştir biri diğerini takip ede­cektir." dedi." (41)

39- Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur:

"Mehdi'nin (a.s) "zuhurunun" beş alameti vardır. Süfyani'nin huruç etmesi, Yemeni'nin huruç etmesi, bir grubun Beyda çölün­de yere batması, Nefs-i Zekiyyenin katledilmesi" (42)

40- Ikd-üd Dürer kitabının yazan kendi senediyle Hz. İmam Hüseyin'den (as) naklettiği bir hadiste İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor:

"Bir kaç gece peşpeşe doğu tarafından doğan büyük bir alame­tini gördüğünüz zaman halkın kurtuluş zamanı yani Mehdi'nin (a.s) zuhur etme zamanıdır." (43)


8. Bölüm


Hz. İmam Mehdi'nin (a.s) Zuhurundan Sonraki Durumu:

41- Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) şöyle rivayet olunmuştur:


"Mehdi zuhur ettiğinde onunla Araplar ve Kureyş arasında kılıçtan (harpten) başka bir şey olmayacaktır. Niçin bu kadar Meh­di'nin zuhuru için acele ediyorlar? And olsun Allah'a ki, giyimi kaba elbise, yemeği de arpa ekmeğinden gayri bir şey değildir. Ve o kılıç ye kılıç altında ölümden gayri bir şey değildir" (44)

Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) şöyle rivayet olunmuştur: "Birbirinizin halini sorup birbirinize ihsan edin. Andolsun ta­neyi yarıp yeşerten ve canlıları yaratan Allah'a ki öyle bir zaman gelecek ki hiç bir kimse bir dinar ve dirhem harcamağa bir yer bulamayacaktır." (Yani Mehdi'nin zuhur ettiği zaman Allah-u Te-ala'nın ve velisinin fazla fazlından dolayı hiç kimse parasını har­cayacak bir yer bulamayacaktır). (45)


9. Bölüm


Hz. İmam Mehdi'nin (a.s) Sireti:

42-"Hasan b. Harun'dan şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Ben Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) nezdinde oturmuştum. Bu sırada Muella b. Hanıs İmam'a" Acaba Mehdi (a.s)ın Hz. Ali'nin (a.s) siretiyle farklı olan bir hareketi olacak mıdır?" diye sordu. İmam (a.s) "Evet olacaktır. Çünkü Hz. Ali (a.s) kendisinden sonra onların(düşmanların) şiasına galip olacağını bildiğinden onlara yumuşak davranır ve onları öldürmezdi. Ama Mehdi (a.s) kendisinden son­ra onların şiasının asla galip olamıyacaklarını bildiğinden onları öldürüp, esir etmekten geri kalmayacaktır." dedi." (46)


10. Bölüm


Hz. Mehdi'nin (a.s) Hükümdarlık Süresi:

43- Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur:

"Mehdi (a.s) on dokuz sene hükümdarlık yapacaktır." Burada şunu belirtmeliyiz ki, Hz. İmam Mehdi'nin (a.s) hüküm­darlık süresiyle ilgili muhtelif rivayetler gelmiştir. Hz. İmam Hü­seyin (a.s) dan naklettiğimiz bu rivayetin karşısında diğer imam­lardan gelen rivayetlerin bazısında hazretin hükümdarlık süresi on sene, bazısında otuz sene bazısında kırk sene, bazısında yedi sene, bazısında yetmiş sene vb., zikredilmiştir. Biz bu tür rivayet­lerden bir kaçını örnek olarak zikrettikten sonra bu rivayetlerin bir diğeriyle uyumuyla ilgili ulamanın bazı sözlerine işaret ede­rek bu veciz risaleyi sona erdireceğiz.

44- Nuaym b. Hammad Hz. İmam Emir-ül Müminin Ali'nin


(a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Mehdi (a.s) Kostantaniyeyi, Çini ve Deylem dağlarını fethede­cek ve her yılı sizin senenizden on sene miktarında olan yedi sene kalacaktır" (hükümdarlık yapacaktır)

Böylece bazı rivayetlerde otuz, bazısında da kırk yıl olarak be­lirtilirken Ikd-üd Dürer kitabı yazarının Hz. İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) naklettiği bir hadiste "...üçyüz dokuz sene hüküm­darlık yapacaktır" denmiştir.

El-Burhan kitabının yazan, El-Kavl-ül Muhtasar fi-Alamet-il-Mehdi kitabının yazan Şeyh Ahmed b. Hacerin mezkur kitabında bu rivayetlerin uyumu ile ilgili şunları yazdığını kaydediyor:

"Bu rivayetlerin doğru oldukları takdirde onlar arasında şu şe­kilde uyum sağlamak mümkündür ki, o hazretin hükümdarlığı zuhur ve güç bakımından değişmektedir. Buna göre en çok süreyi belirten hadis o hazretin hükümdarlığının aslına, en az süreyi be­lirten hadis o hazretin hükümdarlığının en parlak dönemine, orta süreyi belirten hadisler de o hazretin hükümdarlığının bu iki hal arasında kalan dönemlerine işaret ettikleri söylenebilir."

Bihar-ül En var kitabının yazan da konu hakkında şunları ya­zıyor:

"Hz. İmam Mehdi'nin (a.s) hükümdarlığıyla ilgili gelen bu muhtelif rivayetlerin bazısı, hazretin hükümdarlık süresinin tü­müne, bazısı devletinin istikrar bulduğu süreye, bazısı bizim bil­diğimiz seneler ve aylara, bazısı hazretin zuhur zamanında ola­cak uzun ay ve yıllara yorumlanarak aralarında görülen çelişki giderilmiştir."

Mehdilik hakkında Prof. Dr. Ticani ise şöyle diyor:

"Ehl-i Sünnet'in Şia'ya karşı tenkit mahiyetinde ileriye sür­dükleri konulardan birisi de beklenilen Mehdi (a.s) konusudur. On iki asır boyunca bir insanın halkın gözünden uzak yaşayabile­ceğini uzak,bir ihtimal gördüklerinden ve hatta bazıları bunun muhal olduğuna inandıklarından bu konuda Şia'yı alaya ve istih­zaya almaktadırlar. Hatta bazı çağdaş yazarlar "Şiilerin, tarih bo­yunca başta bulunan hükümdarlar tarafından çeşitli zulüm ve te­cavüzlere maruz kaldıklarından kendilerine teselli vermek ama­cıyla onları bu zulümlerden kurtararak düşmanlarından intikam alacak ve yeryüzünü adaletle ve eşitlikle dolduracak Mehdiy-i Muntazar inancım geliştirmişlerdir." diyecek kadar ileri gitmiş­tir.

Şu son zamanlarda özellikle de İran İslam İnkılabı'ndan sonra Mehdiy-i Muntazar (a.O hususundaki söz ve konuşmalar çoğaldı­ğından her yerde Müslümanlar ve bilhassa da kültürlü gençler Mehdi inancının hakikatinin ne olduğu ve bunun İslami bir inanç olup olmadığım sormağa başlamışlardır.

Mehdi konusunda eski ve yeni Şia alimleri tarafından geniş ki­tap ve eserler yazılmış olmasına (47) ve bazı münasebet ve yerler­de teşkil edilen çeşitli konferanslarda ulema tarafından yapılan açıklamalara rağmen yine de bu konu Ehl-i Sünnetten bir çokla­rının nezdinde belirsiz ve karışık bir mevzu olarak değerlendiril­mektedir. Nedeni ise onların bu husustaki hadisleri duymaya adet edinmemiş olmalarıdır. O halde İslami inançlarda Hz. Meh­di (a.f) inancının hakikat ve yeri nedir? Bu konuyu iki bölümde inceleyeceğiz:

a)Kitap ve Sünnet'te Hz. Mehdi'nin (a.f) yeri.

b)Hz. Mehdi'nin (a.f) hayat, gaybet ve zuhuru.

Birinci konuya gelince Şia ve Ehl-i Sünnet Hz. Resulullah'ın ashabını Mehdi ile müjdeleyerek onun ahir zamanda zuhur ede­ceğini bildirmiş olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Şia ve Ehl-i Sünnet Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisleri kendi Sihah ve Müsnetlerinde tahriç edip nakletmişlerdir. Bu konuda da ben taahhüt et­tiğim üzere sadece Ehl-i Sünnet'in kendi nezdinde sahih ve sabit olan hadislere istinat edeceğim:

Ebu Davud'un Sünen'inde bu konuda Hz. Resulullah’san (s.a.a) nakledilen bir hadis şöyledir:

"Eğer dünyanın ömründen bir gün bile kalsa Âllah-u Teâla o günü uzatacak ve benim Ehl-i Beyt'imden ismi benim ismim, ba­basının ismi de benim babamın ismi olan birisini gönderecektir. O, yeryüzünü zulüm ve tecavüzden doldurduktan sonra tekrar adalet ve eşitlikle dolduracaktır." (48)

Ayrı bir rivayete göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor:

"Biz öyle bir Ehl-i Beyt'iz ki, Allah-u Teâlâ dünya yerine ahire-ti bizim için seçmiştir. Benden sonra benim Ehl-i Beytim şiddetli bela ve zulümle karşılaşacaklardır. Sonra doğru tarafından siyah bayrakları olan bir kavim gelecektir. Onlar hayrı talep edecekler, ama onlara verilmeyecektir. Onlar harp edip zafere ulaşacaklar. O zaman onların istedikleri şeyi verecekler, ama onlar kabul etmeyeceklerdir. Onlar onu (o siyah bayrağı) benim Ehl-i Beyt'im­den olan birisine verecekler. O yeryüzünü zulümle doldurduğu gi­bi adaletle dolduracaktır."

İbn-i Mace de Sünen'inde yer alan bir hadise göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor:

"Mehdi biz Ehl-i Beyt'tendir; Mehdi Fatıma'nın evlatlarındandır."

Yine İbn-i Mace'nin nakline göre Resulullah (s.a.a) buyurmuş­tur ki:

"Ümmetimde Mehdi olacaktır. Eğer süresi kısa olursa yedi yıl ve eğer uzun olursa dokuz yıl hüküm sürecektir. O zaman ümme­time hiç bir zaman verilmediği bir nimet verilir, yeryüzü bütün zenginliklerini ve nimetlerini ortaya çıkarır hiç bir şeyini sakla­maz. O zaman mal ayak altına dökülecektir. Birisi gelip "Ey Meh­di, bana vef" dediğinde "al" diyecektir." (49)

Sahih-i Tirmizi'de de bu konuda Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle bir hadis nakledilmiştir:

"İsmi benim ismim olan Ehl-i Beyt'imden birisi hükümdarlığa erişecektir. Eğer dünyanın ömründen bir gün bile kalmış olsa, Al­lah o günü onun hükümdar olması için uzatacaktır." (50)

Yine Tirmizi'nin naklettiği bir hadise göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor:

"Araplara benim Ehl-i Beyt'imden olan ve ismi benim ismim olan birisi hükmedinceye kadar dünyanın ömrü sona ermeyecek­tir."

Buhari de kendi Sahih'inde ve Ebu Hureyre yoluyla Resulul­lah'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Nasıl bir durumda olursunuz; Meryem'in oğlu size indiğinde ve imamınız da sizden olduğu zaman..." (51)

Gayet'ul Me'mul kitabının sahibi şöyle diyor: "Selef ve halef ulemâsı arasında, âhirüzzamanda Ehl-i Beyt'ten Mehdi diye ad­landırılan bir kişinin zuhur edeceği meşhurdur. Mehdi'nin hadis­lerini sahabenin seçkinleri nakletmiş, Ebu Dâvud, Tirmizi, İbn-i Mâce, Taberani, Ebu ya'la, Bezzaz, Ahmed ibn-i Malik ve Hakim gibi büyük muhaddisler ve husustaki hadisleri kendi kitaplarında tahriç etmişlerdir. Buna göre Mehdi hadislerini tümüyle zayıf sa­yan şahıs hataya düşmektedir.

Hafız, Feth-ul Bari kitabında şöyle diyor: "Mehdi'nin bu üm­metten olduğu ve İsa ibn-i Meryem'in inip onun arkasında namaz kılacağı hususundaki hadisler mütevatirdir." (52)

İbn-i Hacer el Haysemi de Savaik'ul Muhrika adlı kitabında şunları kaydediyor: "Mehdi'nin zuhur edeceğine dair hadisler çok­tur ye mütevatirdir." (53) Şevkani ise "Mehdi, Deccal ve İsa ile il­gili hadislerin tevatürü hakkında açıklama" adlı risalesinde Meh­di (a.f) hakkındaki hadisleri saydıktan sonra şöyle diyor: "İlim eh­linin de bildiği gibi bu konuyla ilgili saydığımız hadisler tevatür haddini aşmaktadır."

Şeyh Abdullahakk da "El Lemaat" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Mehdi'nin Ehl-i Beyt'ten ve Fatıma'nın evlatlarından olduğu hakkındaki hadisler tevatür haddini aşacak derecede çoktur." (54)

Sabban ise "İs'afur Rağibin" adlı kitabında yazıyor ki: "Me di'nin huruç edeceği, Ehl-i Beyt'ten olduğu ve yeryüzünü adalet dolduracağı hususunda Hz. Resulullah’san gelen hadisler tevat re ulaşmıştır.(55)

Yine "Sebâik'uz Zeheb" kitabının yazan Suveydi mezkur kitabında şunları yazıyor: "Ulemâ ahiruzzamanda kıyam edecek şahsın Mehdi olduğu ve onun yer yüzünü adaletle dolduracağı hususunda ittifak etmişlerdir. Onun zuhuru hakkındaki hadisler ise çoktur." (56)

İbn-i Haldun da "Mukaddime"sinde şunları yazıyor: "Bilmeli­sin ki, asırlar boyunca bütün İslam ehli arasında ahiruzzamana Ehl-i Beyt'ten bir kişinin zuhur edip dini teyid ederek adaleti yaygınlaştıracağı ve onun Mehdi diye isimlendirildiği meşhur bir konudur."

Çağdaş alimlerden de İhvan'ul müslimin'in müflisi seyit Sabık "Akaid'ul İslamiye" adlı kitabında Mehdi ile ilgili hadisleri tahriç ederek, Mehdi düşüncesinin tasdik edilmesi gereken İslami inançlardan olduğunu kaydediyor,

Şia kitaplarına gelince, Mehdi ile ilgili hadislere bu kitaplarda genişçe yer verilmiştir. Hatta hiç bir konuda Hz. Resulullah (s.a.a)'tan bu kadar hadisin nakledilmemiş olduğu söylenmektedir.

Müntehab'ul Eser'in yazan Lütfüllah Safî mezkur kitapta! Mehdi ile ilgili hadisleri Sihah-ı Sitte de dahil olmak üzere altmıştan daha fazla Ehl-i sünnet kaynağından ve Kutub-i Erbaa dahil olmak üzere doksandan daha fazla Şia kaynağından nakletmistir.

ikinci bölüm olan, Hz. Mehdi (s.a.a)'nin doğum hayat, gaybet ve hayatta oluşu konusuna gelince, Ehl-i sünnet alimlerinden küçümsenemeyecek bir grup Hz. Mehdi'nin Ehl-i Beyt imamlarınım on ikincisi, Hz. İmam Hasan Askeri'nin oğlu olduğuna o Hazret'in dünyaya gelmiş olduğuna henüz hayatta olduğuna ahiruzzaman­da zuhur ederek yeryüzünün adalet ve eşitlikle dolduracağına Allah'ın o Hazret'in eliyle dinini muzaffer kılacağına inanmaktalar ye bu hususta Şia'yla aynı görüşü paylaşmaktalar. Bu alimlerden bazıları şunlardır:

1-Muhyiddin Arabi "Futuhat-i Mekkiye" adlı kitabında.

2-Sibt'ul Cevezi Tezkiret'ul Havass" adlı kitabında.

3-Abdulvahhab eş Şa'rani "Akaid'ul Ekabır" adlı kitabında.

4-İbn-i Haşşab "Tevarih-u Mevalid'il Eimme ve Vefeyatihim"
adlı kitabında.

5-Muhammed Buhari Hanefî "Fasl'ul Hitab" adlı kitabında.

6-Ahmed ibn-i İbrahim el Belaziri "El Hadis'ul Meteselsü" adlı
kitabında.

7-İbn-i Sabbağ Malik "Füsul'ul Muhimme" adlı kitabında.

8-Arif Abdurrahman "Mirat'ul Esrar" adh kitabında.

9-Kemaluddin ibn-i Talha "metalib'us Süul Fi Menakib-i Al'ir Resul" adlı kitabında.

10- Kunduzi Hanefi "Yenabiu'l Mevedde" adlı kitabında. Eğer bir insan araştırma yapacak olursa Hz. Mehdi'nin doğduğuna ve Allah'ın onu zahir edinceye kadar da hayatta olduğuna inanan Ehl-i sünnet alimlerinin şu saydıklarımızın birçok katı fazla oldu­ğunu görür.

Elbette Ehl-i sünnet'ten sadece Hz. Mehdi ile ilgili hadislerin doğruluğunu itiraf etmekle birlikte o Hazret'in dünyaya geldiğini ve bu kadar uzun süre hayatta olduğunu inkar eden grup ortada kalıyor, ama malumdur ki, onlar, o Hazret'in doğup hayatta oldu­ğuna inananların aleyhine bir hüccet sayılmamaktalar. Kur'an-ı Kerim'de, Şia'daki olan inancı nefyedecek bir ayet bulunmamak­tadır. Hatta Kur'an'daki bazı ayetler bu inancın doğruluğuna ve sağlamlığına delildir. Allah-u Teâlâ nice-nice misallerle Allah'ın her şeye kadir olduğunu açıklamış ve böylece insanları donuk fi­kirle meselelere bakmaktan men'etmiştir. Bu yüzden kalbi iman nuruyla dolmuş olan bir Müslüman, Allah-u Teâlâ'nın Üzeyr pey­gamberi öldürerek yüz sene sonra diriltmesini onun merkebini kemikleri çürüyüp kül halini geldikten sonra tekrar diriltmesini ve bu süre içerisinde yemeğinin henüz bozulmamış olarak kalma­sını Kur'an-ı Kerim'de okuduktan sonra Allah'ın her şeye kadir olduğuna inanması gerekmez mi?

Kur'an'a inanan bir Müslüman Hz. İbrahim (as)in bir kaç kuşu öldürüp parçalayarak etlerini birbirine karıştırdıktan sonra par­çalarım bir kaç dağın başına koyduğunu ve daha sonra onları ça­ğırdığında kuşların dirilip uçarak kendisine geldiğini Kur'an-ı Kerim'de okuduktan sonra nasıl bu konuyu tuhaf sayabilir? Müs­lüman birisinin Hz. İbrahim ateşe atıldığında Allah-u Teâlâ'nın "Soğuk ve selamet ol" emri üzere ateşin peygamberi yakmamasını tuhaf sayması düşünülemez.

Müslüman birisinin Hz. İsa (s.a)m babasız bir şekilde annesin­den doğmasına, ölmediğine şu anda hayatta olduğuna ve yere tekrar döneceğine şüpheli bakamaz ve bunları tuhaf sayamaz. Müslüman olan şahıs Hz. İsa (a.s)nın ölüleri diriltip anadan doğ­ma körleri ve cüzzam hastalarını iyileştirmesini denizin Hz. Mu­sa (a.s) ve Beni İsrali için yarılarak ıslanma bile söz konusu ol­maksızın karşıya geçilmesi ve Musa (a.s)'ın asasının ejderhaya dönüşmesini ve Nil nehrini Hz. Musa (a.s)nın kana dönüştürme­sini tuhaf sayması düşünülemez.

Yine Hz. Süleyman (a.s)ın kuşlarla, cinlerle ve karıncalarla ko­nuşmasını ve rüzgara hamlettirerek, Belkıs'ın tahtını bir an içeri­sinde getirtmesin! Hiç bir Müslüman imkansız .ve tuhaf bir şey sayamaz? Yine Allah-u Teâlâ'nın Ashab-ı Kehf i üç yüz veya do­kuz yüz yıl öldürdükten sonra tekrar diriltmesini ve neticede to­runundan ve büyük babanın büyük babasından daha fazla yaşlı olmasını hiç bir Müslüman inkar edemez.

Yine Hz. Musa (a.s)’nın mülakat ettiği Hz. Hızr (a.s)ın şimdiye kadar hayatta olmasını hiç bir Müslüman inkar etmemektedir. Yine her Müslüman şahıs inanmaktadır ki, Adem Peygamber'den önce yaratılıp beşerin hayatını yaratılışın evvelinden sonuna ka­dar adım adım onları izleyen mel'un şeytan, şimdiye kadar haya-tına devam etmektedir ve kimse de onu açıkça görmüyor, ama o bütün insanları görmektedir. Bütün bunlara inanıp vuku bulma­sını garipsemiyen Müslüman bir kimse, Allah-u Teaİa'nın istediği bir hikmet gereği bir süre Hz. İmam Mehdi'nin gaybet yaşantısını sürdürmesini garipser mi? Oysa buna dair açık deliller mevcut­tur.

Aslında burada zikrettiğimiz şeylerin kaç katı Kur'an-ı Ke­rim'de zikredilmiştir ve bütün bu konuların özelliği insanların ta­bii gücünü aşan harikulade şeylerdir, öyle ki, bütün halk bile top-lansalar o işlerden birini yapmağa güçleri yetmez. Onlar ancak yerde ve gökteki hiç bir şeyin aciz kılmadığı Allah-u Teâlâ'nın kudretiyle gerçekleşmektedir. Bir kişinin Müslüman olabilmesi için Kur'an'ın getirdiği her şeye istisnasız inanması gerektiğine göre Müslüman olan bir şahıs Kur'an'da yer alan bu konulara inanmaktadır.

Hatırlatılması gereken bir nokta ise şudur ki, Şia'nın Mehdi (a.s) ile ilgili konulara daha vâkıf olması tabiidir. Zira ö, onların imamıdır; onlar onu ve onun babalan olan diğer Ehl-i Beyt imam­larını kendilerine önder kabul etmiş ve devamlı onların huzurun­da ve emirleri doğrultusunda yaşamışlardır. Şia Ehl-i Beyt imam­larına (a.s) büyük bir ihtiram kaildir. Onlar hatta Ehl-i Beyt imamlarının mezarlarını ziyaret için en güzel şekilde hazırlamış ve teberrük için devamlı o mezarların ziyaretine gitmeyi kendile­rine bir vazife olarak telakki etmişlerdir. Eğer onikinci imam olan Hz. Mehdi (a.s) vefat etmiş olsaydı, o Hazret'in de tanınmış bir kabri olurdu; kıyamını ise tekrar dizilerek kıyam edecek şek­linde yorumlamayabilirdi. Özellikle bunun mümkün bir şey oldu­ğu Kur'an-ı Kerim'de de açıklanmıştır. Bilhassa Şia ric'ate de inanmaktadır. Oysa Şia, Hz. mehdi (a.s)nin hayatta olduğunu ıs­rarla savunmakta ve Allah'ın istediği bir hikmet gereği gaybette olduğuna inanmaktalâr. Onlar namazlarında Allah-u Teâlâ'ya yalvararak o Hazret'in zuhurunu yakınlaştırmasını istiyorlar. Zi­ra o Hazret'in zuhuru ile Müslümanlar izzet, saadet ve zafere eri­şecek, kafirler istemeseler de Allah onun vasıtasıyla nurunu ta­mamlayacaktır.

Ehl-i sünnetle Şia'nın Hz. Mehdi (a.a) konusundaki ihtilafla­rın köklü bir ihtilaf olarak değerlendirilmemesi mümkündür. Zi­ra her iki grup da o Hazret'in ahiruzzamanda cubur edeceğinde, Hz. İsa (a.s)nın nazil olup o Hazret'in arkasında namaz kılacağın­da, yeryüzünü zulümle dolduktan sonra tekrar adalet ve eşitlikle dolduracağında, onun zamanında İslam'ın bütün yeryüzüne ege­men olacağında ve bir fakirin kalmayacağı ölçüde her şeyin bol olacağında ittifak etmektedirler. İhtilaf ettikleri tek konu şudur ki, Şia, o Hazret'in doğduğunu ve dünyaya gelmiş olduğunu söy­lüyor, Ehl-i sünnet ise daha sonra dünyaya geleceğini iddia edi­yor. Ama her iki fırka da o Hazret'in zuhurunun ahiruzzamanda olacağında ittifak etmişlerdir.

O halde Şia ve Ehl-i sünnet'in hak kelimesi üzerine toplanarak hep birlikte namazlarında, dualarında hulus-i niyetle Allah'a yal­vararak o Hazret'in zuhurunu tacil etmesini istemeleri gerek­mektedir. Zira İslam ümmetinin kurtuluş ve zaferi Hz. Mehdi (a.s)nin zuhuruyla tahakkuk edecektir.

Dipnotlar

1-Muhammed b. Ali Es-Saduk el-Kummi Ikmalüddin c. l, s.318

2-Muhammed b. Ali Es-Saduk el-Kummi Uyun-ul Abar-i Rıza s. 65.

3-İhkak-ul Hak c. 13, s. 177

4-Muhammed b. ali Es-Saduk İkmal-ud Din c. l, s. 317, Uyun-ul-Ahbar c. l, s. 18 Bihar-ül Envar c. 51, s. 133.

5-Delail-ül İmamet s. 5.

6-Kifayet-ül Eser s. 5.

7-Ikd-üd Dürer kitabının 158. sahifesinde bu hadisi Şuayb'ın Hz. İmam Hüseyin (a.s)dan naklettiğine teşrih edilmiştir. Fakat Bihar-ül Envar kitabının 51. cildinin 39. sahifesinde bu hadisi yalnızca Ebu Abdullah künyesine iktifa ederek nakletmiştir. Ebu Abdullah ise hem Hz.


İmam Hüseyin'in (a.s) ve hem Hz. İmam Sadık'ın (a.s) künyesidir. Ben bu imamların ashabı arasında böyle isimli bir şahsı görmemişimdir.

8-Ikd-üd Dürer s. 160.

9-İsabet-ül-Hudut c. 6, s. 397. Bihar-ül Envar c. 51, s. 133. Bu hadi­sin ravisi olan İsa el-Haşşabı ve ondan rivayet eden Saad İbn-i Muham­medi, rical kitaplarında bulamadım.

Hadiste geçen "mevtur biebihi" kelimesi "Şehid edilmiş olan, babasının intikamını almamı olan kimse" maksad kendi babası Hz. İmam Hasan-i Askeri (a.s) olabileceği gibi, Hz. İmam Hüseyin (a.s) da olabilir. Veyahut baba kelimesi cins anlamında kullanılıp ondan bütün imamlar kastedilebilir.

Amcasının künyesiyle künye alan tabiri ise belki de o hazretin amca­larından bazısının künyesinin Ebu-l Kasım olduğuna veya o hazretin kendisinin amcalarının künyesi olan Ebu Cafer, Ebu-l Hüseyin ya da Ebu Muhammed künyesiyle de künye aldığına işarettir.

B- Şeyh Tusi El-Gaybet s. 228.

Abdullah b. Şerik, El-Amiri olarak tanınan kimsedir. O Hz. İmam Seccad ve Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s)dan rivayet ediyor. Onun Hz. İmam Hüseyn'i (a.s) de görerek vasıta olmaksızın hadis almış olma­sı da uzak bir ihtimal değildir. Bazıları onu Hz. İmam Sadık'ın (a.s) as­habından da saymışlardır.

10-Suyuti'nin El-Cami-üs Sağır adlı kitabının hamişinde basılan Kenz-ül Hedaik c. 2, s. 128 ve El-Mehdi'yyül-Mev'ud c. l, s. 116.

11-El-Burhan s, 94.

12* Uref-ül Verd kitabı, s. 66 ve Mehdi'yyül Mevud c. l, s. 116.

13-Şeyh Saduk İkmal-üd Din c. l, s. 317. ispat-ül-Hdat c. 6, s. 397, Bihar-ül Envar c. 51, s. 134.

14-Şeyh Saduk İkmal-üd Din c. l, s. 317, Nur-üs Sekaleyn (tefsir) c.2, s. 213.

15-ispat-ül Hüdat c. l, s. 397, İkmal-üd Din c. l, s. 117

16-Yenabi-ül Meveddet s. 393. Bihar-ül Envar c. 51, s. 110

17-Kifayet-ül Eser s. 30.

18-Kifayet-ül Eser s. 197.

19-Kifayet-ül Eser, s. 176.

20-İkmal-üd Din c. l, s. 269.

21-Ikd-üd Dürer s. 134, İkmal-üd Din, c. l, s. 317, ispat-ül Hüdat, c.6, s. 397 Bihar-ül Evar c. 51, s. 133.

22-İkmal-üd Din c. l, s. 304, Bihar-ül Envar c. 51, s. 110.

23-Zuhruf Suresi Ayet: 28.

24-Yenabi-ül Meveddet, s. 327.

25-Kifayet-ül Eser s. 230.

26-İkmal-üd Din c. l, s. 240 Bu hadiste işaret edilen sekaleyn hadisi­ni bir çok Ehl-i Sünnet hadis yazarları çeşitli tariklerle kendi sahih ve sünenlerinde nakletmişlerdir. Biz önceki sayılarımızda bu hadis ve kay­naklarıyla ilgili geniş bilgi vermişiz. Aziz okurlardan bu konuda daha geniş bilgi edinmeleri için dergimizin önceki sayılarına başvurmalarını tavsiye ediyoruz.

27-Kifayet-ül-Eser s. 178.

28-Kifayet-ül-Eser 323. "ismail b. Abdullah b. Cafer-i Tayyar Hz. İmam Seccad'ın (a.s) ashabındandır. Ama onun Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) da hadis nakletmesi uzak bir ihtimal değildir. Hadisi babası Abdullah aracılığıyla Hz. İmam Hüseyin (a.s)dan almış olması, fakat hadisi naklederken babasını zikretmemesi de mümkündür. 29-Enfal/75.

30-Kifayet-ül Eser s. 175.

31-Kifayet-ül Eser s. 166.

32-Kifayet-ül Eser s. 177.

*Ata b. Riyah Hz. Emir-ül Müminin Ali'nin (a.s) ashabındandır.

33-İkmal-üd-Din c. l, s. 317 Uyün-ül-Ehbar c. l, s. 18.

34-Kifayet-ül Eser s. 169.

"'Zahiren Yezid-i El-Semman İmam Hüseyin (a.s) ashabından olan İbn-i Sabit denilen şahıstır. Bu şahsın Hz. Ali'nin (a.s) ashabından Yezid b. Ceble Yezid b. Hatem de olabilir.

35-Kifayet-ül Eser s. 117.

36-Bıhar-ül Envar c. 51-s. 133.

*-Ikd-üd Dürer kitabının sahibi Ebu Abdullah künyesinden sonra Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) ismini kaydetmiştir. Fakat bunun bir hata oldu­ğunu zannediyorum. Zira Haris b. El-Muğeyre el-Nazri Hz. Ebu Abdul­lah İmam Sadık'ın (a.s) ashaplarındandır.

Onun vasıtasız Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) hadis alabilmesi uzak bir ihtimaldir.

37-Ikd-üd Dürer s. 41.

38-Ikd-üd Dürer s. 228.

39-Ikd-üd Dürer s. 41.

40-Ikd-üd Dürer s. 41. Bu rivayetin ravisi olan Muhammed b. Samit
Hz. Ebu Abdullah İmam Sadıkın ashaplarındandır. Buna göre Ikd-üd
Dürer kitabının sahibinin Ebu Abdullah künyesinden sonra Hz. İmam
Hüseyin'in (a.s) ismini yazması ya onun hatasından kaynaklanmıştır ya
da Muhammed b. Samit'ten önce olan ravi atılmıştır."

41-El-Burhan. s. 113.

42-Ikd-üd Dürer s. 106, El-Burhan s. 109.

43-Ikd-üd Dürer s. 208. Bu hadisin bir bölümü altıncı bölümde geç­miştir. .

44-Ikd-üd Dürer s. 171.

*Kırkısya Habur nehriyle Fırat nehri arasında yer alan bir bölgedir.. Merasid-ül İttila kitabının 1. cildinin 444. sahifesinde şöyle yazıyor: "Habur nehri, Cezire bölgesinden Fırata döküle bir nehirdir. Onun üze­rine Urban... ve Kırkısya gibi şehirler ve geniş vilayetler yer almıştır. Kırkısya Habur nehrinin Fırata döküldüğü yerde vakidir,

*Her ne kadar Ikd-üd Dürer kitabının yazan bu hadisi Hasan b. Ha­run'un Hz. İmam Hüseyin'den naklettiğini yazıyorsa da şüphesiz bu bir hatadır. Zira mezkur ravi Hz. Ebu Abdullah İmam Sadık'ın (a.s) ashaplarındandır. Dolayısıyla vasıtasız olarak Hz. İmam Hüseyin (a.s) dan hadis nakletmesi mümkün değildir. O halde Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) ismini Ebu Abdillah künyesinden sonra kaydetmek mezkur yazarın ya­nılgısından kaynaklanmıştır. Rivayette soru soran Mualla b. Hanis de bunun ayrı bir delilidir. Zira mezkur şahıs da Hz. İmam Sadık'ın (a.s) ashabındandır.

45-Ikd-üd Dürer, s. 236.

46-Ikd-üd Dürer, s. 239.

47-Örneğin şehid M. B. Sadr'ın yazdığı "Yaşayan Mehdi" kitabı.


48-Sünen-i Ebu Davud, c. 2, s. 422.

49-Sünen-i İbn-i Mâce, 4086. hadis.

50-Tirmizi'nin "El Camiu's Sahih" adlı kitabı, c. 9, s.74-75.

51-Sahih-i Buharı, c. 4, s. 143 "İsa ibn-i Meryem'in nüzulü" bölümü.

52-Feth'ul Bari, c. 5, s. 362.

53-Savâik'ul Muhrika, c. 2, s. 211.

54-Sahih-i Tirmizi'nin haşiyesi, c. 2, s. 46.

55-İs'af ur Rağibin, c. 2, s. 140.

56-Sebaik'uz Zeheb, s. 78.

Ehl-i Beyt'i Sevmekte Aşırı Gitmek;

Aşırıya gitmekten maksadımız, haktan çıkarak mahbubunu tapılan bir mabud haline getirecek derecede heva ve hevese uyma! değildir. Çünkü bunun küfr ve şirk olduğunda bir şüphe yoktur! Hz. Resulullah'ın (s.a.a) risaletine inanan hiç bir Müslüman buna itikat edemez. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) kendisi bu muhabbeti ya­saklamış Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurmuştur:

"Sende iki grup helak olacaktır; seni sevmekte aşın gidenle sa­na buğzedip düşmanlık besleyen."

Ve yine şöyle buyurmuştur:

"Ey Ali, seninle İsa arasında bir benzerlik vardır; Yahudiler ona düşman kesildiler, hatta annesine bile iftirada bulundular Hristiyanlar ise onu hakkı olmayan makama ulaştıracak kadar sevdiler." (1) .

Şia, Hz. Ali ve onun neslinden olan imamları sevmetmekte aşı­rıya gitmemişlerdir. Şia, onları Hz. Resulullah'ın onlara tayin ettiği makamda karar kılmış ve onların Hz. Resulullah'ın (s.a.a) vasi ve halifeleri olduğuna inanmışlardır. Hiç bir Ca'feri mezhebini bağlı Şii, değil onların ilahlığına Peygamberliklerine bile inanma mistir. Şia'nın Hz. Ali'yi ilahlaştırarak rububiyetine itikat ettiği­ni iddia eden bazı sapıkların sözleri hakikatsiz bir iddiadır. Eğe; böyle kimseler var ise onları hesabını uleması kitapları, ilmi merkezleri, itikatları ve amelleri gözler önünde bulunan Caferi mezhebine mensup İsnâ aşeriyye Şia'sından ayrı tutmak lazımdır Ehl-i Beyt'i sevmekte Şia'nın ne suçu olabilir? Oysa Allah-u Teali Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

l- Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 123-Tarih-i Dimeşk, c. 2, s. 234-Buhari'nin "El Tarih'ul Kebir" adlı kitabı, c. 2, s. 281- Suyuti'nin "Tarihul Hulefâ", s. 173 - Hasais-i Nisai, s. 27 - Zehâir'ul Ukba, s. 92< Savâik'ul Muhrika, s. 74.

"Söyle ben sizden yakınlarımı sevmekten gayri bir karşılık is­temiyorum."

Bilindiği üzere, bu ayet-i kerime'de geçen meveddet kelimesi muhabbetten daha şiddetli bir sevgiye denir. Ve Allah Peygam­berin Peygamberliğinin mükafatı olarak yakınlarım böyle bir sevgiyle sevmeyi emretmiştir. Şia'nın ne suçu vardır? Çünkü Hz. Resulullah'da (s.a.a) buyuruyor ki:

"Ey Ali, sen hem dünyada efendi ve büyüksün, hem de ahirette. Seni seven beni sevmiştir; sana buğzeden bana buğzetmiştir. Senin dostun Allah'ın dostudur; senin gazabınla Allah gazap eder. Sana buğzedene eyvahlar olsun."

Ve yine buyurmuştur ki: ; .

"Ali'nin muhabbeti iman; buğzu ise nifaktır." Ve yine buyuru­yor ki:

"Biliniz ki, her kim Al-i Muhammed'in (Ehl-i Beyt'in) sevgisiyle ölürse şehit olarak ölmüştür. Biliniz ki, her kim Al-i Muham­med'in muhabbetiyle ölürse bağışlanmış olarak ölmüştür. Biliniz ki, her kim Al-i Muhammed'in muhabbetiyle ölürse tövbe etmiş olarak ölmüştür. Biliniz ki, her kim Al-i Muhammed'in muhabbe­tiyle ölürse imanı kamil olan mu'min olarak Ölmüştür. Biliniz ki, her kim Al-i Muhammed'in muhabbetiyle ölürse ölüm meleği onu cennetle müjdeler..." (1)



Yüklə 3,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin