Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə53/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   80
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Sorular

İmamın Varlığı Zarurîdir


22. derste insanın yaradılış gayesinin tahakkukunun ancak, onun vahiy vesilesiyle aydınlatılması ve hidayet edilmesiyle mümkün olduğunu belirtmiştik. Bu nedenledir ki, ilâhî hikmet gereğince Yüce Allah insanoğluna dünya ve ahiret saadetinin yolunu gösterip onun bu ihtiyacını gidermek için peygamberler göndermiş, onlar da terbiye edilmeye elverişli insanları eğitip azami kemal ve olgunluk derecesine ulaşmalarını sağlamış; sosyal şartların elverişli olması hâlinde dinin sosyal kurallarını icra etmişlerdir.

Ayrıca 34. ve 35. derste de yüce İslâm dininin cihanşümul ve ebedî olduğunu, İslâm'ın hükmünün asla kaldırılmayacağını, Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra hiçbir peygamber gelmeyeceğini; pey-gamberliğin son bulmasının, peygamberlerin gönderilme hikmetiyle bağdaşabilmesi için son semavî şeriatın kıyamete kadar insanlığın bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek özellikler taşıması gerektiğini hatırlatmıştık.

Bu garanti Kur'ân-ı Kerim'de verilmiş ve Yüce Allah bu aziz kitabı her nevi bozulma ve tahriften koruyacağını buyurmuş ve bu buyruğu yerine gelmiştir. Ancak, İslâm'ın bütün hüküm ve kurallarını Kur'ân ayetlerinin zahiri anlamlarından çıkarabilmek mümkün değildir. Mesela namaz rekâtları, namazın nasıl kılınacağı, namazla ilgili yüzlerce farz ve müstehabı vb. detayları Kur'ân ayetlerinde bulabilmek kabil değildir. Esasen şeriat hükümlerinin tafsilatına Kur'ân'da yer verilmemiş, bunların insanlara açıklayıp öğretme işi Hz. Peygamberin (s.a.a) uhdesine bırakılmıştır. Böylece Hz. Resulullah (s.a.a) Allah'tan aldığı ilimle (bu ilim Kur'ân vahyi değil, vahiy beyânı ilmidir) bunları insanlara öğretir.[1] Bu nedenledir ki Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünneti, İslâm'ı öğrenmenin en mükemmel ve orijinal kaynaklarından biri olma itibarına haizdir.

Ancak, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) çok zor şartlar altında yaşaması, Ebu Talib mahallesinde sürgün ve ambargoya katlanması, İslâm düş-manlarıyla 10 yıl boyunca savaşması vb. gibi faktörler İslâm hüküm ve kurallarının hepsini halka anlatacak fırsat bulmasına izin vermiyor-du. Ashabın Resulullah'tan (s.a.a) görüp öğrendiklerini doğru şekilde koruyacağının da hiçbir garantisi yoktu. Hatta yıllarca bizzat Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yanında onunla birlikte abdest alan bu sahabe, daha sonra abdest alma şekli hakkında bile ihtilafa düşmüştür. Bütün Müslümanların her gün defalarca uyguladığı ve kasten tahrifi için de hiçbir makul sebep bulunmadığı böylesine basit bir konunun hükümlerinde bile bunca ihtilaf varken, bireylerin keyif ve arzularına hoş gelmeyen ve çıkar gruplarının çıkarlarını tehdit eden çok daha önemli ve karmaşık konularla ilgili hükümlerde kasıtlı tahrifler ve nakillerin çok daha fazla olacağı apaçık ortadadır.[2]

Bütün bu noktalar dikkate alındığında İslâm dininin mükemmel bir din olarak insanların kıyamete değin bütün ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için toplumun zarurî maslahatlarını gözetme yollarının öngörüldüğü bir din olması gerektiği anlaşılmaktadır. Söz konusu zarurî maslahatlar, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) rıhletiyle birlikte tehlikeye düşen maslahatlardır… Bunun tek yolu ise Hz. Resulullah'tan (s.a.a) sonra ümmetin sorumluluğunu üstlenecek gerekli liyakat ve beceri sahibi halefin belirlenmesidir. Bu halefin, dinin bütün hakikatlerini olanca incelik ve teferruatıyla beyan edebilmesi için Allah vergisi özel bir ilme sahip bulunması gerekir; şeytanî ve nefsanî vesveselere kapılmaması ve neticede dinde kasıtlı tahrifler yaratmaması için günah işlememesi ve ismet melekesine sahip bulunması gerekir. Aynı şekilde, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) eğitim konusundaki işlerini üstlenebilecek biri olmalı ve gerekli özellik ve yeteneğe sahip insanları eğitip yetiştirerek kemalin en ulvî derecelerine ulaştırabilmeli ve şartların elverişli olması hâlinde devletin yönetimini bizzat üstlenip toplumu idare edebilmeli, İslâm'ın sosyal hüküm ve kanunlarını uygulayabilmeli, hak ve adaleti bütün dünyaya yayabilmelidir.

Kısacası: Peygamberliğin son bulması ancak, masum imamın atanması hâlinde ilâhî hikmetle bağdaşabilecektir ve bu masum imam, nübüvvetle risalet dışında Hz. Resul-ü Ekrem'in (s.a.a) bütün özelliklerine sahip kimsedir.

Böylece hem imamın varlığının zarureti, hem Allah vergisi ilim ve ismet makamına sahip biri olması gerektiği, hem de Yüce Allah tarafından bu makama atanmasının icap ettiği ispatlanmış olmaktadır. Zira böyle bir ilim ve melekeyi kime verdiğini ancak O bilmektedir ve kulları üzerinde bizâtihi velayet hakkına sahip olup bunu daha aşağı mertebede gerekli şartları haiz kullarına verebilecek olan da yine O'dur.

Bahsimizin bu noktasında şunu hatırlatmakta yarar var: Ehlisünnet Müslümanları bu özelliklerden hiçbirini hiçbir halifede aramamakta ve şart koşmamaktadır; ne onların Allah ve resulü tarafından bu makama atandığını iddia etmektedirler, ne de bu halifelerin Allah vergisi bir ilme veya ismet melekesine sahip bulunduklarını söylemektedirler. Bilakis, bu halifelerin birçok hata ve yanlışlarda bulunduklarını, halkın dinî sorularına doğru cevaplar vermekten bile bazen aciz kaldıklarını kendi muteber kaynak kitaplarında bizzat kaydetmişlerdir! Mesela 1. Halife'nin "şeytan bazen bana musallat oluyor" dediği ve 2. Halife'nin, ilk halifeye biati "düşünülüp hesaplanmadan yapılan bir iş ve bir oldubitti" şeklinde tanımladığı[3] ve defalarca "Ali olmasaydı Ömer helak olurdu." dediği bizzat Ehlisünnet kaynaklarında yazılıdır.[4] Üçüncü Halife'nin işlediği hatalarla[5] Emevî ve Abbasî halifelerinin yaptıklarıysa burada anlatılmasına bile gerek kalmayacak şekilde birçok kaynakta açıkça anlatılmış ve kaydedilmiş durumdadır; İslâm tarihini biraz olsa incelemiş bulunan herkes bu konuları çok iyi bilir.

Söz konusu üç şartın Ehlibeyt'in 12 imamında bulunduğuna inanan yegâne Müslüman grup, Şia grubudur ve yukarıdaki açıklamalar Şia'nın imamet hakkındaki inancının doğruluğunu ispatladığından daha tafsilatlı delillere gerek kalmamaktadır. Yine de biz, merak edenler için, gelecek derste bununla ilgili olarak Kitap ve sünnette geçen bazı delil ve belgelere kısaca değinmeye çalışacağız.

Sorular:


1- İmamet konusunda Şia'nın görüşünü açıklayıp, bunun Ehlisünnet'in görüşüyle içerdiği farklılıkları belirtiniz.

2- Niçin Şiîler imamete "akîdevî bir esas" olarak inanmaktadırlar?

3- İmamın varlığının zaruretini açıklayınız.

4- Bu zaruret hangi sonuçlara neden olmaktadır? 

[1]- Bakara, 151; Âl-i İmrân, 164; Cuma, 2; Nahl, 64, 66; Ahzab, 21; Haşr 7.

[2]- Allame Emini (r.a) el-Gadir adlı eserinde hadis uyduran 700 kişinin adını vermektedir, bunlar arasında kendisinden yüz binden fazla hadis aktarılan isimler vardır! bk. el-Gadir 5/208'den sonrası.

[3]- Nehcü'l-Belâğa Şerhi, 1/142, 158 ve 3/57.

[4]- el- Gadir, 6/93'ten sonrası.

[5]- age. 8/97 ve sonrası.


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin