Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə50/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   80

Sorular:


1- Hangi durumda bütün insanlar yüce İslâm şeriatına uymakla mükellef sayılırlar?

2- İslâm'ın ebedî ve cihanşümul olduğunu gösteren Kur'ânî delilleri belirtiniz.

3- Bu konuda başka deliller var mıdır?

4- Hz. Resulullah'a (s.a.a) İslâm'ı yakınlarıyla Mekke halkına tebliğ etmesini emreden ayetlerin; onun peygamberliğinin bu grup ve şehirle sınırlı olduğunu göstermediğini açıklayınız.

5- Maide Suresi 69. ayetinin, hiçbir ümmeti İslâm'a uymaktan muaf tutmadığını açıklayınız.

6- Zimmet ehlinin kendi şeriatlarına göre yaşama hakkına sahip bulunması, onların İslâm şeriatını kabullenmemelerine neden mazeret teşkil etmez? 

[1]- Şuarâ, 214; En'âm, 92; Şûrâ 7; Secde 3; Kasas, 46; Yâsin 5,6.

35- HÂTEMİYYET

Giriş


İslâm dini ebedî olduğu için, bu dinin şeriatının hükmünü kaldırıp neshedecek bir peygamberin gelme ihtimali yoktur. Ancak burada şu vehmî soru akla gelebilir: İslâm'ı tebliğ edip yaymak amacıyla (hz. Muhammed'den -s.a.a- sonra) başka peygamber de gelemez mi? Nitekim daha önce gelmiş peygamberler arasında görülen bir durumdur bu; mesela Hz. İbrahim (a.s) şeriat sahibi bir peygamberdi ve onunla aynı dönemde yaşayan Hz. Lut da (a.s) yine onun şeriatına tâbiydi. Veya şeriat sahibi bir peygamberden sonra gelen nice peygamberler, onun şeriatına uyuyor ve aynı şeriatı devam ettiriyorlardı; İsrailo-ğulları'na göre peygamberlerin çoğu böyleydi. İslâm konusunda böyle bir durumun söz konusu olmadığının gereğince anlaşılması ve bu konuda hiçbir şüpheye yer kalmaması için Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hatemiyyeti (son peygamber oluşu) başlıca bir konu olarak ele alınmalıdır.

Hâtemiyyetin Kur'ânî Delilleri


İslâm inancının gereklerinden biri de, peygamberler silsilesinin Hz. Muhammed'le (s.a.a) son bulduğu ve ondan sonra artık hiçbir peygamber gönderilmeyeceği hakikatidir. Bunun İslâm'ın şartlarından olduğu ve her Müslümanın bu inancı taşıması gerektiği ecnebiler tarafından bile bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, dinin diğer vazgeçilmez inançları gibi bu inancın da ispata ihtiyacı bulunmamaktadır. Buna rağmen, bu inancın Kur'ân ve mütevatir rivayetlere dayalı açıklamasının faydalı olacağına inanıyoruz:

Kur'ân-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

Muhammed Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur… [1]

Görüldüğü gibi bu ayet çok net ve açık bir ifadeyle Hz. Resulullah'ı (s.a.a) son peygamber olarak tanıtıyor.

Kimi İslâm düşmanları, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) son peygamber olduğunu açıkça ilân eden bu ayet hakkında zihinleri bulandırmak için ortaya iki soru atmakta ve şöyle demektedirler:

1- Hatem kelimesi yüzük anlamına da geldiğine göre, bu ayette de aynı anlam kastedilmiş olabilir.

2- Hatemin, yaygın anlamıyla bilinen "son veren" olduğu kabul edilse bile, söz konusu ayette Hz. Resulullah'ın (s.a.a) son resul değil, son nebi olduğu belirtilmektedir.

Birinci sorunun cevabı şudur: "Hatem"in anlamı "bir şeye son veren, onu noktalayan vesile" demektir; Arapça'da yüzüğe de "hatem" denilmesinin nedeni mektup ve ferman gibi şeylerin, yüzüğe kazınan mühürle mühürlenip son bulmasıydı.

İkinci noktaya gelince: Resul olan bir peygamber, aynı zamanda nebidir de; dolayısıyla, nebiliğin son bulmasıyla birlikte resullük da son bulmuş olmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi[2] "nebi" terimi anlam itibarıyla "resul" terimi türünden olmasa da; konum itibarıyla nebi, resulün kapsamı içinde yer alan bir vasıftır.

 

[1]- Ahzab, 40.



[2]- bk. 29. ders

Hatemiyyetin Rivâi Delilleri


Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hatemiyyeti yüzlerce hadiste de vurgulanmıştır ki, bunların en ünlüsü, Şia ve Sünnî kaynaklarda tevatür derecesinde Hz. Resulullah'tan (s.a.a) rivayet edilmiş olan meşhur "men-zilet hadisi"dir.[1] Bu hadisin mazmunu çeşitli kimseler ve farklı kaynaklarca çok yaygın şekilde belirtilmiş olduğundan mütevatirdir ve doğruluğunda şüphe bulunmamaktadır, bu sahih hadis-i şerif şöyledir:

Hz. Resul-i Ekrem efendimiz (s.a.a) Tebük seferi için Medine'den ayrılırken Müslümanların yönetim sorumluluğunu Müminlerin Emiri Hz. Ali'ye (a.s) bırakarak onu Medine'de kendi yerine vekil tayin etti. Hz. Ali (a.s) bu cihada katılma feyzinden mahrum kaldığı için pek üzülmüş, gözleri dolmuştu. Bunun üzerine Hz. Resulullah (s.a.a) "Ya Ali" buyurdu,

Harun Musa için hangi menziledeyse (konumdaysa) sen de bana aynı menzilede olmayı istemez misin? Sadece şu farkla ki, benden sonra peygamber gelmeyecektir!

Görüldüğü gibi bu hadisteki son cümle, hatemiyyet konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır.

Bir başka hadiste Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor:

Ey insanlar! Biliniz ki benden sonra başka bir peygamber ve sizden sonra başka bir ümmet gelmeyecektir artık![2]

Ve bir başka hadis de şöyledir:

Ey insanlar! Benden sonra peygamber gelmeyecektir ve benim sünnetimden sonra başka bir sünnet yoktur![3]

Ayrıca, Nehcü'l-Belâğa'daki birçok hutbede[4] ve Ehlibeyt İmamları'ndan ulaşan rivayet, dua ve ziyaretnâmelerde de bu konu defa-atle vurgulandığından, bu kadarını aktarmamızın yeterli olacağını sanıyoruz.

 

[1]- Biharu'l-Envar, 37/254-279; Sahih-i Buhari, 3/58; Sahih-i Müslim, 2/323; Sünen-i İbn Mace, 1/28; Müstedrek-i Hâkim, 3/109; Müsned-i İbn Hanbel, 1/331; 2/369, 437.



[2]- Vesailu'ş-Şia, 1/15; Hisal, 1/322; 2/487.

[3]- age. 18/555; Men La Yahzuruhu'l-Fakih, 4/163; Bihar, 22/531; Keşfu'l-Ğumme, 1/21.

[4]- Nehcü'l-Belâğa, 1,69, 83, 87, 129, 168, 193 ve 230. hutbeler.

Peygamberliğin Son Bulmasının Sırrı


Peygamberlerin sayısının birden fazla olması ve ard arda gönderilmiş olmalarının nedenini daha önce açıklamış[1] ve şöyle demiştik: Geçmiş asırlarda mevcut yaşam şartları, bir tek peygamberin bütün insanlara ulaşmasına veya getirdiği ilâhî mesajı herkese ulaştırabilmesine elverişli değildi. Diğer taraftan bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkilerin günbegün genişleyip karmaşık bir hale bürünmesi ve yeni sosyal olayların vuku bulup toplumda etki yaratması gibi faktörler, yeni kanunlar konulması veya mevcut kanunlarda değişiklik ve düzenlemelere gidilmesini zarurî kılıyordu. Bir taraftan da cahil veya garazkâr bireylerle çeşitli gruplar tarafından yapılan müdahalelerin doğurduğu olumsuz değişiklik ve tahrifler, mevcut ilâhî din ve şeriat kurallarının ıslah edilip yeniden düzenlenmesini ve bu amaçla bir başka peygamberin daha görevlendirilmesini zarurî kılıyordu.

Binaenaleyh ilâhî tebliğin bir tek peygamber ve ona inananlar vasıtasıyla bütün insanlığa ulaşabilmesinin mümkün olduğu ve bir şeriatın hüküm ve kurallarının toplumun mevcut ve gelecek bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek özellikler taşıdığı ve muhtemel yenilikler ve gelişmelerin öngörüldüğü bu şeriatın her nevi sapma, tahrif ve bozulmaya karşı da garantiye alınıp korunması hâlinde başka bir peygamber ve başka bir şeriatın gelmesini gerektirecek hiçbir zaruretin kalmayacağı ortadadır.

Ne var ki insanoğlunun sınırlı bilgileriyle bu şartları teşhis edebilmesine imkân yoktur ve bu şartların ne zaman gerçekleşeceğini ancak sınırsız ilme sahip bulunan Yüce Allah bilebilir ve bu nedenle de peygamberliğin ne zaman bitmesi gerektiğini O ilân eder. Nitekim gönderdiği son semavî kitapta bunu yapmış ve nübüvvetin artık son bulduğunu insanlara duyurmuştur.

Ancak, peygamberliğin son bulması, Yüce Allah'la kulları arasındaki hidayet bağının kopması demek değildir. Bilakis, Yüce Allah dilediği zaman liyakatli kullarını nübüvvet ve vahiy şeklinde olmasa da gaybî bilimlerle donatabilir. Nitekim Şia inancına göre Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sevgili Ehlibeyt'inden masum imamlara bu ilimler verilmiştir. Önümüzdeki bahislerde imamet konusunu ele alarak bunu etraflıca değerlendireceğiz inşallah.

 

[1]- bk. 29. ders.



Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin